ya da
Hilmi Yavuz*
‘Hilmi Yavuz’dur.
tan doğan
“Kısaca söylemek istediğim şu:
Bütün insan olabilmek için önce yok-olmak söz konusudur.
Bütünlük, yok-oluş’tadır.
Başka söylersem: eksik-oluş, ancak yok-oluş’la giderilebilir.”
I/
Lirik Defterler (1. baskı: İstanbul Ocak 2018, Yapı Kredi Yayınları) betiği, [felsefe bağlamlı şiir-deneme/deneme-şiir diye bir tür varsa (yoksa da var artık), ta kendisi] Hilmi Yavuz’un (d. 1936, İstanbul) ömrünün imbiğinden süzülen damlaların bir harmanı. Salt duygu, coşku, esin yok, ozanların hüznü, yazarların soluğu, filozofların tini; Batı ve Doğu (Kuzey ve de Güney’in hâlleri); Türkçe, Arapça, Farsça; -bir solukta- Mevlânâ, Yunus Emre, Esrâr Dede, Nedim, Fuzulî, Yahya Kemal, Nâzım, Tanpınar, Necatigil, Dağlarca, Orhan Veli, Melih Cevdet, Sait Maden, Özdemir Asaf, Muzaffer Tayyip Uslu, Demir Özlü, Adalet Ağaoğlu; Tatyos Efendi, Şerif İçli; Pavese, Rilke, T.S. Eliot, Baudelaire; Gide, Wirginia Woolf, J.L. Austin; Sokrates, Platon, Husserl, Sartre, Spinoza, Nietzsche, Hegel, Wittgenstein, Hobbes; Freud, Lacan, Deluze; Yahşiyalı, Orhangazi, Fatih; Salacak, Sirkeci, Cağaloğlu, İstanbul, Siirt, Ankara vb. var, ‘lir’ sesinden yayılan kimi zaman dingin kimi zaman çoşkun, çoğun ve de özce “Hilmi Yavuz’ca” tınılara eşlik eden dize-yüklü tümcelerle bezeli, şiir-yük(l)ü ‘deneme’de.
II/
[Yine] Cioran’ın “Gözyaşları ve Azizler” ile “Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne” adlı betiğini sondan başa, Enis Batur’un “Bekçi”sini baştan sona doğru ‘sindirme’ uğraşını verirken, Lirik Defterler de katıldı yanlarına, ‘yâren deyu.’ ––Sanırım–– hem ‘hayat’ın ‘sâhi’liği var [söz konusu betikten (“Kaynak gösterilerek tanıtım için yapılacak kısa alıntılar” bağlamınca) ‘hâlimce seçtiğim’ ve birazdan aşağıda yer vereceğim] Hilmi Yavuz’un ‘söz’lerinde hem de ‘düş’sellik-‘düşün’sellik-‘şiir’sellik sacayağının ‘güzelduyu’sallığı.
III/
Kimi şâir, yazar, düşünür ne yaz(mış)sa okunur çoğun (bendenizde de böyle.) –Yine bir solukta- Nâzım, Nietzsche, Ataç, Nermi Uygur, Orhan Veli, Cioran, Lorca, Brecht, Homeros, Yunûs Emre, Shakespeare, Erasmus, Uluğ Nutku, Oruç Aruoba, Freud, Lacan, Foucault, Attilâ İlhan, Murathan Mungan, Derrida, Barthes, Borges, Sabahattin Ali, Sait Faik, Dostoyevski, Tolstoy, Stendal, Zweig, Márques, Herakleitos, Platon, Aristotales, Enis Batur, Halûk Cengiz vb. Bu dizelgede yerini alan/alacak olan bir ‘şâir-yazar-düşünür’dür Hilmi Yavuz da: Ne yaz(mış)sa okunur (okurum bendeniz de.)
IV/
Şimdi, söz konusu betikten -‘hâlimce seçtiğim’- birkaç ‘söz’e (‘öz-sözce’ye) yer vereceğim –ve yine bir solukta:
* “(…) Hayal etmek, sınırsızlık deneyimi için bir başlangıçtır.
* Objesiz hayal etmeyi ancak şairler anlarlar.
* Aynada tin’imi gördüm.
* Ben ve tin’im, iki ayna gibiydik sahiden.
* Şimdi ayırtına varıyorum: Annemin yüzüydü hüzün.
* Çocukluk, ateşli sayrılıklardır.
* Güller ve erguvanlar, kokularıyla şiirime aittirler; menekşe [ıhlamur] ve gülhatmiler ise, kokularıyla yaşamıma.
* Ama belki de, seslere duyarlı bir çocuktum ben!
* Cennette Âdem’le Havva’nın çıplaklığı: Cennet, bengiyaz’dır.
* Mevsimler, vardır ölümün.
