Tuba Ayşe Özgür
Doğar doğmaz seni tarıyorlar. Soğuk mavi ışıklar bedenini baştan aşağıya süzüyor. Makinenin sesi keskin, yargısı hızlı: “Hasarlı üretim.”

O andan itibaren sen, sen olmaktan çıkıyorsun. Artık bir beden değil, bir etiket, bir kodsun. Burnunun kemiği, teninin tonu, bacağındaki eğrilik, memelerinin küçüklüğü, dişlerinin bozukluğu, hepsi birer hata satırı gibi kaydediliyor sisteme. Ve sana, daha nefesin bile ısınmamışken, şu damga vuruluyor: çirkin.
Çirkinlik filminde dünya, tek tip güzelliğin fabrikasında sıkışmış bir laboratuvara benziyor. Her beden, bir makine parçası gibi ölçülüp biçilip mükemmele ayarlanıyor. Tabii burada en önemli soru şu olmalı: “Kimin mükemmelliği?”
Güzellik, özgür bir estetik değil; totaliter bir sistemin normu olarak çıkıyor karşımıza. Çirkin olan, aslında “düzene uymayan” oluyor. Yani sadece estetikten değil, otoriteye itaatten de dışlanıyor. Hasarlı üretim olarak daha iyisini seçmek için sana gösterilen kalıplara girmen gerekiyor çünkü. Saçının renginden, gözünün rengine, dudağının kalınlığından ellerinin inceliğine kadar.
Distopik olan tam da budur: Kusursuz beden vaadi, insanı özgürleştirmez, onu kontrol eder. Çünkü güzellik, burada politik bir disiplin aracıdır.
“Hasarlı üretimler,” toplumun görünmeyen yeraltı haritasında yaşamaya zorlanıyorlar. Onlar görünmezler, sokaklarda, reklamlarda, ekranlarda yer bulamazlar. Sistem, onları yalnızca arıza kataloglarında gösteriyor ve böyle olmamalısın diye de beynine kodluyor. Çirkinlik, bir virüs gibi bulaşabilir, yayılabilirolmakla bir tutuluyor. İşte bu yüzden izole edilmen gerektiğinin altı çiziliyor.
Ve sen, yüzündeki her kırığı saklarken, aslında sistemin kırılganlığını da gizliyorsun. Çünkü çirkinlik, bu mükemmellik imparatorluğunun en büyük tehdidi ve sen sistem için adeta yok edici bir silahsın.
Filmde “çirkin” olmak, yalnızca estetik bir yargı değil, varoluşun çarpıtılmış aynası olarak çıkıyor karşımıza. Sartre’ın özgürlük alanı burada yoktur; bedenin seni rehin alır. Varoluşun özden değil, etten başlar. Çirkinlik, insanın kendi benliğini kurmasına izin vermez; çünkü sen daha “kimim” diye soramadan sana “kimsin” denir: Hasarlı üretim, çirkin, dışlanmış.
Böylece insanın en temel sorusu, sistemin damgasıyla gölgelenirken,çirkinlik, seni kendinden bile yabancılaştırma amacını taşır. Ve bunu da en iyi şekilde yapar.
Ama filmde, bu distopyada küçük bir isyan alanı açılır. Çünkü “çirkin” bedenler, sistemin tekdüzeliğini bozan çatlaklar olduklarının farkına varmıştır. En azından bir kısmı… Onlar bir araya geldiklerinde, bir “kusur kolektifi” oluşur. Çirkinlik, baskının değil, direnişin estetiğine dönüşür.
Ve o an anlarız: Çirkinlik, aslında güzelliğin karşıtı değil, güzellik mitinin yıkımıdır. Hasarlı beden, makinenin en büyük açığıdır. Onun bozukluğunda, sistemin kusursuzluğunu yok eden özgürlük kıvılcımı gizlidir.
Çirkinlik filmi, bize şunu fısıldar: En büyük distopya, insanların düşüncelerinin değil, bedenlerinin kodlanmasıdır. En sert hapishane, çarpık bir bacak ya da yamuk bir dişin işaretlendiği yerdir.
Ama aynı zamanda, en büyük ütopya da oradan başlar. Çünkü çirkinlik, bu karanlık düzenin yıkımına açılan gizli kapıdır.
Belki de en radikal söz şu olacaktır…
Evet, ben hasarlı üretimim. Ama sizin kusursuzluğunuza boyun eğmeyeceğim.Çünkü çirkinliğim ile çatlak olduğumun ve sistemi korkuttuğumun farkındayım…
FİLM HAKKINDA
Uglies, McG tarafından yönetilen ve senaryosu Jacob Forman, Vanessa Taylor ve Whit Anderson tarafından yazılan Amerikan bilimkurgu aksiyon-fantastik filmidir. Filmin başrolünde Joey King yer almakta ve aynı zamanda yürütücü yapımcı olarak görev yapmaktadır. Scott Westerfeld’in Uglies adlı romanından uyarlanan filmin konusu gelecekte kıyamet sonrası distopik bir toplumda geçiyor.
Yönetmen: McG
Yapımcılar: John Davis, Jordan Davis, Robyn Meisinger, Dan Spilo, McG, Mary Viola
Senarist: Jacob Forman, Vanessa Taylor, Whit Anderson
Oyuncular: Joey King, Keith Powers, Brianne Tju, Chase Stokes, Laverne Cox
Görüntü yönetmeni: Xiaolong Liu
Kurgu: Martin Bernfeld

Tuba Ayşe Özgür
İngiliz CAS’s akademide yaratıcı yazarlık, AÜ’nde Halkla İlişkiler eğitimleri aldı. Çisenti ve Postüla adlı özel tiyatro gruplarında oyunculuk ve yazarlık alanında çalışmalar yaptı. Halen Amerikan NU’de Psikoloji ve Sosyoloji lisansı alıyor. Ajans kurucusu ve yönetiminden, çeşitli dergilerde içerik yazarlığından yayın koordinatörlüğüne kadar pek çok görev üstlendi. Halen “Atölye Bütünsel Edebiyat” adlı yazma atölyesinin yöneticiliğini yapıyor ve çeşitli dergilerde yazıları yayımlanıyor. Büyülü Gerçekçilik üzerine atölyeler düzenliyor. Pek çok kolektif kitapta öyküleri ile yer aldı. İlk romanı “Büyü Bozumu” 2022, “Benim Kalbim Dikdörtgen” romanı 2023, “İçime Karga Uçuştu” adlı öykü kitabı 2024, “Kedi Uykusu” 2025 yılında yayımlandı.


