Bu yazı bir film eleştirisi değildir. Feminizmi ve kadınların yaşam mücadelesini anlamakta zorlananlar, feminizmi Barbie üzerinden anlamaya çalışanlar, hatta feminist Barbie’ye kızanlar için keyifli bir hatırlatma amacı taşıyor. Barbie’yi izleyelim ya da izlemeyelim; sinema tarihinin ünlü ve ilham verici kadın karakterlerini bu yazıyla hatırlayalım mı?
Günlerdir içimiz dışımız pembe oldu, Barbie sayesinde. Doz aşımına az kalsa da şikayetçi değilim; bu yıl en sevdiğim renklerden biri pembeydi zaten. (Acaba Barbie’nin çok başarılı pazarlama kampanyasına erkenden başlanmış ve aylar öncesinden zihinlerimize pembe tohumlar serpiştirilmiş olabilir mi? Bilmiyorum:)) Ancak bu aşırı aşırı pazarlamadan hoşlanmadığımı da söylemem gerek. Reklam çok hassas bir konu, birazcık abarttınız mı şu dünya güzeli kadını bile itici hale getirebilirsiniz!
Önce tanıtımları, sonra Yönetmen Greta Gerwig’in Barbie’si sinema salonlarına gelip film dünyasını pembeye boyayınca ister istemez benim de ilgimi çekti. Henüz filmi izlemiş değilim, önyargılarım olduğunu itiraf edeyim. Ancak olanı biteni anlamak açısından ortalık biraz sakinleştikten sonra izlemeyi de düşünüyorum. Son zamanların yıldızı parlayan yönetmenlerinden biri olan Greta Gerwig’in, oyuncak devi Mattel’in ikonik kızı Barbie ile neler yaptığını merak etmiyor değilim ama açıkçası bir baş yapıt da beklemiyorum.
Hal böyleyken bu ironik başlıkla neden bu yazıyı yazdığıma gelince… Instagram’da dolaşırken çok etkileyici bir paylaşıma rast geldim. Webtekno “Ülkemizden Barbie Manzaraları” konulu güzel bir gönderi paylaşmış ve bazı acı gerçeklere dikkat çekmiş. Sonra şeytan dürttü, altındaki yorumları okumaya başladım; Webtekno’ya kızıp takibi bırakanlar mı, erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu, bunun ispatı olarak da kadınların fiziken her işi yapamayacağını iddia edenler mi, hikayelerini bilmeden bazı kadınları hayatı boyunca çalışmamakla, koca parası yemekle yargılayanlar mı, erkeklerin daha fazla ezildiğini savunup, kapitalizme öfkesini kadınlara kanalize edenler mi, Barbie’ye de, pembesine de sokanlar mı(!), kimler kimler… Herkes yorumlarda buluşmuş…
Bunları okuyunca, henüz Barbie izleyip de üzerinden feminist okumalar yapacak bir toplum olmadığımızı, Barbie’ye gelinceye kadar izlememiz gereken onlarca film olduğunu düşünerek, bir liste hazırlamanın peşine düştüm. “Feminist Sinema” diye nitelendirmeden güçlü kadın karakterleri olan, izleyicilerine ilham veren, cesaretlendiren karakterleri bulmaya çalıştım. Eksiğim varsa, hatırlatın tamamlayalım.
ELLEN RİPLEY (SİGOURNEY WEAVER)
“ALİEN” SERİSİ”
Ellen Ripley, Ridley Scott’ın yönettiği ve Sigourney Weaver’ın canlandırdığı ikonik bir karakter. Ripley, uzaydaki mürettebatın hayatta kalma mücadelesini ve Xenomorph’lara karşı verilen savaşı yönlendiren güçlü ve cesur bir kadın.
CLARİCE STARLİNG (JODIE FOSTER)
“THE SİLENCE OF THE LAMBS – KUZULARIN SESSİZLİĞİ”
Jodie Foster’ın canlandırdığı Clarice Starling, seri katil Hannibal Lecter ile yapılan etkileyici karşılıklı diyaloglarıyla tanınıyor. Starling, zekası, becerileri ve kendi doğrularına bağlılığıyla dikkat çeken bir FBI ajanı. Lecter tarafından yapılan onca seks, taciz, tecavüz imalı kışkırtmaları, açığa vurduğu erkek şovenizmini umursamayan Clarice Starling, birçok yönden oldukça radikal bir karakter.
