tan doğan

kâbûs da dâhil. yumdum mu gözlerimi, ölüm. her ne ise gerçek, o anda biter. esâmesi dahi okunamaz yalanın. ne dün bırakır uyku ne de bir başka zaman: sıfır noktasında sonsuzluğu hayatın. artı-eksi bir şey de yok: nötr. ha var-ha yok her şey; ha boş-ha dolu testi. testi de, su da, susama da yok! ne ben beni tanır ne de dünya’yı ömrüm! ölürüm, kalırım öylece. ölece. ya da var gibi görünsem de, yoğum!
uyku hâlleri de bende pek fenâ: sağa-sola dönmeler, göz açıp-kapamalar, düşünüp-düşlemeler. sanki hiç uyumamışım ömrümce!
yorgun, argın, bitkin de kalkmam yataktan, halsiz, hadsiz de olmam gün boyu. nasıl geçecekse vakit geçer öyle ve öğle ve olur akşam, olur gece, doooğru yatış: düşler dururum düşündüğüm kadar, sonra yumarım gözlerimi yine.. nerdeee rüya! uykum olsa kâbûsum da olurdu.
handiyse her gecem sabaha gebe. kim bilir neler görür neler yaşardım, uykum olsaydı, rüya rüya güya. dünya döner ben dururdum, hiç uyanmamak için güne. olanları elerdim çoğun, olmayacak şeyler görürdüm: ölülerimi meselâ, meselâ denizkızını ya da kaf dağı’na çıkmışım da uçmuşum…
hep güzel olsun isterdim bana görünen: kötü rüya emerdi sanki rûhumu. karabasanlar hani, hani şeytan, cin falan ya da yıkılan bir ev, devrilen bir araba, yanan bir orman falan yüreğimi sıkardı. savaşırdım kendimle ya da bir savaşta bilmem kimle ya da düşerdim uçurumdan, boğulurdum suda…
yok, yoook.. böylesi iyi, hem hayat zâten kâbûs. günün dörtte birini bir de uyku acısına vakfet ya da bir güzel rüya için bin bir derde duçâr ol!
ömür boyu uyumasam ne gam. böyle de yaşanıyormuş meğer.
eğer bir gün bir rüya ya da kâbûs görsem, sanırım ertesinde öldüm demektir. insan seksen yıl falan sanki rüyalanmasa, sağlıklı, dertsiz-tasasızsa, fenâ mı olur! tersi pek fenâ bence. ya sizce: hep acı çek gün boyu hem de debelen gece! her yirmi dört saat dert yükü! dert küpü olurdu can.
bu hâlimden memnûnum desem, uykusuz, rüyasız, kâbûssuz pek iyiyim, sağlığım da.. sıhhatim de eh işte, derdim-tasam idâre eder, bir de yaşayıp gidiyorum işte öylece-ölece desem, hiç yalan olmaz inanın.
bir de biliyor musun, ölümden sonrası yok. hiç gidip de döneni gören-işiten var mı? hani bu dünya rüyaymış, asıl dünya ölünce… bence palavradan medet umulmaz. rüyanın rüyasında öyleyse her uyuyan! daha da uyanık kalayım, dedim kendime. bir düşünsenize yahut düşlesenize, varsa öte dünya, iki kez uyanığım: orda da rüya, kâbûs yoksa bana, cennet cennet yaşarım cehennemimi!
“boş ver şu cehennemi de” dediydi biri, “bir psikiyatriste falan görün hele bir de.”
ay! aklım karıştı uykusuzluktan değil, anlamsızlıktan sanırım gün gün, gece gece. dil söyler durur, beden ile rûh ölür; sözde kârdır tümden uykusuzluk geriye. ama bu da hikâye ki içi masal mı masal: uyurgezer olsaydım bâri!
‘olsaydınız da, o da yok, şu da yok!’
doğuştan.
‘ya sonradan?’
hiçbir şey değişmedi.
‘kestirme.. şekerleme.. kuşlama?’
pırrr…
‘böyle zor olmalı?’
muzdarip değil ki bu garip!
‘gün içi, gün dışı uyuklama falan?’
neeerdeee!
‘bitkinlik, çökkünlük, saldırganlık…’
pamuk gibiyim.
