Close Menu
    Son Eklenenler

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Çarşamba, Aralık 3
    X (Twitter) Instagram Facebook
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    • YAŞAM
      1. Aktüel
      2. Beslenme
      3. Felsefe
      4. Fitness
      5. İlişkiler
      6. Kişisel Bakım
      7. Kişisel Gelişim
      8. Psikoloji
      9. Sağlık
      10. Seyahat
      11. Sürdürülebilir Yaşam
      12. Teknoloji
      13. View All

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025

      ‘Boykot bir hak mı? Suç mu? ‘ sorusuna yanıt arayanlar için 10 film

      Nisan 2, 2025

      Sinema tutkunları için yepyeni bir mecra: Yeni Sinema Dergisi 

      Şubat 28, 2025

      İnovatif makarnacı Pastavilla 32. yaşını ödülle kutluyor

      Nisan 22, 2024

      Buğday Derneği ‘zehirsiz kentler’ için harekete geçti

      Aralık 23, 2021

      1 KAVRAM 10 DÜŞÜNÜR: Varoluşun On Yüzü

      Ağustos 2, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Institut français, Fransız yazar, felsefeci ve filolog Barbara Cassin’i ağırlıyor

      Şubat 25, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Ergen ebeveynleri için kılavuz

      Eylül 23, 2024

      Aşkın Lotus Hali… 

      Temmuz 4, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      ‘Rekabetçi Aile’yi izlerken kendimize de gülebilir miyiz?

      Ağustos 27, 2023

      Parfümde şişe tasarımı kokudan önemli olabilir mi?

      Mart 28, 2023

      Saç bakımına ilişkin merak edilen 6 soru ve 6 yanıt

      Nisan 17, 2022

      Beynini Resetle: Zihinsel rahatsızlıklar ve metabolizmayla ilişkisi

      Eylül 30, 2025

      Stresten Huzura: Deneyimlenmiş bir dönüşüm süreci

      Mart 6, 2025

      Yeni Eril: Dr. Nil Keskin’den kapsamlı bir dönüşüm rehberi

      Mart 4, 2025

      Cansel Oruç’un ‘Başarmaktan Korkma’ kitabı okuyucuyla buluştu

      Aralık 26, 2024

      Beynini Resetle: Zihinsel rahatsızlıklar ve metabolizmayla ilişkisi

      Eylül 30, 2025

      Kimdir bu “Narsist Sapkınlar?”

      Mayıs 29, 2025

      Borderline: Bir Kişilik Bozukluğunun Biyografisi

      Mayıs 6, 2025

      Dementor – Ruh Emici: Narsisizmin gölgesinde bir yok oluş ya da yeniden doğuş hikâyesi

      Şubat 17, 2025

      ‘Hepimiz Narsistiz’ kitabının yazarı Şule Öncü: Sanıldığından yaygın!

      Mayıs 17, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      Prof. Dr. Körükoğlu’ndan sağlıklı ve genç kalmanın sırları

      Mayıs 7, 2023

      Salmonella’dan korunmak mümkün mü?

      Nisan 27, 2022

      Zeytin Kokulu Memleket: Ayvalık

      Ağustos 20, 2025

      Sayım Çınar ile Kopenhag’da Kültür-Sanat 

      Ağustos 9, 2025

      Kadim bir kültür kenti: Denizli

      Mayıs 21, 2025

      Kayıp bir çantanın peşinde Patagonya’da edebiyat

      Şubat 20, 2025

      Nihal Gündüz’den ‘makarna’ ile ‘Çevre Krizi’ fotoğrafları

      Ağustos 15, 2025

      ‘Baumit ile Olasılıklar’ kitabı ile geleceği yeniden düşünüyor

      Eylül 20, 2023

      Heykeltıraş Varol Topaç’ın çelik üretim atıklarından yarattığı eser Contemporary İstanbul’da

      Eylül 17, 2023

      Jeotermal enerjiyi çocuklara anlatan kitap: Damla Adamlar

      Ağustos 31, 2023

      Kim Korkar Yapay Zekadan

      Haziran 8, 2025

      Türkiye’nin mutfak ve kültür mirasından seçkiler dijital erişime açılıyor

      Ekim 20, 2023

      Mevzular Açık Mikrofon, artık GAİN’de

      Eylül 1, 2023

      Akıllı makineler ve robotlar denilince akla gelen filmler

      Ağustos 31, 2023

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      Antakya Film Festivali başladı

