Esra İnal’ın başrolünde olduğu 8 Saniye, çocukluğundan itibaren sıradışı rüyalar gören ve özgür olma isteği anlaşılamayan genç bir kadının (Esra) hikâyesini anlatıyor. Film bizi, rüya gezgini ve özgürlük savaşçısı bir kadınla tanıştırırken, Carlos Castaneda’nın Savaşçısı’nı da hatırlatıyor…
Elif Gülünay
Bazen filmler dokunur algımıza da,
okunmuş olur koca koca bilgiler de,
yürürüz insanlığımıza,
arayan birinin deneyimiyle…
🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆
Bir rüya gezgini ile
bir özgürlük savaşçısı ile karşı karşıyayızdır… filmimizde.
Ve,
çocuk yaşta,
sevmiş O’nu,
bağlamış niyetini,
bilmek istemiş… O’nu…
Uyanmayı talep etmiş… bilmeden.
Ve
gene bilmez daha,
kolay değildir gözleri aralamak… uyanmak.
Labirentlerden geçmedikçe,
karanlık dehlizlerden sürünmedikçe,
kısaca,
bir ustanın da dediği gibi,
cehennemden geçmedikçe… cennete varılmadığını… bilmez daha.
Ve
gelir Tin’in tokatları ardı ardına,
korkularına, tutkularına, bağımlılıklarına sürüklendiğinde,
özgürlükten her uzaklaştığında… unuttuğunda… inen tokatlar.
Esra İnal’ın yaşamışlığını perdeye aktaran filmde, farklı kişiliğine tepki gösterip, itip kakarak kendisine benzetmeye çalışanları, himayesi altına almak isteyen, aciz gören, kibirli ve kompleks edinmiş erkekleri, gelenek beklentileriyle onu değiştirmeye çalışanları…
ÖZGÜR olmak isteyişini anlamayanlardan gördüğü zulmü,
filmimizdeki sahnelerden değil de,
bu görünürlüğü izlemeye bırakalım da,
Toltek bilgeliğinde ustalaşmış olan Carlos Castaneda’nın
kitabında yer verdiği bir Savaşçının,
kahramanımız Esra gibi,
özgürlüğe giden hikayesinden alıntı yapalım.
La Gorda’nın yaşam öyküsü (belki de bizim!); Sürekli şiddet gördüğü kocasından, iki kız çocuğuna rağmen evden kaçar ama… başka bir erkeğin ağına düşer. Adam, kucağına başka birine ait çocuğu verip sokaklarda dilenmeye yollar… yollar da dilenerek kazandığı parayı beğenmeyip, paranın tümünü de döverek elinden alıp, açlığa mahkum eder… bu da yetmez, hamile bırakıp kendi çocuğuyla da dilendirmenin hayalini kurar… ama kurduğu hayal, tekrar yaşanacak bir dayak ile, La Gorda’nın çocuğu düşürmesi ve ölümden dönmesiyle biter. Sonrasında ise gene kaçar… döner ailesine. Orada da öldürülesiye dövülür ve sonuç… kaçar.
Çöpleri karıştırıp karnını doyurmaya çalışır ki derken Pablito ve ustası Don Juan yani Carlos’un da ustası ile yollar kesişir… artık bunca yaşadığı özgürlük savaşı ile… menzile girmiştir.
Peygamberlerin bile giydiği,
ateşten gömlektir… düşünürsek.
🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆
La Gorda’nın da Esra İnal’ın da hayatları,
Tin’in, özgürlüğe giden uyanış için,
tokatlarında aracı olarak kullandığı tiranlarla doludur… ve bizim de.
Toltek bilgeliğinde geçen TİRAN nedir? (elifce, B Adamı)
Despotlar ve yetke meraklıları,
eziyet yapan ve yayan ama genelde ölüme neden olmayanlar,
hüzünle de olsa sonsuz sıkıntı verenler.
Ve;
Böylesi tiranlarla karşılaşıldığımızda olması gereken hamleyi şöyle tarif eder
Don Juan, Castaneda’ya;
“Bir savaşçı özüne yönelir, ne var ki bencilce olmaz,
Özün, sürekli biçimde ve tümüyle incelenmesiyle (gözlemci) ilgilidir:
Adamın teki seni ayaklarının altında çiğnemeye hazırlanırken,
tinine ince ayar çekmenin adı, kontroldür.
