“Başucumda Müzik”, Kürşat Başar’ın 76. baskıya ulaşmış romanı. Bu roman bir yazardan öte bir erkeğin başarısı, çünkü yüzyıllardır kadınların itiraf etmekten çekindiği, belki yüzleşemediği, belki de analiz edemediği noktaların üzerine basmış Kürşat Başar…
BERİL BOZDOĞAN
Bir kadını anlamak çok zordur. Kadın karakteri analiz edebilmek ise neredeyse imkansız… Gezegenlerin hareketini incelemek mümkündür; hatta doğanın işleyişini, her canlının görevini ve doğanın döngüsüne katkısını bile öğrenmek mümkündür; ama bir kadının hislerini bilmek, özellikle de bunu anlamanın ötesinde anlatabilmek… İşte bu çok karmaşık bir iştir ve büyük bir beceri gerektirir.
Kadın yazarlar, Jane Austen’ın olağanüstü tasvirlerinden bu yana kadınlar üzerine yazar dururlar. Kadın duygularının yoğunluğunu kimi zaman abartarak, kimi zaman olduğu gibi okuyucularına aktarmaya çabalarlar. Bir kadının bile kadınsal hisleri tanımlamakta zorluk çekmesi, doğru kelimeleri bulamaması olağanken, erkek bir yazarın bu işe kalkışması inanılmaz. Hele ki bunu başarabilmesi tam bir mucize. İşte, Kürşat Başar, imkansızı başarmış bir yazar.
“Başucumda Müzik”, Kürşat Başar’ın 76. baskıya ulaşmış romanı. Bu roman bir yazardan öte bir erkeğin başarısı, çünkü yüzyıllardır kadınların itiraf etmekten çekindiği, belki yüzleşemediği, belki de analiz edemediği noktaların üzerine basmış Kürşat Başar; bu noktaları teğet geçen bir çok yazarın tersine.
Roman, iki erkek arasında kalmış bir kadını anlatıyor; diğer bir deyişle aşkıyla mantığı arasında kalmış bir kişiliği. Romanın ana karakterinin sorunsuz bir evliliği var; bir süre sonra kadın kendinden yaşça hayli büyük ve evli bir adama aşık oluyor. Bu noktada başlayan gizli ilişki ve beraberinde gelen vicdan azabı, kadının hem mutluluğu hem de huzursuzluğu haline geliyor. Uzunca bir süre, evli olduğu halde evli bir adamla olan ilişkisini devam ettiriyor, ta ki vicdan azabının doruk noktasına ulaşıp kocasına herşeyi olduğu gibi anlatıp boşanmayı talep edene kadar… Burada dikkat edilmesi gereken ayrıntı, kadının yaşadığının bir iç hesaplaşma olması ve sevdiği adamın da karısından ayrılmasını beklememesidir; kadının herhangi bir beklentisi yoktur. Boşanma talebi, kadının bu ikili hayata daha fazla tahammül edemeyeceğini anlaması, belki ahlaki sebeplerden ötürü belki de içinde aşk olmayan bir evliliği sadece düzen uğruna devam ettirme isteğinin tamamen sönmesinden dolayı verilmiş bir karar.
Türk toplumu genellikle iki kadın arasında karar veremeyen ve evliliğini sürdürdüğü halde ilişkisi olan erkeklere alışkındır. Ancak çoğu insan, evliyken ilişkisi olan bir kadın karakteri yadırgar. Kürşat Başar, büyük bir cesaretle –belki de erkek oluşunun verdiği güven ile- seçtiği konuyu büyük bir ustalıkla işlemiş; kadın karakterinin duygularını okuruna o kadar çarpıcı ve gerçekçi yansıtmayı başarmıştır ki, okur, romandaki kadın karaktere davranışlarından ötürü kızmayı başaramaz bile, hatta onu neredeyse haklı bulur roman bittiğinde.
“Aşk olmadan olmuyor demek ki,” dedirten bir anlatımı var yazarın. Düzen, huzur veya paranın bir kadını mutlu etmeye yetmediğini, kadınların aşık olmadan yollarına devam edemediklerini hissediyor okur. Zaten romanın üzerinde durduğu ana konu da tam olarak bu. Yazar, ana karakterin aşkı bulduğu anda, aslında o ana kadar evliliğinde coşku içeren hiçbir anı bulamamasından ve karakterin aşık olduğu andan itibaren mutluluğu hayatının hiçbir alanında yakalayamaması sonucu başlayan sorgulamadan yola çıkıyor; sanki aşk insan hayatında taşların yerine oturması için gerekli en büyük araçmış gibi. Yalnız, roman aşkın aynı zamanda bir amaç olduğunu ve bu amacın ulaşılacak bir hedef değil de her anının yaşanması ve tadının çıkarılması gereken bir olgu olduğunu da düşündürüyor.
Hayatının bir döneminde aşkı aramış, bulmuş ya da ilişkisindeki eksikliği hissetmiş ama bu eksikliğin ne olduğunu algılayamamış her kadının, bir erkeğin ağzından anlatılmış bir kadın karakterini merak eden her erkeğin, aşkın önemini sorgulayan herkesin okuması gereken bir roman!
Son olarak romanı okumadan önce, romanın duygusallığını ve derinliğini tasvir eden bir alıntı:
“Birini sevmen için elle tutulur bir neden bulamıyorsan onu sahiden seviyorsun demektir…” (s.224)
Beril Bozdoğan
Sabancı Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra ilk çocuğunun doğumuna kadar aktif olarak teknolojik danışmanlık ve eğitim sektörlerinde çalışmaya devam etti. Üniversite ve iş hayatı boyunca asıl ilgi alanı olan sanat tarihi, çizim ve yaratıcı yazma eğitimlerini sürdürdü. Anne olduktan sonra ise çocukluk hayallerinin peşinden giderek, edebiyata ve resim sanatına ağırlık verdi. “Blöf – Aşkın Aşınmış Hali” adlı romanın yazarı olar Beril Bozdoğan, eşi, çocukları Burç ve Boran ile İstanbul’da yaşıyor.