      Kasım 24, 2025

      Sinem Çelebioğlu‘ndan çocuklar için; Dağın Kızı 

      Kasım 20, 2025

      Fethiye Uluslararası Film Festivali başlıyor

      Kasım 4, 2025
    • KÜLTÜR – SANAT
      1. Kitap
      2. Müzik
      3. Öykü
      4. Sanat
      5. Sergi
      6. Sinema
      7. Şiir
      8. Tiyatro
      9. Video
      10. View All

      Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

      Aralık 3, 2025

      Geçmişten günümüze atların tarihteki yeri: ‘Akıncılar, Hükümdarlar ve Tacirler’

      Kasım 27, 2025

      Demet Cengiz’in Leylâ’sı ile kaderin kırılma anları

      Kasım 27, 2025

      Sayım Çınar ile kitap dünyası

      Kasım 26, 2025

      Tame Impala Barış Manço hayranı!

      Ekim 22, 2025

      “Pekinel Uluslararası Masterclass” 6-12 Eylül’de AKM’de

      Eylül 5, 2025

      Sazakan’dan ilk tekli: AnatolianBlues

      Ağustos 17, 2025

      Ayın Şarkıları: Ağustosta ne dinleyelim?

      Ağustos 1, 2025

      Toz Zerreleri

      Temmuz 24, 2025

      Dönüşümün Hafifliği

      Temmuz 24, 2025

      Tuğlayı Fark Etmek

      Temmuz 24, 2025

      Yaşama Dair

      Temmuz 24, 2025

      Río Sur, Pera Müzesi’nde

      Ekim 16, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Rüyaların Ressamı: Remedios Varo’dan 6 büyülü tablo

      Haziran 10, 2025

      Balenin Rus yıldızları Bodrum’da

      Ağustos 12, 2024

      İstanbul’da devam eden 16 sergi

      Temmuz 10, 2025

      Ressam Ömer Onay’ın ‘Bilinç Akışı’ sergisi AKM’de

      Haziran 20, 2025

      ‘Mumi’lerin yaratıcısı Tove Jansson eserleriyle Aynalı Geçit’te

      Mayıs 8, 2025

      Handan Özbek’in “Çıplak Kıta” sergisi Goba Art & Design’da

      Mart 12, 2025

      Yunanistan Sineması Günleri, 2 Aralık’ta başlıyor

      Kasım 28, 2025

      Sinematek/Sinema Evi yeni programını duyurdu

      Ekim 21, 2025

      Weapons: İzleyicisini duygusal ve zihinsel olarak zorlayan bir korku filmi

      Ekim 11, 2025

      Erin Brockovich: Mini etekli, topuklu ayakkabılı bir varoluş hikayesi

      Ekim 8, 2025

      Şiir: Kapandık kaldık içimize 

      Temmuz 18, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      GÜRÜLTÜNÜN ORTASINDA SESSİZLİĞE YOLCULUK: MODERN DÜNYADA DİNGİNLİĞİN PEŞİNDE

      Temmuz 1, 2025

      Şiir: Ne Zaman

      Haziran 10, 2025

      Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

      Aralık 3, 2025

      Tiyatro Tales’ten ilk oyun: Macbeth’in Cadıları Bir de Bizden Dinleyin

      Kasım 26, 2025

      Gergedanlar AKM Sahnesi’nde

      Kasım 26, 2025

      “Çiçekçi Sokağı”, 1 Kasım’da Kadıköy Eğitim Sahnesi’nde

      Ekim 27, 2025

      Parazit – Sınıfsal uçurumların sarsıcı anlatımı

      Haziran 30, 2025

      Garfield’in resmi posteri yayınlandı

      Aralık 19, 2023

      Napolyon bu kez Jaquin Phoenix’in yorumuyla sinemada

      Kasım 23, 2023

      Freud’s Last Session filminden fragman

      Ekim 27, 2023

      Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

      Aralık 3, 2025

      Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

      Aralık 3, 2025

      Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

      Aralık 3, 2025

      BİFO ve Barbara Hannigan’dan özel konser

      Aralık 1, 2025
    • SD+
      1. Röportaj
      2. Haber
      3. Makale
      4. Portre
      5. Diğer
      6. View All

      Demet Cengiz’in Leylâ’sı ile kaderin kırılma anları

      Kasım 27, 2025

      Tanrıçanın Serzenişi: Elpis bize ‘umudunuzu kaybetmeyin’ diyor

      Eylül 25, 2025

      DÜNYAYA BİR KRİSTALDEN BAKMAK… HER IŞILTIDA BAŞKA DÜNYALARA YOL ALMAK…

      Haziran 28, 2025

      Booky Kitabevi: Bir insan, butik bir kitabevi, kocaman bir topluluk

      Haziran 22, 2025

      Yeşilçam’ın köklü şirketi Erman Film’de yollar ayrıldı

      Şubat 6, 2025

      Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar: Herkes kendi hikayesine sahip çıksın!

