Sibel Kırcadere Uslu

Her yıl Ekim ayının son günü kutlanan Halloween ya da Türkçesiyle Cadılar Bayramı, aslında düşündüğümüzden çok daha eski köklere sahip. Keltlerin ve bazı şaman topluluklarının kutladığı bu bayram, yaz mevsiminin sona erdiğini, hasadın tamamlandığını ve uzun kış günlerinin başladığını simgeliyordu. Yani ilk anlamıyla, tıpkı bizim Hıdırellez şenlikleri gibi doğa döngülerini kutlayan bir festivaldi.
Fakat zaman içinde bu kutlamanın cadılarla ilişkilendirilmesi, kültürel ve toplumsal bir dönüşümün izlerini taşıyor. İnsanlık tarih boyunca açıklayamadığı olayları bir “tanım” içine hapsetti. Şifa veren bir kadının yöntemleri anlaşılamadığında, ona verilen ad basitçe “cadı” oldu. Bugün modern tıbbın ve ilaç endüstrisinin yaptığı şey, aslında bilimsel temele oturmuş bir “kurumsal cadılık” gibi düşünülebilir pekala.
Cadılığın Kötüye Evrilmesi
Başlangıçta şifacı, otacı ya da doğum yardımcısı anlamına gelen cadı figürü, zamanla “tehlikeli” ve “şeytani” bir kimliğe büründü. Çünkü şifa arayışında başarısızlık yaşandığında, topluluk suçlamayı kolayca kadına yöneltebiliyordu. Orta Çağ ve erken modern Avrupa’da kadın zaten zayıf, günaha meyilli, korunmasız olarak kurgulanmıştı; dolayısıyla “cadı” yaftası onun üzerine rahatça yapıştırıldı.
Erkekler tıp okullarında eğitim almaya başladığında ise, aynı şifacılık bilgisi bambaşka bir unvana kavuştu: doktorluk. Bu ayrım, tarihsel olarak da dikkat çekicidir. İlk tıp okulu 9. yüzyılda İtalya’da açıldı, ancak kadınların resmi olarak kabul edilmesi için 11. yüzyılı beklemek gerekti.
Osmanlı’da Cadı Avı Olmadı
Avrupa’nın karanlık dönemlerini simgeleyen “cadı avları” Osmanlı coğrafyasında görülmedi. Bizde “şifacı ana”, “ocaklı” ya da “üfürükçü” gibi tanımlar çoğu zaman kötü bir anlam taşımadı. Mahkeme kayıtlarında büyü ve muska davaları yer alsa da Avrupa’daki gibi toplu yakmalar ya da kitlesel infazlar yaşanmadı.
Sonuç olarak, “cadılık” kadınların bilgeliğinden korkmanın bir başka çeşidi olarak yorumlanabilir mi?Özellikle Hristiyanlık inanışında kadınların şeytanla ilişkilendirilmesi, en başa, yani ilk insanın yaratılışına dayanır. Eve’in Şeytan’la iş birliği yaparak Adam’ı kandırması, yasak meyveyi yedirmesi ve cennetten kovulma miti… Bu anlatı, kadınlara yönelik olumsuz bakış açısının temelini oluşturmuş olabilir. Yüzyıllardır bu mit üzerinden beslenen kadın nefreti, pek çok kadına zulmün yolunu açtı ve ne yazık ki hâlâ farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor.
Yaşadığımız bilgi çağında ise artık büyünün bozulduğunu söyleyebiliriz. “Sihir” denilen şeyin aslında bilim olduğunu biliyoruz. Ve bu sayede hayatlarımız eskisine göre çok daha kolay ve konforlu. Belki de sorgulamadan her bayramı kutlamak için bir sebeptir bu…

Sibel Kırcadere Uslu
Bursa’da doğdu. İlk, orta, lise ve üniversiteyi Bursa’da okudu. Bursa’da yaşıyor. Zehra Su ve Zeynep Ada’nın annesi. Kehanetteki Çocuk Suzan Orto ve Fırtınadaki Çocuk Suzan Orto serisinin yazarı.


