
“Düşler uyanışın en derin katmanıdır.”
Borges
Editörden
Merhaba sevgili okur,
Edebiyatı merkezine alan bir kültür, sanat ve düşün yayını olarak SuareMag, “Aylık İlham Kaynağı” mottosuyla, özgün yazıları ve değerli yazarlarıyla bundan böyle burada sizlerle buluşacak.
Nisan ayının temasını, baharın yenileyici ruhundan aldığımız ilhamla, “Düşler ve Uyanışlar” olarak belirlemiştik. Mart ayında yaşadığımız onca olaydan sonra düşlerin eşliğinde uyanışların hem tanığı hem de eşlikçisi olunca kelimelerimiz daha da anlam kazandı.
Düşlerin sadece yazının değil yaşamın da nüvesi olduğunu bilerek; kelimelere yüklendik. Gerçeğin sadece düşlerden uyanmakla değil, bazen bir düşü yazarak da kavranacağını düşünerek yazdık, yazdık, yazdık…
Birbirinden ilginç yaklaşımlarıyla düşlerin ve uyanışların kıyılarında dolaşan değerli yazarlarımız, kalemleriyle bilinç ile bilinçdışının sınırlarını zorluyor, rüyaların sisleri arasından gerçeğin türlü boyutlarını sorguluyor yazılarında. Unutulmuş düşleri yeniden canlandırmak, uyanışın sancılı aydınlığında iç dünyamızda tanımlanamayan duyguları harekete geçirmek için… Her satır başka bir boyuta taşısın bizi, hazırız; iç dünyamızın en derin, en gizemli dehlizlerine varmak için çıktık bu yola. Ve elbette mümkünsüz görünen mümkünlere ulaşmak için.
Sevgili okur sen de hazır mısın, bizimle bu yolculuğa çıkmaya?
SUAREMAG YAZARLARI

YARALANABİLİRLİK BİLGİSİ
Denizinin derinliklerini taramak gibidir düşler. Ölçülebilir olmaktan çıkıştır o büyük, suskun yavaşlıkta. Yüzeyde ışıklandırdığın kendinden vazgeçip sönük bir hiçliğin güzelliğinde boğulmaktır. Sayılabilir olmaktan çıkıp anlatılabilir olmaktır.

AMA FARECİK, YALNIZ DEĞİLSİN!
-İsimsiz kurgu bir kadına-
Asla gerçekleşmeyecek bile olsa hayallerin insanı nasıl ayakta tuttuğunu biliyordu. Ha Hollywood’un ışıkları, ha küçük bir çiftlikteki tavşanlar. İkisi de aynı şeydi: Gerçekleşmeyecek düşler.

ÖTEKİLEŞTİRMENİN UYANIŞI
Bazen düşünüyorum, insan ne zaman “öteki” olur? Topluluğun sıcak güvenliği içinden ne zaman dışarı atılır? Bunu yaşadın mı hiç? Belki de farkına bile varmadan, bir an geliyor ve artık bir şeyler eskisi gibi olmuyor.

KURGU DÜŞLER PEŞİNDE DÜNYAYI DOLAŞMAK
Hayal edilmiş olmam düş olduğumu mu kanıtlar, gerçek olduğumu mu? Üstelik ben de düş kurabiliyorum hatta kurgu yazıyorum. Bu beni gerçek, karakterlerimi düş mü yapar? Yoksa zamanda aynı anda üç noktada da bulunabiliyor muyuz?

KÂBUS
Bir kayıkta buldum kendimi. Kürekler arkamda kaldı. Kayıkta savruldum durdum. Korkum parmak uçlarıma dağıldı.
TAŞ
Her taşın altından bir insan çıkıyordu. Bakışlarını hangi yöne çevirse, sürekli yürüyen ayaklar, sallanan kollar, konuşan ağızlar…

ÖF
-Yazamayan Hasedi-
Yalnız, ne çektim ben bu Freud’tan, öyle böyle değil. “Sevgili Yazar, en güvendiğin insanlardan kötülük görüp üzülmen güçsüz biri olduğun anlamına gelmez. Fizik kurallarına göre sırtını dayadığın bir nesne birdenbire giderse sen de o yöne doğru devrilirsin.”


UYANIŞ
Ancak farkında olanların kaygıları hiç bitmez. Sinsice çoğalır bu varoluşsal acılar, hatta kendilerine özgü diller üretirler. Sonra da çeşitli sunularla yaşadıkları sancıları, kaygıları görünür kılarlar. Dillerini de çözdüyseniz, ötelemeyin ve sevin onları.

