Özgün adı “Throw Momma from the Train” olan 1987 ABD yapımı “Annemi Trenden Nasıl Atarım” filmi Danny DeVito hayranlarının yeniden izlemekten keyif alacağı kadar, gülmeyi özleyenlerin de tüm beklentilerini karşılayacak bir film.
ALPERHAN BENLİOĞLU
Kafanıza terlik yememeniz için, adını içinizden söylemeniz gereken, 1987 yapımı, eğlenceli bir kara komedi filmi “Annemi Trenden Nasıl Atarım?” Yönetmenliği ve aynı zamanda oyunculuğunu ünlü komedyen Danny DeVito’nun üstlendiği filmde, ana karakter rolünü Billy Crystal’ın üstelendiğini görüyoruz. Film aynı zamanda 1951 tarihli Alfred Hitchcock imzalı Trendeki Yabancılar (Strangers on a Train)’ın komedi türünde bir yeniden yapımıdır. Ayrıca ünlü “talk show” programcısı Oprah Winfrey’in de filmde kısa bir rol aldığını belirtelim.
Prof. Larry Donner (Billy Crystal) üniversitede edebiyat ve yaratıcı yazarlık dersleri veren aynı zamanda da yazar olan bir kişidir. Kısa bir süre önce boşandığı karısı Margaret (Kate Mulgrew)’ın kitap yazdığını ve çok satanlarda olduğunu duyması üzerine büyük bir bunalıma ve sinir krizine kapılır. Yaşadığı yazar tıkanıklığı ve yeteneksiz öğrencilerden oluşan yaratıcı yazarlık sınıfı da bunlara tuz biber olur. Aynı okuldan ilişki yaşadığı kız arkadaşı Beth Ryan (Kim Greist) de onun bunalımına iyi gelmemekte onunla da sorunsuz bir ilişki yaşayamamaktadır. Larry’nin hayatı yazarlık sınıfındaki öğrencisi, yeteneksiz Owen Lift (Danny DeVito)’in ona yapışmasıyla tamamen değişecektir. Owen aksi (aslında aksi az bile kalır) annesiyle beraber yaşayan ve onun kendisine yaptığı eziyetten bezmiş yalnız biridir. Annesinin onun üstüne geldiği anlarda sürekli onu öldürdüğü hayal etmekte ama buna bir türlü cesaret edememektedir. Bir Hitchcock göndermesi ile film bir yanlış anlatılma yaratır ve Owen annesini öldürme karşılığında Larry’nin eşini öldüreceğini söyleyerek işleri daha karmaşık hale getirir.
Film herşeyiyle farklı olmasına rağmen bir önceki film incelemem Coen Kardeşler’in Barton Fink filmi ile bende oldukça büyük bir hissiyat benzerliği oluşturdu. Aslında iki filmimizinde ana teması yazar tıkanıklığı yaşayan iki yazarın yalnızlık serüveni. İster bir otel odasında yapayalnız, ister üniversitede hoca olarak. Yalnızlık algısının tamamen insanların kafasında geliştiğini iki film de yazar tıkanıklığı üzerinden vurguluyor. Üstelik bu filmde kahramanımız profesör Larry çağın yalnızlarına daha çok hitap ediyor diyebilirim.
Güzel bir iş sahibi, kendisini seven bir sevgilisi ve standardın üzerinde bir hayatı olmasına rağmen eski eşine duyduğu kıskançlık ile kendi karanlık kuyusundan çıkamayan Larry pek çok yalnız olmayan yalnızın başarılı bir temsilcisi. Günümüzün karanlık ve bitmeyen çileli filmlerine inat mutlu zamanlardan kalma filmimiz kimseyi üzmeden herşeyin güzel sonuçlanabileceğini de göstermekten çekinmemiş. Tüm tıkanıklıklarınız yerini güzel çözümlere bıraktığı bir hafta olması dileklerimle, iyi seyirler.