Close Menu
    Son Eklenenler

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Salı, Temmuz 15
    X (Twitter) Instagram Facebook
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    • YAŞAM
      1. Aktüel
      2. Beslenme
      3. Felsefe
      4. Fitness
      5. İlişkiler
      6. Kişisel Bakım
      7. Kişisel Gelişim
      8. Psikoloji
      9. Sağlık
      10. Seyahat
      11. Sürdürülebilir Yaşam
      12. Teknoloji
      13. View All

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025

      ‘Boykot bir hak mı? Suç mu? ‘ sorusuna yanıt arayanlar için 10 film

      Nisan 2, 2025

      Sinema tutkunları için yepyeni bir mecra: Yeni Sinema Dergisi 

      Şubat 28, 2025

      İnovatif makarnacı Pastavilla 32. yaşını ödülle kutluyor

      Nisan 22, 2024

      Buğday Derneği ‘zehirsiz kentler’ için harekete geçti

      Aralık 23, 2021

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Institut français, Fransız yazar, felsefeci ve filolog Barbara Cassin’i ağırlıyor

      Şubat 25, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Ergen ebeveynleri için kılavuz

      Eylül 23, 2024

      Aşkın Lotus Hali… 

      Temmuz 4, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      ‘Rekabetçi Aile’yi izlerken kendimize de gülebilir miyiz?

      Ağustos 27, 2023

      Parfümde şişe tasarımı kokudan önemli olabilir mi?

      Mart 28, 2023

      Saç bakımına ilişkin merak edilen 6 soru ve 6 yanıt

      Nisan 17, 2022

      Stresten Huzura: Deneyimlenmiş bir dönüşüm süreci

      Mart 6, 2025

      Yeni Eril: Dr. Nil Keskin’den kapsamlı bir dönüşüm rehberi

      Mart 4, 2025

      Cansel Oruç’un ‘Başarmaktan Korkma’ kitabı okuyucuyla buluştu

      Aralık 26, 2024

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Kimdir bu “Narsist Sapkınlar?”

      Mayıs 29, 2025

      Borderline: Bir Kişilik Bozukluğunun Biyografisi

      Mayıs 6, 2025

      Dementor – Ruh Emici: Narsisizmin gölgesinde bir yok oluş ya da yeniden doğuş hikâyesi

      Şubat 17, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      ‘Hepimiz Narsistiz’ kitabının yazarı Şule Öncü: Sanıldığından yaygın!

      Mayıs 17, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      Prof. Dr. Körükoğlu’ndan sağlıklı ve genç kalmanın sırları

      Mayıs 7, 2023

      Salmonella’dan korunmak mümkün mü?

      Nisan 27, 2022

      Kadim bir kültür kenti: Denizli

      Mayıs 21, 2025

      Kayıp bir çantanın peşinde Patagonya’da edebiyat

      Şubat 20, 2025

      Sevdalinkalar ülkesi: Bosna Hersek

      Şubat 7, 2025

      ‘Baumit ile Olasılıklar’ kitabı ile geleceği yeniden düşünüyor

      Eylül 20, 2023

      Heykeltıraş Varol Topaç’ın çelik üretim atıklarından yarattığı eser Contemporary İstanbul’da

      Eylül 17, 2023

      Jeotermal enerjiyi çocuklara anlatan kitap: Damla Adamlar

      Ağustos 31, 2023

      Çocuklar ileri dönüşümü eğlenerek öğreniyor

      Haziran 21, 2023

      Kim Korkar Yapay Zekadan

      Haziran 8, 2025

      Türkiye’nin mutfak ve kültür mirasından seçkiler dijital erişime açılıyor

      Ekim 20, 2023

      Mevzular Açık Mikrofon, artık GAİN’de

      Eylül 1, 2023

      Akıllı makineler ve robotlar denilince akla gelen filmler

      Ağustos 31, 2023

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Zeynep Sönmez’den Wimbledon’da Tarihi Başarı!

      Temmuz 3, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025
    • KÜLTÜR – SANAT
      1. Kitap
      2. Müzik
      3. Öykü
      4. Sanat
      5. Sergi
      6. Sinema
      7. Şiir
      8. Tiyatro
      9. Video
      10. View All

      Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

      Temmuz 14, 2025

      Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

      Temmuz 12, 2025

      Peki biz neden hala kaçmıyoruz?

      Temmuz 10, 2025

      Gece Yarısı Kütüphanesi: Ya diğer olasılıklar gerçekleşseydi?