İLKBAHARIN İZİNDE: AMÉLİE VE CALVİNO’NUN KENTLERİ
O izler, bir yeri zamanı değil; bir duyguyu bir hatırayı aramakla meşgul oldu hep; başlangıçsız ve bitişsizdi. Belki de bu yüzden varmakla yetinmedi. Her yolculuğum rastgele yürüdüğüm adımlarımdan taşan izlerle bezendi..

BİR BABA, BİR OĞUL BÜYÜTÜRKEN…
Baba, oğlunu korumaya çalışırken, aslında kendi geçmişini de onarmaya çalıştığını fark eder. Ama en büyük korkusu, bir gün oğlunun da kendi gibi içine kapanmasıdır. Bir baba, oğlunu büyütürken aslında en çok kendiyle yüzleşir.

DÜŞ, DÜŞÜŞ, UYANIŞ
Siyah çocukların kralının tek hayali, onları özgür bir hayata uyandırmaktı. Bir köleyi özgürleştirmekte en zor olansa onu köle olmadığına inandırmaktı. Ama düşün sahibi, sarsıcı iklimi ile esti gürledi ve vazgeçmedi. Öyle çok kişiye dokundu ki uyanmayan bir tek siyah çocuk kalmadı.

BİZİM MAHALLE
Bir görüntü başka bir görüntünün, bir koku başka bir kokunun, bir şarkı başka bir şarkının kapısını açıyor. Radyoda çalan parçaya kulak veriyorum, Müzeyyen Senar söylüyor; bir ihtimal daha var...


ÇOK UZAKLARDAKİ BİR PERİYE AĞIT
Ay üzerinde egemen olan krallara selam olsun! Gök onların evidir.
Öyle buyurdu Görkemli Hanımefendi
Ona da öyle denmişti.
Görevim bu soğuk dallara çiçek açtırmak.
Şarkım, dokunuşum, bakışım pembe bir huzur.

İKİ’DEN BİR OLMAK
Dostoyevski’yi görmeyip üzerine basıyordum çamura batmış ayaklarımla.
Bu sakarlığa dayanamayıp, vardığım zirveden bıraktım kendimi aşağılara. Bir baktım birisi sesleniyor derinlerden.
“Boşuna gelme, yine tırmanacaksın o tepeyi!”

ETERNAL SUNSHINE OF THE SPOTLESS MIND VE BELLEK ÜZERİNE
Tıpkı filmdeki gibi anılarımıza bakışımız da her defasında değişecektir çünkü hiçbir ânı aynı bilinçle yaşamayız. Bu da geleceğimizi şekillendiren en önemli unsur. Anılarımızı her hatırladığımızda bir başka benle devam ederiz yolumuza.

GEÇMİŞ ZAMANDA DÜŞSEL BİR YOLCULUK: İSTANBUL’UN YANSIMALARI
Kallavi sokağın serinliğinin esintisi…
Sahafların ürpertisi…
Derin abilerin gözlük çerçevelerini eğerek sizleri izlemesi hoşunuza giderse…
‘Fenerde doğduysa hayata yazılan ama
nüfusa geçmeyen çocuklar’ gördünüzse..

BU SABAH BABAMLA ÖLÜMDEN YAŞAMA UYANDIM
Avutmanın kelimeleri diziliyor yan yana. Mukadderat diyor, şükür diyor, Allah’ın gücüne gider, diyor. Hayatın bizim gücümüze giden kısmını kimse sorgulamıyor.

‘ANTROPOSEN’ ÇAĞI
Bu yeni jeolojik çağa ‘Antroposen’ denilmesi artık insanoğlunun doğaya yaptıklarında geri dönülecek kavşağı çoktan kaçırmış olduğu anlamına geliyor. Kendini tanrının oğlu sanan bir ırkın doğaya ait her şeyin kendisi için yaratılmış olma savına sıkı sıkıya tutunması..

YENİ METİN BELGESİ
Yarı zamanlı sedanter tanrılarınız var artık. Eskisini öldürdünüz. Belki bu konuyu Bay Prozac’a sormalısınız. Şimdinin kanaat önderleri o ve diğer kutulu arkadaşları. Ambalajı ovuşturunca içinden çıkan cin. Üç dilek. Sakinlik dileyin. Huzur dileyin. Yumuşak bir ölüm dileyin.

