Close Menu
    Son Eklenenler

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Çarşamba, Aralık 3
    X (Twitter) Instagram Facebook
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    • YAŞAM
      1. Aktüel
      2. Beslenme
      3. Felsefe
      4. Fitness
      5. İlişkiler
      6. Kişisel Bakım
      7. Kişisel Gelişim
      8. Psikoloji
      9. Sağlık
      10. Seyahat
      11. Sürdürülebilir Yaşam
      12. Teknoloji
      13. View All

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025

      ‘Boykot bir hak mı? Suç mu? ‘ sorusuna yanıt arayanlar için 10 film

      Nisan 2, 2025

      Sinema tutkunları için yepyeni bir mecra: Yeni Sinema Dergisi 

      Şubat 28, 2025

      İnovatif makarnacı Pastavilla 32. yaşını ödülle kutluyor

      Nisan 22, 2024

      Buğday Derneği ‘zehirsiz kentler’ için harekete geçti

      Aralık 23, 2021

      1 KAVRAM 10 DÜŞÜNÜR: Varoluşun On Yüzü

      Ağustos 2, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Institut français, Fransız yazar, felsefeci ve filolog Barbara Cassin’i ağırlıyor

      Şubat 25, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Ergen ebeveynleri için kılavuz

      Eylül 23, 2024

      Aşkın Lotus Hali… 

      Temmuz 4, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      ‘Rekabetçi Aile’yi izlerken kendimize de gülebilir miyiz?

      Ağustos 27, 2023

      Parfümde şişe tasarımı kokudan önemli olabilir mi?

      Mart 28, 2023

      Saç bakımına ilişkin merak edilen 6 soru ve 6 yanıt

      Nisan 17, 2022

      Beynini Resetle: Zihinsel rahatsızlıklar ve metabolizmayla ilişkisi

      Eylül 30, 2025

      Stresten Huzura: Deneyimlenmiş bir dönüşüm süreci

      Mart 6, 2025

      Yeni Eril: Dr. Nil Keskin’den kapsamlı bir dönüşüm rehberi

      Mart 4, 2025

      Cansel Oruç’un ‘Başarmaktan Korkma’ kitabı okuyucuyla buluştu

      Aralık 26, 2024

      Beynini Resetle: Zihinsel rahatsızlıklar ve metabolizmayla ilişkisi

      Eylül 30, 2025

      Kimdir bu “Narsist Sapkınlar?”

      Mayıs 29, 2025

      Borderline: Bir Kişilik Bozukluğunun Biyografisi

      Mayıs 6, 2025

      Dementor – Ruh Emici: Narsisizmin gölgesinde bir yok oluş ya da yeniden doğuş hikâyesi

      Şubat 17, 2025

      ‘Hepimiz Narsistiz’ kitabının yazarı Şule Öncü: Sanıldığından yaygın!

      Mayıs 17, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      Prof. Dr. Körükoğlu’ndan sağlıklı ve genç kalmanın sırları

      Mayıs 7, 2023

      Salmonella’dan korunmak mümkün mü?

      Nisan 27, 2022

      Zeytin Kokulu Memleket: Ayvalık

      Ağustos 20, 2025

      Sayım Çınar ile Kopenhag’da Kültür-Sanat 

      Ağustos 9, 2025

      Kadim bir kültür kenti: Denizli

      Mayıs 21, 2025

      Kayıp bir çantanın peşinde Patagonya’da edebiyat

      Şubat 20, 2025

      Nihal Gündüz’den ‘makarna’ ile ‘Çevre Krizi’ fotoğrafları

      Ağustos 15, 2025

      ‘Baumit ile Olasılıklar’ kitabı ile geleceği yeniden düşünüyor

      Eylül 20, 2023

      Heykeltıraş Varol Topaç’ın çelik üretim atıklarından yarattığı eser Contemporary İstanbul’da