      Temmuz 8, 2025

      Haziran ayı için film önerileri

      Haziran 1, 2025

      Yaz ortasında melankoli: Slowdive İstanbul’a geliyor

      Şubat 20, 2025

      Arter’den avangart bir müzik festivali

      Şubat 11, 2025

      Borusan Quartet’in “Oda Müziğinin Ustaları” konseri ENKA Sanat’ta

      Şubat 10, 2025

      Öykü: Sessizliğin İçinde Nefes

      Temmuz 9, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      Öykü: Erik Ağacı

      Temmuz 7, 2025

      KEMAL TAHİR ROMANLARINDA KADIN İMGELERİ – III

      Temmuz 1, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Rüyaların Ressamı: Remedios Varo’dan 6 büyülü tablo

      Haziran 10, 2025

      Balenin Rus yıldızları Bodrum’da

      Ağustos 12, 2024

      Pera Müzesi Yazar-Editör Sohbetleri’nde sanat tarihine müzecilik penceresinden bakış

      Şubat 20, 2024

      İstanbul’da devam eden 16 sergi

      Temmuz 10, 2025

      Ressam Ömer Onay’ın ‘Bilinç Akışı’ sergisi AKM’de

      Haziran 20, 2025

      ‘Mumi’lerin yaratıcısı Tove Jansson eserleriyle Aynalı Geçit’te

      Mayıs 8, 2025

      Handan Özbek’in “Çıplak Kıta” sergisi Goba Art & Design’da

      Mart 12, 2025

      2000 yılından sonra çekilen en iyi film hangisi?

      Haziran 29, 2025

      Telefon Kulübesi: Bir telefon, bir ses ve bir yüzleşme

      Haziran 26, 2025

      Sinema ve tiyatronun dev buluşması: Emek ve Başarı Ödülleri

      Haziran 21, 2025

      Mühür: Gece Eşiği filmi yakında sete çıkıyor

      Haziran 17, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      GÜRÜLTÜNÜN ORTASINDA SESSİZLİĞE YOLCULUK: MODERN DÜNYADA DİNGİNLİĞİN PEŞİNDE

      Temmuz 1, 2025

      Şiir: Ne Zaman

      Haziran 10, 2025

      şiir: küf lekesi

      Haziran 7, 2025

      Sinema ve tiyatronun dev buluşması: Emek ve Başarı Ödülleri

      Haziran 21, 2025

      “Bulaşıkçılar” yeni yorumuyla İstanbul, İzmir ve Ankara’da

      Mayıs 21, 2025

      Molière klasiği ‘Cimri’ye alaturka dokunuş

      Mayıs 19, 2025

      Kadıköy Oda Tiyatrosu “Kalabalık Fasıl” ile açılıyor

      Mayıs 12, 2025

      Parazit – Sınıfsal uçurumların sarsıcı anlatımı

      Haziran 30, 2025

      Garfield’in resmi posteri yayınlandı

      Aralık 19, 2023

      Napolyon bu kez Jaquin Phoenix’in yorumuyla sinemada

      Kasım 23, 2023

      Freud’s Last Session filminden fragman

      Ekim 27, 2023

      Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

      Temmuz 14, 2025

      Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

      Temmuz 12, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025
    • SD+
      1. Röportaj
      2. Haber
      3. Makale
      4. Portre
      5. Diğer
      6. View All

      DÜNYAYA BİR KRİSTALDEN BAKMAK… HER IŞILTIDA BAŞKA DÜNYALARA YOL ALMAK…

      Haziran 28, 2025

      Booky Kitabevi: Bir insan, butik bir kitabevi, kocaman bir topluluk

      Haziran 22, 2025

      Ediz Dikmelik ile Sorgulayan Çocuklar: Çocuklarla Felsefe El Kitabı 

      Haziran 11, 2025

      Kilitli Hatıralar Kitabı: İstanbul’un altı ayrı dönemine tanıklık eden öyküler

      Nisan 19, 2025

      Yeşilçam’ın köklü şirketi Erman Film’de yollar ayrıldı

      Şubat 6, 2025

      Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar: Herkes kendi hikayesine sahip çıksın!