KATNİSS EVERDEEN (JENNİFER LAWRENCE)
“THE HUNGER GAMES – AÇLIK OYUNLARI” SERİSİ
Yazar Suzanne Collins’in romanından uyarlanan filmlerde Katniss Everdeen, Jennifer Lawrence tarafından canlandırılıyor. Distopik bir dünyada hayatta kalmak ve halkını özgürleştirmek için mücadele eden bir karakter olarak, cesareti ve azmiyle kitlere ilham veriyor.
ERİN BROCKOVİCH (JULİA ROBERTS)
“ERİN BROCKOVİCH”
Julia Roberts, gerçek bir hikayeden uyarlanan bu filmde, halkın sağlığını tehlikeye atan büyük şirketlere karşı mücadele eden bir hukukçuyu canlandırıyor. Erin Brockovich, güçlü iradesi ve hakkını arama azmiyle öne çıkan bir karakter olduğu kadar 3 çocuğu ile anneliğin ataerkil ideallerini de sarsıyor.
WONDER WOMAN (GAL GADOT)
“WONDER WOMAN” SERİSİ
Kahramanımız Diana Prince, DC Comics’in Wonder Woman’ı olarak tanınıyor. Adaletin sembolü olarak, savaşta ve barışta erkeklerin de severek izleyeceği güçlü bir rol model ve ilham kaynağı.
HERMİONE GRANGER (EMMA WATSON)
“HARRY POTTER” SERİSİ
Hermione, J.K. Rowling’in “Harry Potter” kitap serisinin uyarlamalarında Emma Watson tarafından canlandırılan karakter. Zeki, cesur ve sadık bir karakter olan Hermione Granger, kendi yeteneklerine ve değerlerine inanmak konusunda çok iyi bir örnek oluşturuyor.
THELMA VE LOUİSE (GEENA DAVİS VE SUSAN SARANDON)
“THELMA & LOUİSE”
En iyisini en sona sakladım galiba:) Bu filmde, iki kadın, kaçarken birçok toplumsal cinsiyet normunu yıkarak özgürlük arayışına çıkıyor. Geena Davis ve Susan Sarandon’ın canlandırdığı karakterler, cinsiyet rollerine meydan okuyan güçlü ve özgür ruhlu kadınları temsil ediyor. Her halde ayrıca bir “Feminist Sinema” listesi yaptığımızda, tüm filmler arasından sececek olsak Thelma ve Louise’yi mutlaka almamız gerekir. Şimdilik aklıma gelenler bunlar, ancak sinema tarihi pek çok ilham verici kadın karakterle rolü. Kadınların gücünü ve potansiyelini gözümüze sokan bu önemli figürler, bence feminist hareketin de önemli bir parçası…
MOANA
Evet listemizde bir de animasyon var. Okyanusya’daki Güney Pasifik adalarında yaşayan bir genç kız olan Moana, “kahraman erkek”lere meydan okuyan macerası ile film dünyasının en feminist yapımlarından biri olarak kabul ediliyor. Bu sevimli Disney Prensesi, kurtarılmak için bir prense ihtiyacı olmadığını gösterirken, babası ve Maui dahil erkeklerin yapmaktan korktuğu şeyi yapıyor. Gerçek bir ilham kaynağı…
H. Nilgün Karataş
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden “gazetecilik yapmayacağım” diyerek mezun oldum ve yıllarca Milliyet, Dünya, Günaydın, Akşam, BusinessWeek Dergisi, Para Dergisi ve Hürriyet Gazetesi’nde “çok severek” çalıştım. Uzmanlık alanım ekonomi gazeteciliği olmasına karşın kitaplar ve filmler beni her zaman büyüledi, hayatı onlar üzerinden çözümlemeyi sevdim. Halen iletişim sektöründe çalışıp, Suare Dergi için yazarken öykü, roman ve senaryo çalışmalarımı da sürdürüyorum. Bu arada ikinci üniversite olarak İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü öğrencisiyim.