ben size
tanrıca gönderilmiş
atsineğiyim”
tan doğan
‘düşündostum’a
ve ‘öğretmenlerin öğretmeni’ne
ve de emekçi öğretmenlere yürek borcumla
“kendini bil”
bir yaşam biçimi, görüngesi, uygulaması olarak da değerlendirilen
felsefenin/bilgi dostluğunun ereği,
‘mutlu insanlık’tır.
sokaklar, çarşılar, pazarlar, geniş alanlar…
Kim felsefenin okulda yapıldığını, eşdeyişle, ‘felsefe yapmanın yerinin salt okul olduğunu sanıyorsa, yanılıyor demektir. Okulu yadsımak olası değil. Ne var ki, felsefenin, yeryuvarın her zamanında yapıldığını söyleyebildiğimiz oranda, her uzamında yapıldığını söyleyemeyiz. Eskil felsefeye ya da felsefe tarihinin çıkış imine, uzamına ya da başlangıcına uzandığımızda, okul ortamlarından önce sokakların, çarşıların, pazar yerlerinin, geniş alanların karşımıza çıkacağını göreceğiz. Değerli olanın uzam ve zamandan çok, ‘felsefe yapma’ olduğunu anlayacağız.
Düşüncenin kuramsal bağlamda kalmayıp,
kılgısala/yaşama geçtiğini onayacağız ve algılayacağız ki,
‘felsefe yapma’, yaşamanın ta kendisi:
Fildişi kulelerden seslenir gibi yapma değil…
“tanrısallığım, içsel sesimdir …”
Kendisi, ‘bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir’ dese de, insanlık tarihinin doruğunda bayraklaşan ve ‘öğretmenlerin öğretmeni’ olan Sokrates, ünlü ‘Savunma’sında halkına şöyle seslenir: ‘Ey insanlar! Ben size Tanrıca gönderilmiş atsineğiyim…’ Bu sözleri anlayamayanların tavrıysa, ‘gençleri baştan çıkartmak’ ve ‘Atina’ya yeni bir Tanrı getirmek’le suçladıkları düşünürlerini –hepimizin baş düşünürünü- ölüme gönderme kararını almak oldu. Oysa O, sokak, çarşı, pazar, geniş alanlar demeden, özellikle de uslarına, anlaklarının tazeliğine güvendiği gençlerle söyleşmekten, ‘Tanrısallığım, içsel sesimdir –buluncumdadır/ vicdanımdadır- ; onun sesini dinleyerek karar alırım’ diyerek, yolda olmaktan başka bir şey yapmamıştır. Üstelik, bilgiçlere -özellikle de, para, ün, konum benzeri çıkarlar doğrultusunda ders verdikleri için, Sofitlere- karşı savaşım vererek; ‘annem de ebe, ben de; o çocuk, ben düşünce doğurturum’ diyerek de, bilgiye gebe olmadığını, hiçbir bilgi ortaya çıkarmadığını/doğurmadığını, yalnızca, insanlarda var olan bilginin dışarıya çıkartılmasına yardımcı olduğunu vurgulayarak yapmıştır bunu.
Ya atsinekliği?: İnaksal uykudan uyandırmak için sürekli
ısırmasıdır insanlığı. Ya ‘baldıranı ballandırma’sı?:
Gerçeği, tüzeyi ve insanı savunup, ölüm yerine sonsuz yaşamı -insanlık sürdüğünce- yeğlemesidir. Ya öğretmenliği, düşünürlüğü, bilgeliği?: ‘felsefe yapma’sı ve hiçbir şey bilmemesidir…
“eleştirilmemiş, sorgulanmamış bir yaşam, yaşanmaya değmez…”
Uygar -ya da batılı– denen ülkelerinin öğretim izlenceleri/müfredat programları incelendiğinde, felsefe dersinin haftalık ders saatinin 4’den 8’e dek uzandığıyla karşılaşılır. Bizdeyse, şimdilerde 2 saat olup, ders izlencesinden çıkartılması, eşdeyişle, felsefe dersinin kaldırılması konuşulmakta, -nedeni üzerinde durmaya gerek var mı?…-, gündeme getirilmektedir!
Bir yaşam biçimi, görüngesi, uygulaması olarak da değerlendirilenfelsefenin/bilgi dostluğunun, her zaman ve uzamda -dersliklerin yanı sıra çarşıda, pazarda, parkta; bahçede, taşlıkta, yolda; avluda, sokakta, geniş alanlarda…- bir ‘insanı bilinçlendirme uğraşı’ olarak sürdürülmesinin ve de okullarda kuramsal olarak -ya da dizgesel/sistematik- sunulması adına batılı anlayışın
varoluşturulmasının ereği, ‘mutlu insanlık’tır.