      Kasım 16, 2024

      İstanbul’un plajlarına otobüs seferleri başladı

      Ağustos 7, 2024

      Biletinial’da ‘yorum ve reyting’ uygulaması

      Nisan 17, 2024

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Romalı tarihçilerin yazmadığı Kleopatra: Hükümdar, alim ve filozof bir kadın

      Haziran 10, 2025

      Bir antikahramanın portresi: MARLA SINGER

      Nisan 30, 2025

      Yolda Olmak, Var Olmaktır

      Ağustos 9, 2025

      Maria Anna Mozart

      Temmuz 20, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Gülhane Parkında sarnıç olduğunu biliyor muydunuz?

      Nisan 2, 2023

      Klasik mobilyada en çok tercih edilen ağaç türlerini biliyor musunuz?

      Nisan 1, 2023

      Mart ayında Türkiye’nin en çok konuştuğu başlıklar

      Nisan 1, 2023

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      DENİZ GİBİDİR GÖKYÜZÜ

      Aralık 1, 2025

      ZİNDAN ADASI: İNKAR MI? KOMPLO MU?

      Aralık 1, 2025

      DÜNYANIN SONUNA YOLCULUK

      Aralık 1, 2025
    • PODCAST

      Podcast: Hayati Tavsiyeler ‘Bahar ve Mitoloji’ ile yayında

      Mayıs 5, 2023

      Denenmiş, test edilmiş, onaylanmış: Hayati Tavsiyeler

      Mayıs 5, 2023

      Meraklı bünyeler için podcast kanalı: Suare Online

      Mayıs 1, 2023

      Akla takılan sorulara yanıt arayan podcast: Neymiş?

      Nisan 9, 2023

      Hayati Tavsiyeler: Kendine yatırım yapanlara özel podcast

      Nisan 9, 2023
    • YAZARLARIMIZ
    • SuareMag
    • Suare Öykü
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    Buradasınız:Anasayfa » JOYCE’UN DÜŞLERİNE EŞLİK EDEREK DUBLİN’DE BİR GÜN GEÇİRMEK
    Melis Melek

    JOYCE’UN DÜŞLERİNE EŞLİK EDEREK DUBLİN’DE BİR GÜN GEÇİRMEK

    Nisan 1, 2025Yorum yapılmamış11 dk Okuma Süresi
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Email
    Paylaş
    Facebook Twitter Pinterest WhatsApp Email

    Melis Melek

    “İstediğim” dedi Joyce, “Dublin’in öyle eksiksiz bir resmini çizmek ki,
    eğer bir gün bu şehir aniden yeryüzünden silinirse
    kitaplarımdan yeniden inşa edilebilsin.”
    (Frank Budgen, James Joyce ve Ulysses’in Yapılışı)

    Bir yazar sadece 22 yaşına kadar yaşayabildiği bir şehirle anılmayı nasıl başarır? Elbette düşlerinde o şehirde gezerek ve uyandığında bunu ustalıkla yazarak. Sizi James Jones’un eşliğinde Dublin’de bir günlük gezintiye çıkarmadan önce, bu şehirle tanıştığım ilk geziden söz etmek istiyorum.

    Anılar ve Ulysses’ten alıntılar eşliğinde gideceğiz oraya. Çünkü bazı şeyler birdenbire oldu sanırız ama aslında öyle olmaz. Öncesi vardır mutlaka. O yüzden anlatmaya 2012 yılından başlayacağım. Dönemin Başbakanı Enda Kerry tarafından desteklenen, İrlanda eğitimini yurtdışında güçlendirmeyi amaçlayan Marketing English in Ireland (MEI) tarafından farklı ülkelerden davet edilen yüzlerce eğitimciden biriydim. Son anda gitmeye karar verip cuma akşamı çarçabuk hazırladığım küçücük bir bavulla, o zamanlar Yeşilköy’de olan Atatürk Havalimanı’na gitsem de o gece uçamadım. Uçuş biletimde bir harf hatası yapılmıştı, şu olmuştu, bu olmuştu derken uçuşu kaçırdım. Standart yaşanabilir bir havaalanı hikayesi olduğu için dert etmedim ama her saat başı İrlanda uçuşu da yok. Bir sonraki uçuş cumartesi sabahı. Eve geri dönmek olmaz, en iyisi havalimanında vakit geçirmek. 

