Alperhan Benlioğlu
“Bazen bir şarkı dinlerim ve şarkı bitip evden dışarı çıktığımda hayatımın değişeceğine inanırım.”
Bu cümleyi birkaç kez tekrarladı. Gözleri ekranın titrek ışığında dalgalar gibi gidip geliyordu. Ojeli, uzun tırnaklarıyla klavyeye bastı; harfler duvarlara çarpıp yankılandı. Uzun zamandır dans videolarına sığınmıştı. Aslında bu videolar, hayatın gürültüsünden kaçıp içine gizlendiği bir sığınaktı onun için. Dışarıda karmaşa vardı ama burada… Burada sadece ritim, nefes ve hareket vardı.
Bu yeni dünyasında kimse kimseye zarar vermezdi. Dalgaların kıyıya vurup çekilmesi gibi, insanlar da sadece gelip geçerdi.
Dans onun duvarların arkasında kurduğu gizli bahçesiydi. Başkasının giremediği, sadece kendine ait bir oda. Her adımında bir yankı, her dönüşünde bir sessizlik vardı.
O gece dans videosu izlemek istemiyordu. Yalnızca, ruhunun derinliklerine işlemiş o şarkıyı dinlemek istedi: “Gallo Ciego.”
Anlamını uzun süre bilmemeyi seçmişti, çünkü bazen kelimeler büyüyü bozar.
Gözlerini kapadı, dalgalar gibi yükselen hayallere bıraktı kendini.
***
Cesedin başına toplanan polisler incelemelerini yapıyordu. 10. kattaki bir pencereden düşen adamın bedeni kaldırımda, bir dalganın kıyıya vurmuş kalıntısı gibi duruyordu.
Serbest çalışan gazeteci, her zamanki gibi olay yerine ilk ulaşandı. Parlak sarı şeritlerin ardında durdu, not defterine birkaç kelime karaladı.
“Kendini bırakmış… duvarlar sessiz… cam açık.”
Adamın maddi durumu iyiymiş, eşi ve çocukları varmış. Ama kimsenin bilmediği bu ev… kim bilir, hangi duvarların ardında yaşanmıştı bu hikâye?
Gazeteci, yüzüne rüzgârla karışan kan kokusunu hissettiğinde kısa bir tiksinti duydu. Ölümün soğukluğu, denizden gelen tuz kokusu gibiydi — önce rahatsız eder, sonra garip biçimde alışırdın.
Telefonundan tango melodisi yükselince herkes başını çevirdi.
O ise sadece gülümsedi, bir baş selamı verdi, sonra uzaklaştı.
***
O gece, hayatında ilk kez bir dans gecesine katılmıştı. Pistin loş ışıkları, dalgaların sahili öpmesi gibi yumuşaktı.
Masasına oturduğunda mumun titrek ışığı duvarlarda hareket ediyor, o ışık sanki içindeki korkuyu yalıyordu.
Bir adam masasına oturduğunda önce fark etmedi. Adamın bakışları kalabalığın içinde birini arıyor gibiydi.
Kadın fısıldadı:
– Gallo Ciego…
Adam hafifçe gülümsedi.
– “Siego” diye okunur. Anlamını biliyor musun?
– Hayır. Ama müziği seviyorum. Anlamına bakmadım, büyüsü bozulur diye.
Adam bu cevabı beğenmişti.
“Seni daha önce görmediğime göre, şarkı beni anlatıyor olmalı,” demişti.
O gece eve döner dönmez anlamına baktı.
“Aslında bir çocuk oyunuydu bu. Ama anlamı ilginçti. Kör Horoz.”
İçinden gülümsedi. Demek o, kendisini görmeyen bir kör horozdu.
***
Zamanla birlikte dans ettikçe yakınlaştılar. Ama ilişkileri hep “duvarların arasından” yaşanmış gibiydi. Hiçbir şey tam değildi, hiçbir kelime tamamlanmıyordu.
Dans ederken birbirlerine dokunuyor ama birbirlerine ait olmuyorlardı.
Kadın bir gün, “Bu karanlığı seviyorum,” demişti.
“Hem kimse kimseyi tanımıyor, hem de tanımak istemiyor.”