Bunun içindir, ussal düşünceye, çok yönlü bakışa, derinliğine yaşamı, insanı, yeryuvarı, evreni severek anlamaya ulaşma uğraşı… Bunun içindir, okullarda felsefenin bir ders olarak da çocuklarda, gençlerde (Sokrates’in dediğince, ‘eleştirilmemiş, sorgulanmamış bir yaşam, yaşanmağa değmez) ‘eleştirel, sorgusal öğrenmede ve yaşamı algılamada’yardımcı ve yönleri/yolları göstericiliği… Bunun içindir, ‘birey’ olamadan (yine, öğretmenlerin öğretmenin dediğince, ‘kendini bil’emeyince), hiçbir şey -üretici, yaratıcı…- olunamayacağını vurgulayıcılığı… Ve bunun içindir felsefe, bunun içindir, ‘insanca bir yaşam’ı savunuculuğu…
düşünürlerle birlikte düşünme…
Düşünürümüz -saygı ve sevgi değer hocam- Prof. Dr. Macit Gökberk’in bir sözünü anımsamanın tam zamanı: ‘Felsefe yapmak için, felsefeyi yapmış ve onu doruğuna çıkarmış olan büyük düşünürlerle birlikte düşünmek gerekir.’ İmdi, düşünmeden, sorgulamadan, eleştirmeden, eşdeyişle, olaylar, olgular, kavramlar; kuramlar, düşüngüler, siyasalar; törebilimsel, ekinsel, yazınsal değerler; güzelduyusal, tutumbilimsel, eğitimbilimsel yollar/yöntemler üzerinde durmadan; ne, niçin, nasıl; ne zaman, neden, kim(ler) benzeri soruları sormadan, özce,
“‘felsefe yapma’madan eğitim-öğretim olamaz” diyorsak;
tutuculuğa, yozluğa, inaksallığa karşı çağdaşlığı, ilericiliği, yaratıcılığı evetleyip, çocuklarımızın, gençlerimizin ‘düşünürlerle birlikte düşünme’lerini sağlamakta üzerimize düşen sorumluluğu ve görevi iki kez artırmalıyız…
Onların bireyselleşmeleri, kişilikli varlıklar olarak yaşam sürmeleri, yarınlarını yetenek ve istekleri doğrultusunda belirlemeleri; kararlarını en ussal biçimde almaları, bilgiyi sevgiyle edinip yaşama geçirmeleri, ekin insanlığına soyunmaları ve evrensel bir kimliğe ulaşmaları istencimizse, ‘felsefesiz öğretime hayır’ demeli ve bu yolda -tüm güçlere karşı direnmek koşuluyla- yürümeliyiz.
varoluş için, yarınlar için, insanlık için felsefe…
‘Yaşasın insan türeleri/hakları!’, ‘her şey evrensel barış, dostluk, kardeşlik için!’, ‘silahlara veda/savaşa son!, ‘bu yeryuvar/dünya hepimizin!’…benzeri savsözleri/sloganları haykırıp, ardından “ ‘felsefe yapma’madan eğitim-öğretim olamaz” demiyor, dahası, felsefeyi yaşamımızdan, okullarımızdan, düşünce yeryuvarımızdan kazımayı amaçlıyor; savaşlara savaşları, sömürülenlere sömürülenleri, açlara açları ekleyip, anamalcı düşüngüyle yeryuvar erkliğine bürünmeyi düşleyenlerin, üreten birey ve uluslar –ulus devletler– yerine, tutsak/dışa bağımlı –işçi– uluslar yaratmak isteyenlerin sözcülüğüne soyunuluyorsa; bu arada tutucu, yoz/yobaz, gerici ve dinci bir düşüngü gizliden palazlandırılıyorsa, bunun için de demokrasi ve halkın duyguları/inançları, düşleri, düşünceleri sömürülüyorsa, ‘felsefe’ daha da savunulmalı, yaşamımızdan çıkmasına izin verilmemelidir. Bu bağlamda, aymazların, inaksal uykudakilerin, çıkarcıların; bilgiçlerin, bilicilerin, yalancı yalvaçların ve sözde vatanseverlerin doludizgin yol aldığı bir ortamda,
bilinçli bireylerin yanı sıra, aydınlara, düşün, bilim ve ekin adamlarına, şairlere, yazarlara, eğitimbilimcilere; Sokrateslere düşecek görev azımsanamayacak denlidir. Eşdeyişle, eğitim-öğretim siyasasında felsefeye olan gereksinim adına birliktelik, ortak us ve eylem koşuldur, varoluş için, yarınlar için, insanlık için…
************


tan doğan
İstanbul doğumlu tan doğan, İstanbul Üniversitesi’nde felsefe, Beykent Üniversitesi’nde eğitim yönetimi öğrenimi aldı-verdi. Şiir, öykü dallarında ödülleri olup, edebiyat, sanat, felsefe, psikoloji üzerine çabalarını, 1984 yılından bugüne dek çeşitli yayın organlarında paylaştı, paylaşmakta…