Andreas Matthias’ın ‘Sade Yaşamın Gücü’ kitabı, bireylerin daha sade ve anlamlı bir yaşam tarzını benimsemelerine rehberlik eden bir felsefe kitabı. Epikürcülükle Taoizm’in başlangıcından günümüze kadar geçirdiği evrelerin izini süren kitap, hazzın ve arzuların doğasını doğru anlamanın önemini vurguluyor. Körü körüne bir mutluluk arayışını değil, yaşamın gerçek anlamını keşfetmeyi teşvik ediyor.
BURAK SOYER

Hong Kong Lingan Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak görev yapan Andreas Matthias’ın yazdığı “Sade Yaşamın Gücü”, Epikürcülükle Taoizm’in başlangıcından günümüze kadar geçirdiği evrelerin izini sürerek, modern hayatın maddiyatla eşdeğer tutulan “haz” duygusunun, bu iki düşünceyle alakası olmadığını, kökten yanlış anlaşılmış bu düşüncelerin esas olarak neye tekabül ettiğini sırtını felsefeye yaslayarak enine boyuna masaya yatırarak inceliyor.
Epikürcülük, başlarda Platon’un idealar âlemiyle dünya gerçekleri arasındaki ilişkiye karşıt bir düşünce olarak ortaya çıkmış olsa da sonradan direkt Stoacılık’a karşı bir pozisyon aldı. Bu yüzden de temelinde ruhsal haz ve salt mutluluk barındırdığı için hedonizmle bir arada anılır oldu. Daha doğrusu Epikürcülüğü bu şekilde yorumlamak insanların işine geldi desek daha doğru olur. Zira Epikürcülük, hedonizmin o “savurgan” hazzı, içsel bir tatminden ziyade, sade, mütevazı ve sürdürülebilir bir yaşamın peşinden gider. Gösterişten uzak durur. Günü çar çur işlerle devirmeye yanaşmaz. Anlık mutlulukları es geçip devinim halindeki mutluluğu arar ve buna göre yaşar. Ancak günümüzde Epikürcülük, ilk ortaya çıktığı zamana geri döndü.
Özellikle dijitalleşen “küresel köy”de, “ne kadar görünürsek o kadar varız”ı bir ilke haline getirip, hayli lüzumsuz bir kavram olan “carpe diem”i düstur edinmiş yığınların içinde yaşıyoruz.
Metropolden dağ başına gitsek dahi, sadelikten fersah fersah uzak yaşantımızı oraya da taşıyoruz. “Bunda bir yanlışlık var,” diyor Kong’ta bulunan Lingan Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarakMatthias, Say Yayınları’ndan Nurdan Soysal çevirisiyle yayımlanan “Sade Yaşamın Gücü” adlı kitabında. Epikür’le Tao’nun tarihsel anlamda başlangıcından günümüze dek izini süren kitmodern hayatın maddiyatla eşdeğer tutulan kökten yanlış anlaşılmış bu düşüncelerin esas olarak neye tekabül ettiğini sırtını felsefeye yaslayarak irdeliyor.
Epikür’ün yaşamı ve düşünceleriyle başlayan “Sade Yaşamın Gücünde”, duyuları tatmin etmenin mümkün olup olmadığı sorusunu ortaya atıp genellikle bu soruyla ilişkilendirilen “Aptallar mutludur” klişesini tersine çevirip gerekli cevabı okurlarına sunuyor.
Teknolojinin mutluluğa etkisi, acısız bir yaşamın mutlu olmak anlamına gelip gelmediğini, yaşlılık ve ölümün mutlulukla ilişkisini, parayla gelecek olan saadeti, 21. yüzyıl Epikürcülerini harmanlayarak Epikürcülük’ün günümüzde nasıl algılandığına dair kapsamlı bir açıklama getiriyor.
Kitabın ikinci kısmındaysa Tao’yu merkeze alarak ilerleyen Dr. Andreas Matthias, Zen öğretmeni Jane Dobisz’in kuş uçmaz kervan geçmez bir ormanın içindeki kulübede, selamla güne başlayıp, ilahilerle devam ederek bol bol meditasyon yaparak geçirdiği üç ayı anlattığı “Yüz Günlük Kendi Başınalık: Bir Zen İnzivasında Kendimi Kaybedip Erdemi Bulmam” kitabından yola çıkarak Epikürcülükle birçok yönden örtüşen münzeviliği incelemeye alıyor. Taoizm’le münzevi yaşamı karşılaştıran yazar, Tao’nun bilgeliğinden örnekler vererek bireyin kendi yolunu çizip o yönde ilerlemesi gerektiğini yine üç “modern” münzevinin yaşamından kesitlerle anlatıyor.
İnsanın doğanın bir parçası olduğunu ve doğal bir ortamda mutlu olacak şekilde dünyaya geldiklerini belirten Andreas Matthias, doğanın kendilerine sunduğu basit ritimlerle sade bir hayatın sağlayabileceği hazlarla yaşamalarının insan doğasının bir parçası olduğunu söylüyor ve ekliyor:
Oysa biz bunu kaybettik. Ofis kulelerinde, yüksek konut binalarında hapsolan, son teslim tarihleriyle ve geride kalma veya işten çıkarılma korkusuyla boğuşan bizler, hayatımızı birbiri ardına hayali hedefler peşinde koşarak geçiriyor, dinlenebileceğimiz, rahatlayabileceğimiz, halimizden memnun olabileceğimiz ve nihayetinde hayatımızdan keyif alabileceğimiz bir duruma asla tam olarak ulaşamıyoruz.”
İşte tüm bu saydıklarından dolayı da bireyin sade yaşamın ne olduğunu doğru anlayıp ona göre hayatına devam ettiğis takdirde yaşamından “keyif” alacağını ifade ediyor.

Burak Soyer
2005 yılında Radikal Gazetesi Kültür Sanat Servisi ve Kitap Eki’nde gazeteciliğe başladı. Şimdiye kadar Milliyet, Hürriyet, Hürriyet Kitap Sanat, BirGün, BirGün Pazar, BirGünKitap, Taraf, Cumhuriyet Pazar, T24, Gazete Duvar, sendika.org, solhaber.org’a, siyaset, edebiyat, müzik, sinema, tiyatro yazıları yazdı. Halen Gazete Pencere, Bianet, Gazete İkinci Yüzyıl ve OT dergisine kültür sanat, K24, Edebiyathaber.net, Oggito, Ne Okuyorum?, Ajandakolik, Mahal Dergi, Romanoku internet sitelerine de edebiyat yazıları yazıyor. 2017 yılında ilk kitabı Zıvana Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı. Zıvana’nın devamı olanBuji de 2019 yılında aynı yayınevinden çıktı. Son romanı Ring ise, geçtiğimiz Eylül ayında Karakarga Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu. 2015 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun olan Burak Soyer, halen Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sanat Tarihi bölümündeki eğitimine devam etmektedir.