      Eylül 17, 2023

      Jeotermal enerjiyi çocuklara anlatan kitap: Damla Adamlar

      Ağustos 31, 2023

      Kim Korkar Yapay Zekadan

      Haziran 8, 2025

      Türkiye’nin mutfak ve kültür mirasından seçkiler dijital erişime açılıyor

      Ekim 20, 2023

      Mevzular Açık Mikrofon, artık GAİN’de

      Eylül 1, 2023

      Akıllı makineler ve robotlar denilince akla gelen filmler

      Ağustos 31, 2023

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      Antakya Film Festivali başladı

      Kasım 24, 2025

      Sinem Çelebioğlu‘ndan çocuklar için; Dağın Kızı 

      Kasım 20, 2025

      Fethiye Uluslararası Film Festivali başlıyor

      Kasım 4, 2025
    • KÜLTÜR – SANAT
      1. Kitap
      2. Müzik
      3. Öykü
      4. Sanat
      5. Sergi
      6. Sinema
      7. Şiir
      8. Tiyatro
      9. Video
      10. View All

      Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

      Aralık 3, 2025

      Geçmişten günümüze atların tarihteki yeri: ‘Akıncılar, Hükümdarlar ve Tacirler’

      Kasım 27, 2025

      Demet Cengiz’in Leylâ’sı ile kaderin kırılma anları

      Kasım 27, 2025

      Sayım Çınar ile kitap dünyası

      Kasım 26, 2025

      Tame Impala Barış Manço hayranı!

      Ekim 22, 2025

      “Pekinel Uluslararası Masterclass” 6-12 Eylül’de AKM’de

      Eylül 5, 2025

      Sazakan’dan ilk tekli: AnatolianBlues

      Ağustos 17, 2025

      Ayın Şarkıları: Ağustosta ne dinleyelim?

      Ağustos 1, 2025

      Toz Zerreleri

      Temmuz 24, 2025

      Dönüşümün Hafifliği

      Temmuz 24, 2025

      Tuğlayı Fark Etmek

      Temmuz 24, 2025

      Yaşama Dair

      Temmuz 24, 2025

      Río Sur, Pera Müzesi’nde

      Ekim 16, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Rüyaların Ressamı: Remedios Varo’dan 6 büyülü tablo

      Haziran 10, 2025

      Balenin Rus yıldızları Bodrum’da

      Ağustos 12, 2024

      İstanbul’da devam eden 16 sergi

      Temmuz 10, 2025

      Ressam Ömer Onay’ın ‘Bilinç Akışı’ sergisi AKM’de

      Haziran 20, 2025

      ‘Mumi’lerin yaratıcısı Tove Jansson eserleriyle Aynalı Geçit’te

      Mayıs 8, 2025

      Handan Özbek’in “Çıplak Kıta” sergisi Goba Art & Design’da

      Mart 12, 2025

      Yunanistan Sineması Günleri, 2 Aralık’ta başlıyor

      Kasım 28, 2025

      Sinematek/Sinema Evi yeni programını duyurdu

      Ekim 21, 2025

      Weapons: İzleyicisini duygusal ve zihinsel olarak zorlayan bir korku filmi

      Ekim 11, 2025

      Erin Brockovich: Mini etekli, topuklu ayakkabılı bir varoluş hikayesi

      Ekim 8, 2025

      Şiir: Kapandık kaldık içimize 

      Temmuz 18, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      GÜRÜLTÜNÜN ORTASINDA SESSİZLİĞE YOLCULUK: MODERN DÜNYADA DİNGİNLİĞİN PEŞİNDE

      Temmuz 1, 2025

      Şiir: Ne Zaman

      Haziran 10, 2025

      Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

      Aralık 3, 2025

      Tiyatro Tales’ten ilk oyun: Macbeth’in Cadıları Bir de Bizden Dinleyin

      Kasım 26, 2025

      Gergedanlar AKM Sahnesi’nde

      Kasım 26, 2025

      “Çiçekçi Sokağı”, 1 Kasım’da Kadıköy Eğitim Sahnesi’nde

      Ekim 27, 2025

      Parazit – Sınıfsal uçurumların sarsıcı anlatımı

      Haziran 30, 2025

      Garfield’in resmi posteri yayınlandı

      Aralık 19, 2023

      Napolyon bu kez Jaquin Phoenix’in yorumuyla sinemada

      Kasım 23, 2023

      Freud’s Last Session filminden fragman

      Ekim 27, 2023

      Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

      Aralık 3, 2025

      Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

      Aralık 3, 2025

      Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

      Aralık 3, 2025

      BİFO ve Barbara Hannigan’dan özel konser

      Aralık 1, 2025
    • SD+
      1. Röportaj
      2. Haber
      3. Makale
      4. Portre
      5. Diğer
      6. View All

