tan doğan
küf lekesi
şişirdi nem rûhumu
pas içinde yas
bulut oldu buhâr siste isten
hayat hizâya girmez
bulanıktır uzak kırık gönülde
el denli buruşur dil
nüfus nüfûz etti mi içe eyvâh
ânlık anılar da çürür pek acı
her nef(e)s ürkektir aslında
ey yükselen gönül alçalmadan öl
âh rüzgâr fısıldar sırrını örsten
çekiçten üzengiye yol derin
direği de kırık burnun koku kof
of kılıf bulmalı kılıca kına
beden de avuntu ister
ter ter akar ten yırtığından
heves dahi belletilmiştir
lekesi yapışmış küfün ömre
insan nasıl yaşar yalandan
kısık ses hüzündür bir de
her adımın bir adı var ölesi
kanadından kanar kuş
yazgısı soğutur damla damla yağmuru
sıcağından da üşür aşk
yâni yârin yarını yanık
gülün kül hâli olmasaydı ya dudak
fakat bambaşka bir kâinattır ağız
öpemeden ölmesin kimse zamanı
yüzü dökülesice cennet-cehennem zül
çölünde göllenen kaç yürek var
kursağımda kuduran kusmuk kadîm
içim dışıma çıkmadan ölmesem desem ne gam
hem dellenen derdim bâkî mi bâkî
yâni yârin yarını kayıp
ayıp ediyorsun diyor kan
can kadar kısadır kahkaha
tebessümüne kıvrılıp yatmış hayvan yok
boş konuştu hakîkat dünden güne
lekesi yakışmış küfrün ömre
şeytan nasıl ağlar yalandan
kısır söz hüzündür bir de
ne kadar yeşil varsa ham
şeytan olsam ıslık çalardım