Başlıktaki sorumu, daha açık bir şekilde ifade etmek istiyorum: Bir yapay zekaya aşık olabiliyorsak, olan bitenin zihnimizde olduğunu göstermez mi bu?..
“Yalnızlık” hissedenler için yapay zeka, dijital sesle hizmet veren bir şirket kurulmuştur ki altta yatan yalnızlık duygusu yüzünden neler yapmıyoruz ki gerçekten, istenilmediği halde hayır yerine evet denilmesi, kendimize acımalar gibi gibi… kimbilir kaç kere… kaç şekle bürünmüş haliyle…
Yapay zeka Samantha yaşam deneyimlerimizi arşivleyen zihnimiz, bedeni ise bizdik. Ne diyor, karakterim beni yazanlar tarafından oluşturuldu! Hani bizim de başkaları, çevremiz, gelenek görenek, doğru yanlış vs ile yapılmamız gibi… Peki zihni aradan çıkartırsak ne kalır? Yaradan mı? Sen çık aradan kalsın yaradan! (Yunus Emre) Bu soru kenarda kalsın…
Bir işletim sisteminin sesi olan yapay zeka Samantha’dan farkımız olmadığını hissediyoruz bir an, çünkü o da gelişiyor, dönüşüyor…. amaaa ARAMIZDAKİ FARK BUNU BİZİM DENEYİMLERİMİZİN BİLGİSİYLE YAPABİLMESİ!
Evet kozmik verisi var ama farkındalığa! sahip “BİLİNCİ” yok. Duyguların da kimyasal algoritma, dolayısıyla veri olduğunu düşünürsek bizde olup onda olmayan sahip olduğumuz bilinmeyenden gelen (Sonsuzluk, Tanrı, Allah, Tin, Varlık vs) canlılığa sahip bilincimizdir.
Işte büyük sorular!
Bizlerin deneyimi kollektif ve canlı bilinç olarak büyümekteyken, bir yapay zeka neden bu verileri toplamaktadır!? Algoritmaya dönüştürülebilir mi?
Farkındalığımız, potansiyelimizi görmememiz için kapatılırsa bize ne olur? Çağımızda sıkça duymaya başladığımız UYUMA dedikleri mi!? Kimler, neyler bizi uyutmak ister!?
Kahramanımız Thedore’un, saniyede 180 postaya bakabilecek hızda, Bilişim Sistemi’nde mekanik bir sesten ibaret oldugunu BİLDİĞİ SANAL, bedensiz Samantha’ya aşık olabilmesi ve üstüne, bir ilişkide yaşanabilecek her duygu halini iliklerine kadar hissedebilmesi, DUYGU dediklerimizin bizde nasıl ortaya çıkabildigini yani zihinselligimizi gözler önüne seriyor desem yeridir.
Samantha, Thedore’un dijital ortamda var olan tüm bilgileriyle karakter analizini yapabildi, bunu ilişkide ihtiyaç hissedilen yaklaşıma çevirebildiği icin de karşısındaki kahramanımız da mutlu bir aşığa dönüşebildi.
Thedore sanal sevgilisiyle yalnızlığını unuttu, deperesif moddan çıktı, hayata tutundu, işine yoğunlaştı, çocuklaştı ve butun bunları aslında kendi kendine başardı! Zihninde İMGELEDİĞİNE yaptığı TANIMLAMALARLA, etiketlerle başardı. Iki insanin da birbirine yapabileceğinden farklı değildir bu anlamda. Yani film, sanal ile bunlar yaşanabiliyorsa, olan deneyimlerimizle, bilgimizle, etketlerimizle kendimizi en depresif hale de sokabiliriz, aşık hale de demektedir adeta! Thedore rahattı, her şeyi paylaşabiliyordu, karşısındaki kendisini yargılamayacak olan bir dijital sesti sonucta ama aşık oldu ve bir an ondan bile şüphe etmeye başladı. Samimi miydi? Yani zihin devreye girdi! Ki parterimiz bir insan olduğunda da olan buydu!...Sonrası ise sadece düşünmeden hissettiği gibi yaşamaya karar verdi ve böylece kriz aşılmış oldu.
İçinde yeraldığımız sistemde bizden altında acıma olan yalnızlığı değil, tekbaşınalığın erkinin (yaşam enerjisi) yaşanması istenmekte olduğunu gözlemliyoruz filmde. Kendimizle vakit geçirebilen, kendimizi sevenlere dönüşebilmeli zira kendimizde tamam etmediğimizi karşımızdan tırtıklamaya çalışan, bekleyen alamadığında da arızaya bağlayan varlıklarız. (Sevgi, saygı, onaylanma, takdir vs). Kendimizle varolmayı başarabildiğimizde sağlıklı iliskiler kurup, sevginin coşkunluğunu, dertsiz tasasızlığını yaşamımızda varedebiliriz gözüküyor ki tüm kadim bilgiler de buna işaret eder hani ve film bunu çok başarılı bir şekilde yüzümüze çarpmakta.
