Filmimizin adı; Bad Boy Bubby. Kahramanımızın adına ne diyeyim bilemedim! Ben. Sen. O. Havlayan Köpek. Nefes Almayan Kedi. Ensest Anne. Aşağılayan Baba. Küfreden Adam. Gaz Maskesi. Nara Atan Adam. İbne. Hepsi ve daha fazlası adamın adı!
Elif Gülünay
Kahramanımızın adı ne diyeyim bilemedim!?
BEN, SEN, O, HAVLAYAN KÖPEK, NEFES ALMAYAN KEDİ, ENSEST ANNE, AŞAGILAYAN BABA, KUFREDEN ADAM, GAZ MASKESi, NARA ATAN ADAM, IBNE…!!
Hepsi ve fazlasi adamın adı! İzlerken göreceksiniz adım adım nasıl değiştiğini, adının da kendisinin de kahramanımızın. Adeta deneyimin nasıl olduğunun, etiketlenerek, kendimiz zannettigimiz zihnin nasıl da yapıldığının röntgenini çekiyor film. Onun için her karesi, her repliğin hissettirdiği gerçeklik tabiiki görünenin dışındaki gerçekliği, örneğin annenin kızına “Şişko!” demesi ve o kadının ömür boyu kendisini yetersizlik duygusuyla var edebilecegini kastediyorum. Film laboratuvar gibiydi her açıdan…
Adına karar verilemeyen kahraman, gözünü açtı, yaş aldı annesinden başka insan tanımadı! Ensest anneyi tanımış da sanki iyi mi olmuş diyeceksiniz…!
En başta söyleyeyim, olana “Öyle anne olmaz olsun“ şeklinde yapılan yorumları, yaşamımdaki en kötünün bile! (Kötü gibi gözükenin), KURGUMDAKİ MÜKKEMMELLİYETİNİ OKUYUNCA VAZGEÇTİM, vazgeçtim bu NEDEN diye gelen soruları sormaktan. Bu mükemmellik sadece bana ait olamazdı! Onun için artık sormuyorum o niye sakat, o niye ensest, o niye fakir, niye savaş var gibi gibi. Ben bilmesem de vardır bir nedeni! Ve bu bilgiyi her anda, kötü gibi gözükenin geldigi zamanlarda da hatırlamak değerli elbet. Olan olmuşsa artık kabule gecmek denilen oluyor muhtemel burada. Atıyorum, ensest annesi olmasaydı gibi bir soru, “ben niye bu ailede doğdum?” gibi gereksiz, anlamsız bir soruya dönüyor.
Anne modelini yargılamadım mesela… evet… yargılamadım… Nasıl mı olabiliyor bu?
Başka sorular sorarak!
Anne karnından deneyimle doğmadım, doğan var mı aramızda diye ilk soru gelir?
Ilk kazığımi yemeseydim yani bunu yapan o kötü gibi gözüken olmasaydı, ikincisinde ÖNLEM almayı nasıl akıl ederdim! Bu zihni, alet kutusunu kullanmayı nasıl öğrenecektim. Kim öğretti, kim ortaya çıkardı verileri. Kotü gibi gözüken mı aklımı kullanmayı öğretti? E hani kötü insandı demezler mi adama. Yaşanılana da DENEYIM demezler mi?
Neden kötü değil kötü gibi gözüken var diyorum? Iyi kötü diyorsak bu dualizmada oldugumuzu göstermez mi?
Ne demiş Mevlana, “iyiden de geç, kötüden de, daha ötesine var“! Bu nasıl bir algıdır ve de hal!? Buwww
Nasıl ki BMW var, Ferrari, Renault, Murat 124 var, o misal… anne de bu model diyorum mesela! Onu olduğu kişi olduğu için yargılama hakkını da nereden buluyorsun sen diye soruyorum kendime, bir de üstüne her zaman mutlaka sorulmasi elzem soruyu soruyorsam, NE ÖĞRENİYORUM şimdi burda diye, işin rengi değişiyor, yaşadığım farklı gözükmeye başlıyor hatta sana bunu yapana teşekkür eder bulabiliyorsun! Tuhaf degil mi?