      Kasım 16, 2024

      İstanbul’un plajlarına otobüs seferleri başladı

      Ağustos 7, 2024

      Biletinial’da ‘yorum ve reyting’ uygulaması

      Nisan 17, 2024

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Romalı tarihçilerin yazmadığı Kleopatra: Hükümdar, alim ve filozof bir kadın

      Haziran 10, 2025

      Bir antikahramanın portresi: MARLA SINGER

      Nisan 30, 2025

      Çocukluk çağı, ilişkiler ve diktayı kitaplar üzerinden okumak

      Nisan 29, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Susan Sontag: Estetiğin, Direnişin ve Düşüncenin İzinde

      Temmuz 11, 2025

      Rüyanın kalemle buluştuğu kadın: Nazlı Eray

      Haziran 22, 2025

      Gülhane Parkında sarnıç olduğunu biliyor muydunuz?

      Nisan 2, 2023

      Klasik mobilyada en çok tercih edilen ağaç türlerini biliyor musunuz?

      Nisan 1, 2023

      Mart ayında Türkiye’nin en çok konuştuğu başlıklar

      Nisan 1, 2023

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Susan Sontag: Estetiğin, Direnişin ve Düşüncenin İzinde

      Temmuz 11, 2025

      Sinan Saygı’nın yeni kitabı: İletişim Bir Süreçtir

      Temmuz 3, 2025
    • PODCAST

      Podcast: Hayati Tavsiyeler ‘Bahar ve Mitoloji’ ile yayında

      Mayıs 5, 2023

      Denenmiş, test edilmiş, onaylanmış: Hayati Tavsiyeler

      Mayıs 5, 2023

      Meraklı bünyeler için podcast kanalı: Suare Online

      Mayıs 1, 2023

      Akla takılan sorulara yanıt arayan podcast: Neymiş?

      Nisan 9, 2023

      Hayati Tavsiyeler: Kendine yatırım yapanlara özel podcast

      Nisan 9, 2023
    • YAZARLARIMIZ
    • FELSEFECE VE…

      tan doğan: sap-saman

      Temmuz 14, 2025

      tan doğan: seğir[t]meler

      Temmuz 3, 2025

      on kırık iz!

      Temmuz 1, 2025

      noudelmann ile tan

      Haziran 27, 2025

      …ve …

      Haziran 25, 2025
    • SuareMag
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    Buradasınız:Anasayfa » ‘GÖÇ’
    FELSEFECE VE...

    ‘GÖÇ’

    Mart 1, 2025Yorum yapılmamış10 dk Okuma Süresi
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaş
    Facebook Twitter Pinterest WhatsApp Email LinkedIn

     …Sorun salt “Göç Sorunu” değildir; “İnsanın İnsanca Yaşaması Sorunu”dur. Doğayı kirleten, bozan, yokluğa sürükleyen “İnsan”ın, törebilimsel/etik olarak da kirliliği söz konusu. Düşünsel, davranışsal/eylemsel sorunların yaşandığı bir çağda, “Korku Ekini/Kültürü” yerine “Sevgi Ekini”nin geçmesi bir düşülkü/ütopya olmamalıdır artık. Bu bağlamda ulusal ve uluslar arası siyasaların kendini gözden geçirmesi, tarihsel süreçlerini derinlemesine irdelemesi, “İnsanlık” paydasında buluşup, yeryuvarın ve insanlığın bugünü ve yarını adına çözüm yollarını üretmesi; aydınların, düşünürlerin, bilim-insanlarının, sanatçıların, tutumbilimcilerin/ekonomistlerin, eğitim ve öğretimcilerin, siyasetçilerin yüzeysel söylemlerden uzak, derinlemesine bir ortak düzlükte/platformda buluşması kaçınılmaz, olmazsa olmazdır…


    “Kalktı göç eyledi, Avşar elleri
    Ağır ağır giden eller, bizimdir.”
    Dadaloğlu

    “Sen Bana Bakma, Ben Senin Baktığın Yönde Olurum.”
    Özdemir Asaf

    ‘Zorâki Suriyeli göçmen’  -yüzde doksan engelli- çocuk Muhamed Histron’a
    ve ona emek veren yârim’e

    ‘GÖÇ OLGUSU’ ÜZERİNE 

    “Göç Olgusu”nu Özce İrdelemeye Başlarken…

      “Göç” hem bir olgu hem de “sorunsal” olarak ele alınması, irdelenmesi, açımlanması gereken kavramlardan. 

    Bireysel, toplumsal, ulusal ve evrensel boyutları bağlamında psikolojik / davranışbilimsel, sosyolojik / toplumbilimsel, felsefik / düşünsel süreçleri içeren  “Göç Olgusu” yadsınamaz bir gerçek olduğu denli, günümüzün yaşam koşulları doğrultusunda, tarihsel arka tasarı  /planı hiçlenmeden, irdelenmesi gereken süreçler olarak da karşımıza çıkmakta.