    Nihayet sabahın 6’sında uçtum, üç buçuk saatlik uçuştan sonra yine sabahın köründe Dublin’e indim. Elimde danışma masasından aldığım bir harita, sağlamcıyımdır ben; tarifle yetinmedim otelime en yakın durağı, otobüsün numarasına kadar yazdırdım haritanın üstüne. Havalimanından Dublin şehir merkezine giden belediye otobüsüne bindim, Türk usulü şoförden rica ettim:
    “Beni şu durakta indirir misiniz lütfen?”
    “Valizini şuraya bırak, ilerle, insanlara sor, sana yardımcı olacaklardır” dedi. Hiç itiraz etmeden dediğini yaptım. 

    Bu muhabbete kulak misafirliği yapan otobüs yolcuları beni bekliyorlarmış gibi bir etrafımı sarıp, sorulara başladılar: Nerden geldin, niye geldin, nereye gideceksin, kaç gün kalacaksın? Derken haritayı elimden aldılar, adresimi buldular, biri de yerini verdi, beni oturttular. Sonra konuşmanın öznesi ben olmaktan çıktım, birbirleriyle sohbet etmeye başladılar. Biri Türkiye’ye 3 kere gitmiş ama İstanbul’u hala görmemiş, gencin biri Antalya’da bir yaz animatörlük yapmış. Bir diğeri Sultanahmet’in derileri muhteşem, diyor, diğeri 1986 yılına ait İstanbul anılarını anlatıyor.

    Şaşkınlığımı düşünün. Onca yoldan sonra buraya uymuyor mu bu alıntı?

    Her hayat bir sürü günden oluşur, gün be gün. Kendi içimizde yürüyüp giderken hırsızlara, hayaletlere, canavarlara, ihtiyarlara, delikanlılara, karılarımıza, dullara, âşık kardeşlere denk geliriz ama denk geldiğimiz hep kendi kendimizizdir aslında.

    İçine düştüğüm sohbeti şaşkınlıkla dinlerken ileri yaşlarda bir karı koca yaklaştı yanıma. 
    “Biz de sizin gideceğiniz otelde kalıyoruz, beraber ineceğiz, size yardımcı olacağız” dedikleri an onların hikayesine geçiş yaptım. Hanımefendinin ataları İrlanda’dan göçmüş Amerikalıymış. Ölmeden İrlanda’yı görmek istemiş, emekli olduklarında kocasıyla beraber kendilerine 3 aylık İrlanda’da yaşam hediye etmişler. Ne güzel. Sonra üçümüz herkesle tek tek vedalaşarak, otobüsten indik. Otelimiz 5 dakikalık yürüme mesafesinde. Resepsiyona beni teslim edip odalarına çıkan çifti bir daha göremedim, çünkü otel benim için yatmadan yatmaya geldiğim, tertemiz mis gibi bir yatak,  sıcacık bir banyo demek. Valizi odaya koyar koymaz dışarı attım kendimi. Buluşacağım eğitimci grubunu 10 dakika arayla kaçırmışım. Sorun değil, Dublin küçük bir şehir, nasılsa bulurum benim grubu diyerek, otele en yakın bir kafede bir mola verdim kendime. 

    Kısa bir süre sonra yetmişlerinde tatlı bir bey geldi; “Masanıza oturabilir miyim?”
    Bütün masalar boş! Belli ki canı konuşmak istiyor. Belli ki çok konuşkan bu Dublinliler. Sonra aynı sorular; nerden geldin, niye geldin, niçin geldin, ne iş yapıyorsun, ne kadar kalacaksın? Sohbeti koyulaştırmıştık ki bir aydınlanma yaşadım.

    Bir tebessümde nice anlamlar gizlidir.