Filmdeki kahramanların her birine yargısız bakma bilgisini bilince çevirmek istiyorsak hayatımızı ve çok yakından tanık olabildiklerimizin yaşadıklarına çevirebiliriz bakışımızı. İçimizdeki hayvanla tanışanlar bilir. Şartlar değiştikce, içimizden neler çıkabilir neler, aklımız şaşar!“Her sey bizim için“ i idrak etmis olan, ne anne modelini ne de diger karakterleri, hem onları hem kendini yargılamadan ŞAHİT olmaya park ederek, bir yandan da zihnini seyretme, gözlemeleme dikkati içersinde olmaya çalışır zira nerelerde duygular tetikleniyordur, zihni ne diyordur vıdı vıdı!Gözlemcimizin avlaması önemli ki kişi kendini görsün film izler gibi ama yargısız. Düşüncelerin, duyguların altında ne yattığı yani zihnin nasıl kodlandığıni görmeye başlayabilir ve akabinde yargısızca, olanı kabul etme aşamasına, gene belki milim milim…
Böyle kötü gibi gözükenlerden “UYMADI” deyip ki bu yargısız bir algıyla bakıştır ayrılığın geldigi zamanlardaki sonuca ve bu tanımlama bir anlamda sihirlidir çünkü karşımızdakini savunmaya değil anlamaya iten bir etkisi vardır. Neyse muhtemelen 6. seferden! sonra uzaklastırırız, uzaklaşTIRABILIRIZ bize bu ilişkide uymayanı ha!?
Hic bir şey tekrarlanmadığı sürece HATA DEĞİLDİR de boşa denmemis. Ikincisi geliyorsa başıma bu sefer de SORUMLUSU ben olmuyor muyum!? Filmin başrolünde sensin dedikleri bu diye hissetmez miyim? Herkes gerçekten birbiri için oynuyor demek! Hımm olmaz mıyım?…
“Içerde ne varsa, dışarıda o var“ dendiği gelir aklıma. Dışımdaki sahnelerin varolmasında, seçimerimde, döngülerimde, anda verdiğim her tepkide sorumluluğum var yani! Adeta geleceğimi yazıyorum o an yani!… öyle mi? Diye irkilmez miyim?
Ve her sey benim icin varsa nasıl kızabilirim, öfklenebilirim vs bir başkasına, hakkım yokki! diye yıklılırım bunu ilk öğrendigimde. Eğer bu duyguları taşıyorsam, bu deneyimde öğrenemediğim veya tekrarlattığım bir seçimim vardır demekki diye sormaz mıyım kendime?
“E bu farkındalıkla yaşamak çok zordur be arkadaş” diyorsanız, öyle gözüküyor walla!
Düşünsenize şikayet edemezsiniz mesela, çünkü cevabı zaten biliyorsunuzdur, neyi neden yaşadığınızı okumuşsunuzdur hani olanı.
Buarada kendimizi de sütten çıkmış ak kaşık görmeyelim. Hepimiz birilerine, o birilerinin arşivlediği deneyim ve duygu ve anlama yani algısına göre kötüyüzdür veya hakkaten kötüyü oynuyoruzdur:) Bazılarımız da tabii başını yastığa koyamaz böyle zamanlarda :)) Suçlar suçlar, atar kendini cehenneme. Görmez deneyimi, dönüşmeyiz…
Veeee bu mizansende kötü gibi gözüken kahramanımızı uymadı deyip uzaklaştırmıyorsak, yok hayatımızda olsun istiyorsak, artık onu olduğu gibi kabul edip, belki tedbirli ama devam eden, onu suçlamadan, sen şöylesin böylesin demeden, bıdı bıdı yapmadan olan bir ilişki formuna taşıyabilmek, gene bu matematiksel sistemde dogru yol gözüküyor geldi bana…
Şu seçeneğe girenler de vardır.
Bana aklımı kullanmayı öğreten ama kötü gibi gözüken, kazık atan insan sonrasında aynı senryoyla ikinci kez karşılaştığımda kazık mı yemistim ben de o yeni insana kazık atarım! der. Onlara ne mi olur, kazık at gene yersin at gene yersin. BUMERANG gibidir ya her davranış, bazen düşünce, bazen duygu. Bunu zaten keşfetmişsinizdir. Farkındalık dahilindedir muhtemel.