Tahammül; Dinginlikle, acele etmeden, kaygı duymadan beklemek,
olacakları yalınlık ve neşeyle ertelemektir. (O an bu hal içinde olabilmek.)
Tahammül; Savaşçının yapmaya hakkı olduğunu bildiği bir şeye,
tüm erkiyle (Öz’deki bir Şey, bilinemez ama bilinir.) gem vurmasıdır.
Tabii bu, savaşçının gidip herhangi birisine düzen hazırlaması ya da
eski hesapların peşine düşmesi anlamına gelmez.
Tahammül, bağımsızdır.
Savaşçı, kontrol, disiplin ve zamanlamaya ulaşmışsa,
tahammül ediyor olması,
kim neyi hak ediyorsa onu bulmasını sağlar.
Bir savaşçı, küçük tiranla savaşında, küçük tiranla aynı duruma düştü mü, yenilir. Öfkeyle, kontrolsüz ve disiplinsiz, tahammülsüzce davranmak, yenilmektir. (Ayrıca, erk kaybetmektir.)
Eğer savaşçı, küçük tiranla mücadele halindeyken yenilirse ya kendisini yeniden toplar ya da bilginin peşinden gitmeyi bırakıp, yaşamının sonuna kadar küçük tiran saflarındaki yerini alır.”
Peki Savaşçı kimdir? Onu da şöyle tarif eder;
“Kendi izini sürmeyi (Kendi zannettiği zihninin söylediklerini, duygularını, davranışlarını, an’da olanları, olabilecekleri takip eden.) öğrenmiş kişi bir savaşçıdır, artık başkalarına göstermek zorunda olduğu ağır bir imajla dolu değildir.
Kimse onun farkına varamaz eğer o bunu arzu etmiyorsa;
Çünkü bağlılıkları yoktur.
Bir savaşçı avcıdan üstündür, zira kendine gülmeyi öğrenmiştir.”
🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆
Cehennemden geçmedikçe… cennete varılmaz ki.
Mevlana ne de güzel demiş;
“Derdin yoksa, derdin var.”
Bir elimiz yağda, bir elimiz balda olduğunda,
keyfimiz yerindeyken… kendimize gelmeyiz ki.
Ne öğreniyorum bu yaşadığımla?
Ne söylüyor Yaratıcı bana?
Ne öğretiyor Yaratıcı bana?
Bunu neden bir döngü gibi yaşıyorum?
Neyim ben?
Zihnimde konuşup duran ne?
Özüm nerede?
Sadece yemek, içmek, gezmek, üremek, kızmak, öfkelenmek, sevinmek…
döngüleri için mi varım?
Yani;
Zihin, şu iyi bu kötü dedikçe, (dualizma)
zihin, susup da sessizlik alanına (sonsuzla bağlantı) girmedikçe,
uykudayızdır… rüyada.
Hadi deneyelim bi… susturmayı zihni.
Sıkılırız.
İsteriz kendimizle geçen o muhabbeti.
Çünkü bilmeyiz,
sessizlikle gelen bilinci,
huzuru,
geldiği kaynağın güzelliğini ve
potansiyelimize yaptırabileceklerini.
Çünkü gidilebilecek başka ufukar vardır.
Tek gerçeklik Dünya değildir.
“İnsanın bulunduğu boyutun üstünde yedi boyut/aşama daha vardır.” (Mü’minun, 23/17)
“… siz, mutlaka boyuttan boyuta/kattan kata geçerek yükseleceksiniz”(İnşikak; 84/18-19)
Ve bu yükseliş… Dünya planında olmaktadır.
🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆
Toltekte Savaşçı uyanıklığı ile yönetir olanı… olmadan.
Çünkü izini sürer… okur olanı veya olmadan olacağı
ve,
taktik geliştirir, bazen de aktörlüğe bürünür.
“Savaşçılar ahlak meselesi olduğundan değil,
hedefe götürecek taktik olduğu için savaşırlar,” der Don Juan.
Çünkü bilirler işleyen sistemin… nasıl çalıştığını.
Oysa biz,
ne zaman dara düşsek,
ne zaman canımız yansa,
ne zaman ölümle göz göze gelsek,
ALLAH deriz… hatırlarız.
Cenazeye gittiğimizde de… hatırlarız.
Ama,
sonra… unuturuz.
Öyle büyük bir mıknatıstır ki Dünya,
çekiverir rüyasında… uykusuna.
Ama… çoğu derdi olan da bilmez,
duymaz konuşan O’nu.
