Close Menu
    Son Eklenenler

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Salı, Temmuz 15
    X (Twitter) Instagram Facebook
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    • YAŞAM
      1. Aktüel
      2. Beslenme
      3. Felsefe
      4. Fitness
      5. İlişkiler
      6. Kişisel Bakım
      7. Kişisel Gelişim
      8. Psikoloji
      9. Sağlık
      10. Seyahat
      11. Sürdürülebilir Yaşam
      12. Teknoloji
      13. View All

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025

      ‘Boykot bir hak mı? Suç mu? ‘ sorusuna yanıt arayanlar için 10 film

      Nisan 2, 2025

      Sinema tutkunları için yepyeni bir mecra: Yeni Sinema Dergisi 

      Şubat 28, 2025

      İnovatif makarnacı Pastavilla 32. yaşını ödülle kutluyor

      Nisan 22, 2024

      Buğday Derneği ‘zehirsiz kentler’ için harekete geçti

      Aralık 23, 2021

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Institut français, Fransız yazar, felsefeci ve filolog Barbara Cassin’i ağırlıyor

      Şubat 25, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Ergen ebeveynleri için kılavuz

      Eylül 23, 2024

      Aşkın Lotus Hali… 

      Temmuz 4, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      ‘Rekabetçi Aile’yi izlerken kendimize de gülebilir miyiz?

      Ağustos 27, 2023

      Parfümde şişe tasarımı kokudan önemli olabilir mi?

      Mart 28, 2023

      Saç bakımına ilişkin merak edilen 6 soru ve 6 yanıt

      Nisan 17, 2022

      Stresten Huzura: Deneyimlenmiş bir dönüşüm süreci

      Mart 6, 2025

      Yeni Eril: Dr. Nil Keskin’den kapsamlı bir dönüşüm rehberi

      Mart 4, 2025

      Cansel Oruç’un ‘Başarmaktan Korkma’ kitabı okuyucuyla buluştu

      Aralık 26, 2024

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Kimdir bu “Narsist Sapkınlar?”

      Mayıs 29, 2025

      Borderline: Bir Kişilik Bozukluğunun Biyografisi

      Mayıs 6, 2025

      Dementor – Ruh Emici: Narsisizmin gölgesinde bir yok oluş ya da yeniden doğuş hikâyesi

      Şubat 17, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      ‘Hepimiz Narsistiz’ kitabının yazarı Şule Öncü: Sanıldığından yaygın!

      Mayıs 17, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      Prof. Dr. Körükoğlu’ndan sağlıklı ve genç kalmanın sırları

      Mayıs 7, 2023

      Salmonella’dan korunmak mümkün mü?

      Nisan 27, 2022

      Kadim bir kültür kenti: Denizli

      Mayıs 21, 2025

      Kayıp bir çantanın peşinde Patagonya’da edebiyat

      Şubat 20, 2025

      Sevdalinkalar ülkesi: Bosna Hersek

      Şubat 7, 2025

      ‘Baumit ile Olasılıklar’ kitabı ile geleceği yeniden düşünüyor

      Eylül 20, 2023

      Heykeltıraş Varol Topaç’ın çelik üretim atıklarından yarattığı eser Contemporary İstanbul’da

      Eylül 17, 2023

      Jeotermal enerjiyi çocuklara anlatan kitap: Damla Adamlar

      Ağustos 31, 2023

      Çocuklar ileri dönüşümü eğlenerek öğreniyor

      Haziran 21, 2023

      Kim Korkar Yapay Zekadan

      Haziran 8, 2025

      Türkiye’nin mutfak ve kültür mirasından seçkiler dijital erişime açılıyor

      Ekim 20, 2023

      Mevzular Açık Mikrofon, artık GAİN’de

      Eylül 1, 2023

      Akıllı makineler ve robotlar denilince akla gelen filmler

      Ağustos 31, 2023

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Zeynep Sönmez’den Wimbledon’da Tarihi Başarı!

      Temmuz 3, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025
    • KÜLTÜR – SANAT
      1. Kitap
      2. Müzik
      3. Öykü
      4. Sanat
      5. Sergi
      6. Sinema
      7. Şiir
      8. Tiyatro
      9. Video
      10. View All

      Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

      Temmuz 14, 2025

      Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

      Temmuz 12, 2025

      Peki biz neden hala kaçmıyoruz?

      Temmuz 10, 2025

      Gece Yarısı Kütüphanesi: Ya diğer olasılıklar gerçekleşseydi?