‘gençken de mi?’
çocukken de.
‘cin gibisiniz hep!’
“cin ali” derdi nenem.
‘e niye geldiniz?’
hasta mıyım diye.
‘problemli.’
çözümü var mı?
‘uyku ilacı falan.’
uykum da yok ki hiç.
‘tabîî rüya da!’
kâbûs da.
‘e gidin işte!’
nereye?
‘işine-gücüne.’
emekliyim efendim.
‘yürü git diyorum da…’
ölmem di mi?
‘seksen az değil ama…’
aması-maması ne doktorcuğum?
‘yaşayan yaşlanır.’
ölen kurtulur.
‘demem o ki böyle devâm.’
problemli olan ne?
‘normal değilsiniz de…’
normal de ne?
‘bildiğini oku.’
okurum da ya ötekiler?
‘o da ne?’
ağrı-sızı falan.
‘branşım değil.’
yine de bi baksanız…
‘hastalık mı var?’
hastalıklar beyim, hastalıklar.
‘meselâ?’
bir omzum yırtık, diğeri kırık; boyumda fıtık, kalçamda çıkık…
‘âh pek yazık, pek yazııık!’
iki dizde menüsküs, kıçımda memecikli anüs…
‘darlanıyor göğüs!’
bi şi mi dedin doktorcum?
‘bitti mi len diyecektim ihtiyâr?’
başımda kubbe, burnumda darbe, gözler körebe, elim sende…
‘haydaaa.. çattık belâya!’
kalbim hâr, rûhum nâr, ömrüm kar…
‘ömrüne sıçayım!’
kulaklar sağır, dil ağır, “boğaziçi şıngır mıngır…”
‘vakit doldu a sığır!’
kimi çağır dediniz?
‘ağır ağır ya da hızlıca bi kalksan da…’
muâyene mi etcen, ne?
‘şutluycam a deyyus!’
neyi kutluycan?
‘sağır duymaz…’
uyumaz doktor, uyumaz!
‘bak hastalar dağ gibi!’
pastayla mı kutluycan?
‘he, he.. doğum günüm!’
bilsem bi hediye…
‘def olman yeter.’
eter vermeyin.. iyi böyle.
‘yeter ulan, yeteeerrr…’
kambur bâli çelebi ile hacı ivaz ağa: gölge oyunu mu, ne! hem bir daha psikiyatri mi.. tövbe. elin lâfına uyup da gittim! kır kıçını otur a uyanık. başka bi hikâye uydur densizce.
şerh: rüyam, kâbûsum yoksa, hayâlim de mi yok!
hamiş: iş açacak diye başıma birkaç hoş-boş kelime, hiç olur mu cümle kelâmdan caymak!
hayret: handiyse tamamını devirdi öykünün doktor! insan bir ‘sağ olun’ falan der hiç değilse. bedâvacı, beleşçi,
leşçi…
not: akşam olmuş, kuşlar uçmuş, çiseliyorken gök, ne yesem, ne yesem diye düşlerken, kendimi buldum evde: bu
benim!
dip not: ne halt yerseniz yiyin, sonunuz da masal!
öğüt: zamanında uyuyup zamanında kalkıp, vakitlice yaşayıp ölün.
hayıflanma: lâfı ağzıma tıkayıp, böbrek taşı, farenjit, bronşit, çarpıntı, prostat falan diyemeden, erkencecik şutladı!!
ek: basîretim bağlandı da, ibs yâni (irritabl) huzursuz bağırsak sendromum var deyip iyi ki sıçmadım ak önlüğüne zât-ı şâhânelerinin! kokoreç yapar yerdi beni çiğ çiğ alimallah!
bir de: bir de dâhiliyeye mi görünseydim, ne?
************

tan doğan
İstanbul doğumlu tan doğan, İstanbul Üniversitesi’nde felsefe, Beykent Üniversitesi’nde eğitim yönetimi öğrenimi aldı-verdi. Şiir, öykü dallarında ödülleri olup, edebiyat, sanat, felsefe, psikoloji üzerine çabalarını, 1984 yılından bugüne dek çeşitli yayın organlarında paylaştı, paylaşmakta…