Close Menu
    Son Eklenenler

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Salı, Temmuz 15
    X (Twitter) Instagram Facebook
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    • YAŞAM
      1. Aktüel
      2. Beslenme
      3. Felsefe
      4. Fitness
      5. İlişkiler
      6. Kişisel Bakım
      7. Kişisel Gelişim
      8. Psikoloji
      9. Sağlık
      10. Seyahat
      11. Sürdürülebilir Yaşam
      12. Teknoloji
      13. View All

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025

      ‘Boykot bir hak mı? Suç mu? ‘ sorusuna yanıt arayanlar için 10 film

      Nisan 2, 2025

      Sinema tutkunları için yepyeni bir mecra: Yeni Sinema Dergisi 

      Şubat 28, 2025

      İnovatif makarnacı Pastavilla 32. yaşını ödülle kutluyor

      Nisan 22, 2024

      Buğday Derneği ‘zehirsiz kentler’ için harekete geçti

      Aralık 23, 2021

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Institut français, Fransız yazar, felsefeci ve filolog Barbara Cassin’i ağırlıyor

      Şubat 25, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Ergen ebeveynleri için kılavuz

      Eylül 23, 2024

      Aşkın Lotus Hali… 

      Temmuz 4, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      ‘Rekabetçi Aile’yi izlerken kendimize de gülebilir miyiz?

      Ağustos 27, 2023

      Parfümde şişe tasarımı kokudan önemli olabilir mi?

      Mart 28, 2023

      Saç bakımına ilişkin merak edilen 6 soru ve 6 yanıt

      Nisan 17, 2022

      Stresten Huzura: Deneyimlenmiş bir dönüşüm süreci

      Mart 6, 2025

      Yeni Eril: Dr. Nil Keskin’den kapsamlı bir dönüşüm rehberi

      Mart 4, 2025

      Cansel Oruç’un ‘Başarmaktan Korkma’ kitabı okuyucuyla buluştu

      Aralık 26, 2024

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Kimdir bu “Narsist Sapkınlar?”

      Mayıs 29, 2025

      Borderline: Bir Kişilik Bozukluğunun Biyografisi

      Mayıs 6, 2025

      Dementor – Ruh Emici: Narsisizmin gölgesinde bir yok oluş ya da yeniden doğuş hikâyesi

      Şubat 17, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      ‘Hepimiz Narsistiz’ kitabının yazarı Şule Öncü: Sanıldığından yaygın!

      Mayıs 17, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      Prof. Dr. Körükoğlu’ndan sağlıklı ve genç kalmanın sırları

      Mayıs 7, 2023

      Salmonella’dan korunmak mümkün mü?

      Nisan 27, 2022

      Kadim bir kültür kenti: Denizli

      Mayıs 21, 2025

      Kayıp bir çantanın peşinde Patagonya’da edebiyat

      Şubat 20, 2025

      Sevdalinkalar ülkesi: Bosna Hersek

      Şubat 7, 2025

      ‘Baumit ile Olasılıklar’ kitabı ile geleceği yeniden düşünüyor

      Eylül 20, 2023

      Heykeltıraş Varol Topaç’ın çelik üretim atıklarından yarattığı eser Contemporary İstanbul’da

      Eylül 17, 2023

      Jeotermal enerjiyi çocuklara anlatan kitap: Damla Adamlar

      Ağustos 31, 2023

      Çocuklar ileri dönüşümü eğlenerek öğreniyor

      Haziran 21, 2023

      Kim Korkar Yapay Zekadan

      Haziran 8, 2025

      Türkiye’nin mutfak ve kültür mirasından seçkiler dijital erişime açılıyor

      Ekim 20, 2023

      Mevzular Açık Mikrofon, artık GAİN’de

      Eylül 1, 2023

      Akıllı makineler ve robotlar denilince akla gelen filmler

      Ağustos 31, 2023

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Zeynep Sönmez’den Wimbledon’da Tarihi Başarı!

