ya da
Emmanuel Levinas
tan doğan
———
Emmanuel Levinas’ın Özyaşam öyküseli
12 Ocak 1906′da Litvanya’da (Kaunas’ta) doğan, ne var ki Fransız felsefesi içinde etkin bir konuma iye olan Emmanuel Levinas, 25 Aralık 1995′te Paris’te ölür.
“20. yüzyıl Felsefesi”nde önemli bir yeri olup, törebilim –etik/ ahlâk- üzerine yazılarıyla ve özellikle de “öteki” olgusunu vurgulayan felsefe çalışmalarıyla -ve siyasa konumuyla-yeryuvarımıza adını çiviler…
Levinas, dinsel bir bağlamda, Yahudilik inanı ve düşünü içinde, Yüce Kitab’ı (Kitab–ı Mukaddes’i), daha küçük yaşlarda okuyup öğrenmeye başlarken, hem yazın (edebiyat) hem de düşün (felsefe) ortamında bir çocukluk ve gençlik dönemi yaşar. Strasburg, Freiburg ve Paris’te (1923: Fransa / Strasbourg; 1928-29: Almanya / Fribourg) öğrenim görürken (Fransız toplumbilimci / sosyolog ve düşünür Maurice Halbwachs’ın yanı sıra) Husserl’in öğrencisi olur (ilk kitabı olan “Husserl Fenomenolojisinde Görü Kuramı” adlı ürünü 1930’da yayınlanır) ve orada tanıştığı Heidegger’in düşüncelerinden önce etkilense de, sonradan, törebilimin varlıkbilimi –etik’in ontolojiyi– öncelediği savıyla / teziyle, Heidegger’e bir karşı koyuş geliştirmeyi gerçekler.Fransız vatandaşlığı 1930’da onanır. On yıl sonra, 1940’ta,Fransız vatandaşı ve askeri olarak, savaşta Almanlara tutsak düşer. Ailesi, Yahudi kökenli olduğundan ötürü,1945’te Nasyonel Sosyalizmin kurbanları arasında girer ve Levinas, o tarihten sonra bir daha Almanya’ya gitmemeye ant içer… (Yaşadıklarının ve Heidegger’in Nazi yanlısı tutumununsonucu olarak, Levinas şöyle der: “Çoğu Almanı bağışlayabiliriz. Ne var ki, bazı Almanlar var ki, onları bağışlamak güçtür: Heidegger’i bağışlamak güçtür…”
1948’te, “Zaman ve Başka’sı” başlığı altında bir konferans dizisini gerçekler.
Kendi düşünü doğrultusunda, 50’li yılların sonunda yazıları daha da belirginleşir. Özgün çalışması olan “Bütün ve Sonsuz” adlı ürünüyle (“Dışsallık Üzerine Bir Deneme”), 1961’de doçentlik sanına ulaşır. Fransız düşünür Paul Ricoeur‘yla oluşturdukları Nanterre’de, profesör konumuyla görevde bulunur. Şikago’daki Loyola Üniversitesi, kendisine 1970′te onursal doktorluk sanını verir. Derslerini 1973′te Paris Sorbon Üniversitesi’nde profesör sürdürürken, bir onursal doktorluk sanı da Löven Üniversitesi’nden verilir.
Levinas’ta Felsefe(ler…)
Husserl ve Heidegger adlarını anmadan, Levinas’ın felsefesinden söz açmak olası değildir. Edmund Husserl’in görüngebilim / fenomenoloji Levinas’ı oldukça etkilediğinden, doktora tezini Husserl felsefesi üzerine gerçekler. Ardından, Heidegger’in de görüngebilim çalışmalarından yararlanıp, “Ötekilik Felsefesi” denilen ve kendine özgü / özgün “törebilimsel bir felsefe” oluşturur.

Levinas’ta “Öteki”
Levinas, “ilk felsefe” (“prima / prote philosophia”) olarak “törebilim”i -“etik”i- gördüğünden onda “Ben” olgusu “Öteki”ne dönüşür ki, bu da, kayıtsız ve koşulsuz “Öteki”ne duyulan “sorumluluk” anlamını içerir (“Aynılık”ın yerine de “Başkalık”ı koyar.) Törebilimsel düşüncelerini görüngübilimsel bir bağlamda yola çıkmak koşukluyla, “Bütünlük ve Sonsuzluk” adlı ürününde sergiler.
Ona göre felsefenin başlangıcı “Öteki”nin “yüz”ünden, eşdeyişle törebilimselliğin “Öteki”yle yüzleşmesinden başka bir şey değildir. Görüngübilimden törebilime uzanan süreçte,“Ötekinin Buyruğu”dur Levinas’a göre “Ben”i sorunsallaştıran ve “Ben”i sorun konumuna getiren de “Öteki”nin ta kendisidir… Eşdeyişle “Ben”, “Öteki”nin yaratısıdır, “Öteki” de “Ben”in: “Ben”, “Öteki”dir, “Öteki”de “Ben.” Sorguladığıysa, “Öteki”nin alanını yok sayan ve başlangıcında kendine yeğinlik / şiddet uygulayan “Ben”dir ki, bu da bir “baskıcı varlıkbilimsel törebilim” olup, bu yaklaşımın karşısına koyduğuysa, -yüz yüze bir ilişkiyi içeren-“yüz yüze bir törebilim”, eşdeyişle, “yüz etiği”dir.