      Temmuz 8, 2025

      Haziran ayı için film önerileri

      Haziran 1, 2025

      Yaz ortasında melankoli: Slowdive İstanbul’a geliyor

      Şubat 20, 2025

      Arter’den avangart bir müzik festivali

      Şubat 11, 2025

      Borusan Quartet’in “Oda Müziğinin Ustaları” konseri ENKA Sanat’ta

      Şubat 10, 2025

      Öykü: Sessizliğin İçinde Nefes

      Temmuz 9, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      Öykü: Erik Ağacı

      Temmuz 7, 2025

      KEMAL TAHİR ROMANLARINDA KADIN İMGELERİ – III

      Temmuz 1, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Rüyaların Ressamı: Remedios Varo’dan 6 büyülü tablo

      Haziran 10, 2025

      Balenin Rus yıldızları Bodrum’da

      Ağustos 12, 2024

      Pera Müzesi Yazar-Editör Sohbetleri’nde sanat tarihine müzecilik penceresinden bakış

      Şubat 20, 2024

      İstanbul’da devam eden 16 sergi

      Temmuz 10, 2025

      Ressam Ömer Onay’ın ‘Bilinç Akışı’ sergisi AKM’de

      Haziran 20, 2025

      ‘Mumi’lerin yaratıcısı Tove Jansson eserleriyle Aynalı Geçit’te

      Mayıs 8, 2025

      Handan Özbek’in “Çıplak Kıta” sergisi Goba Art & Design’da

      Mart 12, 2025

      2000 yılından sonra çekilen en iyi film hangisi?

      Haziran 29, 2025

      Telefon Kulübesi: Bir telefon, bir ses ve bir yüzleşme

      Haziran 26, 2025

      Sinema ve tiyatronun dev buluşması: Emek ve Başarı Ödülleri

      Haziran 21, 2025

      Mühür: Gece Eşiği filmi yakında sete çıkıyor

      Haziran 17, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      GÜRÜLTÜNÜN ORTASINDA SESSİZLİĞE YOLCULUK: MODERN DÜNYADA DİNGİNLİĞİN PEŞİNDE

      Temmuz 1, 2025

      Şiir: Ne Zaman

      Haziran 10, 2025

      şiir: küf lekesi

      Haziran 7, 2025

      Sinema ve tiyatronun dev buluşması: Emek ve Başarı Ödülleri

      Haziran 21, 2025

      “Bulaşıkçılar” yeni yorumuyla İstanbul, İzmir ve Ankara’da

      Mayıs 21, 2025

      Molière klasiği ‘Cimri’ye alaturka dokunuş

      Mayıs 19, 2025

      Kadıköy Oda Tiyatrosu “Kalabalık Fasıl” ile açılıyor

      Mayıs 12, 2025

      Parazit – Sınıfsal uçurumların sarsıcı anlatımı

      Haziran 30, 2025

      Garfield’in resmi posteri yayınlandı

      Aralık 19, 2023

      Napolyon bu kez Jaquin Phoenix’in yorumuyla sinemada

      Kasım 23, 2023

      Freud’s Last Session filminden fragman

      Ekim 27, 2023

      Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

      Temmuz 14, 2025

      Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

      Temmuz 12, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025
    • SD+
      1. Röportaj
      2. Haber
      3. Makale
      4. Portre
      5. Diğer
      6. View All

      DÜNYAYA BİR KRİSTALDEN BAKMAK… HER IŞILTIDA BAŞKA DÜNYALARA YOL ALMAK…

      Haziran 28, 2025

      Booky Kitabevi: Bir insan, butik bir kitabevi, kocaman bir topluluk

      Haziran 22, 2025

      Ediz Dikmelik ile Sorgulayan Çocuklar: Çocuklarla Felsefe El Kitabı 

      Haziran 11, 2025

      Kilitli Hatıralar Kitabı: İstanbul’un altı ayrı dönemine tanıklık eden öyküler

      Nisan 19, 2025

      Yeşilçam’ın köklü şirketi Erman Film’de yollar ayrıldı

      Şubat 6, 2025

      Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar: Herkes kendi hikayesine sahip çıksın!

      Kasım 16, 2024

      İstanbul’un plajlarına otobüs seferleri başladı

      Ağustos 7, 2024

      Biletinial’da ‘yorum ve reyting’ uygulaması

      Nisan 17, 2024

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Romalı tarihçilerin yazmadığı Kleopatra: Hükümdar, alim ve filozof bir kadın

      Haziran 10, 2025

      Bir antikahramanın portresi: MARLA SINGER

      Nisan 30, 2025

      Çocukluk çağı, ilişkiler ve diktayı kitaplar üzerinden okumak

      Nisan 29, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Susan Sontag: Estetiğin, Direnişin ve Düşüncenin İzinde

      Temmuz 11, 2025

      Rüyanın kalemle buluştuğu kadın: Nazlı Eray

      Haziran 22, 2025

      Gülhane Parkında sarnıç olduğunu biliyor muydunuz?