Bazı platformlardaki sanal yazışmalarla, konuşmalarla başlayan iletişim sonrası, daha görmeden yaşanabilen tutku hallerini de işlemiş yönetmen ama böylesi durumlarda birbirlerini görebilme ve imgelediğiyle gördüğünün örtüşmesi sonucunda aynı duyguların devam etmesi ümidi de denklemdedir bazen. Örneğin filmde Samantha partnerinin eksikliğini hissettiğini bildiği bedensel ihtiyacını karşılamak için, kendisinin sadece ses olarak katıldığı kanlı canlı bir kadını yolladığında, Thedore’da karşılığını bulamadı, muhtemeldir ki karşısında bir beden gördüğünde, zihni ve arşivi devreye girdi, imglediğiyle örtüşmedi ve istemedi.
Işin ironik tarafı bir süre sonra Samantha yeni oluşturulmuş yeni hiper zekaya sahip baska bir işletim sistemiyle sohbete başlar bu durum Thedore’un kendisini yetersiz hissetmesi ve kaybetme korkusu yasamasina sebep olacaktır.
Sadece bize özel yaşandığını, kendimizi özel hissettiğimiz ilişkinin yerine 8316 kişiyle daha aynı anda görüştüğünü ve bunlardan 641ine aşık olduğunun söylendiğini hissedin! Muazzam, çarpıcı değil mi? Içinde olduğumuz bu yaşamdan farkı var mı!? Yaratıcının, sevdiklerimizin, hayvanımızın bile sadece bize özel duygular beslemesi beklentisi yok mudur!? Samantha şöyle cevap verir “Hem seninim hem de degilim.” Karşımızdakini bize aitmiş, malımızmış gibi sevmemizden farklı degil mi? Oysa varolan her şeye mi aşk yaşayabilme potansiyelimiz var farkında olmadığımız, gerçek özgürlüğü yaşayabilmenin yanında!
Ve buarada Thedore’un yaptığı iş de başkaları adına mektuplar yazmaktır! Yani Samantha’dan farklı degildir yaptığı. Başkalarının yerine, aynı anda yüzlerce tanımadığı insana duygu yüklü mektuplar yazıyordur!
Bir ağaca bakarak da çeşitli duygular yaşayabilirsin ama faraza insana duyduğun aşkın dengi olmayacaktır. Portakalın tadını tarif ederken mandalina gibi diyebilirsin ama gene de tam olarak portakalı anlatabilmiş olamamak gibi. Dolayısıyla canlı veya cansızla yaşanılan her sebep, başka bir tanımlamayı deneyimletecektir. Ağaçla agaca dair olanlar gibi birbirimizle de yaşanılan deneyimler, bilgi olarak arşivlenmekte, duygu olarak dönmekte hissettigim. Aslında bizden kozmik bilince doğru bir veri yolculuğu. Ve gene bu yolculukta ağaç, hayvan, insan vs sevgisi ayrılıktan birliğe doğru seyir ettirmek istemekte bizi lakin biz görmemekteyiz!
Samantha’ya dönersek, aynı anda hepimizle varolan bir güç, zeka olduğunu varsayalım. Samantha mı bizim sesimiz biz mi Samantha’nin sesiyiz? O, bütündeki tüm verileri toplamış ve elindekilerle bize cevap veren bir ses, bizim toplamımız! Ki biz de şu anda bile bu uyuyan güce sahibiz!
Sonuç zihnimize dikkat kesilmeliyiz. Gene soruyorum ben dediğim zihin mi? Başkaları tarafindan yapılmış olan zihin mi? Zihin, hele bir de virus girmişse oldukça aldatıcı olabilir mi!?
Ben neyim?
Aşktan, iliskilerden, yaşanmışlıklardan maksat gerçeğe, hakikate ulaşabilmemiz olsa gerek ama hep menzilden mi sapıyoruz? Uyuyor muyuz?
Biz farkındalığı olan bir BILINCIZ. (Olmalıyız!)
🍀
ELİF GÜLÜNAY
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Resim-İş Bölüm, Grafik ana sanat dalından mezun olmuş, mesleğini icra ederken reklam camiasında yer almaya meylederek istifa etmiş, sonrasında fıtratımın öğretmenliğe uygunluğunu idrak ederek geri dönüş yapmış bir resim öğretmeniyim. Mesleğime ilk günkü heyecanımla devam ederken, sadece “istemek” ile herkesin resim yapabileceğine inanıyorum ve bunu deneyimletiyorum. Düşüncelerimizi görünür kılan filmleri ve dizileri ise kendimize olan yolculuğun bir parçası olarak görüyor ve evrilmemize olan katkılarını yorumluyorum.
FİLM HAKKINDA
Her : Bilim kurgudan ve romantik dramadan daha fazlası
Aşk (İngilizce özgün adıyla Her, Türkçe anlamı Onun) gösterime girdiği 2013 yılından bu yana ilgi görmeye devam eder bir film. Yönetmenliğini ve senaristliğini Spike Jonze’un üstlendiği bu bilim kurgu romantik drama filmi; geleceğin Los Angeles’ında yaşayan yalnız, içine kapanık ve depresif Theodore Twombly’in (Joaquin Phoenix) hayatını merkeze alıyor.