Levinas, söz konusu eleştirel yaklaşımına, “Ben” ile “Öteki”arasındaki ilişkiyi (“diyalog”u) düzenleyen, (Türe -adalet-, Törebilim -etik / ahlâk- ya da Tanrı benzeri) soyut / belirsiz, -ne var ki, “yokluğuyla var olan”- bir tasarım / “üçüncü varlık” daha eklemler.
Levinas Levinas’a Karşı mı?
Yazıları, söyleşileri, kitapları irdelendiğinde, Levinas’ı “salt bir felsefeci” olarak betimlemenin ve tanımlamanın / nitelemenin güçlüğüyle karşılaşılmakta. Bu da usa, “Levinas Levinas’a Karşı mı?” sorusunu getirmekte!…
Değişik düşünürlere, kişilere ve okumalara yolculanıldığında, karşımıza dikilen ve art arda sıralanması olası olgular, kavramlar, çelişkiler, karşıtlıklar, birlikteliklerse şunlar olabilmekte: “Varlıkbilim / Ontoloji- Törebilim / Etik”, “Varlıkbilim-Siyasetbilim”, “Ben-Öteki”, “Güçlülük-Güçsüzlük”, “Nazizm Siyonizm”, “Yahudi Ulusalcılığı”, “İsrailliler-Filistinliler”, “Varlık- Bulunç / Vicdan”, “Ulusallık-Evrensellik”, “Gerçek ‘Yüz’-Yahudi ‘Maske’si”, “Suçsuzluk / Masûmiyet-Suçluluk”, “Erklik-Yaderklik”, “Varsıllık-Yoksulluk”, “Bireysellik-Toplumsallık”, “Bağışlama-Bağışlamama” / (“Hoşgörü-Kin”), “Varlığın Neliği-Var Olma Türesi / Hakkı”, “Savaş-Barış”, “Fizik-Fizikötesi / Metafizik”, “Sonluluk-Sonsuzluk”, “Sezdiri / Anıştırma / Îmâ-Söylem”, “Ekin-Dil-Felsefe”, “Din-Toplum-Siyasa”, “Özgürlük-Sorumluluk”, “Saltık Töz / Mutlak Cevher (Tanrı)-Göreli Ben / Öteki”, “Yazgı-Özgür İstenç”, “İçkinlik-Aşkınlık”, “Etki-Tepki”, “İyi-Kötü…”
“İki Öteki” Üzerine Birkaç Söz
Çoğun “Zaman ve Başka”, “Ölüm ve Zaman” ve “Sonsuza Tanıklık” adlı ürünleriyle bilinen Levinas’ı anlamaya çalışmak, başlı başına bir başka yolculuk…
Bir dinsel öğretinin içine doğan; inan bağlamında bir düşünsel yolculuğa çıkan; ekinsel ve düşünsel / felsefesel bir süreçte kendini, toplumunu, başka toplumları ve “insan”ı kavramaya çabalayan; değer verdiği düşünürleri ve düşüncelerini önce onayan, ardından hem kendisinin hem de ailesinin yaşadığı acıklı zaman dilimlerinin sonucu olarak, onları yadsıyan;“varlık” alanından “törebilim /etik / ahlâk” alana uzanmayı -neredeyse- “zorunlu” gören; -belki de kirletilmiş bir-bilinçaltının uzantısı olarak, “düşünsel törebilim”ini, (“ince hesaplamalar!”la) “siyasal söylem”e dönüştüren; ırkçılığa karşı çıkar bir tavra karşın, -budunsal- bir başka ırkçılığı (ister ya da istemez bir biçimde!) hep gündemde tutan; felsefesel söylem bağlamındaki “Öteki” kavramını, siyasal bağlamlı bir “Başkası” ya da “Başkaları”na yönelten; “Ben”in buluncu / vicdanıyla “Öteki”nin toplumsallığı arasında bir savaşımı “Suçluluk duygusu”yla savaştıran; “Yüz”ünü “Yüzler”e (“insanlık”a) dönmek yerine, kendi aynasının sırrında gizleyen; tinsel yapısını (belki de duygudurum bozukluğunu!) “Felsefesi”yle örtbas etmeye çalışan, -en az- “İki Levinas”ı, eşdeyişle “İki Öteki”ni anlamak “zor san’at” olsa gerek…

tan doğan
İstanbul doğumlu tan doğan, İstanbul Üniversitesi’nde felsefe, Beykent Üniversitesi’nde eğitim yönetimi öğrenimi aldı-verdi. Şiir, öykü dallarında ödülleri olup, edebiyat, sanat, felsefe, psikoloji üzerine çabalarını, 1984 yılından bugüne dek çeşitli yayın organlarında paylaştı, paylaşmakta…