Bir Düşüşün Anatomisi Yönetmen Justine Triet’in Altın Palmiye ödüllü filmi. Film, Fransız Alpleri’nde, yazar Sandra, görme engelli oğlu Daniel ve evin çatısından düşerek ölen bir kocanın yaşamlarını gösterir bize. Kaza mı? Cinayet mi? İntihar mı? Film boyunca bu soruların yanıtını ararken; gerçek, doğru, imgelem, kayıtlar üzerinden “neyin, ne olduğu” sorusunu düşünüyoruz. Hakikatın kurmaca anlatımı her şeni yeniden inşa etmemize neden olur.
ÖMER FARUK OBUZ
Yönetmenliğini Justine Triet’in yaptığı 2023 yılı Cannes film festivalinde Altın Palmiye ödülünü alan Bir Düşüşün Anatomisi (Anatomie d’une chute) filmi Fransız Alpleri’nde izole bir hayat süren Alman yazar Sandra, eşi Samuel ve görme engelli oğlu Daniel’in yaşamlarını; koca Samuel’in evin çatısından düşerek ölmesi sonucu olayın kaza mı, cinayet mi, yoksa intihar mı belirsizliğinin gölgesinde ayrıntılı bir incelemeye alır.
Sanık olarak Sandra’yı, tanık olarak görme engelli oğlu Daniel’i konumlayan hukuki paradigma, bütün veriler eşliğinde olayın hakikatini ortaya çıkarmak ve karar verme için kendi öyküsünü, Sandra ve Daniel’in öyküsü üzerinden inşa eder. Olayı meydana getiren birçok etkenin varlığı bu etkenlerin tamamının bilgisine sahip olamama ve olayı anlatırken ve hatırlarken oluşan boşluklar imgelemi (hayal gücünü) zorunlu kılar ve kurgusallığa yol açar. Bu boşluk aynı zamanda insanın dünya, nesneler ve ‘şeyler’le olan temasını ifade etme biçimlerinin, dolayımlı olmasının da izin verdiği bir olgu.
Dünyayı anlama, açıklama ve yeniden inşa etmenin bir biçimi olan öykü (kurgu), hakikatle olan kompleks ve dinamik bağını, yönetmen Justine Triet, kendisi de bir anlatı olan film üzerinden yapı sökümüne uğratır.
NEYİN, NE OLDUĞUNU DÜŞÜNMEK…
Film, Sandra ile doktora tezi için röportaj yapmaya gelen ögrencinin ses kayıt cihazını çalıştırması ve filmin ana eksenini oluşturan, “Romanlarınızın gerçek hayatınızla benzerlik arz etmesine ne diyorsunuz? Romanlarınızın hakikat ve kurgu karışımı olduğunu söylüyorsunuz” sözleri ile başlıyor. Bu da bizi “neyin, ne olduğu” sorusunu düşünmeye itiyor.
Neyin ne olduğu, aslında neyin ne olmadığıyla alakalı değil mi? Aynılık ve başkalık gerilimi…
Sandra ve röportaj yapan kızın konuşması Samuel’in açtığı yüksek sesli müzik ile son bulur. Röportaj sonrası Daniel rehber köpek Snoop ile yürüyüşe çıkar. Yürüyüş sonrası eve yaklaştıklarında Daniel ve Snoop, Samuel’in cansız bedeniyle karşılaşır.
Bu karşılaşma görme engelli ama konuşabilen Daniel ile görme yetisine sahip ama konuşamayan köpek Snoop’un bir hakikat karşısındaki insanlığın naif durumunun tek bir duyuya indirgenmiş temsili gibidir.
Samuel ilk ve son kez cansız beden olarak görülür. Samuel film boyunca varlığının temsili olan ses, ses kaydı, fotoğraf ve anılar aracılığıyla varlığını sürdürür. Olay sonrası travma yaşayan Sandra şüpheli olarak, Daniel ise tanık olarak soruşturma aşamasına dahil olur ve mahkeme süreci başlar.
NEDENSİZ BİR NASIL SORUSU
Filmin büyük kısmını oluşturan mahkeme aşamasında Samuel’e yapılan otopsi ile olay yeri incelemesi sonucu fiziki delil yetersizliğinden dolayı bilim tarafını temsil eden bilirkişi varsayımlar üzerine bir öykü kurgular. Samuel’in kafasındaki izin bir boğuşma neticesinde olduğunu ve itilerek çatıdan düşmüş olabileceğini söyler.
Neden sorusundan ziyade, nasıl sorusu üzerine argüman geliştiren bilim, nedensiz bir nasıl sorusu ile yetersiz bir öykü oluşturur.
Samuel ölmeden bir gün önce çifte ait ses kaydı bulunur. Ses kaydına Daniel’in dört yaşında baba Samuel’in ihmali sonucu görme yetisi kaybettiğini, suçluluk hissettiğini, Samuel’in de yazar olduğunu, yarım kalmış bir romanı olduğunu, romanın en orijinal fikrini Sandra’nın aldığını, Sandra’nın cinsel eğiliminin biseksüel olduğunu Samuel’i aldattığını, Samuel’in tekrar yazmak istediğini, Sandra’nın Daniel’in yeterince ilgilenmemesinden şikâyet ettiğini, bunu üzerine şiddetli bir tartışma yaşandığını öğreniriz.