      Demet Cengiz’in Leylâ’sı ile kaderin kırılma anları

      Kasım 27, 2025

      Tanrıçanın Serzenişi: Elpis bize ‘umudunuzu kaybetmeyin’ diyor

      Eylül 25, 2025

      DÜNYAYA BİR KRİSTALDEN BAKMAK… HER IŞILTIDA BAŞKA DÜNYALARA YOL ALMAK…

      Haziran 28, 2025

      Booky Kitabevi: Bir insan, butik bir kitabevi, kocaman bir topluluk

      Haziran 22, 2025

      Yeşilçam’ın köklü şirketi Erman Film’de yollar ayrıldı

      Şubat 6, 2025

      Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar: Herkes kendi hikayesine sahip çıksın!

      Kasım 16, 2024

      İstanbul’un plajlarına otobüs seferleri başladı

      Ağustos 7, 2024

      Biletinial’da ‘yorum ve reyting’ uygulaması

      Nisan 17, 2024

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Romalı tarihçilerin yazmadığı Kleopatra: Hükümdar, alim ve filozof bir kadın

      Haziran 10, 2025

      Bir antikahramanın portresi: MARLA SINGER

      Nisan 30, 2025

      Yolda Olmak, Var Olmaktır

      Ağustos 9, 2025

      Maria Anna Mozart

      Temmuz 20, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Gülhane Parkında sarnıç olduğunu biliyor muydunuz?

      Nisan 2, 2023

      Klasik mobilyada en çok tercih edilen ağaç türlerini biliyor musunuz?

      Nisan 1, 2023

      Mart ayında Türkiye’nin en çok konuştuğu başlıklar

      Nisan 1, 2023

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      DENİZ GİBİDİR GÖKYÜZÜ

      Aralık 1, 2025

      ZİNDAN ADASI: İNKAR MI? KOMPLO MU?

      Aralık 1, 2025

      DÜNYANIN SONUNA YOLCULUK

      Aralık 1, 2025
    • PODCAST

      Podcast: Hayati Tavsiyeler ‘Bahar ve Mitoloji’ ile yayında

      Mayıs 5, 2023

      Denenmiş, test edilmiş, onaylanmış: Hayati Tavsiyeler

      Mayıs 5, 2023

      Meraklı bünyeler için podcast kanalı: Suare Online

      Mayıs 1, 2023

      Akla takılan sorulara yanıt arayan podcast: Neymiş?

      Nisan 9, 2023

      Hayati Tavsiyeler: Kendine yatırım yapanlara özel podcast

      Nisan 9, 2023
    • YAZARLARIMIZ
    • SuareMag
    • Suare Öykü
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    Buradasınız:Anasayfa » ÇİFTER ÇİFTER
    SUARE ÖYKÜ DERGİSİ

    ÇİFTER ÇİFTER

    Kasım 1, 2025Yorum yapılmamış8 dk Okuma Süresi
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Email
    Paylaş
    Facebook Twitter Pinterest WhatsApp Email

