tan doğan
* ‘aşk.’ görülmeye değmez salt ve okunmaya-yazılmaya. yaşanmadığı sürece lâf-ü güzâf değil de ne? -ötesi-berisi sığ ‘avuntu!’
* ‘biyolojik yapı’ dert, ömre; ki hava-toprak, ekmek-su istiyor; iş-güç! -tanrı mîrâsyedisi kim?!
* ‘akıl yürütmek.’ daraltıyor zamanı sığ/sınırlı ‘mantık!’ -duygudan çok ‘içgüdü’ şart
{anlaşılamadı hâlâ “hayvan!”}
* ‘dünya’da bir taş, ki unufak olmaya gebe ve nice can-cam kırmadan aslâ yok olmayacak!
* zor değil konuşmak ‘varlık’ üzre-içre -‘yokluk’ için konum aynı sayılmaz.
* “ölümde eşitlenmek… öte-dünyada adâlet!” hemen ölelim o vakit! [‘lâf’ yancı, “inanç” baş-kâtil!]
* bedeninden de zayıf ‘rûh’u insanın [“evrim”in başat kötülüğü işte!]
* her hayat ‘hiç’ için bir çırpınış! saçmalığı aklî kılmak da ne?!
* ne hoşgörü ne horgörü hayata. ‘sağlıklı ölmek!’ için yaşanılmaz ki!
* kalem tutan her ‘el’ titremeli, akıl, rûh, gövde kâğıdını karalarken harf harf…
* insanı hayat ayartır, ölüm ayıltır
* ‘sosyalleşmek’ kendine ihânettir, bir halta yaramıyorsa!
* en gerçek yalandır kâinatta ‘hakîkat’, ki bunu son ânında dahi anlayan az, çok az, çok çok az!…
* salt ‘yazar’a âit bir huy değildir “bir kalemde silmek.” herkesin rûhunda gizli bu ‘yeti!’
* insan, öleceğini bilen hayvandır; üstelik bu ‘bilgi’yi hayat boyu taşıyan.
* en büyük ‘değer’ bile çürür gövdeyle!
* ‘elde var hayat’ ve fakat ölüme gebe herkes!
* birileri birilerine hep ‘akıl’ veriyor! veren ve alan için sonrası meçhûl!
* insan en çok ‘aş’a âşık: zorâki sevgi!
* mesela, ‘her can yaşlanır zamanla, erken ölmezse.’ yâni, bilinenle yetinmek mârifet değil.
* ‘acı’ olmasa hayata -belki- katlanılırdı.
* her gün, yeni bir gün değil aslında: aynı ve eski: hakîkatin kâinat hâli, ki gelgeç [bir de insan, kendini avutan varlıktır; aldatamasa da!]
* “mutlu”dur muradı bir ‘şey’ olmadan yaşayıp ölen. [herkes deli, “o” hâriç!]
* su-ekmek ve bark olduktan sonra, gökyüzüne baka baka da bir ömür bir güzel tüketilebilir.
* öz-söz(ler): bir faydâsı dokunmasa dahi, iyi {‘iyi’ mi?}
* absürt (absurd/us, ineptia): kök-düşün, ki herkese açık [idiota, imbecillius, moros dâhil.]
* bir güzel ‘son söz’ duyarak ölmeli, tesellî niyetine; n’olacak-neye yarayacaksa?
* dünya’ya getirilmekle her insan, (az ya da çok) kendini kullanılmış hisseder. [özgür seçim yok!]
* hayat cinnet [cennet yok ve olmayacak.] en akıllısı (dâhi) dahi deli insanın -bin kılıkta sürüyor şiddet!…
* tanrı varsa kulluk, insan varsa kölelik -işte dünya’nın yüzü: yüz karası!
* ‘bitkisel hayat’taki birinin “ötenazi” hakkını vermemek suç teşkîl etmeli, ki cezâsı ‘ölümsüzlük’ olmalı.
* yoksullar, hastalar ve yapayalnızlar ne çok! siz dünya’yı cennet mi sandınız? -çıt yok!
