SEVGİ SOYSAL’IN ‘YENİŞEHİR’DE BİR ÖĞLE VAKTİ’ KİTABI ÜZERİNE
Her biri, kendi hikâyesini yazarken farkında olmadan başkasını ana karakter yapan, o başkasının devraldığı satırları da yine bir başkasına, bilmeden emanet eden, hepsi kendi şahsına münhasır insanlardan bir portre yaratan Sevgi Soysal, şimdilerde artık Yenişehir’de değil de Kızılay’da bir öğle vakti oturup yazsaydı bu romanını, yine aynı şeylerle karşılaşacağını bilebilir miydi?
BURAK SOYER

Bizim memleket, “olamamışların” memleketidir. Olamadık hiçbirimiz. Hep topalladık, tökezledik, düştük, yeniden ayağa kalktığımızı sandık da, “yola devam etmeye karar verme” gibi toplumsal gaza getirilişlerin de yardımı olmadı. Çünkü dikildiğimizde de bir ayağımız tam basamadı yere hiçbir zaman. Ya birilerinin kafasına uymadık, bir şafak vakti ağır “darbe”lerle gene yıkıldık, ya da meşhur “Doğuyla Batı arasındaki köprü” niteliğimizden dolayı ayaklarımız gibi kafalarımızın da o köprünün ne tarafında kaldığını bilemedik. “Olduramadık” da. Olmaya çalıştığımız şeyin ne olduğunu kavrayamadığımızdan, ne giysek üstümüze olmadı. Başkaları giydirdi, o hiç olmadı. Kendimiz olamadık. “Ben” olamadan, “biz” olmaya çalıştık. “Ben” olduğunu sanıp, “biz” olmaya kalkışınca milletçe püreye bağladık.
İçimiz ithaldi bir kere. Mevzu oradan başlıyordu esas. Bütün bu karman çormanlık, bu yüzdendi. Yüz sene önce de böyleydi, elli sene önce de, şimdi de. Bu dağınıklığın fotoğrafını çeken en önemli yazarlardan biriydi Sevgi Soysal. Ve onun yirmi iki yıl önce yazdığı “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” romanı.
12 Mart’ın tokadıyla Allah’ı şaşmış bir memleketin başkentindeki en işlek yerlerden birinde, kalabalık bir öğle vakti, yıkılmak üzere olan bir kavağın etrafındakilerin fotoğrafını çekmişti Soysal “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti”yle. İletişim Yayınları’ndan toplam 23 baskı yapan romanın çektiği o fotoğraf hâlâ o kadar çok şey anlatıyor ki; bakıp bakıp neden “olamadığımız” üzerine hayli kafa yormayı gerektiriyor. Kitabın son baskısının önsözünü yazan Mustafa Arslantunalı’nın yazısının başlığı açıklıyor aslında her şeyi: “-Miş’li Şimdiki Zaman”. Tam olarak böyle bir bağlam içinde okunmayı hak ediyor “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti”.
Sevgi Soysal’ın hapis ve sürgün döneminde, önce “Kavak” adlı bir hikâyeyle başlayıp, sonradan romana dönüşen ve yayımlandığı yılın ertesinde Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanan “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti”, Soysal’ın birbirine bağlamaktan ziyade, uladığı karakterleriyle, okuru da o karakterlerin tarafına çekerek o kavağın yıkılmasını izletirken, etrafına da objektifini tuttuğu, hatta “zoom” yaptığı romanı. Tezgâhtar Ahmet’ten Hatice Hanım’la, aylık sinema bileti parasını bile bir gün lazım olur diye banka hesabını yatıran garibanlıktan gelme Mehtap’la, golf pantolonunun paçasının düğmesi sökülen “Frankofon” Necip Bey, Bay Mükemmel Güngör’le “Prof” Salih Bey ve romanın en “işlek” karakterleri Ali, Doğan ve Olcay, “vesikasız” Aysel, tek “mülkiyeti” elma olan Deli ve nihayetinde üzerine yıkılan kavağın altında kalan kapıcı Mevlüt… Her biri, kendi hikâyesini yazarken farkında olmadan başkasını ana karakter yapan, o başkasının devraldığı satırları da yine bir başkasına, bilmeden emanet eden, hepsi kendi şahsına münhasır insanlardan bir portre yaratan Sevgi Soysal, şimdilerde artık Yenişehir’de değil de Kızılay’da bir öğle vakti oturup yazsaydı bu romanını, yine aynı şeylerle karşılaşacağını bilebilir miydi?

Burak Soyer
2005 yılında Radikal Gazetesi Kültür Sanat Servisi ve Kitap Eki’nde gazeteciliğe başladı. Şimdiye kadar Milliyet, Hürriyet, Hürriyet Kitap Sanat, BirGün, BirGün Pazar, BirGünKitap, Taraf, Cumhuriyet Pazar, T24, Gazete Duvar, sendika.org, solhaber.org’a, siyaset, edebiyat, müzik, sinema, tiyatro yazıları yazdı. Halen Gazete Pencere, Bianet, Gazete İkinci Yüzyıl ve OT dergisine kültür sanat, K24, Edebiyathaber.net, Oggito, Ne Okuyorum?, Ajandakolik, Mahal Dergi, Romanoku internet sitelerine de edebiyat yazıları yazıyor. 2017 yılında ilk kitabı Zıvana Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı. Zıvana’nın devamı olanBuji de 2019 yılında aynı yayınevinden çıktı. Son romanı Ring ise, geçtiğimiz Eylül ayında Karakarga Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu. 2015 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun olan Burak Soyer, halen Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sanat Tarihi bölümündeki eğitimine devam etmektedir.


