Buğra Kaleli
Adam, aynanın karşısına geçti. Siyah çantadaki tomarları üst üste koyduğunda boyuna kadar ulaşıyordu. Bunca parayla yapabileceği bir sürü şey olabilirdi. Sonra kendine baktı. Gözlerinin çukurluğunda işaret parmağını gezdirdi. Kulakları eskiden daha küçük değil miydi? Saç telleri arasındaki mesafe çok uzaktan seçilebiliyordu. Elleriyle ayak bileklerini kavradığında parmakları birbirine değebiliyordu. Tenindeki benler sayısızdı. Duruşu, eğikliğin tiyatral ifadesi gibiydi. Bu kadar para ve yetmiş sekiz yaş. Yaşamın espri anlayışı muhteşemdi. İşte bu anların bir kokusu vardı; zamansızlık kokusu… Bunu daha önce defalarca duyumsamıştı.
Adam bebekti en başta. Dünya’ya hasta hasta merhaba dedi. Uzak kaldı bir süre memeden. Kavuşunca tekrar anasına, doyamadı bir türlü. Tadı yabancılaşmıştı yaşam suyunun. Onu var eden canlının tenini hissedemedi. Huzursuzluk sardı bedenini onun kucağındayken; sütten kesildi…
Adam çocuk oldu sonra. Bir sorun vardı ama. Çirkinceydi. Pek yaklaşmadı arkadaşları ona. Çok çabaladı. Oyuncaklar serdi önlerine, oyunlar kurdu. Kendi ile kaldı ne yaparsa yapsın. Vazgeçti. Yalnızlığa alıştı. Sonra geldi yanına bir bir arkadaşları. Bu sefer o istemedi. Yalnızlığı daha anlamlı düşünüyordu artık.
Adam okula başladı. Çalıştı, çabaladı. Zihni kitaplarla doldu. Sorular soruldu ona. Güvenemedi cevap verme sırası geldiğinde kendine. Hep başkalarının cevaplarını duyup söylenip durdu içten içe ‘Ah ben de bunu söyleyecektim.’ diye.
Adam genç oldu. Kadınları görmeye başladı gözleri. Kalbine sevgi sözcükleri fısıldadı yaşam. Özümsedi hepsini. Hissetti. Ancak eyleme geçemedi bir türlü. Bu nedenle sevgi darıldı ona. Sadece onun kalbinde yaşadı intikam alırcasına. Yansımadı başka yüreklere.
Adam, adam olmaya henüz adım atmışken iş peşinde koşuyordu. Hayat zordu. Para kazanmalıydı. Yıllarca eğitimini aldığı mesleği yapmak istiyordu ama çabalamaktan yoruldu. Kolay yolu seçip herhangi bir işe yöneldi. Zamanla alıştı bu herhangiliğe. Hatta öyle alıştı ki; hayalleri kalmadı yarınında.
Eli para görünce akrabalar seferber oldu adamı baş-göz etmek için. Bunaldı adam baskıdan. Evleniverdi kendine sunulan bir olasılıkla. Gerektiği gibi yuvasını kurdu, üredi. Yıllar geçtikçe hazırlıksız yakalandığını anladı; eşliğe de babalığa da… Haliyle beceremedi ikisini de. Yapabileceği tek şey yaşamı sürdürmek oldu.
Adam yaş almaya devam etti, sonu gelmeyecek gibi. Arkasına baktı her nefesinde. ‘Neden?’ diye sorgulamakla geçiyordu günleri. İnsanların terk edişleriyle yalnız kaldıkça, daha da sorguluyordu geçmişi. Buldu sonunda sorunun temelini. O, görüntüden sonra gelen ses gibiydi Oscarlık bir filmde. Uyumsuzdu. Film, ne kadar muhteşem olursa olsun zamansızlık her şeyi anlamsızlaştırıyordu. Tıpkı önüne düşen bunca paranın ona hayal kurduramaması gibi… Halbuki bir şeyi atlıyordu; çabalasaydı daha iyi haline bakabilecekti. Zamanı bir ‘an’ a ait zannetti. Bilmiyordu ki vazgeçtiği zaman tümüyle onundu. Adam, coşkulu dalgalarda keyifle yüzeceği bir denizde, tüm ahengi bozan duvar olmuştu yaşamına…

Ankara’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimi Ankara’da tamamladı, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı’ndan mezun oldu. MEB bünyesinde Sınıf Öğretmeni olarak atandıktan sonra sırasıyla Şırnak, Mardin, İstanbul ve Konya’da görev yaptı. 2022 yılında Selçuk Üniversitesi Çizgi Film ve Animasyon bölümünü kazanıp örgün eğitime başladı. 2025 yılında Pötikare Yayınları’ndan ‘Bir Dileğe Yolculuk’ ve MSE Yayınları’ndan ‘Pampas’ isimli kitapları basıldı. Öyküleri çeşitli dergilerde yayımlanıyor. Halen Konya Karatay Yavuz Selim İlkokulu’nda Sınıf Öğretmeni olarak görev yapıyor. Evli ve bir çocuk babası.