    “Siz oturun, ben 5 dakikaya otele gidip geliyorum” dedim. Aklımdaki soruyu resepsiyoniste sormam lazımdı: “Benim için size bir not bıraktılar mı?” 
    Yaptığım onca sohbetten sonra anladım ki Dublinliler, soru sorarak anlaşıyor, sormadan bir şey söylemiyorlar!
    “Evet” dedi resepsiyonist, “Size bugünkü planı bıraktılar.”
    Saat 10:00. Programa göre şu an Guiness Bira Fabrikası’na doğru gidiyorlar. Uzak bir yer değil. Subway’de bekleyen beyefendiye dedim ki; “Beni Guiness Bira Fabrikası’na götürebilir misin?”
    “Ben senin kadar hızlı yürüyemem” dedi yaşlı adam, aklına bir şey gelmiş gibi de ekledi: “Bekle.” 
    Telefon açtı, birini çağırdı; gelen delikanlı torunuymuş, beni ona emanet edip, yolcu etti. Torun beni fabrikanın kapısına kadar götürdü. Teşekkür etmek istiyorum ama nasıl? Aklıma para vermek geldi, genç ya harçlık olur. Çocuk bana ne kadar ayıp ettiğimi söyleyince, utandım tabi… Kaldığım süre boyunca hep onlarla karşılaşmayı umdum, olmadı; bu tatlı dede ve kibar torunu benim için hoş bir anıya dönüştüler.

    İrlanda’ya ilk gelişi olan her turist gibi bira yapımı öğrenmeye götürülen grubumu buldum, eğitimlere katıldım, biramı yaptım, sertifikamı aldım. Sonraki günler boyunca da bol bol gezdik. Dublin, Limerick, Cork, Waterford… Birçok şehir gezdirdiler bize, okulları, üniversiteleri ziyaret ettik. İrlanda’ya gitmişken görülmesi gereken neresi varsa gördük. İrlanda ve Türkler’in tarihi kardeşlik hikayesini dinledik. 20 farklı ülkeden gelen, 300 katılımcı olarak Drogheda şehrinin bayrağının neden hilal ve yıldız olduğunu ögrendik. TV’lere çıktık, basın bizlerle röportajlar yaptı. Kırmızı halılar serdiler önümüze. İrlanda biz, eğitimcileri önemsiyordu. Onlar da İngiltere gibi İngilizce dilini dış dünyaya satmak, ekonomilerini canlandırmak, haliyle eğitimcilerin gençlere İrlanda’yı sevdirebilmesi için önce bize sevdirmek istiyorlardı. Etkili de oldu; İrlanda’yı sevmiştim.

    “Öğrenmek için kişinin alçakgönüllü olması gerekir. Ama hayat büyük bir öğretmendir.”

    Bu gezinin ardından İrlanda’ya olan ilgim arttı, araştırmaya, okumaya başladım; bu da bu ülkeye tekrar gitmek istediğim anlamına geliyordu. O sıra fark ettim ki, İrlanda’nın doğal güzellikleri, kültürü,  müziği, dansı, mitolojisi kadar edebiyatı da meşhur. Samuel Beckett, Oscar Wilde ve daha birçok Nobel ödüllü edebiyatçıları var. Ancak onlardan özür dileyerek, en çok etkilendiğim kişiden söz etmek istiyorum: James Joyce.

    Bilmiyordum. Dünyanın en büyük yazarlarından biri, efsanevi Ulysses romanının yazarı Joyce meğer Dublinliymiş! Meğer o yürüdüğüm, gezdiğim, kahvemi, biramı içtiğim O’Connell Street ve Grafton Street’de 1904 yılına kadar James Joyce geziyormuş. Görülmeden dönülmez diye götürdükleri Davy Byrne’s Pub’t her akşam yemeğini yiyormuş. Hatta limon kokulu sabun satın aldığımız Sweny’s Pharmacy’nin kurucusu James Joyce’un eczacı arkadaşıymış. Rehberlerimiz muhtemelen bunlardan söz etmiş olmalıydı, dinlememişim. Hem de hazırlıksız gitmiştim.

    Dublin’e tekrar gitmeye kararlıydım; insanlarını sevmiştim her şeyden önce: Çok konuşkan, çok haraketli görünen o insanların içindeki sükûnet beni etkilemişti. Şehir çok eğlenceliydi, bir o kadar da sakin bir yaşam sürüyordu insanlar. Oysa İstanbul gibi büyükşehirlerde yaşayan bizler, sakinleşmeyi ileri yaşlara erteleyip, sükûneti Ege’nin, Akdeniz’in bir köyüne yerleşmekte arıyoruz. Dublin bu açıdan ilginç gelmişti bana; huzur vadeden bir büyükşehir, bir de James Joyce gibi bir edebiyatçısı vardı.

    Ben. Ve şimdi ben.

