Rüyalar insanın kendini arama sürecinde ne kadar önemli yer tutuyor? Gerçek bir yaşam mı, yoksa bilinene götürebilecek potansiyeli olan bilinmez mi? Bunlar başka bir yazının konusu olsun, biz içinden rüya geçen bir kitabı inceleyelim. Rüya Körü, Gürsel Korat’ın 2010 yılında basılmış romanı. Geçmişi ve geleceği şimdide buluşturan Rüya Körü, okurunu Bizans ve Selçuklu zamanında geçen hikayeler üzerinden içsel ve düşsel bir yolculuğa çıkarıyor.
ELANUR US

İki adam… Biri hassas ve kırılgan âşık, azap yeleğiyle dolaşan Stefanos… Diğeri kahkahası, tutkusu, cazibesi ve kudretiyle Andronikos… Biri, rüyalarında gelecekte yaşanacakları görüyor. Diğeri geçmişte olup bitenleri biliyor. Birbirlerine yaklaştıkça güçlenen, gördükleri koyulaşan iki adamın romanı Rüya Körü…
Bizans’ın ve Selçuklu’nun, Anadolu’nun tarihine dokunan bir atmosfer. Hayatın en anlamsız yüzünü teşhir eden siyasi itişmeler, babalar ve oğullar, güçlü kadınlar, kurtlar ve kuzular, velveleler, onulmaz ıstıraplar, garez ve sadakat gösterileri…
“Geleceği hatırlıyorum” sözünü söylediğinde gülümsüyordu. Fakat düşündükçe yüzündeki gülümseme kayboldu: Gelecekte olacağını bildiği bu olayın rüyasını yıllar önce görmüştü ve bu hesapla dünü henüz yaşamamıştı. “Ben yokum” dedi, “ben bir hayal olmalıyım.”
Arka kapak yazısında bu sözlerin yer aldığı Rüya Körü’nün yazarı Gürsel Korat; 1995 yılında yayımlanan romanı Zaman Yeli ile edebiyat severlerle buluştu. Korat; 2009 Notre Dame de Sion Edebiyat, 2015 Ankara Üniversitesi Roman ve 2017 Orhan Kemal Roman Ödüllerini almaya hak kazanmış üretken bir yazar. 7 Temmuz 1960 Kayseri doğumlu Korat’ın çocukluğu, ilk gençliği Kayseri’de geçti. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi mezunu olup öğrenimi sırasında dergilerde yazmaya, 1987 yılında film ve senaryo ile uğraşarak çalışma hayatına başladı. 1993-1999 yılları arasında felsefe öğretmenliği yapan Korat, 2004 yılına kadar gazetecilik yaptı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde başlayan akademik hayatı Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde devam etmiş. Halen Kapadokya Üniversitesi’nde, Kadir Has Üniversitesi’nde dersler vermiştir. 2018’den beri Gazi Üniversitesi’nin bölünmesinden sonra adı değişen Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Şimdiye kadar yayımlanan sekiz roman, iki hikâye, altı çocuk, dört inceleme, iki deneme, iki tiyatro oyunu ve bir senaryosu bulunuyor.
BİRİ GELECEĞİ DİĞERİ GEÇMİŞİ GÖREN İKİ KARAKTER
Kitaptaki olaylar; 12. yüzyılda, biri geleceği, biri geçmişi rüyalarında gören iki karakter, Stefanos ile Andronikos, etrafında dönüyor. Eser, Aiskylos’un Orestia Üçlemesi’nin ilki Agamemnon’dan alınan bir epigraf ile başlıyor. Kitapta Kassandra, Agamemnon’un tutsağıdır ve Klytaimnestra’nın, hem Agamemnon’u hem kendisini öldüreceğini önceden görmüş, haykırmış, dövünmüş ama olacakları önleyememiştir. Çünkü Kassandra geleceği görme yeteneği olsa da kimseyi söylediklerine inandıramamakla ve olacakları engelleyememekle lanetlenen bir kâhindir.
