Gülün Adı, yalnızca bir polisiye roman değildir. Umberto Eco gizemin doğasını bir dedektif hikayesi kurgusuyla birleştirmiş ve okuruna felsefi bir roman sunmuştur. Jean-Jacques Annaud ise romanı sinemaya uyarlarken felsefi katmanları kısmen geride bırakarak daha çok gotik atmosferli bir polisiye gerilime odaklanmış. Gülün Adı, ister kitapta ister filmde olsun, her versiyonuyla insana şunu sorar: Bilgi mi kutsaldır, yoksa onu kısıtlayanlar mı?
ALPERHAN BENLİOĞLU

Gülün Adı Umberto Eco’nun 1980 yılında yayımladığı Gülün Adı, yalnızca bir polisiye roman değildir. Bu eser, Orta Çağ’ın entelektüel çatışmalarını, dinin ve düşüncenin sınırlarını, kitapların gücünü ve gizemin doğasını bir dedektif hikayesi kurgusuyla birleştiren felsefi bir romandır.
Romanın merkezinde, Fransisken keşiş William of Baskerville ile genç yardımcısı Adso bulunur. Hikâye, 1327 yılında Kuzey İtalya’da bir manastırda geçer. Manastırda esrarengiz cinayetler işlenmektedir ve William, Sherlock Holmes vari mantığıyla bu cinayetleri çözmeye çalışır. Ama bu çözüm arayışı sadece suçluyu bulmaktan ibaret değildir; kilisenin bilgi üzerindeki tahakkümü, gülmenin yasaklanması, kitapların saklanması, hatta gerçeğe ulaşma çabasının tehlikeleri gibi temaları derinlemesine işler.
Eco’nun metni hem yoğun tarihsel bilgi hem de semiyotik (göstergebilimsel) göndermelerle doludur. Her karakter bir simge, her olay bir tartışmanın izdüşümüdür. Jorge karakteri, kör muhafazakârlığı simgelerken, William ise akılcı ve sorgulayıcı bakışı temsil eder. Romanın sonunda Aristoteles’in kayıp bir kitabı olan Poetika’nın ikinci cildi (komedi üzerine olan bölüm) etrafında dönen çatışma, bilginin kontrol edilmesi ile özgürlüğün kısıtlanması arasındaki kadim kavgaya işaret eder.
“Gülün adı kaldı sadece. Bizim ellerimizde ise kelimeler…”
Bu son cümle, romanın en şiirsel ama aynı zamanda en karanlık vurgusudur: anlam bile zamanla erir, sadece isim kalır.
1986 yılında Jean-Jacques Annaud tarafından sinemaya uyarlanan Gülün Adı, romanın felsefi katmanlarını kısmen geride bırakarak daha çok gotik atmosferli bir polisiye gerilim formunda izleyiciyle buluştu.
Başrolde Sean Connery, William of Baskerville rolünde oldukça etkileyici bir performans sergiler. Kitaptaki entelektüel keşiş, sinemada daha çok akıl yürütme kabiliyetiyle öne çıkan bir dedektif olarak sunulur. Christian Slater’ın canlandırdığı Adso karakteri ise filmde daha genç, daha romantik bir tonla işlenmiştir. Bu değişim, filmin izleyiciye duygusal bir bağ kurma çabasını yansıtır.
Film, Eco’nun kitabındaki göstergebilimsel yoğunluğu seyrelterek hikâyeyi daha erişilebilir ve dramatik hale getirir. Ancak manastır atmosferi, kütüphanenin labirentvari yapısı ve sinematografik karanlık ustalıkla aktarılmıştır. Annaud’nun yönetmenliği sayesinde film, seyirciye adeta iliklerine kadar soğuk taş duvarları hissettirir. Koku, ışık-gölge oyunları, sessizlik, film boyunca sürekli bir gerilim hali yaratır.
Gülün Adı, ister kitapta ister filmde olsun, her versiyonuyla insana şunu sorar:
Bilgi mi kutsaldır, yoksa onu kısıtlayanlar mı?
Gülmenin günah sayıldığı bir dünyada, kim hakikatin sesini taşıyabilir? Bakalım sizler izlerken hangi soruyu soracaksınız? İyi seyirler 😊

Alperhan Benlioğlu
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümleri mezun olduktan sonra kariyerime Hacettepe Üniversitesi’nde MBA ile devam ettim. Aselsan’da 12 yıl Proje Yöneticisi olarak görev yaptıktan sonra, kariyerini Prowin Danışmanlık’ta Genel Müdür Yardımcısı olarak sürdürüyorum. Sinema ve edebiyat ile yakından ilgileniyorum. “Sihirli Maceralar Kitabı”, “Bal Porsuğu Uzaylılara Karşı” ve “Hindistan Cevizine Ne Oldu?” isimli üç çocuk kitabım bulunuyor. Bugüne kadar şiir ve hikayelerim 10’un üzerinde farklı kolektif kitapta yer alırken, yazmaya devam ediyorum.