Psikolog ve akademisyen Doğan Cüceloğlu’nun, bizlere bıraktığı kitapların her biri çok önemli mesajlar içeriyor, hem de kendimizle ilgili. Sindire sindire okunması gereken Savaşçı da öyle bir kitap. Bize “başarı” olarak gördüğümüz ne varsa sorgulatan Savaşçı, kendimizi özgürleştirmenin yolunu da gösteriyor.
Beril Bozdoğan
Doğan Cüceloğlu, insanı kendisiyle, çevresiyle ve yaşadığı toplumla yumuşak iniş yapar gibi yüzleştiriyor; tokat atar gibi yüze vurarak değil.Daha okur savunma kalkanlarını kaldırması gerektiği sinyalini beynine yollayamadan kendisiyle şefkatle ama temkinli yüzleşmeye başlıyor.
Remzi Kitabevi’nden 78. baskısını yapmış ‘Savaşçı’ kitabını sindire sindire, anlaya anlaya okumak bende değişime sebep olacak bir kişisel gelişime ve değişen bir bilince sebep olmuştu. Kendine özeleştiri yapabilecek farkındalığı yakalamış ama bunu değiştirmek için nereden başlayacağını bilemeyen her okurun benim şahsi “ölmeden önce okuması gerekenler” listemde yer alan ufuk açıcı ve geliştirici kitaplardan biri olduğu düşüncesindeyim.
Daha öncesinde yine Doğan Cüceloğlu’ndan ‘Geliştiren Anne-Baba’ ve ‘Başarıya Götüren Aile’ kitaplarını okumuş ve çok etkilenmiştim. Kendisinin şu ana kadar basılmış tüm kitaplarını aldım. “Savaşçı”nın ardından “İçimizdeki Çocuk” ile Doğan Cüceloğlu okumalarıma devam etmeyi planlıyorum. Çünkü kitaplarını okudukça aslında her bir kitabın bir diğerinin tamamlayıcısı ve detaylandırılışı olduğunu anlıyorum.
“Geliştiren Anne-Baba” kitabından kısaca bahsedecek olursak; yıllar önce bana kattığı en önemli şey, annelik serüvenimde kulağımdan hiç çıkarmadığım küpe gibi takılı kalan “tanıklık” kavramıdır. Bu kitabı okuduktan sonra, oğlumun her anne deyişindeki önemi, onun en doğal ve kolay sandığım hareketlerini ve gelişimini neden izlememi istediğini anladım. O, benim onu izlememi istediğinde, ilgimin tamamını ona yönlendirip ona “tanıklık etmeye” özen gösteriyorum. Aynı şekilde okuduğum ve öğrendiğim şeyleri eşimle, ailemle, arkadaşlarımla paylaşarak bilgiyi dolaylı olarak da olsa yaymaya çalışıyorum.
Ve işte tam da bu sebeple, Doğan Cüceloğlu en az bir kitabı okunması gereken bir yazar benim gözümde.
“Savaşçı” kitabına dönecek olursak; bir kitabı okurken ne kadar çok cümlenin altını çizersem, kitabın gözümdeki önemi o derece artıyor. Savaşçı’da yer yer “artık bütün sayfayı çizmeyeyim” düşüncesiyle, çokça çizdikten sonra paragrafları süslü parantez ile işaretlemeye başladım.
237. sayfada “Ölüm Bilinci” başlığı altında yazılanları okurken şunu fark etmiştim. Kendimde barışamadığım en önemli konu şuydu: “Her şeyden biraz bilip hiçbir işin ehli olmama” sebebiyle hiçbir şeye kendimi tam olarak odaklayamam ve hiçbir konuda birşeyler üretecek cesareti ve haddi kendimde bulamamam. Bir endüstri mühendisi olarak tutkularım konusunda biraz daha özgüvenli, biraz daha girişken, biraz daha üretken olamadığım için kendime kızmam.
241. sayfada yazan şu cümleyi okurken ise kendimle yüzleştim. “Madem hiçbir konunun en bilgilisi olamıyorum, en iyi olmama özgürlüğünü kendime verebilmeliyim o zaman” dedim.
“Tek bir şeyi en iyi değil, birden çok şeyi iyi bilmeye çalışayım” diye düşündüm.
“Şu dünyada, Sokrates’a “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” kadar güçlü ve ağır lafı ettirecek kadar ucu bucağı olmayan bilgi varsa, hep bildiğimin fazlasını öğrenmeye çalışayım. Biriktirdiğim bilgi hep aynı konuda mı olmak zorunda? Kendime bu özgürlüğü neden tanımıyorum? Zaten kendimi bu şekilde engelleyerek gelişimimi tamamen durduruyor olmam çok daha kötü değil mi?”