Bu noktaya geldiğimizde, kitabın başkarakteri Stefanos’la benzerliği gün yüzüne çıkıyor. Kassandra olacakları gördüğü halde kimseye inandıramıyorsa, Stefanos da korku uyandıracak çok şey bildiği halde acınası durumlara düşüyor.
Rüya Körü, 1143 ile 1177 yılları arasında, Bizans ve Anadolu Selçuklu Devletleri zamanında, İstanbul’da geçen tarihsel düzlemli, üst kurmaca bir roman. Kitabın iki karakteri Andronikos’la Stefanos birbirlerine rüyalarını anlatıp anlamlandırmaya çalışıyorlar. Andronikos rüyalarında geçmişte olanları, Stefanos gelecekte olacakları görüyor.
Benim favorim olan rüya, Andronikos’un fazlaca eskiye gittiği, Platon’u gördüğü rüyası, çok eğlenceliydi. Keyfine düşkün Andronikos’un tersine Stefanos, yaşadığı ve yerleştiği toplumla uyum içinde olmayan varoluşçu bir karakter. Kitabın isminde ve odak noktasında olan rüyaların insanın karanlık tarafını barındırdığını söyleyen Carl Gustav Jung’un gölge arketipi, diğer varoluşçu karakterlerden farklı olarak bir yolculuğa çıkmasından da kendilik arketipi geliyor aklıma.
Varoluşçulukta da insan kendini arıyor, gölgeleriyle yüzleşen insan da kendiliğine ulaşmak için içsel ya da dışsal yolculuğa çıkıyor. Jung’a göre rüyalar gölgelerimizi en çok görebileceğimiz yerlerin başında geliyor.
“Arzu ve isteklerin yanında korkulan gerçekleri, felsefi ifadeleri, illüzyonları, vahşi fantezileri, hatıraları, geleceğe dönük planları, telepatik vizyonları, kehanetleri ve ilahi mesajları içerebilir.”
Yine Orestia Üçlemesi’ne, bu kez ikinci kitap olan Adak Sunucular’a dönelim. Üçlemede ve hemen her Antik Yunan döneminde verilen eserlerde kadın düşmanlığı bol bol mevcut. Rüya Körü’nde bunların tersine kadın açısından pozitif ayrımcılık var. Benim fark ettiğim kadarıyla bunu; karısını başkasıyla birlikte olduğu için öldüren babasına Stefanos’un kendisinin de birçok kadınla birlikte olduğunu belirtmesinden; Marta’nın bedenini Stefanos’a sunduğunda Stefanos’un onun hakkında kötü düşünmesinden; kitabın sonlarındaki bu cümleden anlıyoruz:
“Babam beni sevmedi, imparatorluğun başındaki Baba, yani İmparator da sevmedi. Tanrı Baba? O da sevmedi. Bütün babalar bir olup beni tükettiniz.”

Tarihin tozlu sayfalarında, eski İstanbul’da ve Anadolu kasabalarında, düşle gerçek arasında gezinmek isterseniz Rüya Körü size doyurucu bir okuma sunacaktır. Benim Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan baskısını okuduğum roman, halen İletişim Yayınları etiketiyle raflarda yer alıyor.
Hepimize renkli rüyalar ve keyifli okumalar dilerim.

Elanur Us
Peyzaj Mimarlığı lisans ve yüksek lisans eğitiminin ardından edebiyat tutkusunu hayata geçirmek için girdiği İstanbul Üniversitesi AUZEF’de felsefe bölümü son sınıf öğrencisi. Çeşitli atölyelerde yaratıcı yazarlık, çocuk ve gençlik edebiyatı, çocuklarla felsefe, metin çözümleme, mitoloji ve psikoloji dersleri alıyor. 2015’ten beri kurduğu kitap kulüplerinin yürütücülüğünü ve çocuklarla etkileşimli kitap okuma atölyelerini sürdürüyor.


