YUSUF ZİYA BEYZADEOĞLU Trene bindiğinde pencere camına yaslanan alnında toz ve ter karışımı bir tabaka oluşmuştu. Dışarıda uçsuz bucaksız bozkır ufukla kesişiyordu ama o kadar beraber, aynı zamanda o kadar ayrıydı ki… Gördüğü bu tanıdık kırık dökük evlerde geçen onlarca hikâyeyi düşündü. Esen rüzgâr sürekli onlardan parçalar götürüyordu. Rüzgârı zamana benzetti. Rüzgâr da bir şeylere ilaç olur muydu? Cebinden çıkardığı eski mektup … Taş, Rüzgâr ve Toprak okumayı sürdür
WordPress sitenizde gömmek için bu adresi kopyalayıp yapıştırın
Bu kodu sitenize gömmek için kopyalayıp yapıştırın