    Burak Turgut

    “En yükseklere ulaşmaya çalışmak, yolunu kaybetmişlerin en son durağıdır,” demişti Bay Sorvelis, birkaç gün evvel. Bleaktown’un kasvetli ve gri sokaklarında yürürken bu bilge ihtiyarın söylediği gelişigüzel cümlelerin pası hâlâ üzerimdeydi. Bana karşı söylenen bu cümleler, muhtemelen daha öncelerde oldukça derin bir şekilde düşünülmüştü. Bleaktown akşamı her zamanki gibi puslu ve soğuktu. Kendi kendimden kaçmak için atıldığım sokaklarda yavaş ve temkinli adımlarla yürürken, bir yandan da geçen gün yaptığımız konuşmayı düşünüyordum. Öte yandan, etrafı kaplayan yoğun sisli hava her şeyi silikleştiriyor, adımlarımın sınırını birer birer yutuyordu. Ben ise her zamanki gibi daralan nefesimle birlikte derin bir iç çekiyor ve önümü göremediğim bu hava koşuluna hayıflanıyordum. Ancak gereksiz bir hayıflanmaydı bu; zira ben zaten uzun zamandır önümü göremiyordum. Kaçınılması güç bir durumdur bu, ya kendi karanlığınızı aydınlatmak için bir mum ararsınız ya da karanlık sizi yuttuğu için kendinizi mumla ararsınız. Seçmek ve yönetmek sizin elinizdedir. Sağ dizimin bir parmak altındaki yara, bugün normalden daha az acıtıyordu canımı. Hemen yanı başımda duran, harabeden hâlliceye dönmüş yıkık dökük binanın merdivenlerine oturup dizimi sıyırdım. Dokunduğumda hissedilen hafif ısının nedeni belliydi: Yara, kabuk tutarak örtülmeye başlıyordu. Klasik yaşam döngüsü… Hayatta kalma işleri, çoğu kez bu olay gerçekleşerek tesadüfi bir ritüele indirgeniyordu ne de olsa. Derin birkaç nefesi içime çekerken, ciğerime giren oksijeni ve havadan içime giren minik toz zerrelerini hissediyordum. Bir yandan da dizimdeki bu yaranın nasıl oluştuğunu anımsamaya çalışıyordum. Bay Sorvelis ile olan konuşmamızın üstünden dört gün geçmişti. Onun yanından ayrıldığım o gece, bir balçık kıvamına gelen zihnimin çok da sağlıklı çalıştığı söylenemez. Yaranın nasıl açıldığını hatırlamıyorum. Sisli bir sokakta mı düştüm, yoksa düşmek için mi o sokağa girdim, bilmiyorum. Belki de kimse dokunmadı bana; yalnızca kendi bacaklarımdan intikam almak için ben sürttüm taşlara. İnsan bazen kendi tenini yaralayarak içindeki kırıkları dışarı taşırır. Hangisi doğru, emin değilim. Emin olduğum tek şey, insanoğlunun kabuk tutacağından emin olduğunu sanarak kendine yeni yaralar açtığı. Bunu da o ihtiyardan öğrenmiştim. Yorgunluktan ve uykusuzluktan bitap düşen bedenimi zor da olsa kaldırıp yürümeye devam ettim. Gökyüzündeki siyahlık, göz kapaklarımın altındaki siyahlıkla eşsiz bir uyum yakalamıştı. Uykuya olan direncim ve zihnimi ele geçiren tonla soru, beni Bleaktown sokaklarında bir flanör edasıyla yürümeye zorluyordu. Bu gece hem bu küçük kasaba hem de benim âciz ruhum gereğinden fazla soğuktu. Antik mitlerdeki veya dinî ögelerdeki o kutsal ateş belki de bu yüzden bu kadar ilgimi çekiyordu. Buzdan yontma ruhlardan ılımanlık beklenemezdi. Aşırı ve aykırı olmak, bir faninin giyebileceği en sıcak ve en kaliteli giysidir belki de. Günün her altmış dakikalık dilimi ilerlerken, gökyüzü de siyah yorganını daha çok üstüne çekmeye başlıyordu. Karanlığın içine hapsolan tek şeyin ben olmadığımı fark ettiğimde ay gökyüzünde çoktan silikleşmişti. O an, artık beni aydınlatacak herhangi bir şeyin kalmadığını düşünmeye başlamıştım. İçimden bir ses, bu gece aydınlığa kavuşmazsam, en azından ufacık bir ışık huzmesi görmezsem her şey için çok geç olabileceğini söylüyordu. Belki de yürümeye bu yüzden devam etmem gerektiğini düşündüm. Yürümeye devam ederken, içimden gelen güçlü bir dürtüyle Bay Sorvelis’in tavernasının olduğu sokağa saptım. Adımlarım sıklaşmış, nefes alışverişlerim hızlanmıştı. Âdeta içimde hapsolmuş tüm potansiyeli, içimdeki kabuk tutmuş her şeyden sıyrılmak için var gücümle kinetik bir enerjiye çevirmek için kullanıyordum. Bu yürüyüş bugün bir kaçış veya bir çukura düşüşün cılız omurgasını taşımıyordu. Bu gece, varlığın ve yokluğun savaşında iki düşman safının tüm günahlarını gün yüzüne çıkartarak yüzleşme hâli gözlemleniyordu. Bu eşsiz felsefi