Sandra’nın sert, soğuk, maskülen tavırları ve imajına karşın, Samuel ise feminen, mağdur, fedakâr bir imaj sergiler ses kaydı temsili ile. Normatif ahlak kurallarının kadınlık ve annelik olgusunu konumladığı yerin dışında tavır sergileyen Sandra’nın davranışlarını cinayet motivasyonu olarak gören savcı, hikâyesinin ana eklemini bu öncüller üzerinden kurgular.
BÜTÜNÜN PARÇASI GERÇEĞİ YANSITIR MI?
Ses kaydını olduğunu öğrenen Sandra’nın avukatı neden bahsetmediğini sorar ve sinirlenir. Sandra ses kaydı için şöyle der:
“Doğru değil, bir parçası doğru olabilir. Hayatında çok ölçüsüz bir şey varsa duygusal bir şey yaşıyorsan elbette o her şeyi ezer, bu kanıt olarak olarak görünebilir, bu bizim sesimiz ama bu gerçeklik değil.”
Bir bütünün sadece bir parçasıdır bu kayıt. Ancat avukatın yorumu şöyle olur:
“Mahkeme gerçeklikle alakalı değil. Artık kendini diğer insanların sana baktığında göreceği gibi görmen gerekiyor!”
Gerçeği söylemek mi, yoksa gerçeği söylüyor gibi görünmek mi?
Sandra’nın, Samuel hakkında hatırladığı bir ayrıntı olan çöpteki boş ilaç kutusunu ve kusmuğundaki ilaç tabletlerini görmesi, intihar girişim olabileceğini düşünür, bu olay Sandra’nın öyküsünün belirleyici unsuru haline gelir ana hikâyeyi yeniden şekillendirerek kurgulama imkânı verir.
Daniel ise tüm bu anlatılar, temsiller arasında kendi öyküsünü inşa etmek için Snoop üzerinde bir deney yapar, Snoop’a fazlaca ilaç verir ve kusmasını sağlar. Daniel, Snoop’un daha önce de aynı şekilde davrandığını, babası ilaç aldığında Snoop’un kusmuğu yediği için aynı koktuğu mahkeme tarafından görevlendirilen Marge adlı kıza söyler. Aynı şekilde mahkemede anlatır.
ANLATILANLARIN DOĞRULUK İHTİMALİ
Tüm bu anlatılarla beraber yargının kendi öyküsünü oluşturup bir karar vermesi gerekir. Anlatılan her öykünün doğruluk ihtimali aynı değildir, bazı öyküler gerçeğe daha yakın ve olanaklıdır. Hakikate ulaşma amacı taşıyan mahkeme, kesişen ipuçları doğrultusunda karar vermek durumundadır.
Daniel’in Marge ile son diyalogunda Daniel, Marge’dan yardım ister, ne yapması gerektiğini sorar.
Marge, “Açıkçası birini yargılamak için elinde kanıt yoksa, eksik olan çok şey varsa, karar vermek, şüpheyi yok etmek için inanman gerek” der.
Daniel ise “Eminmiş gibi mi davranmam gerek?” diye sorar.
“Hayır” der Marge ve şunu söyler: “Karar vermek tamamen farklıdır.”
Bir şeye karar vermek her ne kadar epistemolojinin konusu gibi görünse de ontoloji ve teolojinin alanına girer. Olayın belirsizliği karar verme aşamasında olası olana inanmayı gerektirdiği gibi indirgeme yaparak cinayet mi intihar mı seçeneğinin birini yok ederek, diğerini var eder, irade ve istenç söz konusudur.
Daniel, hakikatten ziyade annesini, babasını ve kendini kurtaran bir karar verir. Babası ile yaşanıp, yaşanmadığı belli olmayan bir anıdan söz eder. Babası ile Snoop hakkında konuşur.
Babası Daniel’e, “Snoop hasta bir gün ölecek, buna alışman gerek” der.
Daniel, “Bunun bir veda olduğunu şimdi anlıyorum” diye karşılık verir.
İki olay arasında analoji yapar ve Snoop üzerinde yaptığı deneyle hem inşa ettiği hikâyesine inanır hem de hikâyesini inanılır kılar… Ve mahkeme Sandra’yı serbest bırakır.
BOŞLUK, KURGU VE KURMACA
İnsanlar anılarını hatırlarken, gelecekle ilgili hayaller kurarken, bir olayı anlatırken öyküleştirerek betimler. İnsan yaşamındaki inişler, çıkışlar, çelişkiler, travmalar olağan akışı kesintiye uğratır ve boşluklar yaratır, bu boşluklar kurgusallığa imkân verir.
Öyküdeki kurgusallık, olanı hep başka bir biçimde temsiller aracılığıyla yine yeniden inşa etmeye olanak sağlar. Öykü (anlatı) hakikate sadık bir kopya değildir, bir ifadedir sadece. Anlatıdaki bu dinamiklik belki de statik olan hakikat idealini devindirir.
Kendisi de bir anlatı olan film, hakikati kurmaca anlatı içinde yeniden yaratmasından ziyade, hakikatin kurmaca yanını keşfetmemizi sağlar…
Ömer Faruk Obuz
Gaziantep doğumluyum. Lisans eğitimimi fizik mühendisliğinde tamamladım. Yüksek lisansımı ise kuantum fiziği üzerine yaptım. Fiziğin yanı sıra felsefe, sinema ve edebiyatla ilgileniyorum. Birçok dergi ve gazeteye sinema üzerine inceleme yazıları yazarken, serbest şiir üzerine çalışıyorum. Halen felsefe öğrenimimi devam ettiriyorum. Ve kendimi mahveden her şeye hayranım.