Bomboş bir sahnenin ortasında çift kişilik boş bir yatak ve üzerinde birkaç objenin durduğu raflardan ibaret bir dekor karşılıyor seyirciyi. Yerlerine yerleşen insanların uğultusuna melodisinin güzelliğiyle hemen yakalayan bir şarkı eşlik ediyor. Sonunda herkes yerine yerleştiğinde sahneye bir kadın ve bir erkek giriyor ve oyun başlıyor.
Anlatılan, tesadüfen tanışan ve geceyi birlikte geçirmeye karar veren “farz edelim ki” Ayşe ve Ahmet’in öyküsü. Sevişmeye çalışan, ama dakikalar ilerledikçe kendilerini sevişmek üzerine sohbet ederken bulan iki metropol yalnızının “oldurma” uğraşı. “Hissetme çabası”na dair tanıdık bir hikâye anlatan “Hardlove”ı oyunun yazar ve yönetmeni Anıl Can Beydilli ile oyuncuları Tuğba Sorgun ve Atakan Yılmaz ile konuştuk.
EZGİ AKTAŞ
“Hardlove”, 14 Şubat’ta Ara Sahne, 19 Şubat’ta Kadıköy Boa Sahne ve 28 Şubat’ta da Pax Sahne’de İstanbul seyircisiyle buluşacak.
– Artalan’ı biraz tanıyabilir miyiz? Kuruluş amacı neydi, sahneye koyduğu/koyacağı oyunları seçerken nasıl bir bakış açısı var?
artalan aslında birlikte yetişmiş, sahne sanatları alanında bir süredir de çalışan bir grup insanın artık kendi markasını kurma ihtiyacı ile oluşan bir yapı. Kolektif ibaresi de bunun klasik anlamda aynı vizyonu paylaşan bir tiyatro ekibi olmadığını vurgulasın istediğimiz için seçtiğimiz bir kavram. Biz farklı biçimlere ve tiyatro anlayışlarına da ilgi duyan bir ekibiz ve artalan’ın herkesin birbirinin işine katkı sunduğu bir üretim alanı olarak tasarlamak istiyoruz. Bu nedenle işleri seçerken temel yaklaşımımız genellikle yeni metinler ve bizi heyecanlandıracak teatral fikirleri takip ederek şekilleniyor diyebilirim.
– İçinde yaşadığımız çağda insanların birbirleriyle kurduğu yakınlıkların tanımları sürekli değişiyor. Kurduğumuz ilişkilerde kafamız hep karışık ve bu karışıklığı tanımlamak için sürekli yeni tanımlara ihtiyaç duyuyoruz. Böyle bir dönemde “Hardlove” gibi bir oyunun sahnede olmasını anlamlı buluyorum. Böyle bir konuyu ele alıp oyunlaştırma fikrinin çıkış noktası neydi?
Aslında sosyal hayatımda seks hakkında konuşmak hep çok eğlenceli ve öğretici bir şey oldu benim için. Yazar olarak da bir karakterin daha “soft”, diğerinin daha “hard” olması üzerinden şekillenen basit bir çatışma bulduğumda bunu takip etmek istedim. Bir yandan cinselliği tüm komikliği ve tuhaflığıyla sahnede görme fikri beni heyecanlandırırken diğer yandan hem kendi hayatımda hem de çevremde gördüğüm, gittikçe büyüyen yalnızlığın ve hissizliğin hikâyemi bir zemine oturttuğunu fark edince “bu işi yapmam gerekiyor” diye düşündüm.
– Cinsellik, çoğu zaman başkalarını bırakalım,yer yer kendimize bile dürüst ve içten olamadığı bir alan. Kafalar feci halde karışık! Bu alandaki insani kırılganlıkları, bazen beceriksizlikleri, yer yer olduramama halini “Hardlove”da görüyoruz. Dans ve bedensel hareketlerle stilize edilmiş şekilde o yakınlaşma halini, esprilerle de o karışma halini sahnede izlemek seyirci açısından da ilginç. Metni tasarlarken ve sahne üzerinde var ederken, bu empatinin oluşması adına ekiple nasıl çalıştınız?