        Bu düşün doğrultusunda “Göç Olgusu”nun çeşitli yönleri irdelendiğinde,  kırdan kente, kentten kente, ülkeler arası benzeri (düşünsel, bilimsel, ekinsel/kültürel vb.) göç tipinden/türlerinden söz açmak kaçınılmaz.

      “Göç Olgusu”nu belirleyen çeşitli nedenler arasında tutumbilimsel/ekonomik ve eğitimsel/eğitime dayalı nedenler yadsınamaz. Özdeksel/maddi güçlük içinde olan ailelerin “taşı toprağı altın” söylemi doğrultusunda kırdan kente, kentten kente ya da başka bir ülkeye göç ettikleri açık seçik ortada. Çocuğuna ya da çocuklarına daha güzel bir gelecek sağlamak amacıyla göç eden ailelerde azımsanamayacak denli.  Küçük yerleşim yerlerinin sağlayamadığı eğitim ve öğretimi “büyük yerleşim yerleri”nde (ya da kentlerde) edinmek için  göçü seçenler söz konusu.

       Göç eden ailelerin gittikleri yerde en önemli sorun olarak “uyum sorunu” karşılarına çıkmakta. Gecekondulaşma, çarpık kentleşme, ekin/kültür çatışması, özümleme / benzeşme / asimilasyon benzeri olgular davranışbilimsel/psikolojik ve toplumbilimsel/sosyolojik sonuçlar olarak belirlenmekte. Her toplumun belirli ekinsel/kültürel değerleri, toplumsal yaşam biçimleri, göç edenlerde ekinsel/kültürel, toplumsal çatışmaya, kimlik sorununa, davranışsal gerginliğe, dahası bunalıma neden olabiliyor. Gidecekleri yerleri bir “kurtuluş anıtı” olarak görenler evini, tarlasını, hayvanlarını, eşdeyişle ellerindeki mal varlıklarını satarak büyük kentlere (!) göç ediyorlar. Göç ettikleri kentte umduklarını bulamayanların geriye dönememeleri de bir başka sorun olarak karşılarına dikiliyor.

       Ülkelerarası göç edenlerdeyse çoğun ilk sorun  “dil” oluyor.  Yurtdışına kaçak olarak gidenlerin “karın tokluğuna çalışma”sı da bir başka sorun. Göç eden ailelerin çocuklarının davranışsal/tinsel/ruhsal/psikolojik sorunları, gittikleri ülkelerde ulusal/milli nüfus içinde yabancıların oranı ve yabancılara karşı tutum, kimi ülkelerde yabancılara yönelik kısıtlı/sınırlı türelerin/haklar olması da sorunlardan birkaçı. Buna karşın bazı Avrupa ülkelerine göç edip, orada “mutlu” ( !) olduklarını söyleyenlere de denk gelmek söz konusu…