savaş, yüzyıllarca yazılmış binlerce usta ezgi gibi muazzam bir kaos hâlinde, benzersiz bir orkestra gibi duyanı mest eden cinsten kaotik bir ezgi çalıyordu. Üç sokak ötesi. Saptığım konumun adı Nyx Alley. Kabukların ya tekrar kanayacağı ya da iyileşmek için zaman bulacağı cevaplar için tavernaya yürümeye devam ettim. Bu sokak, hiç şaşırtmıyordu beni. Kuytu köşedeki ücra konumu, kuytu köşelerde kalmış, kendini unutmaya çalışan, belki de çoktan unutmuş olan insanlara birkaç bardak bir şeyler karşılığında acıyan yaraları hafifletme fırsatı sunuyordu. Birkaç dakika durup etrafta kendinden geçmiş olanları seyrettim. Aramızdaki tek fark, benim fiziksel olarak daha dengede duruşumdu. Gerisi aynı. Ruhsal hastalıkların en büyüğüne sahip insan kimdir sorusunun cevabı, yaşadığı kötü şeylerin yalnızca kendi başına geldiğini düşünen budalalardır. İçeriye, Bay Sorvelis’in yanına geçmeden önce birkaç dakikayı tekrar düşünmeye harcamak istedim. Bu sonsuz ve anlamsız tekilliğin içindeki kozmolojik detaylar, insan ruhunu her zaman garip bir ruh hâline büründürmüştür. Her ne kadar pek iç açıcı bir manzaraya ve güzelliğe sahip olmasa da Bleaktown, bu kötü koku ve görüntüsüyle insana biraz da olsa aidiyet hissi veriyor diye düşündüm. Yaşadığı hayatın tamamını bir maske ardında, sosyal hayata adapte olabilmek ve kabul görebilmek için bir persona biçiminde yaşamaya devam eden canlı elbette ki kurnaz insanoğlu olacaktı. Bu yüzden bu şehir, ilk defa ev gibi hissettiriyordu. Tüm o formaliteden arındırılmış, yapmacık ve sinir bozucu o şehirlerin aksine, bu şehir bir insanın içinde sakladıklarını görmeye yarıyordu. Kimya denen bilim gariptir. Dünyadaki tüm lekeleri temizlemeyi amaçlasanız bile, ruhunuzdaki karanlık ve pis taraf her zaman var olacaktır. Çünkü fıtrat budur, yaradılış budur. Sözgelimi, kafanızı çevirin ve dünyayı gözlemleyin. Milyonlarca insanın yaşadığı bu yeryüzü, eşi benzeri olmayan bir tiyatro sahnesi gibidir; içinde de rolünü eksiksiz yerine getiren milyonlarca insan. Hangi birine yarası yok diyebilirsiniz? Hangi birine gerçekten iyi diyebilirsiniz? Bir insanın iyi olup olmadığı, yalnızca kabuk tutmuş yaralarına naif bir çizik atana kadar anlaşılmaz. Gerisi, içe atılan her şeyin mucizevi dışavurumudur. O an çizik attığınız yaraya asit dökülmüşçesine tepki alacağınızı anımsayın. Kendi kendimle yaptığım bu konuşmadan sonra, tahammül sınırımın sonuna ulaştığımı fark ederek karanlıkta, sadece ömrünü tamamlamaya yakın gaz lambasının sönmeye direnen alevi ile belirginleşen tavernaya yürüdüm. Ah, ne kadar da bana benziyordu. Bu şehirde bu tavernanın adı bile bir şeyler anlatıyor gibiydi. Bay Sorvelis’in “Son Durak” ismini özellikle seçmiş olma olasılığı elbette vardı. “Yolunu kaybetmişlerin son durağı” derken burayı kastediyordu belki de. Buraya gelişim, yolumu kaybedişimin kanıtı niteliğinde olabilir miydi? Ve evet, biliyorum. Bazı limanlardan kalkan gemiler yoktur, yalnızca batanlar vardır. Tabelası yarı silinmiş, çivileri paslanmış ahşap kapının gıcırdamasıyla beraber içeri girdim. İçerisi, Bleaktown’un tüm pisliğini, yorgunluğunu ve çaresizliğini soluyordu. Hava bayat bira, ter, tütün ve bilinmeyen bir küflü kokunun ağır, boğucu karışımıydı. Burası bir tavernadan çok, insan ruhunun tüm gürültüsünü, çürümüşlüğünü ve acısını barındıran bir hapishane gibiydi. Yüksek sesli, acıdan ince işçilikle damıtılmış kahkahalar; kadehlerin birbirine çarpışıp kırıldığı o keskin anlar; masalarda boğuk ve ayyaş seslerle söylenen şarkılar… Her ses, içlerinde yüzlerce iyileşmeyi bekleyen, kabuk tutmamış, belki de tutamamış bu insanların bir porselen gibi çatlamasının yansımasıydı. Her yüzde birkaç onluk yılın yorgunluğu, her yüzde kabuk bağlayamamış saf melankoli. Bay Sorvelis, kalabalığın gürültüsünde bile kendi yalnızlığını koruyan dipsiz bir kuyu gibi olmuştur her zaman. İçeri girdiğimde, elindeki şarap kadehini ağır ağır çeviriyor, sıvının bardağın kenarına bıraktığı izleri izliyordu. Gözleri beni fark ettiğini haykırırcasına bana bakıyordu. 