      Nisan 2, 2023

      Klasik mobilyada en çok tercih edilen ağaç türlerini biliyor musunuz?

      Nisan 1, 2023

      Mart ayında Türkiye’nin en çok konuştuğu başlıklar

      Nisan 1, 2023

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Susan Sontag: Estetiğin, Direnişin ve Düşüncenin İzinde

      Temmuz 11, 2025

      Sinan Saygı’nın yeni kitabı: İletişim Bir Süreçtir

      Temmuz 3, 2025
    • PODCAST

      Podcast: Hayati Tavsiyeler ‘Bahar ve Mitoloji’ ile yayında

      Mayıs 5, 2023

      Denenmiş, test edilmiş, onaylanmış: Hayati Tavsiyeler

      Mayıs 5, 2023

      Meraklı bünyeler için podcast kanalı: Suare Online

      Mayıs 1, 2023

      Akla takılan sorulara yanıt arayan podcast: Neymiş?

      Nisan 9, 2023

      Hayati Tavsiyeler: Kendine yatırım yapanlara özel podcast

      Nisan 9, 2023
    • YAZARLARIMIZ
    • FELSEFECE VE…

      tan doğan: sap-saman

      Temmuz 14, 2025

      tan doğan: seğir[t]meler

      Temmuz 3, 2025

      on kırık iz!

      Temmuz 1, 2025

      noudelmann ile tan

      Haziran 27, 2025

      …ve …

      Haziran 25, 2025
    • SuareMag
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    Buradasınız:Anasayfa » Hardlove: Sahnede ‘canlı’ ve ‘dürüst’ bir hikâye anlatımı
    Ezgi Aktaş

    Hardlove: Sahnede ‘canlı’ ve ‘dürüst’ bir hikâye anlatımı

    EZGİ AKTAŞ İLE TİYATRO SAHNESİNDEN SÖYLEŞİLER
    Şubat 1, 2024Yorum yapılmamış12 dk Okuma Süresi
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaş
    Facebook Twitter Pinterest WhatsApp Email LinkedIn

    Bomboş bir sahnenin ortasında çift kişilik boş bir yatak ve üzerinde birkaç objenin durduğu raflardan ibaret bir dekor karşılıyor seyirciyi. Yerlerine yerleşen insanların uğultusuna melodisinin güzelliğiyle hemen yakalayan bir şarkı eşlik ediyor. Sonunda herkes yerine yerleştiğinde sahneye bir kadın ve bir erkek giriyor ve oyun başlıyor.

    Anlatılan, tesadüfen tanışan ve geceyi birlikte geçirmeye karar veren “farz edelim ki” Ayşe ve Ahmet’in öyküsü. Sevişmeye çalışan, ama dakikalar ilerledikçe kendilerini sevişmek üzerine sohbet ederken bulan iki metropol yalnızının “oldurma” uğraşı. “Hissetme çabası”na dair tanıdık bir hikâye anlatan “Hardlove”ı oyunun yazar ve yönetmeni Anıl Can Beydilli ile oyuncuları Tuğba Sorgun ve Atakan Yılmaz ile konuştuk.

    EZGİ AKTAŞ

    “Hardlove”, 14 Şubat’ta Ara Sahne, 19 Şubat’ta Kadıköy Boa Sahne ve 28 Şubat’ta da Pax Sahne’de İstanbul seyircisiyle buluşacak.

    – Artalan’ı biraz tanıyabilir miyiz? Kuruluş amacı neydi, sahneye koyduğu/koyacağı oyunları seçerken nasıl bir bakış açısı var?

    artalan aslında birlikte yetişmiş, sahne sanatları alanında bir süredir de çalışan bir grup insanın artık kendi markasını kurma ihtiyacı ile oluşan bir yapı. Kolektif ibaresi de bunun klasik anlamda aynı vizyonu paylaşan bir tiyatro ekibi olmadığını vurgulasın istediğimiz için seçtiğimiz bir kavram. Biz farklı biçimlere ve tiyatro anlayışlarına da ilgi duyan bir ekibiz ve artalan’ın herkesin birbirinin işine katkı sunduğu bir üretim alanı olarak tasarlamak istiyoruz. Bu nedenle işleri seçerken temel yaklaşımımız genellikle yeni metinler ve bizi heyecanlandıracak teatral fikirleri takip ederek şekilleniyor diyebilirim.