Bu mahremiyeti kırabilmek için öncelikle metinden başlayarak herkesin üretime dâhil olduğu bir yapıda çalışmak istedik. Oyunun dramaturgu Yaşam Gülseven henüz ilk versiyonu yazarken dâhil oldu ve gerek hikâyeye, gerek durumlara, gerek de karakter tasarımlarına çok ciddi müdahalelerde bulundu. Daha sonra oyuncularımız Tuğba Sorgun ve Atakan Yılmaz ile görüşüp okumalar yaptık, onların görüş ve eleştirileri üzerinden metin tekrar yazıldı. Dolayısıyla provaya girdiğimizde artık hepimizin elinin değdiği ve hayal edebildiği bir oyun vardı. Sonrasında da hep birbirimizin üretimine sahip çıktığımız ve desteklediğimiz bir süreç geçirerek sahnede canlı ve dürüst bir şey kurmaya çalıştık.
– Oyunda bir kadın ve erkek geceyi birlikte geçirmeye karar veriyor ve erkeğin evine sevişmeye gidiyorlar. Yalnız kaldıklarında o saate kadar kendileri için kurdukları tüm cafcaflı sözler birden dökülmeye başlıyor. Ve sohbet etmeye başlıyorlar! Birbirlerini dinlemeye başladıklarında aralarındaki ilişki de daha samimi bir noktaya evriliyor. Oyunun başıyla sonu arasında iki karakterin birbirlerine olan tavırları konusunda dağlar kadar fark var gibi hissettim. Diyalogları tasarlarken nelere dikkat ettiniz?
Burada arzuyu takip ettiğimizi söyleyebiliriz. Birbirini tanımayan iki karakterin sevişme arzusu onları bu diyaloğa sokuyor. Bu ilişkilenme geliştikçe arzu da devamlı şekil değiştirerek büyüyor ve onları daha da yakınlaştıracak ya da uzaklaştıracak kapılar açıyor.
– Dekor, müzik ve hareket tasarımı da metnin ve iki oyuncunun bir uzantısı gibi sahnede. Bunlar üzerinde nasıl çalıştınız?
Sahneleme fikrinin temelinde gündelik bir dünya ile “arzu alanı” olarak tanımladığımız irrasyonel bir dünya arasında gidip gelen bir izlek kurmak vardı. Bütün bu unsurların bütünlüklü bir şekilde oyuna hizmet edebilmesi için de çok iyi tasarımcılarla çalışmamız gerekiyordu. Müzikleri yapan Arkadaş Deniz Koşar ve Mekin Sezer (Nep’tüne) zaten dinleyicisi olduğum insanlardı. Yıllardır hayranı olduğum Cihan Aşar ve Yasin Gültepe sektörde çok önemli tasarımcılar. İşe dahil olarak niteliğine büyük katkı sağladılar. Hareket tasarımı ise bizim sahne estetiğimiz için en önemli unsurlardan biriydi, Gülnara Golovina burada çok büyük sorumluluk aldı ve ciddi bir çalışma sonrası harika bir iş çıkardı.
– “İşte bu hikâyeyi sahneye taşımayı çok isterim! Bunun için çaba göstersem, emek versem ne güzel olur” dediğiniz bir konu var mı aklınızda?
Genellikle konular değil de hayatın içerisindeki küçük anlar ve çatışmalar yazar olarak beni heyecanlandırıyor. Bunlarla küçük küçük oynamaya başlayıp büyük bir yapıya ulaştırmaktan keyif alıyorum. Dolayısıyla bir sürü var diyebilirim.
“Hardlove” bir yandan devam ediyor, artalan bu ilk oyunla seyirci olarak bizi heyecanlandırdı. Üzerinde çalıştığınız başka oyun/oyunlar var mı?