      Temmuz 3, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025
    • KÜLTÜR – SANAT
      1. Kitap
      2. Müzik
      3. Öykü
      4. Sanat
      5. Sergi
      6. Sinema
      7. Şiir
      8. Tiyatro
      9. Video
      10. View All

      Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

      Temmuz 14, 2025

      Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

      Temmuz 12, 2025

      Peki biz neden hala kaçmıyoruz?

      Temmuz 10, 2025

      Gece Yarısı Kütüphanesi: Ya diğer olasılıklar gerçekleşseydi?

      Temmuz 8, 2025

      Haziran ayı için film önerileri

      Haziran 1, 2025

      Yaz ortasında melankoli: Slowdive İstanbul’a geliyor

      Şubat 20, 2025

      Arter’den avangart bir müzik festivali

      Şubat 11, 2025

      Borusan Quartet’in “Oda Müziğinin Ustaları” konseri ENKA Sanat’ta

      Şubat 10, 2025

      Öykü: Sessizliğin İçinde Nefes

      Temmuz 9, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      Öykü: Erik Ağacı

      Temmuz 7, 2025

      KEMAL TAHİR ROMANLARINDA KADIN İMGELERİ – III

      Temmuz 1, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Rüyaların Ressamı: Remedios Varo’dan 6 büyülü tablo

      Haziran 10, 2025

      Balenin Rus yıldızları Bodrum’da

      Ağustos 12, 2024

      Pera Müzesi Yazar-Editör Sohbetleri’nde sanat tarihine müzecilik penceresinden bakış

      Şubat 20, 2024

      İstanbul’da devam eden 16 sergi

      Temmuz 10, 2025

      Ressam Ömer Onay’ın ‘Bilinç Akışı’ sergisi AKM’de

      Haziran 20, 2025

      ‘Mumi’lerin yaratıcısı Tove Jansson eserleriyle Aynalı Geçit’te

      Mayıs 8, 2025

      Handan Özbek’in “Çıplak Kıta” sergisi Goba Art & Design’da

      Mart 12, 2025

      2000 yılından sonra çekilen en iyi film hangisi?

      Haziran 29, 2025

      Telefon Kulübesi: Bir telefon, bir ses ve bir yüzleşme

      Haziran 26, 2025

      Sinema ve tiyatronun dev buluşması: Emek ve Başarı Ödülleri

      Haziran 21, 2025

      Mühür: Gece Eşiği filmi yakında sete çıkıyor

      Haziran 17, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      GÜRÜLTÜNÜN ORTASINDA SESSİZLİĞE YOLCULUK: MODERN DÜNYADA DİNGİNLİĞİN PEŞİNDE

      Temmuz 1, 2025

      Şiir: Ne Zaman

      Haziran 10, 2025

      şiir: küf lekesi

      Haziran 7, 2025

      Sinema ve tiyatronun dev buluşması: Emek ve Başarı Ödülleri

      Haziran 21, 2025

      “Bulaşıkçılar” yeni yorumuyla İstanbul, İzmir ve Ankara’da

      Mayıs 21, 2025

      Molière klasiği ‘Cimri’ye alaturka dokunuş

      Mayıs 19, 2025

      Kadıköy Oda Tiyatrosu “Kalabalık Fasıl” ile açılıyor

      Mayıs 12, 2025

      Parazit – Sınıfsal uçurumların sarsıcı anlatımı

      Haziran 30, 2025

      Garfield’in resmi posteri yayınlandı

      Aralık 19, 2023

      Napolyon bu kez Jaquin Phoenix’in yorumuyla sinemada

      Kasım 23, 2023

      Freud’s Last Session filminden fragman

      Ekim 27, 2023

      Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

      Temmuz 14, 2025

      Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

      Temmuz 12, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025
    • SD+
      1. Röportaj
      2. Haber
      3. Makale
      4. Portre
      5. Diğer
      6. View All

      DÜNYAYA BİR KRİSTALDEN BAKMAK… HER IŞILTIDA BAŞKA DÜNYALARA YOL ALMAK…

      Haziran 28, 2025

      Booky Kitabevi: Bir insan, butik bir kitabevi, kocaman bir topluluk

      Haziran 22, 2025

      Ediz Dikmelik ile Sorgulayan Çocuklar: Çocuklarla Felsefe El Kitabı 

      Haziran 11, 2025

      Kilitli Hatıralar Kitabı: İstanbul’un altı ayrı dönemine tanıklık eden öyküler

      Nisan 19, 2025

      Yeşilçam’ın köklü şirketi Erman Film’de yollar ayrıldı

      Şubat 6, 2025

      Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar: Herkes kendi hikayesine sahip çıksın!