    Dublin’e ikinci gidişimde, şehri yazarın izinden gezmek, onun gözünden görmek istiyordum. 1882 yılında bu şehirde doğmuş James Joyce’un Dublin’ini tam 121 yıl sonra onun adımlarıyla dolaşmayı başardım. İkinci Dublin seyahatimi bu kez kendi kendime organize ettim; bilinçli bir turist olarak gezimi Bloomsday etkinliklerine denk getirdim. 

    Bloomsday, James Joyce’un anıldığı, Ulysses eserinin kutlandığı, kurmaca bir karaktere adanmış bir edebiyat günü. Festivale dönüşmüş ama en önemli günü 16 Haziran. Çünkü Ulysses’te tüm olaylar 16 Haziran 1904 gününde geçiyor, tek bir günde. Bloomsday o günün bir canlandırması diyebiliriz. O gün 1904’ün 16 Haziran’ın da olduğu gibi Edwardian Dönem giysileriyle dolaşanlar, Ulysses’ten bölümler okuyanlar görebilirsiniz etrafta. İşte sizi tam da o gün Dublin’de gezintiye çıkarmak istiyorum.

    Düşünce, düşüncenin düşüncesidir.

    Gezintiye çıkmadan önce son bir bilgi daha: James Joyce’un Dublin’i diyorum ya yazımın girişindeki satırları biraz detaylandırmam gerekir. Joyce, Dublin’i 22 yaşında terk etmiş, ülkesinde bireysel özgürlüğünün kısıtlandığını düşürerek kendini “gönüllü bir sürgüne mahkum” etmiş. Çünkü Katolik kilise baskısının, muhafazakarlığın ve yükselen milliyetçiliğin bireysel ve sanatsal özgürlüğünü kısıtladığını düşünmüş.

    Joyce’un bu konuda ne kadar haklı olduğunu gösteren hüzünlü bir hikayesi de var. Genç James ilk büyük eseri olan Dublinliler’i (Dubliners) yazmış ama Dublin’deki yayınevleri sansür korkusuyla basmaya yanaşmamış. Ve bu eser ancak 9 yıl sonra Londra’daki Grant Richard yayınevi tarafından basılmış. Joyce’un başyapıtı Ulysses, Dublin’de geçmesine rağmen Paris’teki Shakespeare and Company tarafından basılmış, ABD, İngiltere ve İrlanda’da yasaklanmış. Bu eserin yazarın kendi ülkesinde yayımlanması 1930’ları bulmuş. Diğer eserlerinin hikayesi de buna benzer, ne yazık ki James Joyce kendi ülkesinde sansürlenmiş, anlaşılamamış, şimdi çok seviliyor olsa da… Bu süreçte birkaç kez Dublin’i ziyaret etmiş Joyce, ancak 58 yıllık hayatının 36 yılını başta ülkelerde geçirmiş, halen mezarının bulunduğu Zürih’te hayatını kaybetmiş. Ama hep Dublin’i yazmış, düşlerini süsleyen şehirde romanlarıyla yaşamış.

    Joyce’un bu hüzünlü hikayesi, Dublinliler’in kederi ve neşeyi aynı bünyede nasıl barındırdıklarını anlamamı sağlıyor sanki…

    Şimdi tüm bunları bilerek, James Joyce’un ayak izlerini takip ederek bir Bloomsday zamanında Dublin’i gezelim mi? Joyce’un düşlerini düşüncelerimize dönüştürerek.

    Eccles Street No: 7’de Bloom’la uyanmak

    16 Haziran. Ulysses’in ana karakteri Leopold Bloom, bugüne bu adreste uyanıyor. Joyce kitabında Bloom’un sabah kahvaltısını, evden çıkışını ve şehre karışmasını en küçük detaylarına kadar anlatıyor. Herhangi bir 16 Haziran’da Eccles Street’te yürürken Leopold’un oralarda bir yerde gezindiğini hayal etmek mümkün. Ne yazık ki orijinal ev artık yok. Sadece Joyce adına adanmış bir plaket var. Yine de hem bir edebi karakterle hem de usta bir yazarla farklı zamanlarda aynı kaldırımlarda yürümek değişik bir duygu. Hatta bir nevi duygu kardeşliği. Ben oradayken etrafımda benzer duyguları yaşadığımızı düşündüğüm yüzlerce kişi vardı. Siz de eminim yalnız olmayacaksınız.  

