tan doğan
daha ilk sayfaydı, fırlattım!
bâri bu yaşta kazıklanma!
kargoyla sipâriş bu kadar olur. gerçi güzeldi ekran yüzü, ön kapağı; arka kapak yazısı cezbettiydi; üzerine de bir-iki yazı, aklıma yattı. evden bu kadar olur işte: denedim-yanıldım mı ne?
dışarı çıkamıyorum pek: ekmek, peynir, çay, kahve… ayak sürüyerek marş. hani hâlim yok ya ona da, ne ki zarûrî: acımdan öleyim mi?
parka bile gitmez oldum, bir banka çökmez: kayıncağa, salıncağa dalıp, çocukluğuma dönmez; dondurma, kâğıt helva, leblebi tozu… annemi özlemez bile oldum!
çok olsa da kaptıralı misketlerimi, topumu patlattıralı, şeytan uçurtmamı tanrı’ya vardıralı, yine de giderdim dünüme, hiç değilse ayın-yılın başında bir gün.
şimdi evde bahçeye, çiçeğe-böceğe dokunmaya, koklamaya hasret, en fazla balkonda zaman… bulut, kuş, çam falan: buğulu gözlerle günde kaybolmak!
neyseee… açtım paketi, baktım kapağa, çevirdim ilk sayfayı; ilk cümle, ikinci cümle, paragraf sonu; ikinci, üçüncü, dördüncü paragraf.. rûhum sustu: bu kadar mı kötü olur bir sayfa! canım sıkıldı, fırlattım!
çayın altını yaktım bir umut… peynir-ekmek falan… belki geçer de sinirim, yeniden alırım elime diye direndim. hani az para da dökmemiştim ona ve kargoya. dişinden-tırnağından artır, sonra felâket! sabret dedim kendime, belki bir sonraki sayfa, sonra sonraki, derken cemân… kaptım yerden, çıktık balkona: ellerim titriyor! gömülüp cefâkâr koltuğuma, bakıştık. korkuyorum: ya değişen bir şey olmazsa.
iki yüz elli dört, diyor son sayfa! bir sıkı kitabı aylarca okurum, altını çize, satırına işaret koya, yanına not düşe, boş yerine yaza-çize sayfalarını.
aslâ-kat’a bitsin istemem. hasbıhâl eylerim yazarıyla gece-gün. döner döner döne döne okur, hatmederim kült sözlerini. tartışırım; irdeleyip sorgularken harfi harfine! katıldığım fikirleri olursa ne âlâ, yoksa boğuşurum hiç çekinmeden bu hâlimle. düz okumam yâni.. huyum kurusun! ama iki yüz elli dört.. az-buz değil! ya sükût-u hayâle uğrarsam diye, yedim-bitirdim kendimi?
yayınevi âşikârım da, çevirmeni el bana; okumadım evvelden zannımca bir başka çevirisini. çıkalı bir ay olmuş-olmamış kitabın. çocuk hevesim hâlâ var! hemen almalı, okumalıyım; yeniden yazmalıyım dikik didik edip!
bu da bir başka huy: sevmeye göreyim bir kitabı, canını çıkara çıkara okur, yer-yutar; öyle yazar, öle yazarım ki bir daha, sanırsınız kalemimden çıkmış! gaflete düşen benden gayrı biri okumaya kalkışsa, hüsrân: kapkara sayfalardan değil birini, bir sayfadan bir satır dahi okuyamaz handiyse. fizikî harita sayfalı bir cem kitap: dağlar, denizler, ovalar bir yana, sokak sokak, ev ev, oda oda yazıp çizmişimdir her yanını!
bir de toz-toprak içinde kalır zavallı, bin pişman olup kaçınca ondan!
ve fakat ilk sayfa pur-û pak! ikinci, üçüncü… bir sâde kahve şart bu vakit, hani sanılmaya keyiften; sinir küpüne dönmemek için!
cigaraya da döndürmüş de mendebur, bî-haberim közlendiğimden! duman olmuş içim-dışım, bedbahtım! telvesini yalarken buldum kendimi fincanın! krizinden ölsem kalbimin ne gam!
genzimden çok rûhum yanıyor. atlayarak geçtim sayfaları: bir de ortasına göz atmak varmış kâğıt yığınının meğer!toplayıcılar dahi almaz ‘çöp’ diye! “niye?” diye sormasın kimse bana; belki ortadan geri bir patika bulursam hani, ya tırmanırım ya tepetaklak düşerim diye.
ne ki oradan da, ortadan da hayır yok.. sona zıpladım, zıplarken sinirim tavandan göğe! hiç yapmazdım ya yaptım: son paragraf, son cümle, son satır, kelime! bir kitap ikinci kez fırlatılır mı , heyhat!
reçine kokardı eskiden, çoook eskiden kitaplar; koklaya koklaya çekerdim içime. şimdi dağılırken sayfalar havaya, bahçede bir köpük deryâsı!
öyle fos çıktı ki, anlatamam kimseye! paradan çok, kendime üzülüyorum. aklıma sıçayım, tüküreyim yüzüme; insan bu kadar mı sâf olur?!
onca yıl devir binlercesini, akıllanama hâlâ: yazıklar olsun bana! hadi toyken neyse de.. başlar bitirirdim, belki sonra, sonra, güzelleşecek diye. böyle böyle gözümü-gönlümü yedinicesi ama artık kötüyse, o çöplüğü okumam.
değişirdi bir başka kitapla bir iyi yürekli kitapçı ya da kâmil bir sahaf. eski çamlar bardak oldu.. soğuk bir su üstüne!
akıllandın mı ha, bir daha… otur kıçının üstüne, eski kitaplarını oku! ya da bakkala diye çık, atla bir ir otobüse, minibüse falan, köyden in şehre, gir bir kitapçıya; dal raflarına, az oku, çok karıştır da al.. nerdeee! hâl mi kaldı sende, bak şevkin de kırıldı! ne ki kitapsız yapamazsın sen.n’olacak şimdi?
oturdum, bir mektup döşedim yayınevine, belki biri okur niyetine. hani değiştirsinler falan diye değil kitabı, olur-olmaz her şeyi basmasınlar diye.
yaşlandıkça çocuklaşırmış ya insan, benim sâflık bundan mürekkep! bir de rûhum daraldı, kalbim sıkıştı şimdi: kötü kitap iyi ölüm getirmez mi, ne?!..


tan doğan
İstanbul doğumlu tan doğan, İstanbul Üniversitesi’nde felsefe, Beykent Üniversitesi’nde eğitim yönetimi öğrenimi aldı-verdi. Şiir, öykü dallarında ödülleri olup, edebiyat, sanat, felsefe, psikoloji üzerine çabalarını, 1984 yılından bugüne dek çeşitli yayın organlarında paylaştı, paylaşmakta…