Üzerinde çalıştığımız iki, hatta üç proje var ama yakın gelecek için bir şey söylemek zor. Bir işi tasarlamak ve olgunlaştırmak için acele etmek istemiyoruz.
“artalan ile çok güzel bir yolun başındayız”
– Sizi tanıyabilir miyiz? Tiyatroya nasıl başladınız, “Hardlove” ile yollarınız nasıl kesişti?
ATAKAN YILMAZ: Şu an Kadir Has Üniversite’sinde sinema bölümündeyim. Tiyatroyla beraber çeşitli sinemasal üretimler yapmaya, kendimi bu alanda da geliştirmeye çalışıyorum. Aslında çoğu oyuncu gibi çocukluk dönemlerinde aile içerisindeki bireylerin taklitlerini yapma dürtüsüyle bir şeylerin içimde canlandığını söyleyebilirim. Ama özellikle İzmir’deki lise hayatımda bu ciddi bir boyuta ulaşıp zamanımın ve ilgimin çoğunu alan bir disipline dönüştü. Daha sonrasında Siyaset Bilimi okumak için İstanbul’a geldim, üniversite tiyatrosu yapmaya başladım, bu esnada birçok atölye ve workshoplara katıldım, Darülbedayi’de eğitim aldım. O dönem ilk profesyonel tiyatro oyunuma girdim: Angina Pektoris. Şimdi mekân olarak kapanan Küçük Salon adlı tiyatromuzda dört yıla yakın oynadık o oyunu. Anıl da beni o oyunda izlemiş, kendisi zaten bizim tiyatronun başka oyunlarında dramaturg olarak görev alıyordu. Merhabamız vardı ama tanışmıyorduk. Geçen sene beni aradı, böyle bir oyun var, seni düşünüyorum, okumanı isterim dedi. Aşırı şaşırdım, mutlu oldum, 3 senedir sahneye çıkmamıştım çünkü. Metni okudum, oldukça akıcıydı, insanın bazen kendiyle konuşmaya bile çok cesaret edemediği şeylere değiniyordu. Ama metinden çok bunu nasıl sahneye aktaracağı konusunda heyecanlandım diyebilirim. Bunun oyunculuk hayatımda yeni bir sayfa olacağını hissettim, zaten Anıl’la tanışınca da doğru bir karar olduğunu anladım.
TUĞBA SORGUN: Oyuncu ve akademisyenim. Haliç Üniversitesi’nde tiyatro bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışıyorum. “HardLove” dışında “Hatırlarsanız Mahremiyet Demiştik” ve “Monologlar Müzesi Evdekiler” isminde devam eden iki oyunum var. Kısacası tüm hayatı tiyatro olan bir insan olarak kendimi tanıtabilirim. Oyunculuk birçok kişi gibi benim de çocukluk hayalimdi. Sonra aile tepkisinden çekinerek başka bir yola gittim ama oyunculuk yapmazsam başka hiçbir şey yapmak istemediğimi fark ettim. Çeşitli kurslarda eğitim aldıktan sonra tiyatrolarda asistanlık yapmaya başladım. Ardından bazı oyunlarda oynadım derken lisansı bitirdim ve yüksek lisansımı oyunculuk üzerine yapmaya karar verdim. Kadir Has Üniversitesi Film ve Drama bölümünde oyunculuk üzerine yüksek lisansımı tamamladım. Ardından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde tiyatro alanında sanatta yeterlik yapmaya başladım. Kadir Has’taki yüksek lisans zamanlarında İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümünde de ikinci lisans eğitimi aldım. Anıl ve Yaşam ile de burada tanıştım. Yaşam ile kendisinin yazdığı ve artalan bünyesindeki “Hatırlarsanız Mahremiyet Demiştik” adlı başka bir oyun için bir araya gelmiştik. O zaman henüz artalan’ı kurmamıştık. Provaların birine Anıl geldi ve orada beni aklının bir köşesine yazdığını sonradan öğrendim. Anıl’ın kalemini ise bir önceki oyunu “Hiçbir Yerdeki Adam”dan biliyordum ve “HardLove” için beni düşündüğünü söylediğinde çok mutlu oldum. “Biz beraber iş üretmeyi seven insanlarız, birbirimizi besliyoruz, ürettiğimiz işlerin bir çatısı olabilir” diyerek artalan’ı kurduk. Çok güzel bir yolun başında olduğumuzu düşünüyorum.