Dert görürüz lütfunu.
“İnsana nimet verdiğimiz zaman, (Biz’den) yüz çevirir ve kendini çeker.
Ona bir şer dokunduğu zaman, uzun uzadıya yalvarmaya başlar.” (Fussilet Süresi; 51)
Tiranlarımızla geçen ömrümüzde,
yaşadıklarımızın sebebinde görürüz ki,
altına bakmayı bilmişsek eğer,
Tin bizden,
süzerek,
özümüze ulaşmamızı,
korkularımızdan, bağlılıklarımızdan, komplekslerimizden, yargılarımızdan,
hissettiğimiz değersizlik duygusundan, yetersizlikten, suçluluklardan
kısaca,
yapılmışlığımızdan sıyrılıp,
bir kar tanesi gibi farklılığımızı bilmemizi,
ama
başka bir kar tesinden de üstün olmadığımızı,
birleşince de gene kar,
ama
çığ olabileceğimizin farkındalığına ulaşmamızı,
uyanmamızı,
gerçek özgürlüğe ulaşmamızı…
dilemektedir.
“Andolsun ki, sizi, içinizden cihad edenleri (kendisiyle savaşanları) ve sabredenleri bilinceye kadar (uyanıncaya kadar) deneyeceğiz. Haberlerinizi de sınayacağız.” (Muhammed süresi 31. ayet)
“Şimdi senden perdeni açtık; bugün artık gözün keskindir.” (Kur AN; Kaf süresi; 22)
Çünkü gidilebilecek başka ufukar vardır.
Tek gerçeklik Dünya değildir.
🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆
Bu AN’a dikkatini ver.
Oradaki her şey mükemmel ve tam tamınadır.
Olması gerektiği gibi… (Echart Tolle)
Kendimizi, olanı ve olabileceği okumak,
gelene direnç değil kabul hali ile,
sadece yapmak gerekeni yapmak…
Değiştirebilir… dönüştürebiliriz yazgıyı,
ondan önde gidersek.
İzini sürersek.
“Uyanana kadar insan gezegenlerin tesirindedir,
Uyanmış kişi ise gezegenlere tesir eder.” (Muhyiddin İbnü’l Arabi)
🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆
Bilmediği için… korkanlardan da olan Esra’nın,
rüya gezgini halleri ile açılım, artık bir sonraki buluşmamıza.
Şimdilik… burası demlensin🍀
.
Tavsiye edilen kitaplar;
Şimdinin Gücü; Echart Tolle
İnsanın gerçeği, Kendini Bilmek; Ouspensky
Xtlan Yolculuğu; Carlos Castaneda
8 Saniye: Bir rüya gezgini ve özgürlük savaşçısı – II
Esra İnal’ın başrolünde olduğu 8 Saniye filmi üzerinden, düşünmeye devam ediyoruz.Filmde bir rüya gezgini ve özgürlük savaşçısı olan Esra ile birlikte, içsel bir yolculuğa çıkıyor ve gerçekliği sorguluyoruz. Don Juan’ın dediği gibi; bir kere sessizlik sağlanırsa, her şey olasıdır…
ELİF GÜLÜNAY
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Resim-İş Bölüm, Grafik ana sanat dalından mezun olmuş, mesleğini icra ederken reklam camiasında yer almaya meylederek istifa etmiş, sonrasında fıtratımın öğretmenliğe uygunluğunu idrak ederek geri dönüş yapmış bir resim öğretmeniyim. Mesleğime ilk günkü heyecanımla devam ederken, sadece “istemek” ile herkesin resim yapabileceğine inanıyorum ve bunu deneyimletiyorum. Düşüncelerimizi görünür kılan filmleri ve dizileri ise kendimize olan yolculuğun bir parçası olarak görüyor ve evrilmemize olan katkılarını yorumluyorum.
8 SANİYE
Ömer Faruk Sorak’ın yönetmenliğini üstlendiği, Esra İnal’ın sıradışı gerçek hayat hikayesinden esinlenilerek senaryolaştırılan film, Berlinli bir Türk kızı olan Esra’nın birbirine paralel iki hayatını anlatıyor. Esra, uyanık olduğu zamanlarda, bir ailenin beşinci kız çocuğu olarak, meraklı ve asi bir yumurcakken; uykuya daldığında ise, gizemli bir adamın ona rehberlik ettiği renkli rüyaların kahramanıdır.