Bu sefer film değil
ama
kendi filmimize dair elifceyorum.
🍀
OKU…
Bedenimize, ruhumuza, kainata dair, kullanım kılavuzu bilgisi olduklarını hissettiren,
bütün kadim bilgiler de dini bilgiler de, new age bilgileri de,
yaşamın acısıyla tatlısıyla,
var olan ANLAMINA işaret etmektedirler.
Bu anlamı görme çabası ile atılacak ilk adımın ise,
bizi bambaşka yollara götürdüğü bilinmekte.
Ne için geldik ki?
Yiyip, içip, gezmeye… mi… sadece?
Dışarıdaki hayat hep aynı gelmez mi hiç?
Fark, eğlenmek için olduğumuz yerlermiş gibi gelmez mi hiç?
Ev, iş ve aradakilerle bir döngüdeymiş gibi gelmez mi hiç?
Oysa, içimizdeki yolculuk,
ufuk çizgisi gibi git git bitmiyormuş gibi,
hissetmez miyiz hiç?
Farklı bir algıda,
tüm aynılıkların da,
tüm anların da,
ANLAM’a dönüşü deneyimlenmek istenmez mi hiç?
🍀
Hani bilgisayarın ön yüzüne baktığımızda görüntüler görürüz,
oysa,
bütün bunların arkasında x, y, z gibi bir yazılım vardır ya,
hayatta olan biten de böyle,
bir arka planı var
ve bize… farkındalık içinde okumamızı istediği,
bir şeyler söylemektedir adeta.
Tıpkı hz Mevlana’nın işaret ettiği gibi;
“Dilsiz dudaksız binlerce söz söyler Tanrı.”
Aslında farkında olmadan yaptığımız, kripto dili çözüp kullanıyorluğumuz vardır zaten; Hani avucumuz kaşındığında, “para geliyor” “para gidiyor” dememiz gibidir olan.
Yaratıcının bize allayıp pullayıp bir mektup yollaması mümkün olmayacağına göre…
Demek ki başka bir yolu var… izlediği.
🍀
O’nun konuşmasının olabilirliğini deneyimlemek istersek ki belki bu pratik,
daha sonraki okumaları da kolaylaştıracaktır,
şöyle yapabiliriz;
Zihnimizden bir soru geçti diyelim,
ama
henüz kendimizi izlemede (gözlemcimiz),
an’da zihinden geçeni yakalayabilme aşamasında değilsek daha,
o zaman,
cevabını merak ettiğimiz bir soru ile,
bilinçli bir şekilde,
güne soru sorarak da başlayabiliriz.
Artık CEVAP, her yerden gelebilir… Hatta gündeki akışın tamamı CEVAP olabilir.
O an ki, bunu hissederiz hani
ama
her yerde cevap aramaya çalışmak ile de olmamalı sürecimiz,
çünkü bu gene, zihnin devreye girmesine neden olabilmektedir… ki
istemeyiz.
Gelen cevabı, belirmesinden belki beş dakika sonra,
“aaa” diyerek avlayabilir… ayabiliriz de.
Gelen cevap; Önümüzde beliren… ne alaka diyebileceğimiz, örneğin,
kış günü ayağında hamam takunyasıyla dans eder gibi gülerek beliren bir kız çocuğu şeklinde… absürt de olabilir,
otobüste arkamızda konuşan iki kişinin konuşmaları da olabilir,
yani;
Akışta… o an, bir yere, farkında olmadan kitlenmiş,
DİKKAT kesilmiş haldeyken kendimizi avladığımızda ki
işte aslında o an, aynı zamanda farkındalık içinde de olduğumuz yerdir,
kısaca,
an’da işitildiğinde, görüldüğünde hissedilen de olabilir.
Avlayabilsek keşke her an
zihnimizden, kalbimizden geçenleri derken buluruz kendimizi,
hayıflanırız, çünkü
kim bilir ne cevaplar geçip gidiyordur… burnumuzun ucundan, diye.
🍀
O, yaşamımızda var olan her şeyle de konuşur.
Atıyorum… öyle sahnelere sokar ki bizi,
“hayır demeyi” öğretiyordur meğer.