“Anlaşılmak istiyorsan, anlatman gerekir”
Bir oyuncu olarak cinsellikteki insani hallere, komikliklere, beceriksizliklere, o oldurmaya çabalama haline değinen bir oyun metni size geldiğinde ilk ne düşündünüz?
ATAKAN YILMAZ: Tam olarak soruda söylediğiniz gibi aslında; insani. Yani bu kadar insani olan şeylerden bu kadar açık bir şekilde daha önce bahsedilmemiş olması üzerine düşündüm bir süre. Yaşam ve ölüm döngüsüne, ikisi arasındaki ilişkiye özgün bir bakış açısı sunuyordu. Baktığı yeri ve metnin içerisindeki o tatlı kibri sevdim. Kendini iyi tanıyan ve kendi süzgecinden insanları iyi gözlemleyen, anlamaya çalışan bir yazar olduğunu düşündürdü. Metinde bir yerde şöyle diyor hatta; Anlaşılmak istiyorsan, anlatman gerekir, değil mi? Metnin yaptığı sadece buydu ve en dikkat çekici kısmı bunu yazar olarak kendini süslemeyen, göstermeye çalışmayan bir dili seçerek yapmıştı.
Çatışmalar çok net kurulmuştu, metinden anlaşıldığı kadarıyla da rejisör nasıl sahneleyeceğinden emin görünüyordu. En önemlisi kendi jenerasyonumun derdini anlatıyordu. İçinde yer almamam için bir sebep bulamadım açıkçası.
TUĞBA SORGUN: Anıl’ın kaleminde en sevdiğim şey gündelik bir ayrıntıyı mesele olarak ele alıp onu lezzetli bir metne dönüştürebilmesi. Metni elime ilk kez aldığımda çok eğlendiğimi hatırlıyorum okurken. Tam da ondan beklediğimi yapıyordu: Sekste anlaşamama gibi gündelik bir meseleyi çok samimi bir yerden anlatıyordu. Metni çok sevmenin yanı sıra sahneleme nasıl olacak diye düşündüğümü hatırlıyorum. Çünkü sahnelemede koreografi olarak yazılan yerler gerçekçi ve ayrıntılı bir şekilde yazılmıştı metinde. Sahnede bu nasıl gerçekleşebilirdi? Sonra Anıl’la buluştuğumuzda kurmak istediği evrenin kodlarından bahsettiğinde ve seks sahnelerinin de bu matematik içinde bir koreografiye oturtulacağını söylediğinde anlaşılır hale geldi benim için.
“Hardlove üzerine çok çalışılmış bir oyun”
– “Hardlove”ın üzerinde çok çalışılmış, aksayan ve aksamayan yönleri iyi tespit edilerek metni geliştirilmiş bir oyun olduğunu düşünüyorum. Oyuncular olarak bu süreçte neler önermiştiniz?
ATAKAN YILMAZ: Ben açıkçası doğaçlamaya çok meyilli bir oyuncuyum. Süreç içerisinde provalara sürekli yeni doğaçlama şeylerle geliyordum. Tabii bu çalıştığım ekip için bazen çok yararlı olurken, bazen de zorlayıcı olabiliyor. Ama bu oyun özelinde Anıl’ı ve metni iyi anladığımı söyleyebilirim. Ekip olarak birbirimize bu açıklığı tanıdığımız, keyifli bir süreç geçirdik. Metinde, oyunculukta, dramaturjide, hareket tasarımında herkes birbirinden beslendi. Bazı durumları ve tasarımları uzun uzun tartıştığımız provalar oldu. Yönetmenin aynı zamanda oyunun yazarı olması da büyük bir avantaj. Reji sürecinde işlemeyen yerleri inat etmeden kesip yerine yenisini koyuyordu. Bizim de oyuncular olarak sürekli değişen durumlara iyi bir şekilde adapte olduğumuzu, metni ve oyunu beslediğimizi söyleyebilirim.