      Kasım 16, 2024

      İstanbul’un plajlarına otobüs seferleri başladı

      Ağustos 7, 2024

      Biletinial’da ‘yorum ve reyting’ uygulaması

      Nisan 17, 2024

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Romalı tarihçilerin yazmadığı Kleopatra: Hükümdar, alim ve filozof bir kadın

      Haziran 10, 2025

      Bir antikahramanın portresi: MARLA SINGER

      Nisan 30, 2025

      Çocukluk çağı, ilişkiler ve diktayı kitaplar üzerinden okumak

      Nisan 29, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Susan Sontag: Estetiğin, Direnişin ve Düşüncenin İzinde

      Temmuz 11, 2025

      Rüyanın kalemle buluştuğu kadın: Nazlı Eray

      Haziran 22, 2025

      Gülhane Parkında sarnıç olduğunu biliyor muydunuz?

      Nisan 2, 2023

      Klasik mobilyada en çok tercih edilen ağaç türlerini biliyor musunuz?

      Nisan 1, 2023

      Mart ayında Türkiye’nin en çok konuştuğu başlıklar

      Nisan 1, 2023

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Susan Sontag: Estetiğin, Direnişin ve Düşüncenin İzinde

      Temmuz 11, 2025

      Sinan Saygı’nın yeni kitabı: İletişim Bir Süreçtir

      Temmuz 3, 2025
    • PODCAST

      Podcast: Hayati Tavsiyeler ‘Bahar ve Mitoloji’ ile yayında

      Mayıs 5, 2023

      Denenmiş, test edilmiş, onaylanmış: Hayati Tavsiyeler

      Mayıs 5, 2023

      Meraklı bünyeler için podcast kanalı: Suare Online

      Mayıs 1, 2023

      Akla takılan sorulara yanıt arayan podcast: Neymiş?

      Nisan 9, 2023

      Hayati Tavsiyeler: Kendine yatırım yapanlara özel podcast

      Nisan 9, 2023
    • YAZARLARIMIZ
    • FELSEFECE VE…

      tan doğan: sap-saman

      Temmuz 14, 2025

      tan doğan: seğir[t]meler

      Temmuz 3, 2025

      on kırık iz!

      Temmuz 1, 2025

      noudelmann ile tan

      Haziran 27, 2025

      …ve …

      Haziran 25, 2025
    • SuareMag
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    Buradasınız:Anasayfa » AMA FARECİK, YALNIZ DEĞİLSİN!
    Nilgun Karatas

    AMA FARECİK, YALNIZ DEĞİLSİN!

    Nisan 1, 2025Yorum yapılmamış8 dk Okuma Süresi
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaş
    Facebook Twitter Pinterest WhatsApp Email LinkedIn

    Nilgün Karataş

    “Sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi
    tıkanıp kalmış biri için, 
    dünyanın kendisi kötü bir düştür.” 
    Sylvia Plath, Sırça Fanus


    -İsimsiz bir kurgu kadına-

    Rol yapabileceğini göstermek için eliyle reveransa benzeyen bir hareket yaptı. Bileğini kaldırdıkça parmakları da hareket etti. Serçe parmağı ötekilerden ayrı kaskatı kaldı havada.  

    Kaskatı havada kalan bir serçe parmak. 
    Romanın en önemsiz cümlesi olabilir. Kırmızı çiçekli elbisenin altında kıvrılan kalçalar, parlasın diye sürekli taranan saçlar, öpülesi dudaklar varken bir serçe parmağa kim bakar ki? Suretini özene bezene yaratan yaratıcısının kaosun ortasına fırlatıp attığı bir kadının serçe parmağına hele de. 
    Yalnızca bir kadındı o, bir kadının ne olması gerektiği gibi. 
    Sürtüğün teki! Aranıyor! İnsanın başını belaya sokar! Aman uzak durmalı.
    Onun sadece güzelliği vardı, geri kalan her şey boştu.