E kötü gibi gözüken neden öyledir? Bu onun problemi! Bumerang gibidir dedik ya sistem, belki onu da dürten olur?
Tabii bir de bunu, uzaklaştırmayı yapAmadıklarımız var… AİLEMIZ! 🙂
En derin veriler, duygular, deneyimler, travmalar, yapılmışlığımız, yüklendiklerimiz oradan çıkıyor! Kaçamıyoruz. Işte burdaki karakterlerimizin bize ne öğrettiğini çok iyi çözümlemeliyiz. Neye dönüşmeyi seçiyoruz aralarında. Olduğu gibi kabul bilincine ulaşmamız çok zor biliyoruz ama neyi deneyimlediğimizi iyi saptamalıyız ki yargıladıklarımız başımıza gelmesin veya aynı karakterleri, senaryoyu çekmeyelim yaşamımıza. Bazen de öfkelendigimiz o kişiye benzer buluruz kendimizi ki o zaman nasıl kızıyorsun sen, taklidi olmayı seçtiğin kişiye? Diye sorarlar…
Aslında uzaklaştırmıyorsak da uzaklaştıramıyorsak da olduğu gibi şahit olmak, yargısız olabilmek, açılımda mihenk taşı gibi hissettiriyor sistemde.
Bir de bunun tersi algıda olanlar varız ki yüklenir nefreti, öfkeyi, kini vs ömür geçirebilir, hatta ölebilir. Bu kadar olumsuz duygunun içinde nasıl altın gibi olabiliriz, nasıl yaşam ağacına temas edebiliriz, nasıl açabiliriz potansiyelimizi katman katman, kat kat negatif kapladıysak enerji ağlarımıza!?
Neden? Neden peki!?
Titreşimimiz düşer, hele 200 un altında titreşiyorsak artık vampir, enerji vampiri konumundayızdır. Hep şikayet, hep şikayet, hep dedikodu…, hep…, hep…
Stephen Hawking’in “Bilinç Haritası Tabosun“ndan söylüyorum bunu, binlerce araştırma yapmış ve en yüksek frekansa ulaşmış bir bilincin düşük frekanslı 70 milyon bilinci dengelediğini klinik olarak kanıtlamış! Yani sadece kendi frekansımızı yükseltmek yetiyor! da demek bu.
Gözlerimizi başkasının yerine hep kendimize çevirmek bu! Kimseyi sorumlu tutamayacagız! En kötüsü KIZAMAYACAGIZ! 🙂 da demek bu… Bir yandan da ne özgürlüktür ama,çünkü sadece kendimin yolculuğu bütüne zaten hizmet ediyor da demek bu…
Titresimine göre de evrende yerini alırsın geliyor bana!
Neden, “Onun söylediği olur ‘altın’ gibi kalbi var“ denir?
Titreşimimizle hangi çekmecedeyiz acaba, cennet cehennem dedikleri de bu mudur yoksa?🙂
Bu konu bir baska filmde tekrar açılınabilir.
Yüklendiğimiz o adı olan negatiflikler, dururken temizlenmiyor. Geliyor biri basıyor tokatı 🙂 ve bu sahnede de sonrasında da kaptan biziz. Dümeni nereye kırıyoruzdur?
Korkmayın, bir elimiz yağda da balda da olsa ya da ateşte de olsa, uyuyoruz! Çünkü, OKUmuyoruz olanı. Bize ne öğrettiğini sormuyoruz. Sormuyoruz neden yaşıyorum şimdi bunu ben? Sonra da tekraaar tekraaar tekrar yaşıyoruz maalesef! Geçemiyoruz! Takıldık! Farklı sahnelerde, farklı zamanda, farklı canlılarla aynı senaryonun versiyonunu yaşıyoruz. Döngüde ve de UYKUDAYIZ gözüküyor.