    – İçinde yaşadığımız çağda insanların birbirleriyle kurduğu yakınlıkların tanımları sürekli değişiyor. Kurduğumuz ilişkilerde kafamız hep karışık ve bu karışıklığı tanımlamak için sürekli yeni tanımlara ihtiyaç duyuyoruz. Böyle bir dönemde “Hardlove” gibi bir oyunun sahnede olmasını anlamlı buluyorum. Böyle bir konuyu ele alıp oyunlaştırma fikrinin çıkış noktası neydi?

    Aslında sosyal hayatımda seks hakkında konuşmak hep çok eğlenceli ve öğretici bir şey oldu benim için. Yazar olarak da bir karakterin daha “soft”, diğerinin daha “hard” olması üzerinden şekillenen basit bir çatışma bulduğumda bunu takip etmek istedim. Bir yandan cinselliği tüm komikliği ve tuhaflığıyla sahnede görme fikri beni heyecanlandırırken diğer yandan hem kendi hayatımda hem de çevremde gördüğüm, gittikçe büyüyen yalnızlığın ve hissizliğin hikâyemi bir zemine oturttuğunu fark edince “bu işi yapmam gerekiyor” diye düşündüm.

    – Cinsellik, çoğu zaman başkalarını bırakalım,yer yer kendimize bile dürüst ve içten olamadığı bir alan. Kafalar feci halde karışık! Bu alandaki insani kırılganlıkları, bazen beceriksizlikleri, yer yer olduramama halini “Hardlove”da görüyoruz. Dans ve bedensel hareketlerle stilize edilmiş şekilde o yakınlaşma halini, esprilerle de o karışma halini sahnede izlemek seyirci açısından da ilginç. Metni tasarlarken ve sahne üzerinde var ederken, bu empatinin oluşması adına ekiple nasıl çalıştınız?

    Bu mahremiyeti kırabilmek için öncelikle metinden başlayarak herkesin üretime dâhil olduğu bir yapıda çalışmak istedik. Oyunun dramaturgu Yaşam Gülseven henüz ilk versiyonu yazarken dâhil oldu ve gerek hikâyeye, gerek durumlara, gerek de karakter tasarımlarına çok ciddi müdahalelerde bulundu. Daha sonra oyuncularımız Tuğba Sorgun ve Atakan Yılmaz ile görüşüp okumalar yaptık, onların görüş ve eleştirileri üzerinden metin tekrar yazıldı. Dolayısıyla provaya girdiğimizde artık hepimizin elinin değdiği ve hayal edebildiği bir oyun vardı. Sonrasında da hep birbirimizin üretimine sahip çıktığımız ve desteklediğimiz bir süreç geçirerek sahnede canlı ve dürüst bir şey kurmaya çalıştık.

    – Oyunda bir kadın ve erkek geceyi birlikte geçirmeye karar veriyor ve erkeğin evine sevişmeye gidiyorlar. Yalnız kaldıklarında o saate kadar kendileri için kurdukları tüm cafcaflı sözler birden dökülmeye başlıyor. Ve sohbet etmeye başlıyorlar! Birbirlerini dinlemeye başladıklarında aralarındaki ilişki de daha samimi bir noktaya evriliyor. Oyunun başıyla sonu arasında iki karakterin birbirlerine olan tavırları konusunda dağlar kadar fark var gibi hissettim. Diyalogları tasarlarken nelere dikkat ettiniz?

    Burada arzuyu takip ettiğimizi söyleyebiliriz. Birbirini tanımayan iki karakterin sevişme arzusu onları bu diyaloğa sokuyor. Bu ilişkilenme geliştikçe arzu da devamlı şekil değiştirerek büyüyor ve onları daha da yakınlaştıracak ya da uzaklaştıracak kapılar açıyor.

    – Dekor, müzik ve hareket tasarımı da metnin ve iki oyuncunun bir uzantısı gibi sahnede. Bunlar üzerinde nasıl çalıştınız?

    Sahneleme fikrinin temelinde gündelik bir dünya ile “arzu alanı” olarak tanımladığımız irrasyonel bir dünya arasında gidip gelen bir izlek kurmak vardı. Bütün bu unsurların bütünlüklü bir şekilde oyuna hizmet edebilmesi için de çok iyi tasarımcılarla çalışmamız gerekiyordu. Müzikleri yapan Arkadaş Deniz Koşar ve Mekin Sezer (Nep’tüne) zaten dinleyicisi olduğum insanlardı. Yıllardır hayranı olduğum Cihan Aşar ve Yasin Gültepe sektörde çok önemli tasarımcılar. İşe dahil olarak niteliğine büyük katkı sağladılar. Hareket tasarımı ise bizim sahne estetiğimiz için en önemli unsurlardan biriydi, Gülnara Golovina burada çok büyük sorumluluk aldı ve ciddi bir çalışma sonrası harika bir iş çıkardı.

