Nilgün Karataş
“Her seçim bir vazgeçiştir” diye bir özdeyiş var. Aquionolu Thomas’dan Jean Paul Sartre’a, Hakan Mengüç’ten İrvin Yalom’a kadar bir çok kişiye atfediliyor. “Varoluşculuk bunu gerektirir” diye en çok da Sartre’a yakıştırılıyor. Söz kime ait olursa olsun, bir gerçek var ki; hayatlarımız “neden-sonuç” ilişkisi ile şekilleniyor. Adına ister “kader” diyelim ister “seçim” her aldığımız karar, her attığımız adım, her yapmaktan vazgeçtiğimiz iş, her kabulleniş, her itiraz bizi başka bir sonuca vardırıyor. Haliyle sonsuz olasılıklar evreninde pişmanlıklar, sorgulamalar, iç hesaplaşmalar, bilinmedik üzüntüler, yaşanmamış mutluluklar, keşkeler ve elbette iyikiler bizi bekliyor.
Biraz aşağıda göreceğiniz film seçkisini okumaya başlamadan önce, bakış açımızı netleştirmek için girişi birazcık daha uzatmak istiyorum. Çünkü konu dinden felsefeye, bilimden psikolojiye kadar uzanan çok katmanlı, çok bulanık bir konu… İzlemenizi tavsiye edeceğim filmler de… Birini izleyince yanıtı bulamayacaksınız ama izledikçe düşünceleriniz derinleşecek.
“Amazon ormanlarında bir kelebeğin kanat çırpmasının Amerika’da fırtına kopmasına neden olabileceğini” savunan Kaos Teorisi’ni aklımıza kazıyan Kelebek Etkisi’nde verilen mesaj pek çok yerde karşımıza çıkacak. Bu mesajın karşılığı belki de bu listede olmamasına karşın, Kuantum Dolanıklığı arasında kaybolduğumuz Bulut Atlası’ndadır: “Hayatlarımız sadece bize ait değil. Beşikten mezara kadar, diğerlerine bağlıyız. Geçmişten geleceğe işlenen her bir suç ve yapılan her bir iyilikle geleceğimizi doğururuz.”
Böyle düşününce akla kendi hayatımızla ilgili alternatif senaryolar da geliyor tabi… Ve bir sürü soruyla birlikte…
İşte aklımıza gelen o sorulara yanıt arayan ve alternatif seçeneklerin kahramanlarımıza tuhaf olaylar yaşattığı filmlerden bir seçki hazırladım. Her yeni yıl öncesi izlemekten büyük keyif aldığım Aile Babası’nı ya da her izlediğimde sarsıldığım Bay Hiç Kimse’yi en başa koymamak için gösterim yılına göre sıraladım. Listede olmayıp da, olması gerektiğini düşündünüz başka filmler varsa lütfen yazın.
İşte bize seçimlerimizi sorgulatan o filmler…
Blind Chance – Kötü Talih (1987)
Halen Mubi‘de izlenebilen Blind Chance’da Polonyalı yönetmen Krzysztof Kieślowski kahramana 3 farklı hikaye yaşatıyor. Ana karakterimiz Witek Długosz adında bir genç. Tıp fakültesine gitmek için Varşova İstasyonu’nda ve treni yakalamak için koşuyor. Witek, trenin kapısına geldiğinde hayatı 3 farklı senaryoya bölünüyor. Bu 3 alternatif yol; Witek’in yaşamının temel anlarını farklı şekillerde değiştiriyor. Witek, her alternatifte farklı bir hayat yaşıyor, farklı insanlarla karşılaşıyor ve farklı olaylarla yüzleşiyor.
Groundhog Day – Bugün Aslında Dündü (1993)
Noel filmlerini seviyorsanız geçmişte televizyon kanallarında oldukça sık gösterilen bu fantastik komedi filmi hatırlayacaksınız. Yönetmenliğini Harold Ramis’in üstlendiği ve başrolünde Bill Murray’in yer aldığı artık klasikleşen bu filmde, Phil Connors bir kanalda hava durumu sunucusu, kendini beğenmiş, huysuz ve bencil biri. Bizim Phil, Pensilvanya’nın Punxsutawney kasabasındaki Groundhog Day şenlikleri için görevlendirilince gitmek zorunda kalıyor. Sanıyor ki; hayatının en kötü günü. Ama yanılıyor; daha da kötüsü var, çünkü sürekli aynı günün yaşandığı bir döngüye giriyor. Phil zamanla seçimlerini sorgulamayı öğrendikçe, karşısına alternatif yaşam seçenekleri çıkıyor.
