BURAK SOYER

Selami Mete Akbaba’nın ilk romanı “Büyük İnsanlık İdeali”, insanlığın büyük çıkarları ve “ideal tip”lerini toplumsal yaşama entegre etmeye çalışan büyük ideallerin sahiplerinin bireyler üzerinde kurduğu tahakküm ve baskıyı nasıl bir nakış gibi ince ince işlediğini konu edinirken,“kullanıma elverişli” hâle gelen insanlığı, kendi oyun düzeninde nasıl da oradan oraya savurduğunu derin bir anlatımla ele alıyor.
İdealler, toplum yaşamı üzerinde, toplumu “normal” ve “stabil” tutabilmek uğruna her şeyin mübah olduğu bir kavram mıdır, yoksa kişisel arzuların hayata geçirilmesiyle ortaya çıkan bir tatmin vesilesi midir? Bu sorular ideal sahibi özneler için geçerlidir ve uygulama gücünü elinde bulunduranlar için pek de önemli değildir. Nihayetinde söz konusu olanlar muktedirlerdir ve onların idealleri altında yaşayan sıradan insanlığa pek söz düşmemektedir. Zira onlar sıradan insanlar için de karar mercii pozisyonundalardır. Onların yerine düşünürler, onların yerine aldıkları kararları herhangi bir danışmaya gerek görmeden uygulama gücünü ellerinde bulundurmaktadır. Peki bu büyük idealler karşısında insanlık nerede durmaktadır? Üstelik de siyaset dediğimiz mekanizma ortadan kaldırılmışsa? Selami Mete Akbaba’nın Yedinci Kat Yayınları’ndan çıkan ilk romanı, “Büyük İnsanlık İdeali”, tam da bu soruya yanıt arayan, insanlığın büyük çıkarları ve “ideal tip”lerini toplumsal yaşama entegre etmeye çalışan büyük ideallerin sahiplerinin bireyler üzerinde kurduğu tahakküm ve baskıyı nasıl bir nakış gibi ince ince işlediğini konu edinen “Büyük İnsanlık İdeali”, “kullanıma elverişli” hâle gelen insanlığı, kendi oyun düzeninde nasıl da oradan oraya savurduğunu derin bir anlatımla ele alıyor.
Üretememe sancılarıyla boğuşan bir yazar, bir şair, bir müzisyen ve bir yönetmen, dağ başında bir merkezde nekahet sürecindedirler. Ne yaparlarsa yapsınlar, birbirlerini ne kadar gazlarlarsa gazlasınlar, allem de etseler, kulem de etseler hiçbirinde tık yoktur. Onlar ilham perilerini beklerken, dış dünyada kaotik bir atmosfer hakimdir. Dilden dile dolaşan “darbe oldu” dedikodusu onlara kadar gelmiştir ve zaten bir çıkmazda olan ülkenin bu önde gelen dört sanatçısı, müphem bir akıbetin içinde iyiden iyiye belirsizlik içine düşerler. Darbe dedikodusu da doğru çıkınca bir türlü gelmek bilmeyen ilham perileri tamamen ortadan kaybolur. Zira “büyük insanlık ideali”ni hayata geçirmek için kolları sıvayan yeni hükümet, onları bu “ideal”i uğruna kullanmak istemektedir. Ülkenin en meşhur sanatçıları olarak onlara birtakım görevler verilir. Ülkelerindeki vatandaşlara örnek olmaları istenirken uluslararası arenada da yürekten bağlı oldukları vatanlarını en iyi şekilde temsil etmeleri gerekmektedir.
“Ulubaşkan” tarafından yönetilen ülkede siyaset yasaklanmıştır. Tek doğru ve gerçek vardır ve herkes de buna uymak zorundadır. Bu sebeple de nekahet dönemini tamamlayan sanatçılar önce dağ başından köye, köyden kasabaya, kasabadan Seul’e, Seul’den de Kalküta’ya doğru bir yolculuğa çıkarlar. Her gittikleri yerde ülkelerinin kültür ve sanat alanındaki başarılarını anlata anlata bitiremezler. Eski Türkiye, yeni ABD, yani Avrasya Birleşik Devletleri’nin “ideal” ya da “yüce insan” yetiştirme ve toplumu buna göre dizayn etme amaçlarının ulviliğinden bahsederek bir anlamda yeni rejimin prototipi olarak boy gösterirler. Kendi kimliklerini, karakterlerini, maharetlerini bir yana bırakmış, sadece ve sadece “büyük insanlık ideali”ninmisyonerliğini üstlenirler. Artık iş öyle bir haddeye varır ki, kendilerini, kendi kendine unutan bir zamanların meşhur sanatçıları, devletlerinin dronelarla onlara emirler yağdırdığı birer robot hâline dönüşürler…
Selami Mete Akbaba, “Büyük İnsanlık İdeali”nde, ideallerin kişisel çıkarların da ötesine geçerek birer arzu nesnesi hâline dönüştüğünü, bir kişinin iki dudağının arasından çıkacak iki çift lafın neler kadir olduğunu farklı bir perspektiften yaklaşarak ele alıyor. “Ulubaşkan”ın yalnızca kendi kurallarını koymakla yetinmeyip, hükmettiği insanlığın yerine geçerek onları bizzat kendisinin temsil edişini ve insanlığın bu durum karşısındaki çaresizliğini felsefi ve metaforik bir dille anlatan “Büyük İnsanlık İdeali”, o ideal uğruna nelerin, kimlerin haybeye feda edildiğini ayan beyan ortaya koyan, pek çok sorgulamaya açık bir roman.

Burak Soyer
2005 yılında Radikal Gazetesi Kültür Sanat Servisi ve Kitap Eki’nde gazeteciliğe başladı. Şimdiye kadar Milliyet, Hürriyet, Hürriyet Kitap Sanat, BirGün, BirGün Pazar, BirGünKitap, Taraf, Cumhuriyet Pazar, T24, Gazete Duvar, sendika.org, solhaber.org’a, siyaset, edebiyat, müzik, sinema, tiyatro yazıları yazdı. Halen Gazete Pencere, Bianet, Gazete İkinci Yüzyıl ve OT dergisine kültür sanat, K24, Edebiyathaber.net, Oggito, Ne Okuyorum?, Ajandakolik, Mahal Dergi, Romanoku internet sitelerine de edebiyat yazıları yazıyor. 2017 yılında ilk kitabı Zıvana Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı. Zıvana’nın devamı olanBuji de 2019 yılında aynı yayınevinden çıktı. Son romanı Ring ise, geçtiğimiz Eylül ayında Karakarga Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu. 2015 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun olan Burak Soyer, halen Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sanat Tarihi bölümündeki eğitimine devam etmektedir.