Hadi bir okuma yapalım;
Diyelim bir ev tutmak için ki bulduğumuz bu ev,
daha öncesi yıllarda da oturduğumuz mahallededir, emlakçıyla konuştuk ve randevulaştık.
Buluşma yerine gittiğimizde, tarif edilen yeri bulmakta zorlanıp, tekrar irtibat kurmaya kalktığımızda, telefon numarasını not ettiğimiz kağıdı evde unuttuğumuzu fark ediyoruz!
Neyse, hemen yanımızda karşımıza çıkan, müstakil de olan muhtarlık binasına girip, interneti kullanarak tekrar emlak bürosuna ulaşmaya çalışıyoruz… Neden? Çünkü cep telefonumuzun da şarjı bitmiştir!
Ulaşırız muhataba… adresi ve tarifi tekrar alırız, üstüne muhtar da tarif eder ve koyuluruz yola
ama
bir türlü söylenilen yeri bulamayız hala…
ve yılmayıp tekrar, bu sefer bakkaldan arar… tekrar sorarız.
Nihayetinde, bildiğimizi sandığımız mahallede olan eve,
uzunca bir çaba sonunda ulaştığımızda,
bir de bakarız ki
gereksiz mi gereksiz bir daire çizmişiz yollarda
ve
üstelik bu ev,
ilk telefonla aradığımız, muhtarlık binasının tam karşısıymış meğer!
ve
ultra saçma olan,
muhtarın da yanlış yöne göndermesini de unutmayalım tabii!
Bu yaşanmışlıkta, Tin’in bize söylediğine dair okuma yapma istersek;
Çok istediğimiz, tüm imkanlarımıza da uyduğunu düşündüğümüz evi tutmaktan vazgeçmeyi seçebiliriz…
Belki o gereksiz daire çizişimiz, geçmişte o mahallede yaşadığımız dönemlere benzer bir döngüye girme olasılığımızın habercisiydi diye de hissedip,
karar verdikten bir zaman sonra,
çok daha keyifli bir ev
ve
bilinmedik bir olasılık içinde bulabiliriz kendimizi.
Seçmediğimiz diğer olasılığın getireceklerini bilemeyeceğiz belki!
Belki de bileceğiz… artık!
🍀
O’nun bizimle, her şey aracılığı ile konuştuğuna ayarız;
Bazen karşımızdakiyle, bazen yanımızdan geçip gidenle, bazen bir
tabelada, yerdeki çöpüyle, denizdeki dalgasıyla, canımızı yakmasıyla,
sevindirmesiyle, hüznüyle, ailemizle… yani her şeyle.
Bu iz sürmeler, kendimizden kendimize olacak yolculuğun
da habercisi olur.
Bi zaman sonra da başlarız kendimizi izlemeye (gözlemci);
Aile, çevre, gelenek, medya ve daha pek çok etken ile yapılmış tarafımız,
ZİHNİMİZ, ne söylüyor
nerde nasıl duygu ürettiriyor,
tepki verdirtiyor… diye,
avlamaya başlarız kendimiz zannettiğimizi,
ve başlarız, nerede ne zaman edinmiştim böylesi bir kodlamayı diye
düşünmeye,
ve sonrası gene başlarız
aslımızla, özümüzle olan… ufak büyük gelen temasa.
Kendini bilen de… malum, Rabbi’ni bilir.
“Şimdi senden perdeni açtık; bugün artık gözün keskindir.” (Kur AN; Kaf süresi; 22) 🍀
ELİF GÜLÜNAY
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Resim-İş Bölüm, Grafik ana sanat dalından mezun olmuş, mesleğini icra ederken reklam camiasında yer almaya meylederek istifa etmiş, sonrasında fıtratımın öğretmenliğe uygunluğunu idrak ederek geri dönüş yapmış bir resim öğretmeniyim. Mesleğime ilk günkü heyecanımla devam ederken, sadece “istemek” ile herkesin resim yapabileceğine inanıyorum ve bunu deneyimletiyorum. Düşüncelerimizi görünür kılan filmleri ve dizileri ise kendimize olan yolculuğun bir parçası olarak görüyor ve evrilmemize olan katkılarını yorumluyorum.