Figen Ormancı
Ey özgürlük…
Nasıl da arıyorum o günlerimi… O parkta serseri mayın gibi gezdiğim, günlerce iki lokma yemek bulmak için tabanlarımın yarıldığı, soğuk kış gecelerinde üzerinde yatmak için bir mukavva parçası bulduğumda sevincimden uyuyamadığım, kırk yılda bir başım okşandığında mutluluktan sallamaktan kramp giren kuyruğum, her belediye arabası gördüğümde deli gibi çarpan yüreğim, sokaklarda benim gibi sakin yaratıklara mobbing yapan kabadayı hemcinslerim…
Anlatacak o kadar çok şey var ki… O günleri mumla arıyorum desem gülersiniz bana, değil mi? “Bundan daha kötü ne olabilir?” diye düşünebilirsiniz.
Bundan daha kötü ne olabilir?
Yaşayana kadar böyle bir soruyu sormak, en az size geldiği kadar bana da deli saçması gelirdi… Dinleyin o zaman; dinleyince bana hak vereceğinizden zerre şüphem yok…
Silvia… Adı Silvia’ydı. Her sabah parkta, rüzgâra karşı savurduğu uzun sarı saçları, renkli kulaklıkları, her gün birbirinden farklı rengârenk taytları, renkli spor ayakkabıları ve fit vücudu ile Silvia… Onu her gördüğümde yanına koşardım. Kafamı okşar, çocuk sesi çıkararak severdi beni. Bütün parkı onunla tavaf etmişliğim vardı. Tek istediğim, onun benim sahibim olmasıydı. Bir gün beni bu cehennem hayatından, yalnız ve mutsuz dünyamdan çekip çıkarmasıydı tek hayalim…
Soğuk bir akşamüstü nihayet Silvia bana “Gel” demişti.
Evet, beni arabasına çağırmış, oradan da her yanı pembe mobilyalarla kaplı evine götürmüştü. Allah’ım, mutluluktan çıldırıyordum… Sıcacık pembe pelüş halılar, kocaman koltuklar, bana benzeyen tüylü oyuncaklar… İlk defa ıslak burnum ısınmış, patilerim rüyamda bile böylesine sıcacık olmamıştı. Özel kaplarda gelen ıslak mamalar öylesine lezzetliydi ki “Hayatımda hiç yemek yememişim meğer,” diyordum içimden.
Bir sabah “Hadi” dedi Silvia, boynuma pembe bir tasma taktı. Ah, ne özenirdim sahibiyle gezen köpeklerin o tasmalarına… Sonunda benim de bir tasmam vardı. Parka gittiğimizde, o vahşi kangal bozması haydut -beni her gördüğünde kara burnunu kısıp sarı dişleriyle tehdit eden marsık- kuduracaktı kıskançlıktan. Ayyy… Sarıkız da görecekti beni… Yumuşak tüyleri, kara gözleriyle beni o pis halimle bile severken bir de böyle tasmayla… Pek havalı olacaktım.
Doğruca kapısında “Veteriner” yazan bir yere gittik. Bol köpüklü sularla yıkandım, çatır çutur tırnaklarım kesildi. Biraz burkulmuştum ama sonuçta onlara ihtiyacım olamayacaktı artık… Sonra dişlerim fırçalandı, kulaklarım temizlendi derken, birkaç iğne sokup çıkardılar. Ee, her şeyin bir bedeli vardı.
Eve geldiğimde, bana benzeyen oyuncak pelüş köpeğin aynısı olmuştum. Vallahi ikimizi yan yana görseniz, kim canlı, kim değil anlamazsınız.
Ancak bitmiyordu… Her Allah’ın günü farklı kıyafetler, zaten tüylü bedenimi iyiden iyiye ısıtıyordu. Yetmedi, bir de tasmama çıngırak taktı; her hareketimde çın çın… İşkence resmen! Allah için kim ister bunu?
O da yetmedi, her gün bana özel yapılmış patikleri giyip, çıkıyordum sokağa. Hiç sevmiyordum onları; çıplak ayaklarımla hissettiğim toprağı artık hissedemiyordum.
O özendiğim tasma var ya… O tam bir kâbusmuş! Nereye sürerlerse oraya…
Bir gün isyan ettim ve başıma dünyanın en korkunç şeyi geldi. Sarıkız’ı uzun zamandır görmemiştim. Beni görünce resmen “Gel peşimden!” diye salladı kuyruğunu. Yo, bu kez kimse tutamaz beni! Peşinden gitmek istedim. Yahu aşkımıza da mı engel… Dayanamadım, koştum peşinden; tasma masma vız geldi. Ben tasmadan kurtuldum ama zavallı Silvia iki seksen uzandı yere…
Ne oldu dersiniz? Bu olay insanlık camiasında büyük yankı uyandırdı… Meğer insanların dünyasında aşk kadar kötü bir şey yokmuş! Ertesi gün hadım ettiler. Evet, “kısırlaştıralım” diye konuşulduğunda ne olduğunu anlamamıştım.
Ne yapayım? Silvia’yı seviyorum; nedense içimden hep onu korumak geliyor ama birader, bu ne ya… Şu an kuaför koltuğunda mizanpli yaptırıyorum! Geldiğim son nokta bu! Meğer o kurumuş, tiftiklenmiş tüylerim özgürlüğümü koruyan güçlü bir kabukmuş. Şimdi dışım yumuşacık ve parlak ama soyulmuş bedenim artık ruhumu koruyamıyor.
Ne diyeyim… “Her seçiş bir vazgeçiştir,” diyen insanoğlunun bir bildiği varmış.
Mutlu muyum?
Tüylerime sarılmış bigudilerle mi?
Kararı siz verin… Ama konuyu kapatmadan sokak köpekleri, bu mesajım size; “İnsanlardan kaçııın!”