    O’Connell Street’deki  ‘Kibirli Piç’

    Dublin’in ana arterlerinden biri olan O’Connell Street, Joyce’un eserlerinde çok sık geçiyor. İnsanlar, sesler, gürültüler. O’Connels Caddesi’nin kesiştiği North Earl Caddesi’nde James Joyce’nin bir heykeli de var. Heykelin dikiliş amacı, Dublin’i dünyaya tanıtan kişi olarak James Joyse’u onurlandırmak. Ancak heykelde James Joyce, burnu havaya bakar şekilde gösterildiği için birileri bu heykelin adını ‘’kibirli piç’’ koymuş, millet de sevmiş. Neyse gün güzel; Bloomsday’de Dublinliler eğleniyor, bu etkinlik için dünyanın her bir yerinden gelmiş benim gibi on binlerce James Joyce sever ise bu heykelle fotoğraf çektirmek için yarış halinde.

    Daha sonra tekrar gidip gezdiğim O’Conell’da bugün bir de The Spire adında iğne şeklinde 120 metre bir anıt bulunduğunu da söyleyeyim. Dünyanın en uzun anıtıymış. 2003’te tamamlanmış modern bir ışık anıtı. Dublinliler arasında epey tartışma konusu olmuş ama bir turist olarak, bu ışık anıt sayesinde Dublin şehir merkezinde kaybolmanız asla mümkün olmuyor. Hatta arkadaşlarınızla buluşma noktası görevi de görüyor.

    Davy Byrne’s Pub’da sandviç ve şarap molası 

    Leopold Bloom’un Ulysses’te öğle yemeği için uğradığı bu meyhane, edebiyat tarihinin en ikonik mekânlarından biri. Adres, 21 Duke Street. Davy Byrne’s Pub’da Bloom, öğle yemeğinde bir peynirli sandviç ve bir bardak beyaz şarap sipariş ediyor. Ben de aynısını yapıyorum. Sandviç yiyerek pencereden dışarı bakıyorum; düşüncelerimizle 121 yıl önceki bir güne ışınlanmak mümkün nasılsa.

    Sweny’s Pharmacy’de sabun kokulu edebiyat

    Eski Dublin’i tam anlamıyla hissettiren yerlerden biri. Ulysses’te Bloom’un limon kokulu sabun aldığı bu eczane. Bugün bir edebiyat mekânına dönüşmüş. İyi de yapmışlar. Şu an burada Joyce’un eserlerinden bölümler okunuyor. Yazarın dünyasına adım atmak isteyenler için kapıları hep daim açık. Yine ama bu kez bilinçli bir tüketici olarak limonlu sabunu alıyorum, bu kez daha farklı kokuyor sanki; edebiyatın ya da geçmişin kokusu bu olabilir mi?

    Sandycove’da Dedalus’un uyanışı

    Sandycove yani Martello Kulesi; bugünkü adı James Joyce Tower & Museum. Dublin’in hemen dışında bir kule. Aslında güne buradan mı başlamak gerekirdi? Çünkü roman burada başlıyor; Stephen Dedalus bu taş kulede bir sabaha uyanıyor. Zamanında Joyce da bu kulede birkaç gece geçirmiş, birkaç sabaha uyanmış. Dedalus böyle doğmuş olmalı. Dedalus için James Joyce’un edebi alt benliği diyorlar. Yazarın daha önceki eserlerinde de bir şekilde varmış bu kahraman. Bugün bu kule müze olmuş, çok da iyi olmuş. Bu sayede Dedalus’un ayak bastığı taşlara ayak basabilir, onun baktığı pencereden dışarı bakıp denizi dalgalandığını görebilirsiniz. Bu biraz da James Joyce’un zihninde dolaşmak gibi.

    Trinity College Dublin ve Long Room

    Köklü bir okul olan Trinity College’ın ünü edebiyat dünyasına epey değerli isim kazandırmış olması. Oscar Wilde, Samuel Beckett, Bram Stoker ve daha niceleri bu okulun mezunları arasındaymış. Ama James Joyce değil. Peki biz neden buradayız? Çünkü, romanın değil ama Dublin’in edebi belleğinin merkezi denilebilecek bir yer ve müthiş bir kütüphanesi var. Kolejin kütüphanesi Long Room bir nevi hafıza. 1700’lerin başında inşa edilen bu uzun oda kitaplarla dolu rafları kadar içindeki büstlerle de oldukça etkileyici. Bugün Joyce adının yaşatıldığı mekanlardan biri.