    Avrupa’ya Göç Eden Türklerin Konumu

       Batı Avrupa ülkelerine (başta Almanya olmak üzere) göç eden “birinci kuşak Türkler”in çoğunun Türkiye’ye döndüğü dile getirilmekte. Chemnitz Üniversitesi’nden Helen Baykara- Krumme, Berlin’de, Norface tasatısı/projesi kapsamında “500 Aile-Avrupa’daki Türklerin Göç Tarihi” adlı araştırmanın (Sabah Gazetesi, yayınlanma tarihi: 20 Haziran 2012)sonuçlarını açıkladı. Araştırma sonuçlarını Humboldt Üniversitesi’nin Sosyal Bilimler Fakültesi’nde düzenlenen bir toplantıda tanıtan Baykara-Krumme, Trabzon’un Akçaabat, Denizli’nin Acıpayam, Afyon’un Emirdağ, Konya’nın Kulu ve Sivas’ın Şarkışla ilçelerinde yaklaşık 2 bin kişiyle yüz yüze görüşüldüğünü belirtti. İlk kez Avrupa’ya göç eden ve günümüzde 65 ila 90 yaşlarında olan birinci kuşak Türkler ile aynı yaşlarda olan, ancak Avrupa’ya göç etmeyen Türklerin araştırıldığını ve birbirleriyle karşılaştırıldığını dile getiren Baykara- Krumme, yalnızca göç eden kuşaklarla kalmayarak, onların çocukları ve torunları hakkında da bilgiler aldıklarını ve bu ailelerin “soyağacı”nı çıkardıklarını belirtti. Türkiye’de yaşayanlar ile göç edenler arasında karşılaştırma olanağını bulduklarını dile getiren Baykara-Krumme, bu kişilerin toplumsal/tutumsal/sosyo-ekonomik durumları, evlilikteki tutumları, kuşaklar arasındaki ilişki, din ve değerlerle bağlılık ile siyasi katılım konularında önemli bilgiler elde ettiklerini söyledi. Bu araştırmayla Avrupa’ya göç eden birinci kuşak Türklerin büyük bir bölümünün Türkiye’ye döndüğünü gördüklerini belirten Baykara-Krumme, bir bölümünün hem Avrupa’da, hem Türkiye’de yaşamayı seçtiklerini, çok az bir bölümününse göç ettikleri ülkede yaşamayı seçtiklerini söyledi. Avrupa’ya göç edenlerin, Türkiye’de kalanlardan daha mutlu olduğunu da ortaya koyduğunu kaydeden Baykara-Krumme, göç eden kişilerin çocuklarının ve torunlarının eğitim düzeylerinin de Türkiye’de kalanlara göre daha yüksek olduğunu belirtti. Türkiye’de bir toplumsal/sosyal değişim yaşandığını, görücü yöntemiyle/usulü evliliklerin 2. ve 3. kuşakta, hem Türkiye’de yaşayan, hem de göç eden ailelerde azaldığını, dini inancın da hem Türkiye’de hem de Avrupa’da yaşayan Türkler için yine çok önemli olduğunu söyledi. Aile bağlarının da her iki grup ve daha sonraki kuşaklar için aynı oranda önemli olduğunu, göç eden birinci kuşak ve daha sonraki kuşaklarda Eurovision şarkı yarışmalarında ve futbol turnuvalarında Türkiye’yi destekleyenlerin oranın yüksek olduğunu, bunun da bu insanlar için Türkiye’nin ne denli önemli olduğunu gösterdiğini anlattı. Verilen bu bilgilerin ilk sonuçlar olduğuna vurgu yapan Baykara-Krumme, İngiltere’nin Essex Üniversitesi’nden Ayşe Güveli’nin yönetimindeki bu araştırmanın büyük olasılıkla gelecekte tamamlanacağını, ardından tanıtılarak betikleştirileceğini/kitaplaştırılacağını sözlerine ekledi.

    Yeryuvarda / Dünya’da “Göç Olgusu”

        “Göç Olgusu”,  bireylerin daha iyi bir yaşamı sürdürmek amacıyla isteyerek ya da koşulllar gereği yaşama geçirdikleri bir girişim olarak anlaşılmakta. Ne var ki isteklilikten çok bir güçlüğün, zorunluluğun, baskının sonucunda gerçekleşen bir olgu olarak karşımıza çıkmakta “Göç.”

       “Küreselleşme”nin oluşturduğu tutumbilimsel/ekonomik, siyasal bir yapılaşma olarak da “Göç Olgusu”na bakmak olası. Küreselleşmeyi anamalcı tutum dizgesinin/kapitalist ekonomik sisteminin bir vargısı/sonucu olarak anlamak kaçınılmaz görünmekte. 

    Yeryuvar/Dünya varlığının eşit paylaşılmaması, dengenin gelişmiş anamalcı ülkeler için artması, göçlerin de artmasına neden olmaktadır.

    “Günümüzde dünya üzerinde 130 milyon kişi doğdukları ülkelerin dışında yaşamaktadır” açıklamasının “Dünya Bankası”nca yapıldığını anımsarsak, yeryuvarda 130 milyon göçmenin bulunduğu (şimdilerde, 2018’de, Suriyeli savaştan kaçan/yaşam savaşımı verenleri de anımsamak koşuluyla) göçmenlerin durumunu/konumunu öz gerçeğiyle karşı karşıya kalmakta güçlük çekmeyiz.