    — Geleceğini biliyordum ne de olsa kabuklarımız ve kanayan yaralarımızla çifter çifter aynı yere kaçarız.

    — “Anlamıyorum,” dedim. Sesimdeki cılızlık ve ürkeklik, dışarı çıkan fısıltıdan anlaşılıyordu. Kendi kendimden kaçmak için bir yola çıktım, şimdi dönüp dolaşıp aynı kabukların arasına geldim. Kozasına sıkışıp kalan, hayatta kalma şansını yitirmiş bir kelebek gibi. “Kabuk tutacağını sanarak kendime yeni yaralar açtığımı söylüyorsun. O hâlde cevapla, hangi yarayı iyileştirmeye çalışıyorum ben?”

    Bay Sorvelis kadehinden son yudumu içti.

    — “İnsanların en büyük yanılgısı evlat, bir yarayı iyileştirmenin o yaranın varlığını yok etmek olduğunu sanmalarıdır. Oysa kabuklar bir örtü değil, bir köprüdür. Ne yazık ki çoğu insan bu köprüden geçerken köprünün kendisini unutur ve köprü onlara yalnızca yük olur. Bizi asıl ağırlaştıran şey yaralarımız değil, o yaraları saklamak için ördüğümüz sahte, kalın kabuklardır. Çünkü en büyük kırılganlık tam da onların altında saklıdır. Varlık sadece kendi zıddına tutunarak ayakta durabilir. Işığın sınırını karanlık çizer. Huzurun anlamını acılar verir. İnsan ne tam yaşar ne tam ölür; iki ucun arasında asılı kalır. Unutma, ayın ışığı ne kadar parlaksa gölgesi o kadar koyudur. Bu ikilikten kaçamayız. Bu yüzden çifter çifter kaçarız; beden ve ruhumuzdan.”

    — “Peki ya hiç kabuk tutmayan yaralar?” diye sordum, dizimdeki yaranın üstünü sıyırırken. Kan akışım yavaşlamış ama durmamıştı.

    — “O yaralar bizi insan yapan yegâne şeydir. Çünkü onlar bizi sürekli uyanık tutar. Bir zırhın içinde tamamen güvende olduğunu, dokunulmaz olduğunu düşündüğün an bitersin. Kalbindeki işte o zırh, seni sadece acıdan değil, hayattan da korur. Çünkü hayat daima çifter çifter gelir. Mutluluk ve acı, varlık ve yokluk, kabuk ve kanama gibi.”