Cenazede, adamın karısına bakarken bu cümle tekrar yankılandı zihninde. Kadın sanki acısını değil, rolünü sergiliyordu. Kalabalık arasında duran gazeteci, bu sahnenin içinde bile bir haberin kokusunu alıyordu. Arabasına oturup radyoyu açtı. Tango çalan kanallardan birini. Gallo Ciego çalmaya başladığında, duvarlar yıkıldı, dalgalar tekrar yükseldi. O son geceyi, o son dansı hatırladı.
Birlikte hiç gitmedikleri bir salondaydılar. Adam, onu eve davet etmişti. Kadın, içten içe tereddüt etse de dalgaların ritmine kapılmış gibiydi. Ev loştu. Cam açık. Dışarıda deniz uğulduyordu. Adam içki ikram etti. Kadın ise yalnızca nefesinin sesini dinledi. Adam pencereden dışarı bakarken dönüp fısıldadı:
– Hadi, hiçbir şeyin önemi yok. Sadece sen önemlisin.
Kadın bir an sustu. Geri dönüp kapıyı açmak istediğinde kapının kilitli olduğunu şaşırarak anlamıştı. Hangi arada, nasıl yapmıştı bunu? Bir sihirbaz gibi anahtarı elinde sallayıp siyah gömleğinin düğmelerini açmıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra onay bekleyen bakışlarla gözlerine bakmıştı.
“Hadi,” demişti. “Hiçbir şeyin önemi yok. Sadece sen önemlisin. Bu çağda bu ön yargılarını bırak.” Kendini hiç hissetmediği kadar güvende hissetmişti ve hafifçe soyunmuştu. Sonra kararsız bir şekilde durmuştu. Dans eşi de aynı anda soyunuyordu. Sadece ufak bir farkla daha hızlı yapıyordu bunu.
Bir yandan da sinirli bir ifade takınmaya başlamıştı.
– Çok uzattın hızlı soyun! Yeter oyun oynadığın!
Alt dudağı hafif titremiş evde sıcak çikolata içip, dans çalışan o masum kıza dönüşmüştü. Sonra yavaşta külotunu çıkardı. Adam ise, bir ok darbesiyle yaralanan bir hayvanın çıkardığı o korkunç bağırtıyı kopardı.
– O? O da ne? Nasıl? Nesin sen? Hayvan!
Adam şok olmuş halde kadının önüne doğru bakıyordu.
– Ne olursa olsun demiştin.
– Ne demek ne olursa olsun. Erkek… Erkek misin sen?
Adamın üzerine yürümeye başlamıştı. Adam hem geriye doğru yürüyor hem yüzüne korku duyduğunu gösteren bir ifade takınıyordu. Eline hafifçe vurarak anahtarı yere düşürdü. Adam anahtara bakmak için eğildiğinde ise elinin ayasıyla herifi burnundan yukarı iterek kafasını geriye yatırdı. Bütün gücüyle açık pencereden aşağı itti sevgili dans eşini. Hayallerinin erkeğini, hayallerini. Çıkan tok sesi, belli belirsiz duydu. Yavaş yavaş giyindi. Tekrar gazeteciye dönüşmüştü. Dans eden o küçük kız yoktu artık. Aşağı bakma isteği duysa da kimse tarafından görülmek istemiyordu. Kısa süre için de olsa buradaki varlığını gösteren tüm delilleri yok etmeden önce, son bir kez arkasını dönüp açık pencereye doğru baktı.
– Elveda aşkım. Yalnız kalırım diye üzülme sakın. Nasılsa sabah polisler beni ararlar,
***
Şimdi arabasında, deniz kıyısında park etmiş haldeydi.
Radyodan yine aynı şarkı çalıyordu.
Dalgaların sesi, camlara vuran rüzgârla birleşti.
Dikiz aynasında gözlerinin içine baktı. Hafifçe gülümsedi.

Alperhan Benlioğlu, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümleri’nden mezun olduktan sonra kariyerine Hacettepe Üniversitesi’nde MBA ile devam etti. Aselsan’da 12 yıl Proje Yöneticisi olarak görev yaptıktan sonra, kariyerini Prowin Danışmanlık’ta Genel Müdür Yardımcısı olarak sürdürüyor. Sinema ve edebiyat ile yakından ilgileniyor. “Sihirli Maceralar Kitabı”, “Bal Porsuğu Uzaylılara Karşı” ve “Hindistan Cevizine Ne Oldu?” isimli üç çocuk kitabı bulunuyor. Bugüne kadar şiir ve hikayeleri 10’un üzerinde farklı kolektif kitapta yer alırken, yazmaya devam ediyor.