    – “İşte bu hikâyeyi sahneye taşımayı çok isterim! Bunun için çaba göstersem, emek versem ne güzel olur” dediğiniz bir konu var mı aklınızda?

    Genellikle konular değil de hayatın içerisindeki küçük anlar ve çatışmalar yazar olarak beni heyecanlandırıyor. Bunlarla küçük küçük oynamaya başlayıp büyük bir yapıya ulaştırmaktan keyif alıyorum. Dolayısıyla bir sürü var diyebilirim.

    “Hardlove” bir yandan devam ediyor, artalan bu ilk oyunla seyirci olarak bizi heyecanlandırdı. Üzerinde çalıştığınız başka oyun/oyunlar var mı?

    Üzerinde çalıştığımız iki, hatta üç proje var ama yakın gelecek için bir şey söylemek zor. Bir işi tasarlamak ve olgunlaştırmak için acele etmek istemiyoruz.

    Tuğba Sorgun

    “artalan ile çok güzel bir yolun başındayız”

    – Sizi tanıyabilir miyiz? Tiyatroya nasıl başladınız, “Hardlove” ile yollarınız nasıl kesişti?

    ATAKAN YILMAZ: Şu an Kadir Has Üniversite’sinde sinema bölümündeyim. Tiyatroyla beraber çeşitli sinemasal üretimler yapmaya, kendimi bu alanda da geliştirmeye çalışıyorum. Aslında çoğu oyuncu gibi çocukluk dönemlerinde aile içerisindeki bireylerin taklitlerini yapma dürtüsüyle bir şeylerin içimde canlandığını söyleyebilirim. Ama özellikle İzmir’deki lise hayatımda bu ciddi bir boyuta ulaşıp zamanımın ve ilgimin çoğunu alan bir disipline dönüştü. Daha sonrasında Siyaset Bilimi okumak için İstanbul’a geldim, üniversite tiyatrosu yapmaya başladım, bu esnada birçok atölye ve workshoplara katıldım, Darülbedayi’de eğitim aldım. O dönem ilk profesyonel tiyatro oyunuma girdim: Angina Pektoris. Şimdi mekân olarak kapanan Küçük Salon adlı tiyatromuzda dört yıla yakın oynadık o oyunu. Anıl da beni o oyunda izlemiş, kendisi zaten bizim tiyatronun başka oyunlarında dramaturg olarak görev alıyordu. Merhabamız vardı ama tanışmıyorduk. Geçen sene beni aradı, böyle bir oyun var, seni düşünüyorum, okumanı isterim dedi. Aşırı şaşırdım, mutlu oldum, 3 senedir sahneye çıkmamıştım çünkü. Metni okudum, oldukça akıcıydı, insanın bazen kendiyle konuşmaya bile çok cesaret edemediği şeylere değiniyordu. Ama metinden çok bunu nasıl sahneye aktaracağı konusunda heyecanlandım diyebilirim. Bunun oyunculuk hayatımda yeni bir sayfa olacağını hissettim, zaten Anıl’la tanışınca da doğru bir karar olduğunu anladım.

    TUĞBA SORGUN: Oyuncu ve akademisyenim. Haliç Üniversitesi’nde tiyatro bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışıyorum. “HardLove” dışında “Hatırlarsanız Mahremiyet Demiştik” ve “Monologlar Müzesi Evdekiler” isminde devam eden iki oyunum var. Kısacası tüm hayatı tiyatro olan bir insan olarak kendimi tanıtabilirim. Oyunculuk birçok kişi gibi benim de çocukluk hayalimdi. Sonra aile tepkisinden çekinerek başka bir yola gittim ama oyunculuk yapmazsam başka hiçbir şey yapmak istemediğimi fark ettim. Çeşitli kurslarda eğitim aldıktan sonra tiyatrolarda asistanlık yapmaya başladım. Ardından bazı oyunlarda oynadım derken lisansı bitirdim ve yüksek lisansımı oyunculuk üzerine yapmaya karar verdim. Kadir Has Üniversitesi Film ve Drama bölümünde oyunculuk üzerine yüksek lisansımı tamamladım. Ardından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde tiyatro alanında sanatta yeterlik yapmaya başladım. Kadir Has’taki yüksek lisans zamanlarında İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümünde de ikinci lisans eğitimi aldım. Anıl ve Yaşam ile de burada tanıştım. Yaşam ile kendisinin yazdığı ve artalan bünyesindeki “Hatırlarsanız Mahremiyet Demiştik” adlı başka bir oyun için bir araya gelmiştik. O zaman henüz artalan’ı kurmamıştık. Provaların birine Anıl geldi ve orada beni aklının bir köşesine yazdığını sonradan öğrendim. Anıl’ın kalemini ise bir önceki oyunu “Hiçbir Yerdeki Adam”dan biliyordum ve “HardLove” için beni düşündüğünü söylediğinde çok mutlu oldum. “Biz beraber iş üretmeyi seven insanlarız, birbirimizi besliyoruz, ürettiğimiz işlerin bir çatısı olabilir” diyerek artalan’ı kurduk. Çok güzel bir yolun başında olduğumuzu düşünüyorum.

