Buket Uzuner’in 21. yüzyılın önemli sorunu olan iklim değişikliğini merkeze aldığı Tabiat Dörtlemesi’nin son romanı Ateş okurlarıyla buluştu. Toplam 14 yıllık bir çalışmanın bir ürünü olan seri; tabiat ve mitoloji başta olmak üzere pek çok konuyu bir araya getiriyor.

Ünlü yazar Buket Uzuner, iklim değişikliğinin neden olduğu tabiat felaketlerinin sürdürülebilir temiz enerji çözümleriyle engelleneceğini savunan, hayvan, çocuk, kadın ve çevre hakları destekçisi kadın gazeteci Defne Kaman karakteriyle dördüncü kitaba imzasını attı. “Tabiat Dörtlemesi: Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları” anabaşlığı altında Su (2012), Toprak (2015) ve Hava (2018) adlı romanları kaleme alan Buket Uzuner, Defne Kaman’ı ve dostlarını kadim şehir Mardin’e taşıyan Ateş ile seriyi tamamlıyor.
ATEŞ ROMANI TANITIM YAZISINDAN
Mardin’de, nedeni bilinmeyen bir yangında Gazeteci Defne Kaman, yanında bir çocukla kaybolur.
Onu aramak için Mardin’e gelen Umay Ninesi ve dostları, Defne Kaman’ın öksüz sığınmacı çocuklara öğretmenlik yaptığı için bir süredir tehdit edildiğini öğrenirler.
Sınır Tanımayan Doktorlar, Sınır Tanımayan Gazeteciler ve Mardinlilerin katıldığı zorlu arama macerası, bu eşsiz şehirde her adımda karşılarına çıkan Mezopotamya (Mitleri) Efsaneleri eşliğinde, Türkiye’de binlerce yıldır yaşamış insanları birbirine bağlayan hikâyeleri hatırlamalarına yol açacaktır.
Buket Uzuner, 21. yüzyılın önemli sorunu iklim değişikliğini merkeze aldığı “Tabiat Dörtlemesi”nin ATEŞ romanında, kadim geleneklerimizde şimdi unutulmuş ‘tabiata saygılı insan’ modelini günümüze taşıyarak modern bir Türkiye Mitolojisi kuruyor.
UZUNER: BENİM ÇIĞLIĞIM HİKAYELER KURMAK
Ateş romanında, kadim geleneklerimizde şimdi unutulmuş ‘tabiata saygılı insan’ modelini günümüze taşıyarak modern bir Türkiye Mitolojisi kuran Buket Uzuner, 14 yıllık detaylı bir çalışmanın ürünü olan dörtlemeyle ilgili olarak, şöyle diyor: “Benim çığlığım hikâyeler kurmak ve onları yazarak anlatmak. Yani ben de aslında ‘tabiatın sesini duymuş usta yazar’ Sait Faik gibi, yazmasam çıldıracaklardan biriyim. Ya da belki hepimiz çoktan çıldırdık ama topluca çıldırdığımız için bunu artık yeni ‘norm’al sanıyoruz.”


