Yaşamla ölüm arasındaki kütüphanede uyandığınızı hayal edin. Her bir kitapta, olası diğer hayatlarınız yazıyor. Ve bu olasılıkları deneyimleme şansınız var. Keşkelerden, eğerlerden ve pişmanlıklardan kurtulmaya hazır mısınız? Yazar Matt Haig, “Gece Yarısı Kütüphanesi” ile bizi bu sorunun yanıtını aradığımız keyifli bir yolculuğa çıkarıyor.
Nilgün Karataş

Gece Yarısı Kütüphanesi, çok satanlar listesinde uzunca bir süre kalınca ilgimi çekmişti. İngiliz yazarı Matt Haig’i henüz tanımıyordum ve romanda ne bulacağımdan tam olarak emin değildim. Yine de aklım takılmıştı: Yayımlandığı her ülkede bu kadar seviliyorsa kitabın etkileyici bir yanı olmalıydı. Arka kitap yazısı okuyunca merakım iyice arttı ve sonunda kitabı dinlemeye karar verdim. Storytel’de Sezin Akbaşoğulları’ sesi ile sabah yürüyüşlerime eşlik etti. En başta şunu söylemeliyim ki; benim için hoş bir sürpriz oldu. Hem içimi ısıtan bir kitap dinledim, hem ana karakterimiz Nora’yı çok sevdim hem de yeni bir yazar tanıdım. Hatta kitapçıya her gidişimde kitabı elime aldım, sayfalarını karıştırdım Nora ile selamlaştım, romanı başkalarına tavsiye ettim.
Ülkemizde Domingo Yayınları’ndan Kıvanç Güney çevirisiyle yayımlanan romanı satın alıp kitaplığıma yerleştirme konusunda ise hep ikircikli kaldım. Zaten dikkatlice dinlemiştim, sevdiğim cümleleri not almıştım, almama gerek var mı, onun yerine yazarın diğer kitaplarından birini alırım diye düşünürken sevgili arkadaşım Zeynep Tezel bana romanı hediye etmesin mi? Sürpriz! Zeynep de romanı, okumuş, sevmiş birkaç arkadaşına hediye alırken benim için de bu kitabı seçmişti. O zaman bu roman üzerine yazmam gerektiğini düşündüm ve benim gibi yeni bir yazarla tanışmayı sevenler için bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Keşkeler, eğerler, pişmanlıklar…
Hayatta herkesin keşke dediği, eğer öyle değil de böyle yapsaydım diye hayıflandığı olaylar vardır ve elbette bazen yaptığımız bazen de yapmadığımız eylemler için duyulan pişmanlıklar… Öyle ya hayatımızın herhangi bir aşamasında farklı bir seçim yapsaydık, başka bir hayat yaşayabilirdik. Ya da yaşayabilir miydik? Yazar Matt Haig de, Gece Yarısı Kütüphanesi’nde bu yanıtın peşine düşüyor ve kahramanımız Nora Seed ile birlikte bize “paralel” hayatlarımızı gerçekten isteyip istemediğimizi sorgulatıyor.
Farklı olasılıkları keşfetmek!
Ana karakterimiz Nora Seed, otuzlu yaşlarında, hayata küskün bir kadın. Ebeveynlerini çok yakın aralıklarla kaybetmiş, kısa bir süre önce kedisi ölmüş, abisi ile yakın değiller, en sevdiği arkadaşı Avustralya’da, işinden çıkarılmış ve yalnız…Varlığını sorguluyor; ne gelecekten bir umudu var ne de kimse ona ihtiyaç duyuyor. Bir gece, umutsuzluğu zirveye ulaşıyor ve intihar ediyor. Hikaye de burada başlıyor. Artık yanıtını arayacağımız bir soru var: Nora farklı seçimler yapsaydı nasıl bir hayatı olurdu?
Yaşamla ölüm arasında bir yerde
Nora yaşama veda edecekten gözünü Gece Yarısı Kütüphanesi’nde açıyor. Onu karşılayan kişi ise lisedeki kütüphaneci Bayan Elm. Bayan Elm bu durumu şöyle izah ediyor: “Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var, bu kütüphanedeki raflar sonsuza kadar gider. Her kitap yaşamış olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansı sunar sana.”