    “Anlaşılmak istiyorsan, anlatman gerekir”

    Bir oyuncu olarak cinsellikteki insani hallere, komikliklere, beceriksizliklere, o oldurmaya çabalama haline değinen bir oyun metni size geldiğinde ilk ne düşündünüz?

    ATAKAN YILMAZ: Tam olarak soruda söylediğiniz gibi aslında; insani. Yani bu kadar insani olan şeylerden bu kadar açık bir şekilde daha önce bahsedilmemiş olması üzerine düşündüm bir süre. Yaşam ve ölüm döngüsüne, ikisi arasındaki ilişkiye özgün bir bakış açısı sunuyordu. Baktığı yeri ve metnin içerisindeki o tatlı kibri sevdim. Kendini iyi tanıyan ve kendi süzgecinden insanları iyi gözlemleyen, anlamaya çalışan bir yazar olduğunu düşündürdü. Metinde bir yerde şöyle diyor hatta; Anlaşılmak istiyorsan, anlatman gerekir, değil mi? Metnin yaptığı sadece buydu ve en dikkat çekici kısmı bunu yazar olarak kendini süslemeyen, göstermeye çalışmayan bir dili seçerek yapmıştı.

    Çatışmalar çok net kurulmuştu, metinden anlaşıldığı kadarıyla da rejisör nasıl sahneleyeceğinden emin görünüyordu. En önemlisi kendi jenerasyonumun derdini anlatıyordu. İçinde yer almamam için bir sebep bulamadım açıkçası.

    TUĞBA SORGUN: Anıl’ın kaleminde en sevdiğim şey gündelik bir ayrıntıyı mesele olarak ele alıp onu lezzetli bir metne dönüştürebilmesi. Metni elime ilk kez aldığımda çok eğlendiğimi hatırlıyorum okurken. Tam da ondan beklediğimi yapıyordu: Sekste anlaşamama gibi gündelik bir meseleyi çok samimi bir yerden anlatıyordu. Metni çok sevmenin yanı sıra sahneleme nasıl olacak diye düşündüğümü hatırlıyorum. Çünkü sahnelemede koreografi olarak yazılan yerler gerçekçi ve ayrıntılı bir şekilde yazılmıştı metinde. Sahnede bu nasıl gerçekleşebilirdi? Sonra Anıl’la buluştuğumuzda kurmak istediği evrenin kodlarından bahsettiğinde ve seks sahnelerinin de bu matematik içinde bir koreografiye oturtulacağını söylediğinde anlaşılır hale geldi benim için.

    “Hardlove üzerine çok çalışılmış bir oyun”

    – “Hardlove”ın üzerinde çok çalışılmış, aksayan ve aksamayan yönleri iyi tespit edilerek metni geliştirilmiş bir oyun olduğunu düşünüyorum. Oyuncular olarak bu süreçte neler önermiştiniz?

    ATAKAN YILMAZ: Ben açıkçası doğaçlamaya çok meyilli bir oyuncuyum. Süreç içerisinde provalara sürekli yeni doğaçlama şeylerle geliyordum. Tabii bu çalıştığım ekip için bazen çok yararlı olurken, bazen de zorlayıcı olabiliyor. Ama bu oyun özelinde Anıl’ı ve metni iyi anladığımı söyleyebilirim. Ekip olarak birbirimize bu açıklığı tanıdığımız, keyifli bir süreç geçirdik. Metinde, oyunculukta, dramaturjide, hareket tasarımında herkes birbirinden beslendi. Bazı durumları ve tasarımları uzun uzun tartıştığımız provalar oldu. Yönetmenin aynı zamanda oyunun yazarı olması da büyük bir avantaj. Reji sürecinde işlemeyen yerleri inat etmeden kesip yerine yenisini koyuyordu. Bizim de oyuncular olarak sürekli değişen durumlara iyi bir şekilde adapte olduğumuzu, metni ve oyunu beslediğimizi söyleyebilirim.