    Bir ismi bile yok bu kadının; varlığı bir sıfattan ibaret: Curley’nin Karısı. 
    Engels, kadının özel mülkiyetin bir parçası olarak görüldüğünü söylemiş ya o da öyle bir şey, birey bile değil, Curley’nin “sahip olduğu” bir nesne. Hepsi bu kadar. Geri kalan her şey boş.

    Oysa bir hikayesi vardı; anlatmak istiyordu, dinleyen birini bulsa tüm ayrıntılarıyla ballandıra ballandıra anlatmaya pek hevesliydi. 

    Konuşacak kimsesi yoktu, o kadar yalnızdı ki; koca çiftliğin her bir tarafını dolaşırdı, salına salına, bakına bakına. Sanırsın ki hemen oracıkta teslim edecek bedenini, sevişecekti kuytu köşelerin birinde, herhangi biriyle.
    Sürtüğün teki ya! Aranıyor!

    Evet aranıyor aslında, sadece konuşabilecek birini bulabilmek için. 

    Sonunda ahırın köşesinde Lanny’i buldu; koca cüsseli çocukadam konuşmaya yanaşmıyordu bir türlü. Çünkü George sıkı sıkı tembihlemişti, çünkü George onun ortalığı karıştıracağını söylüyordu. O sırada seveyim derken yavru köpeği öldürmemiş olsaydı, kadın bu suça tanıklık etmeseydi yine dinlemezdi Lanny onu. Susması için dinledi. Mecbur hissetti kendini. Böylece hiç bilinmeyen bir hikaye çıktı ortaya. 

    “Kimsenin benim nasıl bir hayat sürdüğümü gördüğü yok” diye anlatmaya başladı. “Sana bir şey söyleyeyim mi benim eskiden farklı bir hayatım vardı” dedi, dinleyicisinin ilgisini çekmek için. 
    Bir zamanlar bir şeyler becerecekmiş de aslında ama…  Bir sır verirmiş gibi konuşmaya başladı: Belki hala becerebilirdi. 

    Umut izbe bir ahırın karanlığında bile gösterebiliyordu kendini. Yaratıcı başka bir romanda yazmıştı; umut insanı ayakta tutar, umut güzel şeydir…
    Ama umutlarımızın kontrolsüz bir şekilde büyümesine izin verirsek, gerçekleşmediği zaman yaşadığımız hayal kırıklığı da o denli büyük olur, diye de eklemişti.
    O da umutlarını hayal kırıklarını büyütecek kadar büyütmüştü içinde.

    Salinas’ta yaşıyormuş -bir de hemşerisiymiş yazarın- çocukken yerleşmiş oraya. Bir gün bir tiyatro grubu gelmiş, erkek oyunculardan biriyle tanışmış. Onlara katılabileceğini söylemiş; ama annesi bırakmamış işte. Daha 15 yaşındaymış. O da izin veremezmiş. Ama adam ısrarla gruba katılabileceğini söyleyip durmuş. O zaman gitseymiş onlarla farklı bir hayatı olurmuş! 
    İsmi ile çağrıldığı farklı bir hayat. Neden olmasın? Denenmemiş bir olasılık! Denenmemiş.

    Sonra başka biriyle tanışmış, film işindeymiş adam. Riverside Dans Kulübü’ne gitmiş onunla, adam onu filmlerde oynatacağını söylemiş. 
    Bu iş için yaratılmış o!
    Öyle demiş adam. Hollywood’a dönünce ona uygun bir rol bulup mektup yazacakmış. O mektup eline hiç geçmedi. Hep annesinin çaldığını düşündü. 

    Sordu annesine “Mektubu sen mi aldın?” diye, “Hayır” dedi.
    O da Curley ile evlendi. Riverside Dans Kulübü’ne gittiği o gece, orada tanışmıştı onunla. 