UYANAN DÜŞ
Değirmenlerde öğütülüp kaynar kazanlarda kaynatıldıktan sonra, belki bir şansımız olabilir. Şansımız varsa bu sadece kendimizin anlayacağı ve fark edeceği bir durumdur. O zamana kadar, uyanana kadar, yaşamın her halini Notre Dame’nin kamburu gibi sırtımızda taşırız. Ta ki defalarca aynı şeyleri yapıp küt diye kafamızı vurduğumuz duvarların kendi kabullerimizin var ettiği engeller olduğunu anlayana kadar.


BELGİN ULUTAY YAZDI
HÜKÜMSÜZ HÜKÜMLÜ

KADİR HORZUM YAZDI
ERKEN DÖNEM CUMHURİYET YAZARLARINDA KADIN İMGELERİ

MELİS MELEK YAZDI
DÜŞLER, HATIRALAR VE JAMES JOYSE’UN AYAK İZLERİYLE DUBLİN’İ KEŞFETMEK

SİNAN CEM ÇAMÖZÜ YAZDI
PAPRİKA: RÜYALARIN ÖZGÜRLÜĞÜ İLE GERÇEKLİĞİN HAPİSHANESİ ARASINDA
“Hayalperest olduğumu söyleyebilirsin ama tek ben değilim. Umarım bir gün bize katılırsın.”
John Lenon

İLK SAYFASI
Güzün ortasında, bitek çiftlik arazilerinden, sokaklarında sararıp kızaran ağaçların canlı renklerinin yansıdığı eski ve yabansı kasabalardan geçip gidiyorlardı arabalarıyla. Fazla konuşmuyorlardı. Üçü içinde en belirgin biçimde gergin olan kişi babaydı. Zaman zaman bir iki şey söyleyerek uzun süreli sessizlikleri bölüyor, gelişigüzel ve yerli yersiz birtakım şeylerden söz ediyordu; ama söylediklerine kendisi de katlanamıyormuş gibi bir izlenim uyandırıyordu. Bir keresinde, yandaki dikiz aynasında göz göze geldiği genç kıza sordu: “Evlendiğimde budalanın tekiydim –nasıl çocuk yetiştirileceğini, nasıl baba olunacağını bilmeyen, lanet olası genç bir budalaydım– bunu biliyorsun, değil mi?” Savunması yarı saldırı biçimindeydi, ama genç kız ne savunmaya ne de saldırıya hiç bir karşılık vermedi. Anne kahve içmek için bir yerde durmalarını önerdi. Güz mevsiminde, genç ve güzel kızlarıyla birlikte, böylesine güzel kırları seyrede seyrede sürdürdükleri bu yolculuğun gerçekten zevkli bir gezi olduğunu söyledi.
Yol kenarında bir yolcu lokantası görüp oraya saptılar. Genç kız çabucak arabadan inip binanın arka tarafındaki tuvaletlere doğru yürüdü. O gitmeye davranınca, anneyle babanın başları arkasından bakmak üzere hemen ona doğru çevrilmişti. Sonra baba, “Her şey yolunda,” dedi.
Anne yüksek sesle, “Acaba burada beklesek mi yoksa içeri mi girsek?” diye sordu; ama bu soruyu aslında kendine yöneltmişti. İkisi içinde, olayları çözümleyen ve elde edilecek sonuçları –nasıl davranılıp neler söyleneceğini– önceden tasarlayan oydu daha çok. Kocası da onun yönetimine bırakıyordu kendini, çünkü böylesi kolayına geliyordu. Genellikle de karısı haklı çıkıyordu zaten. Şu anda da kendini şaşkın ve yalnız duyduğu için, karısının durmadan konuşmasına –tasarlayıp hesaplamasına– sesini çıkarmıyordu. Karısının rahatlama biçimi buydu çünkü. Ona ise suskun durmak daha kolay geliyordu.
Sana Gül Bahçesi Vadetmedim
Joanne Greenberg

“Clementine Kruczynski, Jorel Barish’i hafızasından sildirdi. Lütfen bu ilişkiyi ona bir daha hatırlatmayın.”
Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2004)
Yönetmen: Michel Gondry
Oyuncular: Jim Carrey, Kate Winslet
Olduğun kişiyi, olmanı istedikleri kişiden çok daha az isteyeceklerini düşünüyordun. Kendini bir sahtekar gibi hissediyordun, çünkü onları düş kırıklığına uğratmamış olsan da, kurdukları düşlere hiç benzememiştin.
EDOUARD LEVE
İNTİHAR