241. sayfadaki cümle Alman filozof Martin Heidegger’e ait ve şu şekilde: “Eğer ölümün her an ve her yerden gelebileceğini kabul edersem, bencilliğimden gelen ‘şimdi ve burada’ya ilişkin tembelliğim kaybolur.”
İşte benim kendimdeki tüm erteleme, güvensizlik ve tembelliğime meydan okumamı sağlayan bir cümle. Bu cümleyi takiben bir de paragraf var ki, karakterimden “ya hep ya hiç” yasasını yok etmek için birebir!
“Don Juan, Carlos’un değişmesi gerektiğini söyler. Carlos, yavaş yavaş değişmekte olduğunu, zamana ihtiyacı olduğunu belirtir. Don Juan, ‘benim konuştuğum, bir anda olan değişme,’ der. Ve tüm sorunun nerede yattığına işaret eder; ‘sorunun temelinde, senin istediğin kadar zamanın olduğunu düşünmen yatıyor’ der.”
İşte bu paragraf, bana benim istediğim kadar, kendimi bir işe kalkışacak kadar bilgi birikimim olduğuna güveneceğim ana kadar- ki maalesef mükemmeliyetçi yapım buna belki de hiç izin vermeyecek; asla yeteri kadar bildiğime güvenemeyeceğim- zamanım olmayabileceğini hatırlattı ve ertelemenin aslında hiç başlayamamayı da içinde barındırdığını hissettirdi.
İlla yapacağım işte dünyanın en iyisi olmam gerekmiyor veya bu işten para kazanmak zorunda değilim -zaten yapılan iş şevk, aşk ve tutkuyla yapılırsa para kazanmanın yoluna giden kanallar kişinin çoğunlukla ayağına gidiyor; bu bir bonus olur, amaç değil!- veya işle ilgili olan konuda çılgınca bilgi birikimi de gerekmiyor. Aslında tek gereken kendimi iyi hissetmek! Yaptığım şeyden keyif alıp kendimi iyi hissetmek başlı başına bir başarı olacaktır!
Zaten çocuklarım okul çağına gelmeden, onların karakterlerinin ana hatları değişmez şekillerini almadan “başarı”dan ne anladığımı, başarıyı nasıl tanımladığımı değiştirmem gerekiyordu. Bu kanıya nasıl mı varmıştım? Birincisi ve en önemlisi, ağzımla kuş tutsam kendime yaranamadığım için aynı bilinç ve baskı altında çocuklarımı sağlıklı ve huzur ortamında yetiştiremeyeceğim gerçeğiyle yüzleşmiştim. İkincisi ise yine bir Doğan Cüceloğlu kitabı vasıtasıyla bunu anlamıştım; ‘Başarıya Götüren Aile’ kitabında bahsedilen “hayat başarısı” kavramını okuyup anlayıp içselleştirince, başarının farklı farklı branşlarda (akademik, aile, sosyal, kariyer vb. başarısı) olacağı gibi, asıl önemli olanın kişinin iç huzuru ve kendinden memnuniyeti olduğunu öğrenmiştim.
Doğan Cüceloğlu’nun okuduğum üç kitabından vurucu alıntılar yapmak ve yazımı öyle kapatmak isterdim, ancak tüm kitapları buraya yazmaya çalışmamalıyım😊
Haftaya yazımda Doğan Cüceloğlu’nun Savaşçı kitabından aldığım notlar doğrultusunda çıkardığım “Savaşçının Özellikleri” listesini paylaşacağım. Şimdilik sevgiyle…
BERİL BOZDOĞAN
Savaşçı ve oyun oynayan çocuk! – II
Psikolog ve akademisyen Doğan Cüceloğlu’nun Savaşçı, kitabını okumaya devam ediyoruz. Bu kez Savaşçı’nın özelliklerine hep birlikte göz atacağız. Kitabın son bölümünde metin içinde Savaşçı’nın özellikleri yer alıyor. Bu özelliklerin bazılarını bu yazıda bulacaksınız. Tek başına da çok anlamlı olan bu cümleler, kitabı okuduğunuzda daha da anlam kazanacak.
Beril Bozdoğan
Sabancı Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra ilk çocuğunun doğumuna kadar aktif olarak teknolojik danışmanlık ve eğitim sektörlerinde çalışmaya devam etti. Üniversite ve iş hayatı boyunca asıl ilgi alanı olan sanat tarihi, çizim ve yaratıcı yazma eğitimlerini sürdürdü. Anne olduktan sonra ise çocukluk hayallerinin peşinden giderek, edebiyata ve resim sanatına ağırlık verdi. “Blöf – Aşkın Aşınmış Hali” adlı romanın yazarı olar Beril Bozdoğan, eşi, çocukları Burç ve Boran ile İstanbul’da yaşıyor.