    Bir an durdu ve “Dinliyor musun beni” diye sordu.
    “Dinliyorum tabi.”
    “Daha önce hiç kimseye söylemediğim bir şey söyleyeceğim sana şimdi. Belki de söylememeliyim ama söyleyeceğim işte. Ben Curley’i sevmiyorum. İyi biri değil o.”

    Lennie’ye bir sır vermenin rahatlığıyla iyice sokulup yanına oturdu. Anlattı, hiç gerçekleşmeyen olasılıkları. Filmlerde oynayabilirdi, güzel elbiseleri olabilirdi, artistlerin giydiği o güzel elbiselerden. Büyük otellerde kalabilirdi. Fotoğrafları çekilirdi sürekli, galalara giderdi, radyoda konuşurdu. Cebinden tek sent bile çıkmazdı. Filmlerde oynadığı için her yere davet edilirdi. O adam oyuncu olmak için yaratıldığını söylemişti ya…

    Başını kaldırıp Lennie’ye baktı rol yapabileceğini göstermek için eliyle reveransa benzeyen bir hareket yaptı. Bileğini kaldırdıkça parmakları da hareket etti. Serçe parmağı ötekilerden ayrı kaskatı kaldı havada.  

    Hiç yaşanmamış olası hayatını anlattı celladına, ölmeden birkaç dakika önce. Gerçek ile hayal arasındaki sınırı nerede aştığını hiçbir zaman öğrenemeyecektik artık. 
    Işıklara yürümek diye bir şey varsa, yürümüş olmalı…
    Tek hayaliydi. 

    O kadar yalnız, o kadar hiçbir şey bilmiyordu ki, rol modelleri filmlerde gördüğü artistlerdi. Çünkü sadece o kadınlar mutluydu bu hayatta. Onlar güzel oldukları için mutluydu, değil mi? Gülümserlerdi, dans ederlerdi, her şey yolunda giderdi. Güzel elbiseler giyerlerdi, büyük otellere giderlerdi, davetlere konuk edilirlerdi. 
    Mutlu olmanın sırrı bu olmalıydı: Güzel olmak. 
    Dudaklarını kıpkırmızı boyadı, saçlarını dalgalandırdı, kalçalarını kıvırtarak yürüdü. Mutlu kadınlar böyle yapıyordu çünkü. O da mutlu olmak istiyordu. Bir aynanın karşısında, yalnız başına rol keserek mutlu olmak için çabaladı, kısacık hayatı boyunca.

    Ah o mektubu annesi çalmış olmasaydı. 
    O mektup hiç yazılmamış mıydı yoksa? 
    Ne fark eder ki? İşte buradaydı ve ölmüştü.

    Daha birkaç dakika önce Lennie, “Biz de bir çiftlik alacağız.Tavşanlarım olacak” dediğinde neşeyle, gülümsemişti. Asla gerçekleşmeyecek bile olsa hayallerin insanı nasıl ayakta tuttuğunu biliyordu. Ha Hollywood’un ışıkları, ha küçük bir çiftlikteki tavşanlar. İkisi de aynı şeydi: Gerçekleşmeyecek düşler.

    Arkasından kimse ona “Curley’nin Karısı” demeyecekti artık, muhtemelen bu sıfatı başka bir kadın yüklenecekti. 

    O, adı olmayan bir kadın olarak yaşadı, adı olmayan bir kadın olarak öldü. “Kadın doğulmaz, kadın olunur” diyen Beauvoir’ı tanısaydı, artistler yerine bir yazara hayran olur muydu acaba? Sanmam. Tanımadı. Bilmedi. Olabileceği kadar kadın oldu işte!

    Dedikoducu edebiyat perileri araya giriyor, fısıldıyorlar kulağıma: Beauvoir neden kızmıştı ki Steinbeck’e acaba? Ben Doğan Hızlan’ın yalancısıyım; onuruna verilen yemeğe gitmiş de, yazarın yanına yaklaşmadan, ayrılmışmış. Zihnimde ne kurgular, ne kurgular…

    Hayallere dönelim biz yine… Er ya da geç gerçek olabileceğini düşünerek iyi kurgulanmalı hayaller; onunkiler paralel evrenlerin birinde gerçek olur gibi oldu da bir zamanlar bir şeyler becerecekmiş de aslında ama… cümlesini aşamadı. Sığamadığı roman sayfalarından çıkıp sinema perdesine yansıtıldı sureti defalarca; güzel elbiseler giyen, güzel artistler canlandırdı onu. Mutlu olamadı yine de makus talihini bir türlü yenemedi. 