    National Library of Ireland’ın büyüsü

    Kesinlikle gitmişken görmeden dönülmeyecek bir yer: Ulusal İrlanda Kütüphanesi. National Library of Ireland 1877’de kurulmuş, denildiğine göre James Joyce’un en çok vakit geçirdiği yerlerden biriymiş. Joyce’un okuma alışkanlıklarını, araştırmalarını şekillendiren mekân burasıymış. Ulysses’te Dedalus bu kütüphaneye gidiyor. Romanın 9. bölümü olan “Scylla and Charybdis” bölümünde Dedalus; Shakespeare, Hamlet, baba-oğul ilişkileri üzerine fikir yürütüyor, işte o bölümlerin kaynağı burası. James Joyce, bu kütüphanenin içini öyle ayrıntılı anlatıyor ki romanda okurken bile kendinizi buranın mermer koridorlarında yürüyormuş gibi hissedebilirsiniz. Gördüğünüzde ise kesinlikle büyüleneceksiniz. İçerisi inanılmaz bir güzellik.

    Glasnevin Mezarlığı’nda Hades ile yüzleşmek

    Birçok ülkede olduğu gibi Dublin’de de gezi rotanıza bir mezarlık eklenmesi mümkün. Glasnevin Mezarlığı, Joyce’un babasının gömülü olduğu yer, kendisi Zürih’te. Tüm ölülerin ruhlarına rahmet okusam da bu mezarlığı asıl ziyaret etme nedenim, Leopold Bloom’un arkadaşının cenazesi için buraya gitmesi ve romanın ünlü 6. bölümü Hades’in tam da burayı anlatması. Dublin’in cenaze kültürünün yanı sıra kahramanımız Bloom bu bölümde, Glasnevin’e giderken yaşam, ölüm, ruh, beden, aile, yalnızlık gibi türlü düşüncelere dalıyor. Benzer hislere kapılmak olası…

    Yoruldunuz mu? Yoğun geçen bir Bloomsday’in sonunda romandan çok yıllar sonra uydurulmuş, “The Bloom” kokteyli ile günü noktalayabilirsiniz. İrlanda viskisiyle yapılan bu kokteyli öğlen gittiğimiz Davy Byrne’s Pub’da, Bloomsday etkinlikleri sırasında pek popüler olan The Long Hall Pub’da ya da meşhur Temple Bar’da ve civarında bir yerde içebilirsiniz. Nereye giderseniz gidin o gün Ulysses ruhu bütün şehri sardığından, Joyce’a kadeh kaldırabilirsiniz.

    Kaçtığını sanıyorsun ama dönüp geldiğin yer kendi benliğin. Gittiğin en uzak yolun sonu hep eve dönüşün.

    SuareMag – Nisan 2025

    gezi kitap Melis melek suaremag yazar

    Related Posts

    PALOMAR – ITALO CALVINO

    Aralık 2, 2025 Uncategorized

    SuareMag Aralık

    Aralık 1, 2025 Manşet

    Ayın Kitapları: Aralık ayında ne okuyalım?

    Aralık 1, 2025 Ayın Kitapları

    Ayın Filmleri: Aralık ayında ne izleyelim?

    Aralık 1, 2025 Ayın Filmleri
    Yorum Yap
    Yorum yazın Cancel Reply

    Yeni Eklenenler

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025 Kitap

    Margaret Atwood’un “Kalpten” adlı şiir kitabı Doğan Kitap tarafından Nuray Önlüoğlu çevirisiyle okurla buluşturuldu. Margaret…

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025

    PALOMAR – ITALO CALVINO

    Aralık 2, 2025
    Sosyal Medya'da Biz
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    • YouTube
    Bu Haberleri Kaçırmayın

    Ödüllü Avrupa Filmleri beyazperdeye taşınacak

    Mart 12, 2025 KÜLTÜR - SANAT

    Rüyanın kalemle buluştuğu kadın: Nazlı Eray

    Haziran 22, 2025 KÜLTÜR - SANAT

    Yaz ortasında melankoli: Slowdive İstanbul’a geliyor

    Şubat 20, 2025 Aktüel
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Film, kitap, sanat, hayat ve daha fazlası için haber, röportaj, makale, podcast, güncel bilgiler içeren e-dergi.

    Email : editor@suaredergi.com.tr

    Künye

    Son Eklenen Yazılar

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025
    X (Twitter) Instagram Facebook
    © 2025 Tüm Hakları Saklıdır. Do Medya & Ekipbizz İçerik İşbirliğiyle hazırlanmaktadır.

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.