* Ben de tastamam onu diliyorum işte, yaz denizi gibi ölmek, ölümün yazında ölmektir: Dingin ve soluğun kadifemsi bir meltem esintisi olarak duyumsanıp yitmesi.
* Ölüm, benim için, yaz’ların bitmesidir.
* Yaşlılık, Zaman’ı ve Uzam’ı kısıtlamak, hep şimdi ve burada olmak’tır.
* Bilenler bilir: Yinelemeyi severim ben.
* Umarsızca düzyazıya sığınmak, aşma’yı düzyazıda denemek.
* Bellek, an’dan ve söz’den inşa eder kendini.
* Hiç sorgulamadım ‘ayıp’ı. Tıpkı ‘ayıp’ın ikiz kardeşi ‘utanma’yı sorgulamadığım gibi.
* Kaç gündür bunu düşünüyorum ve ‘hiçbir şey düşünmüyorum’u düşünmeye çalışıyorum.
* Yok’luk bir düşünce objesidir, ama ‘orada-var-olan’la [Dasein] idrak edilir.
* Spinoza, Freud’un öncüsü müdür?
Öyledir, evet, elleri vardır kokuların; ––bir kızın, Sarıgüzel’de oturmaktadır, yüzündeki derin yara izine de, belli belirsiz, dokunur mu?
* Bu umu, bir ipeksi beklenti duruyordur Hilmi Yavuz’un parmaklarının ucunda…
* Unutmamalı: Betimlenebilir-olan her şey somut; tanımlanabilir-olan her şeyse, soyuttur.
* Her şeyin hazır olduğu yerde hüzün vardır.
* Sevi, tuhaf ve tekinsizdir.
* Sevi, nerden gelir, belli değildir!
* Sevi, söylemi koparır!
* Bellek [belleğim], dağlarla mavilik arasındadır; –– ara çizgide…
* Anımsıyorum, öyleyse Zaman vardır.
* Zaman değildir kemiren yaşamı, ölümün kurdudur Zaman’ı kemiren.
* Ölüm, sınırdır…
* Sevilen yaşandıkça; anılan yazıldıkça tükenmez elbet.
* Çocukluk ve ilkgençliktir tükenmez olan…
* Çocukluğun incelmesi! İpek gibiyim ben çocukluğumu yazarken…
* Tereddüt, yavaşlığı imler: Merdivenlerden ağır ağır inilecektir!
* Bellek de Zaman gibi, parçalı [fragmentaire] görünüyor.
* Parçalar: sesler, sözcükler bilinçdışının, daha doğrusu, bir düş’ün artıklarıdır: Düş-artığı [surplus-dream]
* Kalp kuruyabilir mi?
Kuruyabilir elbet…
* Kalbin kuruması, şiirlerin çürümesi!
* Oysa ben iki ağacın rüzgârda sevişmesini yazmalıydım. Bulutlardaki insan tinlerini.
* Oysa, ruha teselli, bir gülün ağzında doğduğumuzu anımsamaktır.
* Burada, önüme düşüp yol gösteren gölgemim ben…
* Doğayı beyazla sarıyla betimlemek?
* Dolunaylı eylül gecesidir; ayışığına bakıyorum, ay mavidir;–– ben de…
* Her şey kirliydi. Ve hiçbir şey aynı hızla kirlenmiyordu. Hücrede beyaz henüz icat edilmemişti.
* Tin’imi onarıyordum. Nasıl?
Tin sıyrıklarını, tin berelerini…
Kötülüklerin içinden geçmiştim; tindeki sıyrıklar bundandı; kötülüğün dikenli çalıları tenime batıyor, tinim kötülük yolu üzerindeki ağaç kütüklerine takılıp örseleniyordu.
* Yaşam Kültür’dür; ölüm Doğa…
* Yaşam, Kültür’e aittir.
* Ölümün estetiği yoktur.
* Yüzüm Yeryüzüdür, diyordum;–– dağlar, yüzümün sivilceleri…
* Yıllarca kalbinin uzağında yaşayan biriydim ben.
* Kalbinden uzak olmak, körlüktür.
* Yaşanmışlıklar, küllere dönüşür.
* Ten nasıl çürürse, tin de çürür;––tinin kokması, tinin leşe dönüşmesidir.
Kokuşmuş tinler!
* Düş azabı diye bir şey var mıdır?
Vardır!
* Yaz benim kendi şiirimle baş başa kalışımdır.
* Kara tahta Ölüm’dür; Yaşam, beyaz tebeşir…
* ‘Ben’: Kullanışlı bir terim! (…)”
V/
(Deleuze ve Guattari’ye göz kırparak) “Majör Edebiyatçı”lar, pek sık görülen ‘insan’lar(dan) değildir; ‘değer’leriyse, yaşıyorlarken (heyhat!) pek bilinmez! ––––bilirsiniz…
VI/
İçten bir soru(m): İmdi, salt ‘özlü-söz’lerden mürekkep ya da bir ‘öz-sözce’ betik mi yazsa Hilmi Yavuz? [acep ne der(siniz?)]