    O an dizimde hissettiğim acı tanıdık ve soğuktu. Bu kez kaçmayı planlamıyordum. Hissettiğim şeyin kendisini hissetmeliydim. Dizimdeki kanın soğukluğu, Bleaktown ve ruhumun soğukluğuna tezat bir yaşam belirtisiydi. Anlamaya başlıyordum.

    Bay Sorvelis haklıydı belki de. Asıl iyileşme, yaranın varlığını kabullenmekle başlıyordu. İyileşme dediğimiz süreç, kabuk bağlamak değil, kanamaya devam etme cesaretini bulmak olabilirdi yalnızca. Sessizlik, tavernadaki kaosa rağmen masamızı doldurmuştu. İçimdeki fırtına yerini garip ve alışık olmadığım bir durgunluğa bırakmaya başlıyordu. Dışarıdaki sis o an gözüme bir engel değil, yalnızca bir fon gibi gelmeye başlamıştı. Hâlâ önümü göremiyordum, evet ama ilk kez nereye gideceğimi biliyordum: Hiçbir yere. Sadece durmak bilmeden direnmeye.

    — “Peki, yaraları açık bırakmanın bir bedeli yok mu?” diye fısıldadım.

    Bay Sorvelis, masanın üzerine eğildi. Gözleri, tüm yorgunluğuna rağmen keskin bir parlaklıkla parlıyordu.

    — “Işığın bedeli, fitilin yanmasıdır. Varlığın bedeli, hissetmektir. Acı, seni kendinden ayıran bir kabuk değil, sana kendini hatırlatan bir sestir. Duymaya cesaretin varsa, en yüksek sese sahip olan da odur. Tıpkı zıt ikizler gibi, acı ve huzur birbirinin varlığının kanıtıdır. Yaşam, tıpkı bir çift sarmal gibi, iki karşıt yönün birleşimidir.”

    Sandalyemden kalktım. Dizimden akan kan, ayakkabımın üzerine damlıyordu. Her damla, Bleaktown’un gri kaldırımında kırmızı bir leke bırakıyordu. Artık kendi kendimden kaçmıyordum. Kendi kanımı takip ediyordum. Belki de yol, tam da bu kırmızı izdi. Ve ben, bu yolun sonunda kendimi değil, kendi gerçeğimi arıyordum.


    burak turgut kabuk öykü suare öyküler

    Related Posts

    PALOMAR – ITALO CALVINO

    Aralık 2, 2025 Uncategorized

    SuareMag Aralık

    Aralık 1, 2025 Manşet

    Ayın Kitapları: Aralık ayında ne okuyalım?

    Aralık 1, 2025 Ayın Kitapları

    Ayın Filmleri: Aralık ayında ne izleyelim?

    Aralık 1, 2025 Ayın Filmleri
    Yorum Yap
    Yorum yazın Cancel Reply

    Yeni Eklenenler

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025 Kitap

    Margaret Atwood’un “Kalpten” adlı şiir kitabı Doğan Kitap tarafından Nuray Önlüoğlu çevirisiyle okurla buluşturuldu. Margaret…

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025

    PALOMAR – ITALO CALVINO

    Aralık 2, 2025
    Sosyal Medya'da Biz
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    • YouTube
    Bu Haberleri Kaçırmayın

    Rıza Oylum ile büyük ustaların gözünden sinemaya bakış

    Ağustos 8, 2023 Kitap

    Graham Greene’in başyapıtı: Güç ve İhtişam

    Ağustos 21, 2025 Edebiyat

    Zabel Yesayan’ın hayat hikayesi 7 sezondur sahnede

    Şubat 13, 2025 KÜLTÜR - SANAT
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Film, kitap, sanat, hayat ve daha fazlası için haber, röportaj, makale, podcast, güncel bilgiler içeren e-dergi.

    Email : editor@suaredergi.com.tr

    Künye

    Son Eklenen Yazılar

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025
    X (Twitter) Instagram Facebook
    © 2025 Tüm Hakları Saklıdır. Do Medya & Ekipbizz İçerik İşbirliğiyle hazırlanmaktadır.

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.