Sliding Doors – Rastlantının Böylesi (1998)
Bu romantik dramada, bu kez kahramanımızın kaderi bir metro treninin önünde belirleniyor. Filmde treni kaçırmakla / kaçırmamak eyleminin ardından yaşanan iki alternatif hayat ele alınıyor ve hayatın küçük anlarının nasıl büyük farklar yaratabileceğini bize gösteriyor. Peter Howitt’in yönettiği Sliding Doors’da, Gwyneth Paltrow’un canlandırdığı Helen’in hem treni kaçırıp eve döndüğü hem de “Ya treni kaçırmasaydı” sorusuna yanıt verildiği diğer hayatını izliyoruz. İki farklı paralel gerçeklik arasında Helen’in yaşamındaki ufak bir olayın nasıl büyük farklar yaratabildiğini görüyoruz. Hatlar kesişiyor, ayrılıyor, kadersel rastlantılar devreye giriyor, anlık kararlar büyük sonuçlar doğuruyor ve Helen, Helen’e dönüşürken bizler de bir sürü düşünceye dalıyoruz.
Run Lola Run – Koş Lola Koş (1998)
Yönetmen Tom Tykwer’ın Lola’nın yaşamını üç farklı yoldan ele aldığı bu film, kaderi, seçimleri, tesadüfleri sorgulayacağımız bir gerilim dram. Sliding Doors’la aynı yıl seyirci karşısına çıkan Run Lola Run da, Blind Change gibi aynı meseleyi dert ediniyor: Diğer alternatifte neler oluyor? Bu filmde Lola’nın (Franka Potente) sevgilisi Mani’yi (Moritz Bleibtreu) kötü adamlardan kurtarması için 20 dakikası var. Film boyunca, Lola’nın Berlin sokaklarında koşması ve hayatın kilit anlarında yaptığı seçimlerin sonuçları olay örgüsünü belirliyor. Lola, üç farklı senaryoda, farklı kararlar alıyor, farklı insanlarla etkileşime giriyor ve film bize yaşamlarımızdaki ufak değişimlerin nasıl büyük sonuçlar doğrulabileceğini gösteriyor.
The Family Man – Aile Babası (2000)
Favori Noel filmim olan Family Man, hırslı ve başarılı bir finansçı olan Jack Campbell’ın (Nicolas Cage) hikayesini anlatıyor. Romantik komedi ve elbette dram barındıran bu filmde yönetmen Brett Ratner; Jack’e yalnız geçirdiği bir Noel gecesinde güzel bir hikaye yazıyor ve Jack kendini eski sevgilisi Kate ile birlikte buluyor. Jack, sabah uyandığında tamamen farklı bir hayatın içinde, Kate ile evli, iki çocuğu var ve daha da fenası kayınpederinin yanında çalışıyor. İzleyicisine ailenin sıcaklığını, değerlerimizin önemini hissettiren bu film, aynı zamanda aldığımız kararların, yaptığımız seçimlerin bize nasıl birbirinden oldukça farklı hayatlar yaşatacağını da gözler önüne seriyor.
Bir Kelebeğin Kanat Çırpışı / Le Battement D’ailes du Papillon (2000)
Yönetmen Laurent Firode bu romantik-dram türündeki filmde ana karakterimiz müzisyen Julien (Romain Duris) ile çocukluk aşkı fotoğrafcı Sophie (Audrey Tautou) arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Filmin ana teması adından da anlaşılacağı üzere Kaos Teorisi üzerine kurulu. Haliyle film boyunca Julien ve Sophie’nin birbirlerinin hayatlarında yarattığı küçük etkileşimlerin, onların ve çevrelerindeki diğer insanların hayatlarında nasıl büyük değişimlere neden olduğunu izliyoruz. Filmde Julien ve Sophie, yıllar sonra bir araya geldiklerinde, geçmişteki ilişkilerini ve yaşamlarındaki değişimleri hatırlıyor, ikisi de geçmişteki kararlarını ve yaşadıkları anları sorgulamaya başlıyor. Hayatın belirsizlikleri, kaderin ayak izleri vs. vs…
The Butterfly Effect / Kelebek Etkisi (2004)
Bu psikolojik gerilim filminin yönetmeni Eric Bress ve J. Mackye Gruber. Bu ikili, aynı zamanda filmin senaryosunu da birlikte yazmışlar ve Kaos Teorisi nedir, çok güzel anlatmışlar. Filmde Ashton Kutcher’in canlandırdığı Evan Treborn adında bir kahraman var. Evan, çocukluğundan itibaren travmatik olaylar yaşamış ve zorlu bir geçmişe sahip. Hayatını düzene koymak istediği bir dönemde fark ediyor ki; günlüğüne yazdığı notları okuyarak geçmişe dönebiliyor. Bu yeteneğini kullanmak istedikçe geçmişte yaptığı her değişiklik beklenmedik şekillerde geleceğini etkiliyor. Bu değişiklikler, alternatif bir gerçeklik yaratırken, Evan’ın hayatında büyük farklılıklara neden oluyor.