Otoportre / Nihal Gündüz
Derinliğini bilmediğim suya bıraktım kendimi. Artık hatırlamadığım arzularımı, hayallerimi, gelecek için kurduğum düşleri anımsatsın diye..
Okuma Parçası
BİLDİKLERİMİ ANLATIRKEN bir tedirginlik sarıyor beni. Karanlık bir bıkkınlık çöküyor üzerime. Bildiklerimi bildiğimden şüpheye düşüyorum. Birçoğunun uydurma olduğunu, başka bilgiler üzerine kendi inşa ettiğim bir yanılsama silsilesi içinde farkındalığımı, yitirdiğimi ayrımsıyorum. Kendimi daha nereye kadar aldatabileceğimi bilmiyorum. İşin kötüsü tasarladıklarımla gerçekleştirebildiklerim arasındaki boşluk giderek derinleşiyor.
Boşluğu ağır ağır hissettikçe hiçleşiyorum. Kimileri buna bilinçlilik hali diyor. İnanmıyorum onlara. Ne yaparsan yap gövdenden geriye bırakacağın boşluğu düşündürtüyor. Yaşam, ardında bırakabileceğin yaklaşık bir buçuk metrekarelik boşluğu doldurmaktan ibaret.
KENET – SAYFA 85
HAKAN AKDOĞAN

“Aynı filmlerdeki gibi olacak. Başkası gibi davranacağız.”
Film: Mulholland Drive
Yapım Yılı: 2001
Yönetmen: David Lynch
Oyuncular: Naomi Watts, Laura Elena Harring,
Justin Theroux
Yaşamak güzeldi; sabahlar, akşamlar vardı. Bin türlü güzel şeylerle doldurduğumuz saatler vardı. Uyumak ve uyanmak vardı; rüyalar vardı, hayaller vardı. Bu sevimli budalanın kollarında kendisini kaybetmek ve sonra gene orada, onun için kendini bulmak vardı.
HUZUR
AHMET HAMDİ TANPINAR

GÖZ
Odilon Redon – The Eye, Like a Strange Balloon, Mounts Toward Infinity(1882)
Redon’un mistik ve simgesel eserleri, rüyanın ve bilinçdışının imgelerini taşıyor. Gökyüzüne yükselen devasa bir göz, uyanışın ve farkındalığın metaforu olarak yorumlanabilir. Sanatçının karanlık ve sembolik eserlerinden biri. Litografi tekniğiyle üretilmiş olan bu çalışma, gerçeküstü ve rüya gibi bir atmosfer yaratıyor. Büyük bir göz, bir balon gibi göğe yükselirken, hem bilinçaltını hem de ruhsal aydınlanmayı simgeliyor. Redon’un bu eseri, Poe’nun yazılarından esinlenerek yaptığı bir dizi illüstrasyonun en ünlü parçası.

DİYALOGLAR



Nisan Kitapları
- Kürk Mantolu Madonna – Sabahattin Ali
- Şeker Portakalı – José Mauro de Vasconcelos
- Göğe Bakma Durağı – Turgut Uyar
Nisan Filmleri
- İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış – Kim Ki-duk
- Komşum Totoro – Hayao Miyazaki – Ghibli Stüdyo
- Palm Springs – Max Barbakow
Nisan Şarkıları
- Perhaps Perhaps Perhaps – Doris Day
- While Your Lips Are Still Red – Nightwish
- April Come She Will – Simon & Garfunkel

Francisco Goya – The Sleep of Reason Produces Monsters (1779)
Goya’nın Uyku Akıl Canavarlarını Yaratır (El sueño de la razón produce monstruos) adlı eseri, sanatçının “Los Caprichos” adlı gravür serisinin en ünlü parçalarından biri. Gravürde, bir adam (muhtemelen Goya’nın kendisi) bir masaya kapanmış uyurken etrafını baykuşlar, yarasalar ve vahşi hayvanlar sarmış. Bu yaratıklar, insanın bilinçaltından gelen korkuları ve akıl uyuduğunda ortaya çıkan karanlık düşünceleri simgeliyor. Eser, Aydınlanma Çağı’nın akıl ve bilim vurgusuna rağmen, insan doğasının hala cehalet, batıl inançlar ve irrasyonel korkularla mücadele ettiğini gösteriyor. Goya, bu gravürle hem bireysel bilinçaltının hem de toplumsal çılgınlığın tehlikelerine dikkat çekiyor. Bu eser, Madrid’deki Prado Müzesi’nde sergileniyor. Müzenin dijital koleksiyonlarında görmek de mümkün.