Bir de bu işler tren kazasi gibi hani… Aktarılıyorlar… Aktarılanların dışında! Kader döngüsünden çıkamıyoruz biz de dolayısıyla peşimizdekiler de…
Yol, zor ama tadından yenmez! Ağıza bal çalınınca her yerde onu aramak, gibi…
Filmde dikkatin yöneldigi diğer husus, en başından sonuna kadar kahramanımız ve diğer karakterler arasında geçen konuşmalardan dökülen sözlerin ve oluşturduğu duyguların, birbirimizi etiketleyerek yapılan zihnimizin, karakterimizi oluşturmadaki gücü ve bu yapılmış zihinle özdeşleşmemiz…
Hani küçükken birisi bize 5 kere “salak” demiş olsa ve bu etiketi sahiplenmişsek o anda farkında olarak veya olmayarak, yetişkin olduğumuzda dahi altında aslında bu geçmişten sahnenin yattığı ama göründüğü şekliyle, hiç de bunu avlayamayacağımız kadar farklıymış gibi duran senaryolar içinde bulabiliriz kendimizi!! Bir işe atılırken, okulda derslerimizde, arkadaslıklarımızda, birisi yan baktığında ve daha nice yaşanmışlığın altında sinsice yatmis kodlamalar yatabilir.
Birisi, “çok guzelsin” de dese bu çengeli yemesek ne de guzel olurDU! 🙂
Bu filmi seyir ve gözlemlemeden maksat zihinle özdeşleşmiş bizi farketmek, arşivlediklerimizin, dolayısıyla düşünme şeklimizin, alışkanlıklarımızın, davranışlarımızın, tepkilerimizin yani algımızın farkındalığına varmak ve mümkünse oraya, nasıl yapılmışlığımıza dair bir bakış atmak, ama sevecence çünkü kim sanıyorsak kendimizi, o bize ait değilmiş ki!, birilerinin eğrisi doğrusu, yapılmışlığıymış, dolayısıyla nasıl kızabiliriz kendimize, BİLMİYORDUK Kİ? Üstelik beni yapanlar da yapılmış!
Hımmm, o zaman yapılmışlıklarımı bulup dönüşmeliyim sanki!?
Film, Bad Boy Bubby, +18 ve görmekten rahatsız olabileceğimiz, bunalma hissettirebilen pek çok sahnesi var lakin, Ceyar olmasaydı Dallas çekilmezdi ha 🙂
Iyi seyirler eğer karar verdiyseniz gözlemlemeye, yargı nerede tetikleniyor veya yargısızlık, şahit olabilmeye veya olamama hallerine, deneyime karar verdiysek yani…
Sorduğum sorular ve cevapları şimdilik! bunlar ve….. hâlâ söyleyemiyorum kahramanımızın adını… BEN, SEN, O, HAVLAYAN KÖPEK, NEEFES ALMAYAN KEDİ, ENSEST ANNE, AŞAGILAYAN BABA, KUFREDEN ADAM, GAZ MASKESi, NARA ATAN ADAM, IBNE…!!!
🍀Gülmeyeyim şimdi ağlanacak uykumuza…
ELİF GÜLÜNAY
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Resim-İş Bölüm, Grafik ana sanat dalından mezun olmuş, mesleğini icra ederken reklam camiasında yer almaya meylederek istifa etmiş, sonrasında fıtratımın öğretmenliğe uygunluğunu idrak ederek geri dönüş yapmış bir resim öğretmeniyim. Mesleğime ilk günkü heyecanımla devam ederken, sadece “istemek” ile herkesin resim yapabileceğine inanıyorum ve bunu deneyimletiyorum. Düşüncelerimizi görünür kılan filmleri ve dizileri ise kendimize olan yolculuğun bir parçası olarak görüyor ve evrilmemize olan katkılarını yorumluyorum.
Sarsıcı ve karanlık bir film: Bad Boy Bubby
Bad Boy Bubby, alışılmadık ve sıra dışı teması, çarpıcı sahneleri ve karakterin iç dünyasını derinlemesine keşfetmesi ile oldukça sarsıcı bir film. Ancak bazı izleyiciler için rahatsız edici olabilir. Bazıları için ise karanlık ve bir o kadar düşündürücü…