         Günden güne varsıllık az sayıda kişilerin elinde toplanmakta artık. Bu konum salt ulusal değil, yeryuvarsal bağlamda da -ölçekte de- böyle. Gelirin ya da kaynakların dengesiz edinimi ve dağılımı, gelişmiş ülkelerin daha da varsıllaşmasına neden olmakta. Doğrudan yabancı yatırımcı ülkelerin başında ABD, ardından Avrupa ülkeleri ve Japonya gelmektedir. Anamal/sermaye devinimi gelişmiş ülkeler arasında gerçekleşmektedir. Bu bağlam “Göç Olgusu”nu zorunlu kılan öğelerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, “sağlık”, “çevre”,  “gıda-su”, “enerji üretimi”; siyasal, dinsel, toplumsal yapılaşmalar; nüfusbilimsel/demografik yapı [gelişmiş ülkelerdeki yaşlı nüfus oranının çokluğu, genç ve göçmen işçi nüfusuna gereksinimi doğurmaktadır (Örneğin şimdilerde AB ülkelerinde 19 milyon göçmen işçi -kaçak işçilerle 22 milyon- bulunmakta. AB’nin işlevsel/çalışan nüfusun emekli nüfusa oranını dengede tutabilmesi için, içinde bulunduğumuz 2025 yılına kadar 135 milyon göçmen işçiye gereksinim duyduğu söz konusu!..)]; göçmenleri kullanma/beyin ve -nitelikli/kalifiye- işgücü göçü [bilim-insanı (Türkiye’nin yanı sıra Hindistan, Pakistan, Rusya; Almanya’nın yanı sıra ABD her yıl ortalama 327 bin; Japonya 609 bin, İngiltere 114 bin ve Fransa 99 bin nitelikli göçmeni ülkelerine getiriyor-)] söz konusu.

    “Göç Olgusu”nun Özce İrdelenme Sonucu

        Yeryuvar ekonomisinde “Küresel İkinci Dalga”nın yoğunlaştığı 1980 sonrası süreçte çok kapsamlı değişiklikler oluştu. Küresel ölçekte çalıştırma/istihdam, üretim, anapara/finans yapısını değiştirdi. Ulusal ekonomik yapılar uluslararası ekonomik yapılara bu süreçte daha fazla uyumlu olup, uluslararası ticaretin oylumu/hacmi arttı, tarihte görülmeyecek oranda ve hızda uluslararası anamal akımları genişledi. Bilişim ve ulaşım uygulayımbilimindeki / teknolojilerindeki gelişmeler “Karmaşık Uluslararası Üretim Ağları”nın kurdu, işleyim/sanayi üretim dışsatımı/ihracatı yoğun bir artışa gitti. Kuzey/gelişmiş-Güney/gelişmemiş (!) ve gelişmekte olan ülkeler arasında etkin bir satımcılık/alım-satım/ticaret yoğunlaştı.  ABD ve AB’nin başat ekonomileri Almanya ve Fransa “Kuzey Ticareti”ni sürüklerken, Asya kıtasında Japonya ve Çin “Güney Ticareti”nin yaklaşık %80’nini belirledi. Yeni yeryuvarın/dünyanın tek kutuplu değil, üç kutuplu (ABD, AB -Almanya ve Fransa-, Japonya ve Çin kutupları) yeryuvara/dünyaya doğru yönelmesi söz konusu oldu.  ABD’nin söz konusu ülkeler arasında değiş-tokuşta olası birincil gücün -azalsa da- olduğu yine göz önüne serilmektedir. AB ve Japonya’nın gücünün Çin karşısında zamanla azalacağı söz konusu (Çin’in üretim dışsatımının/ihracatının çoğun ABD merkezli olması, kısa zaman diliminde her alanda yakaladığı hızlı büyüme artışlarını sürdürebilme ve ABD’ye karşı bir güç olarak varlık kazanma olasılığını zayıflatmakta, dahası Çin’in, ABD’nin geçmiş dönemlerde üretim alt ülkesi olarak kullandığı Güney Kore konumuna düşmesini olası kılmaktadır.)

         Yeryuvar/dünya ekonomisindeki ticaret üretim yapısındaki değişime koşut olarak, uluslararası göçte de Küresel İkinci Dalga” sonrası dönemde gelişmiş ülkeler de 1970’lerden bu yana önemli ölçüde değişti. Uluslararası göçün ana/temel konusu eski yeryuvardan yeni yeryuvara göçken, 1990’dan sonra değişen tutumbilimsel yapıya koşutlukla, uluslararası göçte de değişimler sağladı. Eski göç Güney-Kuzey ya da Kuzey-Kuzey- merkezliyken, yeni göç Güney-Güney bağını da beraberinde getirdi.  Gelişmekte olan ülkeler eksenli göç Güney-Güney odaklı olup, gelişmiş ülkelerin gereksinimi doğrultusunda Büyük Ortadoğu merkezli bir göç olgusu karşımıza dikildi. (Gelişmiş ülkelerin kendi ülkelerine yönelik bir irdeleme yapıldığında, düşük ücretli göçmen işçilere yönelimin arttığı açık-seçik ortadadır.)