    Cinsiyet belası! Kadınlık toplumsal olarak inşa edilen bir performanssa, Curley’nin Karısı’nın performansı bu kadarcıktı: Femme fatale. Sanat dünyasının gizemli, baştan çıkarıcı kadın arketipi. Rolü verdiler de performansın sınırları belli. Çiftlikteki erkekler gibi ne yönetmenler ne de senaristler yaratıcısıyla ters düşmek istemedi. Onu yaratan, onu kelimeleriyle var eden kişi bile ona bir isim vermemişken, haliyle herkes ona sırt çevirdi. Kırmızı ruj, dalgalı saçlar, çekici bakışlar. Ha bir de kıvrım kıvrım kıvrılan kalçalar. Ona yazılan hikaye bu kadar, görüntüden ibaret!

    Çok mu yalnızdı? Hayalleri mi vardı? Kime ne! 
    Kalçaları güzeldi ama.

    Yaratıcısı bile ölüsüne sahip çıkmayıp “sadece bir karşıt figür” dediğinde, onun hikayesini yeniden yazmak kimin haddine!

    Oysa o da bir hayale tutunmuş, o da kendi hikâyesinin başrolü olmak istemişti. Hikâyenin asıl sahibi izin vermeyince olmuyor tabii, mukadderat. O başkalarının hikayesinin yan karakteriydi.

    Şimdi, başka bir dünyada, birkaç satırla onu gerçekten var etmeye mi çabalıyorum? Bu ne cüret! Karşımda öyle bir yaratıcı var ki yenmem imkansız. 

    Yine de başka bir hikaye uyduruyor aklım, yaratıcısının bile sevmediği bu kadın için. Yemin ederim ama ispatlayamam, bir tezim bile var: Yazar için Curley’nin Karısı yalnızca bir kurgu karakter değil, belki de kendi hayatındaki kadınların yansımasıydı! Gençlik yıllarının öfkesiyle, belki de haksızlık ettiğini fark etmeden, kendi hayal kırıklıklarının bedelini ona ödetmişti. Belki de bu yüzden kadını, yalnızca erkeklerin dünyasında bir tehdit, bir baş belası olarak resmetmişti.

    Şimdi meydan okumanın tam zamanı olabilir mi? Dedikoducu periler uçuşurken etrafımda; yaratıcının kirli çamaşırlarını döksem mi ortaya? 

    Ey yaratıcı; işçileri yazdın, yoksulları yazdın, toplumsallar sorunları yazdın ama ya karının anlattıkları… Gece kulüplerinde şarkıcılık yapan yarı yaşındaki ikinci eşinin sözleriyle utandırsam mı seni?

    Tövbe. Haşa. Ulu Steinbeck, sana kafa tutacak değilim; bir şiire bir roman yazan kaleminin önünde saygıyla eğiliyorum. Ama be yaratıcı, Gazap Üzümleri’nde Ma Joad’ı neredeyse bir matriark olarak kurgulaman bile Curley’nin Karısı için söylediklerini hafifletmiyor nezdimde. Keşke onu öyle yarattığın için, keşke onun romana kattığı derinlik için ona değer verseydin. Keşke bu kadınla övünebilseydin. Çünkü o, yalnızca bir “karşıt figür” değil ki. O sesi duyulmayan, ışıklara ulaşamayan, kaybolmuş tüm kadınların öznesiydi. Ve belki de en çok da bu kadınlar senin kaleminin şefkatine ihtiyaç duyuyordu.