TUĞBA SORGUN: Biz ilk okuma provasını Aralık 2022’de aldık, o günden sonra metin revizeleri oldu. 2023 yazında provaya gireceğimiz belliydi, o zamana kadar arada bir buluşup okuma alıp metin üzerine konuştuk, tartıştık. Anıl metne dair tartışmaya çok açık, metni geliştirmek için sürekli çalışan bir yazar. Onun açtığı bu alanda herkes fikirlerini özgürce söyledi. Kafasına yatanları değiştirdi, yatmayanları değiştirmedi. Provalarda ise ne işliyor ne işlemiyor göre göre adım adım ilerledik. İşlemeyen yerlerde hemen o akşam gidip başka bir şey yazıp geldiği oluyordu. Kelimelerinde direten bir yazar olmaması, işlemeyeni gördüğünde orada takılı kalmaması bizi de rahatlatan bir tutumdu. Oyuncu olarak sunduğumuz malzemeyi hiçbir zaman göz ardı etmeyip hemen oyuna dahil ediyordu. Kısaca herkesin ortak yaratımına alan tanındı ve herkes tüm içtenliğiyle çalıştı. ”HardLove”ın çok çalışılmış bir iş olarak görünmesi bu yüzden; gerçekten çok çalıştık.
“Seyirciden “E bu benim” tepkisini duymak çok güzel!”
– “Hardlove” iki kişilik bir oyun. Tamamını sahnenin ortasında bir yatak üzerinde, iç çamaşırlarıyla oynuyorsunuz. Işıklar ve müziğin de katkısıyla odak tamamen sizsiniz. İki karakterin sürekli değişen duygularını hızlı bir ritimde izleyiciye aktarmak için nasıl bir çalışma yürüttünüz?
ATAKAN YILMAZ: Oynadığım karakterin sürekli çeşitli komedi anlarının içerisine düşmesi benim için bu oyunun esas meydan okumasıydı diyebilirim. O komediye kendimi kaptırıp karakterin doğallığını kaybedeceğime yönelik endişelerim vardı. Prova sürecinde özellikle bunun üzerine yoğunlaştım.
Diğer bir meydan okuma ise bu duygu-durum değişikliklerini inandırıcı kılma durumuydu. Bunu sağlayabilmek adına biraz daha içsel bir metot denedim. Oyunun bizi soktuğu durumların yaratabileceği psikolojik hissiyat üzerine düşündüm. Sürekli konsantre bir şekilde Tuğba’nın karakterini dinleyip onun karakterini anlamaya çabaladım, bunu her seferinde tekrar ve tekrar zihnimi sıfırlayarak denedim. Karşındaki karakterin eylemlerine karşılık gösterdiğin reaksiyon kendi karakterinin inşasında büyük bir önem teşkil ediyor bence.
TUĞBA SORGUN: Duyguların değişmesi aslında oynadığım karakterin, Ayşe’nin o gece Ahmet’ten ne istediği, ne beklediği ile ilgili. Bir şey bekliyor, Ahmet boşa çıkarıyor. Bir şey bekliyor, Ahmet’ten beklentisinin üstünde bir hareket ya da söz geliyor. Eylemlerindeki bu değişimler duygu durumlarını belirliyor her iki karakter için de. Bu da oynamayı hem zor hem kolay kılıyor. Kolay çünkü karakterin ne istediğini bildikten sonra partnerini tüm bedeninle dinlemek her şeyi belirliyor. Zor çünkü kendine düşmeden, seyirci önünde dikkatini partnerde tutmanın bir zorluğu var.
