Buğra Kaleli
Nasıl da keyifle yiyordu erikleri Hacer… Kendini taşıyacak bir dal bulup yüklemişti tüm vücudunu. Oturduğu dal baya yüksekçeydi. Aşağıdan görünmediğini, ağacın dibine gelen babası ve amcasının onu fark etmeden konuşmalarına devam ettiklerinde anlamıştı. Ne konuştuklarını pek seçemedi. Bir şey kulaklarında tekrar ediyordu sadece; ‘Elin birini ailemize katmaya ne gerek var’. Amcası gittikten sonra Hacer ağaçtan indi. Evin girişinde babası ile karşılaştı. 15 yıllık hayatından sonra babasının yüzünde yeni bir ifade ile tanıştı. Bu ifadenin ondan ne istediğini aylar sonra yaşayarak görecekti.
Sonbahara girmeden Remzi ile evlendirildi Hacer. Küçüklüğünün birlikte oynayarak geçtiği, arkadaşı, amcaoğlu Remzi ile. Evleri yan yanaydı amcası ile Hacerlerin.
Gelin alma töreni pek bir kısa sürdü. Tıpkı Hacer’in çocukluğu ile vedalaşması gibi. Hacer birdenbire ve zamansız yetişkinliğe göçtü yan evde.
Hacer’in günlük yaptığı eylemler değişmedi. Otunu yolduğu tarlalar başkalaştı, farklı memelerden süt sağdı, köyün aynı çamurunu başka evde temizledi, aynı çeşmede başka donlar yıkadı. Hacer’in emeği göç etti…
Ardı ardına hamile kaldı. Bir de çocuklar eklendi tüm telaşının arasına. Üç kız bir erkek. Remzi, son çocuğun erkek olduğunu öğrendiğinde apayrı sevinmişti. Hacer anlam veremedi başta. Hepsi evlattı işte. Ne önemi vardı kızın erkeğin. O günden sonra şefkati kızlarına göç etti…
Otuzlarını geçmeye başlayınca yorulmuş bedeni rahatsızlık vermeye başladı. Şehre ilk defa o zaman gitti Hacer. Dünyanın köyden ibaret olmadığını gördü. Remzi, Hacer’in sağlığını önemsiyordu. Ağrısı-sızısı olduğunda hemen şehre gidiyorlardı. Bazı zamanlar hasta rolü yapardı Hacer. Gerçekliğinden biraz olsun uzaklaşmanın yolu buydu. Doktor kemik erimesi teşhisi koydu Hacer’e. Yetersiz beslenme ve bitmez tükenmez ağır işlerin sonucu olarak sağlığı göç etti…
Yavaş ilerliyordu hastalık. Hacer ilaçlarını ihmal etmedi. Bedeninin güçsüzleşmesi yıllar sürdü. O arada serpildi kızları. Annelerine destek oldu her biri. Elbette böyle sürüp gitmedi. Sırası gelen evlendi. Anne ve babası seneler önce ölmüşlerdi. Kardeşleri şehre taşınmıştı. Kayınvalide ve kayınpederin de vadesi dolduğunda 15 yaşındaki halinden beri hiçbir şeyin değişmediği o evde Remzi ile kalakaldı. Remzi’nin güçlü bedeni artık ufacık görünüyordu Hacer’e. Birkaç yıl sonra pusuya yatmış hastalıklar beliriverdi onda da. Ne olduğunu bile anlamadan yenildi vücudu. Hacer yalnızlığa göç etti…
71 yaşındaydı Hacer. Erik ağacının dibinde, çaydanlığın sadece üst kısmına demlediği çayını içerken son nefesini verdiğinde… 71 yıl hep aynı sokağa baktı, aynı yağmurlarda ıslandı, aynı tozu içine çekti ayağını sürüye sürüye yürürken kapısının önünde yıllar boyu.
Ne bambaşka bir dünyayı keşfetti ne de bambaşka insanlarla gülümsedi. İnsanların maskeleri değişti sadece. Amca, baba oldu; kuzen, eş. Doğduğu yerde, ait oldukları ile büyüdü, köklendi, soldu. Hacer seçme şansı olmadığı bir yaşamda var oldu. Hayatı mutsuzluğa göç etti.

Ankara’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimi Ankara’da tamamladı, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı’ndan mezun oldu. MEB bünyesinde Sınıf Öğretmeni olarak atandıktan sonra sırasıyla Şırnak, Mardin, İstanbul ve Konya’da görev yaptı. 2022 yılında Selçuk Üniversitesi Çizgi Film ve Animasyon bölümünü kazanıp örgün eğitime başladı. 2025 yılında Pötikare Yayınları’ndan ‘Bir Dileğe Yolculuk’ ve MSE Yayınları’ndan ‘Pampas’ isimli kitapları basıldı. Öyküleri çeşitli dergilerde yayımlanıyor. Halen Konya Karatay Yavuz Selim İlkokulu’nda Sınıf Öğretmeni olarak görev yapıyor. Evli ve bir çocuk babası.