* … ve ‘kültür’ de kurtaramadıysa insan(lığ)ı hâlâ, “geriye ‘kader’ kaldı sâdece!” demesin kimse! akıl sığ! – kutsanacak bir şey yok: ölelim [mi?!]
* sorul(n)ar, soru(n)lar, sorul(n)ar… ve “kelimeler, kelimeler, kelimeler…”
* ‘izm’ üstüne ‘izm’, altına ‘izm’; yanına-yöresine… kedi “miyav!”, köpek “hav!”, kuş “cik!” dedi, gitti.
* kâhin, şaman, bedevî, derviş, ermiş… daha yalvaçlar, tanrılar var!
* ‘açık yara’ her canda mevcût; kabuk bahâne.
* ölünce ölünür.. antrenmana ne hâcet!
* ‘kıt kanât’ yaşar herkes: ‘kıt’ anlakla ölüme ‘kanâat!’
* nokta, nokta, nokta… derken, hayat çizgisi. sonra son nokta ve başa dönüş: hiçlik, yokluk, boşluk! (‘senaryo’ya bak!)
* ‘gece’ de olmasa, hiçbir şeyin anlaşılacağı yok!
* doğ, yaşa ve öl! evrim-devrim; gelişim-değişim, dönüşüm… “sonu geldi dünya’nın!”: bilim. “susss… pek ayıp!”: ethik. “tanrı bilir!”: din. (…) “ben hâlâ yazıyorum!”: sanat!!!x
* tuhaf ne ki gerçek: her ‘şey’ yok olmak için var! (zaman, uzam ve uzay dâhil.)
* ‘insan’ başlamadan bitmiş -yazı ve yazgı!
* -optimist bir rûh hâliyle- vasât bir ‘düzen’ dünya (ötesi-berisi agnostik!)
* hayattan cayanı ahmak bilmek, bir başka ‘cehâlet’ olsa gerek…
* her can ‘acı’dan dellenir [kim bilir kaç tür acı var? sayan var mıdır?!]
* her yapım bir yıkım içindir {tersi herhep geçerli değil!}
* bedeli ağırdır ‘düşünme’nin {‘düşünürler’e sorun…}
* “ölüme karşı aşı bulundu!” dense, tanrı’ya inanan kadar inanan olurdu buna.
* ‘doğum yarası’ herkeste mevcût; kiminde tende, kiminde usta, kiminde de rûhta [‘iz’ kesin.]
* zâlim-mazlûm arası çizgi ince. geçiş her an mümkün; ‘vicdan’ devrede…
* umut dahi taşımaz aşağılık olanın yukarılık olması.
* herkes ölür, gerçeği bilemeden! insan hep câhil: kök-yoksunluk!
* tâ baştan ‘yitiklik’ de ne? e n’olacak şimdi? [yine başladı akıl vermeler! arada bir ‘es’ verilebilseydi bâri!]
* kim ‘mutlu’ olmak istemez ki, tanrılar dâhil! sızlanarak başlayıp bitiyor her şey heyhât!
* yıkamasak da duvarını dünya’nın, tuğlalarını tırmalıyoruz hâlâ.. tırnaklarımız kanlı kum!
* her ‘kitap’ bir risk taşımalı, ki okunup unutulsun, ‘sâhi hayat’ gibi.
* ‘dil.’ başa belâ ve hâlâ sığ!
* “varoluş” diye bir şey yok, “yokoluş” varken.
* doğal zekâ, yapay zekâ.. ileri-geri zekâ… sonuç: ‘hiç!’ – sıradaki gelsiiinnn!…


tan doğan
İstanbul doğumlu tan doğan, İstanbul Üniversitesi’nde felsefe, Beykent Üniversitesi’nde eğitim yönetimi öğrenimi aldı-verdi. Şiir, öykü dallarında ödülleri olup, edebiyat, sanat, felsefe, psikoloji üzerine çabalarını, 1984 yılından bugüne dek çeşitli yayın organlarında paylaştı, paylaşmakta…