       Savaşların, silahların, ulusal ve uluslar arası siyasa yapının/düzenin yanı sıra, “Yasadışı Göç”ün ucuz ve esnek emek merkezli olduğunu yadsımak olası değildir. Bu göçü kişilere dayatan etmenlerin başında, yine daha iyi bir yaşam ve iş bulmak isteği görülmektedir. Gelişmiş ülkelerin daha ucuz çalıştırdıkları yasadışı göçmenleri bulmada sıkıntı çekmedikleri görülmektedir. Anamalcı üretim biçiminin amacının daha yüksek gelir/kazanç/kar ve daha yüksek büyüme olduğu yadsınamaz bir gerçek olduğundan, yasa dışı göçe göz yummak söz konusudur. 

    “Göç Olgusu” salt ulusal değil uluslararası, dahası küresel siyasaya/politikaya dönüşmüştür artık.

         Küresel emek isteği, son yirmi beş yıl içinde dört kattan daha fazla artmış olduğundan, işsiz ve çalışan yoksul durumda olan yaklaşık 1.5 milyar insan daha iyi yaşam koşulları adına gizilgüç olarak beklemededir.

         Şimdilerde “Göç Olgusu”nun salt ulusal değil, uluslararası bir sorunsal olduğunu yadsımak olası değildir. Yasal ya da yasa dışı yollarla yakın ya da uzak ülkelerden göç desteklendiği oranda kaygı ve korku da derinleşmektedir. Bu bağlamda küresel gelişme özel girişimciliğin/liberalizmin bir sonucu olduğundan,  malların, hizmetlerin ve anamalın alım-satımcılığının/ticaretin de küreselleşmesi bir vargı/sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne var ki anamalın küreselleşmesini onamakla/evetlemekle “insan emeği”ni/gücünü onamak aynı potada erimemektedir. “Göç Olgusu”nda insansal, dinsel, budunsal/etnik, yaşamsal, türesel/hukuksal, ekinsel/kültürel, davranşsal/tinsel/psikolojik, toplumsal/sosyal ve kişisel benzeri sorunlar göç alan ulusların sorunları olarak hemen gündemde hep kalacak gibi görünmektedir.

    “Son Söz” Yerine…

        “Göç Olgusu” çoğun tutumbilimsel/ekonomik kaynaklı bir olgudur. Ne var ki ekinsel, eğitimsel-öğretimsel, bilimsel ve yaşamsal yanlarının olduğu da yadsınamaz bir gerçektir.

       “Geçim Kaygısı”nın yoğunluğunca bir “zorunluluk” olduğu denli, daha “insanca bir yaşam”dan kaynaklanan bir “isteklilik” de söz konusudur. Daha türesel/hukuksal, daha entelektüel/aydınsal/aydınlamacı, daha ekinsel/kültürel ve sanatsal, daha eğitim ve öğretimsel gelişkinlik için de “göç”e başvurulması söz konusudur.

    Gelişmiş -ya da Kuzeyliler denilen- ülkelerin nüfus, bilim insanı, yaratıcı us ve yeti benzeri emek gücüne gereksinimlerini karşılama amacıyla, gelişmemiş ya da az gelişmiş -Güneyliler denilen- ülkelerin insan gücünden ucuzca yararlanma isteği, sanırız içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda da sürecek gibi!

      Gelişmemiş ya da az gelişmiş ülkelerin kendilerini geliştirme çabalarını istemeleri, bunun için kalkınma, ilerleme, değişme ve dönüşme tutumbilimsel-toplumsal-politik (ekonomik-sosyal-siyasal) siyasalarını irdelemeleri ve gelişimsel bir yenilikçiliği yaşama geçirmeleri denli, “Yeryuvar Gemisi”nde herkesin yer aldığı düşünüyle “Küresel Sömürü”nün ortadan kalması, yeryuvar kaynaklarının türece/hakça paylaşılması, “Uluslararası Ussal/Akılsal Payda”da birleşilmesi (“Yeryuvar Gemisi”nin batmasıyla insanlığın batacağının bilinmesi düşüncesi bağlamında) kaçınılmaz görünmektedir.

