Jonathan Glazer tarafından yazılıp yönetilen ve Martin Amis’in romanından uyarlanan 2023 yapımı tarihi drama filmi “İlgi Alanı (The Zone of Interest), Auschwitz kampının yanında aileleri için ideal bir yaşam kurmaya çalışan kampın komutanı Rudolf Höss ve eşi Hedwig’in hikayesini anlatıyor. Cennet gibi bir güzelliğe korkunç bir arka planın eşlik ettiği film, “kötülüğün sıradanlığı” üzerine insanlığımızı sorulatıyor.
ALPERHAN BENLİOĞLU

Prömiyerini Mayıs 2023’te 76. Cannes Film Festivali’ndeyaparak hem FIPRESCI hem de Grand Prix ödüllerini alarak macerasına başlayan Zone Of Interest (İlgi Alanı), Oscar ödülllerinde de En İyi Film ve En İyi Uluslararası Uzun Metraj Film ödüllerini kazanmış bir film. Senaristlik ve yönetmenliği Jonathan Glazer tarafından yapılan filmde pek çoğunuzun Anatomy Of Fall’dan hatırlayacağı Sandra Hüller ile Christian Friedel yer alıyor.
En büyük toplama kamplarından biri olan Auschwitz toplama kampının yanında sıradan bir hayata konu olduğumuz senaryoda, toplama kampının komutanı Rudolf Höss, karısı Hedwig ve beş çocuğuyla birlikte harika bir evde yaşamaktadırlar. Kampla arasında sadece duvar olan evde süren keyifli hayatın yanında arka planda gelen çığlıklar, silah sesleri ve fırınlardan çıkan dumanlar da arka planı oluşturmaktadır.
Hayat Güzeldir (La Vita E Bella), Schindler’in Listesi gibi filmlerden zaten kampta olan olaylara insanlar yıllardır aşinalar. Yaşananların korkunçluğu ve insani dram bu filmde tekrar işlenmeyip yönetmenin zaten ne olduğunu biliyorsunuz yaklaşımıyla kenera bırakılmış. Yıllar önce okuduğum “Auschwitz’in Külleri” isimli kitapta da toplama kampından sağ kurtulan Charlotte Delbo’dan dinlediklerimle birleşince benim için korkunç bir arka plan, cennet gibi bir güzelliğe eşlik etti film boyunca.
Filmde sabit kameralar, gündelik sıradan olaylar toplama kampının komutanı Rudolf Höss’un ve ailesinin olayı nasıl sıradanlaştırdığı ve yapılan korkunç kötülüğe nasıl sakince, tepkisiz kalabildiğini film boyunca bize anlatıyor.
Bakıldığında Höss işe profesyonel yaklaşan bir mühendis şeklinde sadece işletmenin verimli çalışmasının derdinde. Çocuklarıyla ilgili iyi bir baba. Duvarın ötesinde olanlar ise onun olmadığı kadar eşinin de umrunda değil. Eşinin annesinin bir gün ziyaretinde daha önce evine temizliğe gittiğim bilmemne hanım da şuan içerde diyerek güç dengesinin nasıl değiştiğini ve bunun nasıl bir umursamazlıkla işlendiğini gösteriyor.
Film boyunca huzursuz şekilde gezen siyah köpek ve sürekli ağlayan bebek ise tüm kötülükler içinde hala masum kalan iki canlıyı simgeliyor gibi geldi bana. Çocuklarıyla yüzerken denk geldiği insan kalıntısından rahatsız olan ve yahudi temizlikçisiyle seviştikten sonra cinsel organını yıkamayı ihmal etmeyen Höss için ise kamptakiler insan bile değil.
Filmin atıfta bulunduğu Hannah Arendt’in “Kötülüğün Sıradanlığı” kitabında şöyle bir cümle geçer: ”Ama bu sözleri, yaptıklarından pişmanlık duyduğu anlamına gelmiyordu.”
“Pişmanlık küçük çocuklara mahsustur.” İnsanların kendi işlerinde gelmeyen kötülüklere nasıl kulak tıkadıkları ve menfaatlerini kendi değerleriyle nasıl harmanlayarak kötülükleri normalleştirdikleri bir gerçek. Bebekler dışında kimsenin masum olmadığı bir dünyada yıllar önce yapılan kötülüklerin bir başka versiyonu da bugün Gazze’de yaşanıyor. Ailesiz kalan çocuklar, çocuksuz kalan aileler, sakat kalanlar ve daha pek çoğu. Atılan bombaları izlemeye çocuğunu götüren israilli bir ailenin, bu filmdeki toplama kampının kenarında çocuğuyla havuza giren anneden bir farkını göremiyorum. Yönetmen Glazer’de görememiş olmalı ki Oscar töreni konusunda etkileyici bir konuşma yaptı. Bu konuşmayı paylaşırken, çıkarımız ne olursa olsun kötülüğü sıradanlaştırmadığımız vicdanlı günler yaşamamızı diliyorum.
“Tüm seçimlerimiz bizi günümüze yansıtmak ve yüzleştirmek için yapıldı, bakın o zaman ne yaptılar demek için değil, bakın şimdi ne yapıyoruz demek için. Filmimiz insanlıktan çıkmanın en kötü noktaya vardığını gösteriyor. Bu geçmişimizi ve bugünümüzü şekillendirdi. Şu an burada Yahudiliklerini ve Holokost’un pek çok masum insan için çatışmaya yol açan bir işgal tarafından gasp edildiğini reddeden insanlar olarak duruyoruz. İster ekimin kurbanları olsun, İsrail’de 7 Ekim’in kurbanları ya da Gazze’de devam eden saldırının kurbanları, bu insanlık dışı muamelenin tüm kurbanları olarak nasıl direneceğiz?”

Alperhan Benlioğlu
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümleri mezun olduktan sonra kariyerime Hacettepe Üniversitesi’nde MBA ile devam ettim. Aselsan’da 12 yıl Proje Yöneticisi olarak görev yaptıktan sonra, kariyerini Prowin Danışmanlık’ta Genel Müdür Yardımcısı olarak sürdürüyorum. Sinema ve edebiyat ile yakından ilgileniyorum. “Sihirli Maceralar Kitabı”, “Bal Porsuğu Uzaylılara Karşı” ve “Hindistan Cevizine Ne Oldu?” isimli üç çocuk kitabım bulunuyor. Bugüne kadar şiir ve hikayelerim 10’un üzerinde farklı kolektif kitapta yer alırken, yazmaya devam ediyorum.


