±9.5 Hafta adlı yeni otobiyografik romanıyla okurla bir kez daha buluşan İpek Kocaman, hastalık gibi sıkıntılı bir konuyu ele alırken iyileşme sürecinde edindiği bakış açısıyla da okuruyla umut paylaşıyor. “± 9.5 Hafta sadece hastalık sürecimi anlatmıyor; umudu, direnci, kimi zaman çaresizliği ama en çok da yeniden başlamayı anlatıyor” diyen Kocaman, romanın ortaya çıkış sürecini yaptığımız röportajda anlattı.

- Kendi hikayenizi yazma fikri nasıl gelişti?
Hayal gücümün sınırlarını aşıp her zaman kurgu hikayeler anlatırken, bu kez kendi hikayemi yazmak hem garip hem de doğru hissettirdi. Çünkü bazı hikayeler anlatılmak ister ve bazılarını yazmazsan eksik kalırsın. ± 9.5 Hafta adlı kitabım da benim için tam da böyle bir hikâye oldu. Fakat düşünüyorum: Bu hikâye anlatılmak için yazıldıysa, neden susayım? Kendime ben de soruyorum: Bu kitabı neden yazdın?
- O halde kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz, oradan başlayalım mı?
“± 9.5 Hafta” benim için sadece bir hastane süreci değil, bir dönüm noktasıydı. Beynime pıhtı atmasıyla başlayan bu süreç,hayata bakışımı tamamen değiştirdi. Mücadelemi, hayata olan tutkumu sadece kendime saklamak istemedim ve benzer yollardan geçen insanlara da anlatmam gerektiğini hissettim. Ortak duyguları paylaşmak istedim. Elbette ki yazma süreci pek de kolay olmadı.
- Yazım sürecinde sizi en çok zorlayan şey neydi?
“…Hayat anlardan ibaret ve ben de bu anlardan birinde, 9 Ekim 2023 Pazartesi sabahı aniden olduğum yere yığıldım. Sonra var gücümle tekrar ayağa kalktım.” Bu cümleyi yazdıktan yaklaşık 6 ay sonra bu bölümü yazmaya başladım… Bu kitabı yazarken beni en çok zorlayan şey, bazı durumları tekrar tekrar yaşamak oldu. Örneğin olayın ilk gerçekleştiği anı yazmak için uzun bir süre bekledim. Raporları okumak, kronolojik olarak sıralamayı yapmak ya da hatırlayamadığım anların üzerinde durmak, hatırlamaya çalışmak beni hem duygusal hem de zihinsel olarak çok fazla zorladı.
- Kitap boyunca en çok hangi duyguyu aktarmak istediniz?
“± 9.5 Hafta” sadece hastalık sürecimi anlatmıyor; umudu, direnci, kimi zaman çaresizliği ama en çok da yeniden başlamayı anlatıyor.
Okur kitabı eline aldığında çocukluk anılarımı, hayatımdaki kayıpların izlerini, gerçeklerle yüzleştiğim anları da okuyacak. Ve görecek ki aslında hepsi iyileşmemin bir parçası… Zaman ellerimizden akıp giderken ona tutunmanın mümkün olabileceği gerçeğiyle tanıştım ben ve bunu anlatmalıydım.
- Kitabın ismi olan “± 9.5 Hafta” neyi ifade ediyor?
“± 9.5 Hafta” sürecin belirsizliğini ve “±” işareti ile de yaşananların matematiksel bir sınır içine hapsedilemeyecek kadar değişken olduğunu ifade ediyor. Bu yolculuğun bir sembolü evet, ama sadece bir zaman dilimi değil, aynı zamanda bir metafor. Zaman her insan için farklı işler, kalbimdeki bu büyük dönüşümün yaşandığı bu zaman diliminin kesin çizgilerle anlatılmaması gerektiğinin altını çiziyor. Çünkü süreç sadece hastanede olduğum andan ibaret değil, öncesi, sonrası ve belki de şu ana kadar ki tüm zaman dilimleri.
- Bu kitabı yazarken sizi en çok destekleyen veya ilham veren şey neydi?
İçimdeki o küçük kızdan güç aldım. Aslında hepimiz çocukken daha cesur ve güçlü değil miydik? Zaman içinde neydi değişen ya da bizi değiştiren?
Çocukluğum, annem, kayıplarım, eşim İlker, hayatımda yer alan ve benim için anlamı olan insanlar, dostlarım… Hepsi bana güç verdi. Ancak en çok bunu kendime borçlu olduğumu düşündüm. Yazma süreci bir nevi benim kendimi ruhsal yönden iyileştirme sürecim oldu.

- Kitap sadece bir hastalık sürecini değil, derin bir sorgulamayı da içeriyor, diyebilir miyiz?
Kesinlikle! Sadece tıbbi bir süreç değil, derin sorgulamalar var içerisinde. Ölüm, beden ve ruh arasındaki ilişkileri sorguluyorum. Kalp rahatsızlığımın tıbbi sebeplerini ve tedavi sürecini anlatırken bilimsel bir dil kullanıyorum ancak ruhumun iyileşme sürecini anlatırken rüyalarla harmanlanmış, oldukça duygusal ve derin psikolojik çözümlemeler içeren akıcı bir dil kullanıyorum. Özellikle “Arafta Mıyım?” bölümü benim için hem çok özel bir bölüm hem de edebi bir dil içeriyor.
“…Şiirlerim ve müzik bir nehir gibi akıyordu. Durmak istemiyordum, denizlere ulaşmak istiyordum, oradan okyanuslara ve bir bütün olmak istiyordum tüm yeryüzü ile. Toprağın içine dalmak, daha derinlere inmek, binlerce yıllık ağaçların köklerine dokunmak ve topraktan fışkıran bir şelale olup özgürce doğaya karışmak istiyordum tekrar bir can suyu edasıyla. Peki, gökyüzündeki bulutlara dokunabilir miydim özgürce taşarken?..”
- Kitabınızda QR kodlar var, bu fikir nasıl ortaya çıktı ve nasıl bir deneyim sunuyor?
Anestezi altındayken ve yoğun bakımda olduğum süreçte gördüğüm rüyalarda şarkı söylüyordum. Yazma sürecinde ise şiirlerimi besteleyip kullanmak istedim. Pek tabii birden fazla şiiri bestelemek istediğim için yapay zekadan faydalandım. Böylece hem interaktif bir deneyim sundum hem de görsel ve işitsel sanatı buluşturdum. Bence çok da güzel oldu.
- Okurunuz kitabı bitirdiğinde onlara ne bırakmak istiyorsunuz? Kitap hakkında akıllarında tek bir düşünce kalsa o nedir sizce?
Umut… Tek kelime ile özetlemem gerekirse: Umut. Aldığımız he nefes, yaşadığımız her an çok değerli. İnsanoğlu her şeyi kontrol altında tutmak istiyor ancak bazı şeyler ansızın oluyor. Hayatın bir garantisi yok ama yaşadığımız her an elimizde, değil mi? Peki, biz onu gerçekten yaşıyor muyuz?
