Ekonomik bir ilke var; rasyonel seçim teorisi. Siyasetten psikolojiye kadar uyarlanan bu teoriye göre; çıkarlarımıza en uyan seçimleri yapıyoruz. Ne yazık ki etik olmayan eylemleri rasyonelleştirdiğimizin farkında değiliz çoğu zaman. Freud’un savunma mekanizmaları teorisi doğruysa, kendimize olan saygımızı sürdürmek için kendimizi kandırabiliyoruz.
Türkiye bir insan olsa, omuzlarından tutup sarsarak şöyle haykırmak isterdim ona: Bunu bana neden yapıyorsun? Evet bencil bir şekilde “bana” diye sorardım. Çünkü ben iyi bir insan olmak ve insanca, daha iyi standartlarda yaşamak istedikçe, ne yaparsam yapayım eninde sonunda hiç beklemediğim bir yerden, çok büyük bir acı ile sarsılıyorum. Birinci tekil şahıs olarak konuşuyorum ama, söz ettiğim ben, sen, o, biz, siz, onlar. Ben’cilleştiriyorum ki, içselleştirelim. İçselleştirelim ki; sanki kötü şeyler hep başkalarının başına gelirmiş yanılgısından sıyrılalım.
Sıyrılmadık da ne oldu? 6 Şubat’ta hayat durdu! Zaman akıyor, takvim ilerliyor ama arkasına nasıl geçeceğini bilemediğimiz kocaman bir mesele önümüzde bir bent gibi duruyor. Bu mesele benim, senin, onun, bizim, sizin, onların meselesi. Hepimizin.
Kim olursan ol, ister Türkiye’nin en zengini ol, ister en ünlüsü, ister alanının en yeteneklisi ol, istersen en zekisi, ister kendi klanını kur, ister inzivaya çekil ne bu acıdan kaçabilirsin ne de bu utançtan. Binlerce insanını enkaz altına gömmüş bir ülkenin çocuklarıyız biz. Hem de 2023 yılında!
Kişisel çıkar ve en büyük fayda
Ekonomik bir ilke var; rasyonel seçim teorisi. Sosyolojiden siyasete pek çok farklı disipline hatta psikolojiye bile uyarlanmış. Bu ilkeye göre bireyler kişisel çıkarlarını kendilerine en büyük faydayı sağlayacak seçimler yapmak için kullanır. Yani insanlar seçeneklerini ölçer, biçer, tartar ve kendisine en iyi hizmet edeceğini düşündüğü seçimi yapar. Bireylerin kendilerine “en çok neyin hizmet edeceğine” nasıl karar vereceği ise tamamen kişisel tercihlere bağlı. Kafamızdaki ödül neyse, seçimimiz de ona göre…
Rasyonel seçim teorisine yöneltilen eleştirilerden biri; etik ve değerlerin kararları nasıl etkileyebileceğini dikkate almamış olması. Biz de bu doğrultuda, son günlerde sıkça konuştuğumuz ahlak yoksunluğu, etik eksikliği, açgözlülük gibi kavramları tamamen bir tarafa bırakarak (ki çok önemli olduklarına inanıyorum), ilkenin adına uygun bir şekilde, sadece “akılcı” yaklaşımı baz alalım.
Mesela ben bir müteahhitim; önümde iki seçenek var. Ya öyle bir bina yapacağım ki, mimarisi ile, kalitesi ile mükemmel olacak. Ya da öyle bir bina yapacağım ki bana kısa sürede çok para kazandıracak.
Diyelim ki ben bir belediye başkanıyım; önümde iki seçenek var. Ya öyle bir yönetici olacağım ki şehrim kendine özgü bir yapı ile yavaş yavaş gelişecek. Ya da öyle bir yönetici olacağım ki şehrim yüksek yüksek binalarıyla bir anda hızla büyüyecek.
Ya da ben vatandaşım; önümde iki seçenek var. Ya bütün yaşam stardartımı ev sahibi olmaya bağlayacağım, öyle ya da böyle bir evim olacak. Ya da diğer standartlardan taviz vermeden yaşamaya çalışacağım ve asla bir evim olmayacak.
Her kim olursam olayım, rasyonel seçim teorisine göre seçeneklerimin bana maliyetine bakıyorum, getirisini hesaplıyorum ve bana en uygun kararı alıyorum.
Sonuç; 50 binden fazla ölüm, binlerce yaralı, yüzbinlerce mağdur ve milyonlarca insanın uykusunu kaçıran deprem riski.
E hani nerde akıl? Ne oldu o akıllı seçimlere? Çıkarcılık neye yaradı?
Derin bir iç çekiş ve sessizlik…
Özsaygı için kendini kandırmak
Gerçek hayatta rasyonel seçim teorisinin her zaman en iyi, en doğru, en faydalı sonucu vermediği ortada. Çünkü varsayımlar her zaman, her koşulda geçerli olmayabilir. Ne yazık ki bizler de etik olmayan eylemleri rasyonelleştirdiğimizin farkında değiliz çoğu zaman. Psikanaliz biliminin kurucusu Sigmund Freud, burada imdadımıza yetişiyor. Egomuzun kendini korumak için inkar ve rasyonelleştirme gibi savunma mekanizmaları geliştirebildiğini söylüyor. Freud’un savunma mekanizmaları teorisi doğruysa, kendimize olan saygımızı sürdürmek için kendimizi kandırabiliyoruz.
Tüm bunlara karşılık bizim ataların da çok güzel bir sözü var: Zararın neresinden dönülürse kardır… Hadi bu meseleye yine rasyonel seçim teorisinin kriterleri ile bakalım:
- Bir kararın akılcı olması için getirisi/ödülü; eylem tamamlandığında maliyetinden daha ağır basmalıdır.
- Ödülün değeri, katlanılan maliyetin altına düştüğünde eylem durdurulmalı, yani alınan karardan vaz geçilmelidir.
Neticede yanlış seçimler yapmış, akılcı davranmamış, hesabı tutturamamış olabiliriz. Olabilir -ki oldu.
Yanlış seçimlerin bedelini ödedik mi? Ödedik, hem de çok ağır ödedik. O halde?..
Şair-eğitimci ve aktivist Nikki Giovanni diyor ki; “Hatalar hayatın gerçeğidir. Önemli olan hataya verilen tepkidir.”
Bırakalım takvim ilerlesin, zaman yaraları sarsın. Ama biz sık sık 6 Şubat 2023 gününe geri gidelim ve sadece tek bir seçimde kullanacağımız oyu değil, tüm seçimlerimizi tekrar tekrar gözden geçirelim.
*Rasyonel Seçim Teorisi hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz:
Nilgün Karataş kimdir?
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun olan Nilgün Karataş, uzun yıllar ekonomi gazeteciliği yaptı ve 1990 yılından bu yana Dünya, Günaydın, Akşam, Hürriyet BusinessWeek Dergisi, Para Dergisi ve Hürriyet Gazetesi’nde çalıştı. İletişim alanında eğitimler veren ve danışmanlık yapan Karataş, “Bir Solukta – Tükenmeyen Nefesle Geçen 50 Yıl” adlı kitabının yazarıdır. Halen DoMediLife’ın Genel Yayın Yönetmeni olan Karataş, SolunumTV’de “Hekim Hikayeleri” podcastini hazırlayıp sunuyor. Ayrıca, öykü, roman ve senaryo üzerine çalışmalarını sürdürüyor.