       Halkerki/demokrasi, tüm siyasalar içinde şimdilerde en istenilen siyasa olarak karşımızda durmakta. Ne var ki salt bir yönetim biçimi adı olarak durduğu, bireysel, toplumsal, evrensel, özce “İnsansal” (ekin, sanat, siyasa, eğitim-öğretim, sağlık, gıda-su, çevre, tüze/hukuk, türe/hak benzeri olgularını içerir) bir konuma ulaşmadığı sürece, varsılların yoksulları ve yoksunları sömürmesi, “Küresel Yılgı”nın/terörün yeryuvarı yiyip bitirmesi, ne acı ki, çok uzak bir zaman dilimi olarak görünmemektedir.

        Sorun salt “Göç Sorunu” değildir; “İnsanın İnsanca Yaşaması Sorunu”dur. Doğayı kirleten, bozan, yokluğa sürükleyen “İnsan”ın, törebilimsel/etik olarak da kirliliği söz konusu. Düşünsel, davranışsal/eylemsel sorunların yaşandığı bir çağda, “Korku Ekini/Kültürü” yerine “Sevgi Ekini”nin geçmesi bir düşülkü/ütopya olmamalıdır artık. Bu bağlamda ulusal ve uluslar arası siyasaların kendini gözden geçirmesi, tarihsel süreçlerini derinlemesine irdelemesi, “İnsanlık” paydasında buluşup, yeryuvarın ve insanlığın bugünü ve yarını adına çözüm yollarını üretmesi; aydınların, düşünürlerin, biliminsanlarının, sanatçıların, tutumbilimcilerin/ekonomistlerin, eğitim ve öğretimcilerin, siyasetçilerin yüzeysel söylemlerden uzak, derinlemesine bir ortak düzlükte/platformda buluşması kaçınılmaz, olmazsa olmazdır. Söz konusu buluşma salt “Göç Olgusu” sorunsalını değil, “İnsanlık ve İnsanlığın Bugünü-Yarını” sorunsalını da, küçük hesaplar bağlamında değil, “Büyük Düşünme” doğrultusunda irdeleyip çözümlemelidir. Yoksa yavaş-hızlı su alan “Yeryuvar Gemisi”nde sağ kalan –kaptan(lar!), çımacılar, yolcular…- kalmayacak, tümden “göç” edeceğiz yokluğa…

    ************

    tan doğan

    İstanbul doğumlu tan doğan, İstanbul Üniversitesi’nde felsefe, Beykent Üniversitesi’nde eğitim yönetimi öğrenimi aldı-verdi. Şiir, öykü dallarında ödülleri olup, edebiyat, sanat, felsefe, psikoloji üzerine çabalarını, 1984 yılından bugüne dek çeşitli yayın organlarında paylaştı, paylaşmakta…

    tan doğan yazıları
    Parmenides ya da Tanrıçanın ‘Bir’icik Oğlu
    ‘erk’ bir hiçtir! ya da “As’lolan Yaşam” Üzerine Birkaç Söz
    Søren Aabye Kierkegaard ya da ‘Genç-Yaşlı Bir Adam’
    ‘Felsefe’nin neresindeyiz?
    felsefe yazar

    Related Posts

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025 FELSEFECE VE...

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025 Edebiyat

    Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

    Temmuz 12, 2025 H. Nilgün Karataş - Suare

    Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

    Temmuz 12, 2025 Felsefe
    Yorum Yap
    Yorum yazın Cancel Reply

    Yeni Eklenenler

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025 FELSEFECE VE...

    ya da “yazar”, yazan ve… * yazar hep ‘yaz’, ömrün kış olsa da! * ne…

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025

    Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

    Temmuz 12, 2025
    Sosyal Medya'da Biz
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    • YouTube
    Bu Haberleri Kaçırmayın

    Gençlik Müzikali ‘Dolap’ yeni sezonda devam ediyor

    Kasım 2, 2023 Haber

    Çevre Festivali 2 Haziran’da Kadıköy Özgürlük Parkı’nda başlıyor

    Mayıs 26, 2023 Festival

    alâmet

    Nisan 19, 2025 Şiir
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Film, kitap, sanat, hayat ve daha fazlası için haber, röportaj, makale, podcast, güncel bilgiler içeren e-dergi.

    Email : editor@suaredergi.com.tr

    Künye

    Son Eklenen Yazılar

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025
    X (Twitter) Instagram Facebook
    © 2025 Tüm Hakları Saklıdır. Do Medya & Ekipbizz İçerik İşbirliğiyle hazırlanmaktadır.

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.