Özlem Kazancıoğlu
Hepimizin çocukluk dönemimize ait hatırladığımız ve hatırlamadığımız birçok anımız var. Ailenin bir ferdi olan çocuklar, çocukluk döneminde maalesef birçok duygusunu, düşüncesini içine atabiliyor.

Aile üyelerinin anne – baba olmanın kendilerine tanıdığı hak ve üstünlük çabası çerçevesinde çocuğu yönlendirme, kendi düşüncelerini çocuğa empoze etme, koşullandırma gibi davranışları çocuk üzerinde baskıcı bir tutum sergilenmesine yol açabiliyor.
Yetişme döneminde sürekli birtakım yönlendirmelere ve kendi doğrularını çocuğunda kendi doğrusu olarak koşulsuz şekilde kabullenmesini isteyen ebeveyn tutumları neticesinde çocuk adeta kendi benliğini kaybetme noktasına varabiliyor.

Yazar Nihan Kaya’ya göre eğitimde de aynı yönlendirme ve tek tiplik söz konusu. Kırkar dakikalık sınıf ortamında yapılan eğitimler ve teneffüs araları çocuğun sosyalleşmesi açısından oldukça yetersiz.
Bu noktada Nihan Kaya’nın “İyi Aile Yoktur” adlı kitabından bir alıntı yapmak istiyorum.
“Bir öğretmen, bir anneyi arayarak çocuğunuz ödevini yapmıyor demiş. “Peki bu konuda Jimmy ve siz ne yapacaksınız” diye sormuş anne. Şaşıran öğretmen, “Bu konuda sizin bir şey yapacağınızı sanıyordum” der. Jimmy’nin öğretmeni değilim, Jimmy’nin kendisi de değilim,” demiş kadın. Mesele ikinizin arasında.
Bu olayda kuşkusuz öğretmenin anneden beklediği tepki, annenin kendi çocuğuna dönüp, ödevini neden yapmadığı konusunda çocuğu sorgulaması yönünde olmuştur.

“Beden Yalan Söylemez” adlı kitabın yazarı olan Alice Miller’ın ise şu sözleri dikkat çekiyor.
“Gerçeği aramaktan kaçınarak sevgiyi kurtarmış olmayız. Bu anne ve babalarımıza duyduğumuz sevgi içinde geçerlidir. Bağışlama eğer geçmişte olanların üzerini örtüyorsa bir yarar sağlamaz.”
Diğer yandan Alice Miller’a göre Hitler babasına duyduğu nefreti ve öfkeyi kendi içine bu kadar bastırmamış olsaydı bir ulusa eziyet etme hatta yok etme ihtiyacı hissetmezdi. Çocuklar aslında biz ne kadar onlar olayları hissetmiyor, anlamıyor gibi düşünsekte her şeyi hisseder ve algılar. Çocukluk çağında baskılanmış öfke demek, ileriki yaşlarda çocuğun güç sahibi olunca öfkesini bir şekilde dışa vurumu demektir. Bu durum ise toplumları felakete sürükler.
Otoriter bir ailede yetişen çocuk, siyasal haklarını kullanma yaşına eriştiğinde otoriteye boyun eğecek ve yöneticisini, diktatörünü, o ülkenin otorite figürünün hatalarını sorgulama becerisini kaybedecektir. Aynı zorbalığı ise gerek okulda gerekse çevresinde kendince zayıf olduğunu tespit ettiği kişi ve kişiler üzerinde, belki de hayvanlar üzerinde uygulayacaktır. Baskı kuran ve diktatör olarak adlandırdığımız kimseler karşısında her zaman boyun eğen kişiler görmek isteyecektir.
Tekrar aile ilişkilerine dönecek olursam, aileyi ele alan, çok dokunaklı bulduğum Malma İstasyonu kitabını aceleye getirmeden, sindirerek okumanızı tavsiye ediyorum. Kuşaktan kuşağa aktarılan ailesel travmaların, çocukları, yaşamları, duyguları nasıl değiştirebildiğini anlatan bir hikâye; Malma İstasyonu.