    TUĞBA SORGUN: Biz ilk okuma provasını Aralık 2022’de aldık, o günden sonra metin revizeleri oldu. 2023 yazında provaya gireceğimiz belliydi, o zamana kadar arada bir buluşup okuma alıp metin üzerine konuştuk, tartıştık. Anıl metne dair tartışmaya çok açık, metni geliştirmek için sürekli çalışan bir yazar. Onun açtığı bu alanda herkes fikirlerini özgürce söyledi. Kafasına yatanları değiştirdi, yatmayanları değiştirmedi. Provalarda ise ne işliyor ne işlemiyor göre göre adım adım ilerledik. İşlemeyen yerlerde hemen o akşam gidip başka bir şey yazıp geldiği oluyordu. Kelimelerinde direten bir yazar olmaması, işlemeyeni gördüğünde orada takılı kalmaması bizi de rahatlatan bir tutumdu. Oyuncu olarak sunduğumuz malzemeyi hiçbir zaman göz ardı etmeyip hemen oyuna dahil ediyordu. Kısaca herkesin ortak yaratımına alan tanındı ve herkes tüm içtenliğiyle çalıştı. ”HardLove”ın çok çalışılmış bir iş olarak görünmesi bu yüzden; gerçekten çok çalıştık.

    “Seyirciden “E bu benim” tepkisini duymak çok güzel!”

    – “Hardlove” iki kişilik bir oyun. Tamamını sahnenin ortasında bir yatak üzerinde, iç çamaşırlarıyla oynuyorsunuz. Işıklar ve müziğin de katkısıyla odak tamamen sizsiniz. İki karakterin sürekli değişen duygularını hızlı bir ritimde izleyiciye aktarmak için nasıl bir çalışma yürüttünüz?

    ATAKAN YILMAZ: Oynadığım karakterin sürekli çeşitli komedi anlarının içerisine düşmesi benim için bu oyunun esas meydan okumasıydı diyebilirim. O komediye kendimi kaptırıp karakterin doğallığını kaybedeceğime yönelik endişelerim vardı. Prova sürecinde özellikle bunun üzerine yoğunlaştım.

    Diğer bir meydan okuma ise bu duygu-durum değişikliklerini inandırıcı kılma durumuydu. Bunu sağlayabilmek adına biraz daha içsel bir metot denedim. Oyunun bizi soktuğu durumların yaratabileceği psikolojik hissiyat üzerine düşündüm. Sürekli konsantre bir şekilde Tuğba’nın karakterini dinleyip onun karakterini anlamaya çabaladım, bunu her seferinde tekrar ve tekrar zihnimi sıfırlayarak denedim. Karşındaki karakterin eylemlerine karşılık gösterdiğin reaksiyon kendi karakterinin inşasında büyük bir önem teşkil ediyor bence.

    TUĞBA SORGUN: Duyguların değişmesi aslında oynadığım karakterin, Ayşe’nin o gece Ahmet’ten ne istediği, ne beklediği ile ilgili. Bir şey bekliyor, Ahmet boşa çıkarıyor. Bir şey bekliyor, Ahmet’ten beklentisinin üstünde bir hareket ya da söz geliyor. Eylemlerindeki bu değişimler duygu durumlarını belirliyor her iki karakter için de. Bu da oynamayı hem zor hem kolay kılıyor. Kolay çünkü karakterin ne istediğini bildikten sonra partnerini tüm bedeninle dinlemek her şeyi belirliyor. Zor çünkü kendine düşmeden, seyirci önünde dikkatini partnerde tutmanın bir zorluğu var.

    Bu kısımda şunu da atlamak istemem. Bedensel bir zorluğu da var oyunun. Partnerinin bedenine alışma, tanıma, uyumlanma ve tabii ki dinleme konularında Gülnara ile yaptığımız koreografi öncesi beden çalışmalarının, egzersizlerin büyük faydası olduğunu düşünüyorum.

    – “Hardlove”ın seyirciyle buluştuğu ilk oyun ve oynadığınız en son oyun arasında oyuncu olarak farklı yaptığınız, değiştirdiğiniz alanlar oldu mu?

    ATAKAN YILMAZ: Fazlasıyla oldu diyebilirim. Bütün o prova sürecinde bir şeylere çalışıyorsunuz, birileri sizi izliyor, yaptığınız şeylere tepki veriyor fakat bu bir kere oluyor. Sonrasında alışıyorlar ve o tepkiyi alamamaya başlıyorsunuz haliyle. Prömiyerde seyirciyle ilk buluştuğumuzda onların oyun içerisinde verdiği tepkilerle oyunu tekrardan anlamlandırdığımı söyleyebilirim bu yüzden. O reaksiyon anları üzerine sonrasında uzunca düşündüm. Bunun dışında da Tuğba’yla oyunun içerisindeki ilişkilenmemize göre oyun değişkenlik gösterebiliyor. Bunlar çok büyük değişiklikler değil elbet ama her oyunda farklı anlar yakalayabiliyoruz; küçük ama bana kalırsa değerli anlar.