Böylece pişmanlıklarını geri alma şansı yakalayan Nora, Bayan Elm’in rehberliğinde, diğer olasılıkları deneyimleyeceği uzun bir yolculuğa çıkıyor. Hayatlardan birinde, düğüne iki gün kala nişanı atmamış, Dan ile evlenmiş. Diğer bir hayatında babasının istediği gibi yüzücü olmuş ve olimpiyatlara katılmış. Başka bir hayatta müziği bırakmamış ünlü bir rock yıldızı, bir başkasında gençliğinde hayal ettiği gibi kutuplarda buzul uzmanı. Bambaşka bir yaşamda ise en iyi arkadaşıyla Avustralya’ya gitmiş, orada yaşıyor. Tüm hayatlarını ve sonuçlarını özellikle yazmıyorum. Ancak Nora roman boyunca, bu her bir olasılıktan yazarın “kök yaşam”dediği mevcut hayatına geri dönüyor.
Başkalarını memnun etmek…
Şunu söyleyebilirim ki keder ve depresyon içinde çıktığı bu yolculuklardan sonra Nora, biraz paniklese de aslında ne istediğini bilen birine dönüşüyor, en önemlisi yaşama isteğine kavuşuyor. Bu süreçte Nora, başarı ve mutluluk hakkındaki boş fikirlerini, hayata bakış açısını değiştiriyor; tam da olması gerektiği kişiyi keşfediyor. Nora ile birlikte biz de fark ediyoruz ki; hayat bize dayatılan “başarı” kriterlerine göre yaşanacak kadar önemsiz değil. Başkalarını memnun etmek adına; keşkeler, eğerler ve pişmanlıklar içinde kıvranmamak lazım. Evet tercihlerimiz sadece bizi değil, diğerlerini de etkiliyor, her bir isteğin mutlaka bir bedeli var ancak tüm bunlarla sevgi ve nezaketle baş etmeliyiz. Hayat müthiş bir deneyim ve geleceği bilmiyoruz, ancak elimizdeki hayata da sahip çıkmamız gerekiyor.
Felsefeden bilime hafif dokunuşlar
Yazar Matt Haig, bu mesajları bize dikte etmiyor ama Nora ile birlikte deneyimleterek, hissettiriyor. Finalde kitaba bir bütün olarak baktığımızda, umut verici, keyifli, hatta yer yer eğlenceli olduğunu söyleyebiliriz. Roman boyunca felsefeden bilime, quantum fiziğinden paralel evrenlere kadar farklı konulara yapılan hafif dokunuşlar da kitabın çekiciliğini artırıyor.
Ancak şöyle bir uyarı da yapmalıyım; eğer entelektüel açıdan çekici, edebi değeri yüksek bir roman arıyorsanız bu beklentinizi karşılayamayabilirsiniz. Yazarın öyle bir iddiası da yok zaten. Aldığımız kararların önemini ve hayatın anlamını bilmek değil ama duyumsamak için güzel bir kitap; Gece Yarısı Kütüphanesi. Ben hikayeyi sevdim, Nora sanki yakın bir arkadaşımmış gibi hissettim. Dediğim gibi çok kişiye de tavsiye ettim ve ediyorum. Hem gençlerin hem de yetişkinlerin severek okuyabileceği bir kitap. Çünkü kitabı bitirdikten sonra bir şekilde hayata umutlu bakıyor ve her şeyin daha güzel olabileceğini düşünüyorsunuz.
Şuraya bir alıntı bırakayım, ilginizi çekerse bu romanı okuyun mutlaka.
Ne kadar çok olasılık varsa, o kadar çok hayatın vardır. Farklı seçimler yaptığın hayatların vardır. Yaptığın farklı seçimler farklı sonuçlara yol açar. Tek bir şeyi bile farklı yapmış olsan, farklı bir yaşam öykün olacaktı.

H. Nilgün Karataş
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden “gazetecilik yapmayacağım” diyerek mezun oldum ve yıllarca Milliyet, Dünya, Günaydın, Akşam, BusinessWeek Dergisi, Para Dergisi ve Hürriyet Gazetesi’nde “çok severek” çalıştım. Uzmanlık alanım ekonomi gazeteciliği olmasına karşın kitaplar ve filmler beni her zaman büyüledi, hayatı onlar üzerinden çözümlemeyi sevdim. Hep yazdım, çok yazdım; ilk yayımlanan romanım Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar oldu, Halen Suare Dergi, Bianet, Distopya ve Yeni Sinema Dergisi için yazarken öykü, roman ve senaryo çalışmalarımı da sürdürüyorum. Bu arada ikinci üniversite olarak İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü öğrencisiyim.