Mr. Nobody / Bay Hiç Kimse (2009)
Yıl 2092. Dünyada kalmış son ölümlü Nemo 117 yaşında. Yönetmenliğini Jaco Van Dormael’in üstlendiği, bu çok katmanlı ve zaman dilimleri arasında gezinen hikayede Nemo (Jared Leto), ölüm döşeğindeyken çocukluğunu hatırlar. Bir peronda durmaktadır ve tren kalkmak üzeredir. Nemo, annesiyle gitmeli midir? Babasıyla kalmalı mıdır? İki ayrı kararın ardından; Nemo sonsuz sayıdaki olasılıklardan hangilerini yaşayacaktır? 3 alternatif gerçekliği bilim kurgu – drama tadında Nemo ile birlikte yaşadığımız bu filmde, üç farklı hayat, iki büyük aşk ve ilahi boyutla tanışırız… Ve tabi ki filmle birlikte sadece Nemo’nun değil kendi seçimlerimizi ve kararlarımızı da sorgularız.
O Homem do Futuro / Geleceğin Adamı (2011)
Zero (Wagner Moura) parlak bir bilim adamıdır. Fakat 20 yıl önce bir okul partisinde yaşadığı utancı unutmamıştır. Çünkü bedelini büyük aşkı Helena’yı (Alinne Moares) kaybederek ödemiştir. Yönetmen Cláudio Torres’in bilimkurgu komedi tarzında ele aldığı bu hikayede, kahramanız Zero, kazayla geçmişe yolculuk yapmayı becerir. Böylece olayları değiştirme şansını elde eder ve hatalarını düzeltmeye çalışır. Fakat bu sandığı gibi hiç de kolay değildir!.. Geçmişi değiştirmenin geleceği nasıl etkileyeceğini öngörmek zordur. Her değişiklik, yeni bir alternatif gerçeklik yaratır ve Zero’nun hayatı gitgide daha karmaşık hale gelir.
Source Code – Yaşam Şifresi (2011)
Colter Stevens (Jake Gyllenhaal) uyanır ve kendini bir banliyö treninde bulur, başkasının bedenindedir ve 8 dakika sonra tren infilak eder. Yönetmen Duncan Jones, bu bilim kurgu filminde kahramanımız askeri kaptan Colter Stevens’ı (Jake Gyllenhaal) zihin aktarımı yoluyla bombacıyı bulup, durdurmakla görevlendirir. Colter, askeri bir deneyin içindedir ve hayatının son 8 dakikasını başka bir adamın kimliğinde geçirerek, binlerce kişiyi ölümden döndürecek doğru kararları almalı, doğru seçimleri yapmalıdır. Kuantum mekaniği, paralel evren, alternatif gerçeklik gibi kavramları bize sorgulatan bu filmde, Colter’ın seçimleri, sadece kendisi için değil başkaları için de çok önemlidir.
H. Nilgün Karataş
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden “gazetecilik yapmayacağım” diyerek mezun oldum ve yıllarca Milliyet, Dünya, Günaydın, Akşam, BusinessWeek Dergisi, Para Dergisi ve Hürriyet Gazetesi’nde “çok severek” çalıştım. Uzmanlık alanım ekonomi gazeteciliği olmasına karşın kitaplar ve filmler beni her zaman büyüledi, hayatı onlar üzerinden çözümlemeyi sevdim. Halen iletişim sektöründe çalışıp, Suare Dergi için yazarken öykü, roman ve senaryo çalışmalarımı da sürdürüyorum. Bu arada ikinci üniversite olarak İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü öğrencisiyim.