    Ama farecik, yalnız değilsin… 

    Bu hikaye burada bitmez. Ne Steinbeck ölür ne de sen. Steinbeck’i eserleri canlı tutar, Curley’nin Karısı ise başka sıfatlarla dolaşır durur aramızda. Küçücük dünyaların içine sıkışıp kalmış, sesini duyuramayan, kendi hayatının başrolü olmasına izin verilmeyen, ismi bile anılmayan kadınlar hala yaşıyor çağımızda. Türlü türlü sıfatlar taşıyıp da kim olduğu sorulduğunda gözlerini kaçıran kadınlar. Hiç gelmeyen bir mektubu bekler gibi… Hiç varılamayan uzak ışıklara bakar gibi…

    Gerçek ismini hatırlamayan kadınlarla dolu etrafımız. Bir kadının gerçekten var olabilmesi için, kendine ait bir odadan önce bir isme sahip olması gerekiyor hala…

    Sylvia Plath’dan aldığım cesaretle edebiyatın kadın karakterleri üzerine yazmaya niyetlendim. Kim bilir, belki de fanusu gerçekten çatlatabiliriz. Kim bilir çatlakların arasından sızanlarla kendimize yeni hikayeler yazabiliriz. 

    Kaynaklar

    1 Fareler ve İnsanlar (Of Mice and Men), John Steinbeck, Sel Yayınları
    2 Ey İskoçlar, Robert Burns, Ketebe Yayınları
    (Steinbeck, ilk romanı Fareler ve İnsanları yazarken 18. yüzyıl şairlerinden Robert Burns’ün “En iyi düşünülmüş planları farelerin ve insanların genellikle ters gider” dizelerinden ilham almış. Burns de istemeden yuvasını yıktığı bir fareden özür dilemek için “Bir Fareye” isimli şiirini yazmış. Bu yazının başlığı da bu şiirin ilk dizesinden alınmıştır. )
    3 Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Friedrich Engels, İş Bankası Kültür Yayınları
    4 Gazap Üzümleri, John Steinbeck, Remzi Kitabevi
    3 İkinci Cinsiyet, Simon de Beauvoir, Koç Üniversitesi Yayınları
    4 Cinsiyet Belası, Judith Butler, Metis Yayınları
    5 Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf, İletişim Yayınları

    Nilgün Karataş, İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. Henüz öğrenciyken çalışmaya başladı, Milliyet, Dünya, Akşam, Günaydın, Business Week Dergisi ve Hürriyet’te gazetecilik yaptı. İlk romanı Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar’ın yanı sıra birçok kolektif kitapta öyküleri yayımlandı. Bianet, Yeni Sinema Dergisi ve Suare Dergi’de yazıyor. İkinci üniversite olarak da felsefe okuyor.

    YAZARIN DİĞER YAZILARI
    SuareMag – Nisan 2025

    nilgün karataş sırça fanus suaremag yazar

    Related Posts

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025 Edebiyat

    Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

    Temmuz 12, 2025 H. Nilgün Karataş - Suare

    Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

    Temmuz 12, 2025 Felsefe

    Susan Sontag: Estetiğin, Direnişin ve Düşüncenin İzinde

    Temmuz 11, 2025 KÜLTÜR - SANAT
    Yorum Yap
    Yorum yazın Cancel Reply

    Yeni Eklenenler

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025 FELSEFECE VE...

    ya da “yazar”, yazan ve… * yazar hep ‘yaz’, ömrün kış olsa da! * ne…

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025

    Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

    Temmuz 12, 2025
    Sosyal Medya'da Biz
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    • YouTube
    Bu Haberleri Kaçırmayın

    Paribu kültür ve sanatı desteklemeye devam ediyor

    Eylül 1, 2023 Etkinlik

    Eylül’de bu filmler gerilim ve aksiyon tutkunlarını mutlu edecek

    Eylül 3, 2023 Film

    “Burası Kimin Odası?” yuva ve sahiplik kavramlarını sorguluyor

    Ağustos 1, 2024 Kitap
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Film, kitap, sanat, hayat ve daha fazlası için haber, röportaj, makale, podcast, güncel bilgiler içeren e-dergi.

    Email : editor@suaredergi.com.tr

    Künye

    Son Eklenen Yazılar

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025
    X (Twitter) Instagram Facebook
    © 2025 Tüm Hakları Saklıdır. Do Medya & Ekipbizz İçerik İşbirliğiyle hazırlanmaktadır.

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.