Bu kısımda şunu da atlamak istemem. Bedensel bir zorluğu da var oyunun. Partnerinin bedenine alışma, tanıma, uyumlanma ve tabii ki dinleme konularında Gülnara ile yaptığımız koreografi öncesi beden çalışmalarının, egzersizlerin büyük faydası olduğunu düşünüyorum.
– “Hardlove”ın seyirciyle buluştuğu ilk oyun ve oynadığınız en son oyun arasında oyuncu olarak farklı yaptığınız, değiştirdiğiniz alanlar oldu mu?
ATAKAN YILMAZ: Fazlasıyla oldu diyebilirim. Bütün o prova sürecinde bir şeylere çalışıyorsunuz, birileri sizi izliyor, yaptığınız şeylere tepki veriyor fakat bu bir kere oluyor. Sonrasında alışıyorlar ve o tepkiyi alamamaya başlıyorsunuz haliyle. Prömiyerde seyirciyle ilk buluştuğumuzda onların oyun içerisinde verdiği tepkilerle oyunu tekrardan anlamlandırdığımı söyleyebilirim bu yüzden. O reaksiyon anları üzerine sonrasında uzunca düşündüm. Bunun dışında da Tuğba’yla oyunun içerisindeki ilişkilenmemize göre oyun değişkenlik gösterebiliyor. Bunlar çok büyük değişiklikler değil elbet ama her oyunda farklı anlar yakalayabiliyoruz; küçük ama bana kalırsa değerli anlar.
TUĞBA SORGUN: İlk birkaç oyunda seyirci karşısında daha az güvende hissediyordum sanırım. Bir noktada sahnede iç çamaşırlarıyla bulunmaya alışma süreci de yaşamış olabilirim. Şu an ise tek odağım karakterim Ayşe’nin isteği ve partnerimi dinlemek. Sadece buna odaklanınca sesim ve bedenim de daha rahatladı. Bir de oynadıkça karakter daha da derinleşiyor, yerleşiyor, içinde daha rahat hareket etmeye başlıyorsun zaten.
Seyirciden aldığınız ilginç bir tepki var mı?
ATAKAN YILMAZ: Oyunun aldığı tepkiler yaşa, cinsiyete ve demografik yapıya göre değişiklik gösteriyor. Bu çok hoş geliyor bana. Özellikle çiftlerde gözlemlenebilir bir durum oluşuyor. Benim karakterim özelinde kadınlar cinsellikte içine düştüğüm durumlara çok daha komik yaklaşırken, erkekler daha ciddiye alıyor mesela. Belirli bir yaşın üzerindeki kadınların çok daha eğlendiğini gözlemliyorum. Yaşanmışlıkla ve bazı şeyleri aşmışlıkla ilgili bir durum bu sanırım. Sınıfsal bir sorgulama da yaratıyor. Çoğu çalışan insandan “Bir yerden sonra evimdeki eşyaların ne kadarının gerekli olduğunu düşünüp stres oldum” benzeri dönütler aldım. Ama duymaktan en çok memnun olduğum şey şu: “E bu benim!”
TUĞBA SORGUN: Aklıma gelen çok özel bir şey yok. Güzel tepkiler alıyoruz, duymaktan mutlu olduğumuz şeyler duyuyoruz.
Ezgi Aktaş
Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nden mezun oldum. 2007’de adım attığım medya ilişkileri ve iletişim alanında çeşitli projelerde görev aldım. Turizm, gıda, teknoloji, kültür endüstrisi ve sağlık başta olmak üzere pek çok alanda iletişim/proje uzmanı olarak çalıştım. Özel bir ilgi duyduğum kültür sanat alanında farklı mecralarda yazılarım yayınlandı, 2006-2013 yılları arasında kültür sanat sitesi Alternatif İstanbul Rehberi’nin editörlüğünü üstlendim. Bir yandan iletişim uzmanı olarak çalışmaya devam ederken diğer yandan kültür sanat etkinliklerini takip etmeye devam ediyorum.