VII/
Demeli: Hemen her şâir, yazar, düşünür-‘okur’ için, bu betik kaçmaz.
VIII/
‘Yaşayan’ kaç ‘şâir-düşünür-yazar’ımız var, (‘sanat’ı ve ‘bilim’i de eklemleyerek) hem ‘şiir’in hem ‘felsefe’nin hem de ‘yazı’nın hakkını veren? [bendeniz -bir solukta- “Enis Batur ‘bir’, Hilmi Yavuz ‘iki’ ” diyebilirim şimdilerde (adlara adlar eklemeyi bir de siz sürdürün…)]
Bir başka deyişle: ‘Ataç’ bir yana, (‘hocalarım diye demiyorum!’ tümcesini kurarak) Nermi Uygur ve Uluğ Nutku’dan sonra, (psikoloji ve sosyoloji eklemli) felsefe, (tüm türleriyle) edebiyat (-özellikle- ‘şiir’), sanat, bilim vb.birikimi/dağarcığı olabilecek ‘biz’den [kolay kolay çık(a)mayacağı düşünüyle] bir ‘deneme’yi (ve de ‘denemeci’yi) okuyamam/irdeleyemem (böylesi bir ‘şans’a ulaşamam) sanıyordum, ta ki Enis Batur ile Hilmi Yavuz’a kadar!
IX/
78 sayfalık uzun/derin/ılık ‘Mavi-Sarı Bir Yolculuk’ olan Lirik Defterler; Yaz’dan Güz’e, Güz’den ‘biz’e…
X/
Latince bir deyiş, “Adversus solem ne loquitor (Güneş’e karşı konuşmayın)” derken, bizde de bir atasözü “Güneş balçıkla sıvanmaz” der [bir başka Latince deyiş de der ki, “Redde Caesari quae sunt Caesaris (Sezar’ın hakkı Sezar’a.”)]‘Öğretmenlerin öğretmeni’ diye anılan düşünür Sokrates’in bir ‘özlü-söz’ü de şu olmuştur: “Eleştirilmemiş/sorgulanmamış bir yaşam, yaşanmaya değmez.”
Herkesin herkesi ve her şeyi ‘özgür istenç’ bağlamında, (incitmeden/kırmadan/dökmeden!) yapıcı ve olumlu bir biçimde ve biçemle ‘eleştirme’ye hakkı vardır. Ne ki, varlıklarıyla/varoluşlarıyla yeryuvarı anlamlı ve değerli kılan çok az sayıdaki ‘Edebiyatçı’nın, ‘evrensel değerler’imiz; ‘varsıl’lığımız olan -“nârin-nâdir”- ‘güneş’lerimizin ‘insanlık adına’ gölgelenmemesi/‘balçık’lanmaması, kaçınılmazdır. Diyelim ki tersi/karşıtı oldu: Tüm kötülüklere, olumsuzluklara, yıkıcılıklara, yoksamalara/yadsımalara karşın, ‘Güneş’, Güneş’liğinden bir şey yitirir mi! Eşdeyişle, -örneğin- Sokrates ‘Sokrates’tir, Spinoza ‘Spinoza’dır, Lorca ‘Lorca’dır’, Zweig ‘Zweig’dır, Nâzım ‘Nâzım’dır, Ece Ayhan ‘Ece Ayhan’dır ve Hilmi Yavuz ‘Hilmi Yavuz’dur.
XI/
Yinelemeli: ‘İyilik’ ve ‘Güzellik’tir EDEBİYAT (“varsa” bir kötülüğü ve çirkinliği ya da zararı, en fazla ‘yazan’ına dokunur ‘Edebiyat’ın…)
XII/
Bir düzine ‘söz’den/bölümceden sonra (“sürç-i lisan eyledikse affola”), ‘Sonsöz’ yine Hilmi Yavuz’un:
“Lirik-olan, tin’i kötülüklerden arındırır.
Ben, lirik-olan her ne ise, onunla yaşamayı yeğledim. Ve kötülüklerden arınmak için yazdım bu ‘Defterler’i.
Bu nedenle de adı Lirik Defterler olsun istedim.”
* “2025 pen şiir ödülü”nden ötürü hilmi yavuz’u kutlarken…
hamiş: söz konusu yazı 12 şubat 2018 tarihinde kaleme alınmış olup, ilk kez yayımlanmaktadır.
************


tan doğan
İstanbul doğumlu tan doğan, İstanbul Üniversitesi’nde felsefe, Beykent Üniversitesi’nde eğitim yönetimi öğrenimi aldı-verdi. Şiir, öykü dallarında ödülleri olup, edebiyat, sanat, felsefe, psikoloji üzerine çabalarını, 1984 yılından bugüne dek çeşitli yayın organlarında paylaştı, paylaşmakta…