    TUĞBA SORGUN: İlk birkaç oyunda seyirci karşısında daha az güvende hissediyordum sanırım. Bir noktada sahnede iç çamaşırlarıyla bulunmaya alışma süreci de yaşamış olabilirim. Şu an ise tek odağım karakterim Ayşe’nin isteği ve partnerimi dinlemek. Sadece buna odaklanınca sesim ve bedenim de daha rahatladı. Bir de oynadıkça karakter daha da derinleşiyor, yerleşiyor, içinde daha rahat hareket etmeye başlıyorsun zaten.

    Seyirciden aldığınız ilginç bir tepki var mı?

    ATAKAN YILMAZ: Oyunun aldığı tepkiler yaşa, cinsiyete ve demografik yapıya göre değişiklik gösteriyor. Bu çok hoş geliyor bana. Özellikle çiftlerde gözlemlenebilir bir durum oluşuyor. Benim karakterim özelinde kadınlar cinsellikte içine düştüğüm durumlara çok daha komik yaklaşırken, erkekler daha ciddiye alıyor mesela. Belirli bir yaşın üzerindeki kadınların çok daha eğlendiğini gözlemliyorum. Yaşanmışlıkla ve bazı şeyleri aşmışlıkla ilgili bir durum bu sanırım. Sınıfsal bir sorgulama da yaratıyor. Çoğu çalışan insandan “Bir yerden sonra evimdeki eşyaların ne kadarının gerekli olduğunu düşünüp stres oldum” benzeri dönütler aldım. Ama duymaktan en çok memnun olduğum şey şu: “E bu benim!”

    TUĞBA SORGUN: Aklıma gelen çok özel bir şey yok. Güzel tepkiler alıyoruz, duymaktan mutlu olduğumuz şeyler duyuyoruz.

    Ezgi Aktaş

    Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nden mezun oldum. 2007’de adım attığım medya ilişkileri ve iletişim alanında çeşitli projelerde görev aldım. Turizm, gıda, teknoloji, kültür endüstrisi ve sağlık başta olmak üzere pek çok alanda iletişim/proje uzmanı olarak çalıştım. Özel bir ilgi duyduğum kültür sanat alanında farklı mecralarda yazılarım yayınlandı, 2006-2013 yılları arasında kültür sanat sitesi Alternatif İstanbul Rehberi’nin editörlüğünü üstlendim. Bir yandan iletişim uzmanı olarak çalışmaya devam ederken diğer yandan kültür sanat etkinliklerini takip etmeye devam ediyorum.

    YAZARIN DİĞER YAZILARI
    artalan hardlove tiyatro

    Related Posts

    İstanbul’da Édouard Louis yazı

    Mayıs 29, 2025 Ezgi Aktaş

    İTEF 2025 “Edebiyat Ne İşe Yarar” sorusuyla açılacak

    Mayıs 22, 2025 Ezgi Aktaş

    HATIRA KUTUSU

    Mayıs 1, 2025 Ezgi Aktaş

    Çehov’un ‘Martı’sına günümüzden bakmak: Treplev

    Ocak 10, 2025 Ezgi Aktaş
    Yorum Yap
    Yorum yazın Cancel Reply

    Yeni Eklenenler

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025 FELSEFECE VE...

    ya da “yazar”, yazan ve… * yazar hep ‘yaz’, ömrün kış olsa da! * ne…

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025

    Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

    Temmuz 12, 2025
    Sosyal Medya'da Biz
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    • YouTube
    Bu Haberleri Kaçırmayın

    İGA İstanbul Havalimanı, Cumhuriyet’in 100. Yaşını coşkuyla kutluyor

    Ekim 27, 2023 Haber

    En sevdiğiniz Nolan filmi hangisi?

    Kasım 5, 2023 Film

    Parkinson hastaları neden düzenli egzersiz yapmalı?

    Nisan 16, 2022 Uncategorized
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Film, kitap, sanat, hayat ve daha fazlası için haber, röportaj, makale, podcast, güncel bilgiler içeren e-dergi.

    Email : editor@suaredergi.com.tr

    Künye

    Son Eklenen Yazılar

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025
    X (Twitter) Instagram Facebook
    © 2025 Tüm Hakları Saklıdır. Do Medya & Ekipbizz İçerik İşbirliğiyle hazırlanmaktadır.

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.