6 filmden oluşan Terminatör serisinin ilk iki filmini tekrar hatırlayınca, insanlarla robotları savaştıran olayların içinde buluruz kendimizi. Yapay zeka ve zamanda yolculuk gibi bilim kurgunun iki önemli teması ile bizi buluşturan filmler, yanıtını hala arayan o önemli soruyu da gündeme getirir: “Günümüzdeki teknolojik yenilikler, yapay zekadaki merak uyandıran gelişmeler günün birinde bizi makinelerle karşı karşıya getirir mi?”
ALPERHAN BENLİOĞLU

Yayınlandığı tarihte büyük bir ses getirmiş, insanların teknoloji konusunda duyduğu bilinçaltı korkularını gün yüzünü çıkarmış bir film serisi Terminatör. 6 filmden oluşan bu serinin temelini oluşturan ve en çok ses getiren ilk iki filmini beraber tekrar hatırlamak ister misiniz? Eğer eskide kaldığı için bir şekilde henüz izlememişseniz bu iki kült filmi listenize kazandıracak olmaktan mutluluk duyarım.
Filmimizin ana teması bilineceği üzere insanların robotlarla olan savaşı. 2029 yılındayız ve makineler yapay zekalarını kullanarak dünyanın kontrolünü ele almak üzereler. Bilimkurgu unsurlarından yapay zekanın ve zamanda yolculuk temasının filmin temelini oluşturduğunu belirtmekte fayda var. İnsanlık da bu süreçte “Direniş” isimli örgütü oluşturarak makinelere karşı mücadele etmeyi öğreniyorlar. Direniş’e liderlik eden John Connor filmimizin ana kahramanı. İnsanlar bu kanlı savaşta, John Connor sayesinde, robotların yok edilebileceğini keşfediyorlar. Bu konu filmde şöyle bir replikle vurgulanıyor: “John Connor aksini gösterene kadar makinelerin yok edilebileceğini düşünmemiştik”.
Filmin esas aksiyonu ise buradan sonra başlıyor. Makineler bu savaşı kazanmak için yok etmeye programladıkları bir Android’i, John Connor’ın annesi Sarah Connor’ı öldürmek için zaman makinesiyle geçmişe gönderirler. Bunu öğrenen John Connor ise annesini korumak üzere en iyisi askerini geçmişe gönderir ve macera başlar. Bir tarafta elinde sadece isim ve lokasyon bilgisi olan ölümcül bir Android, diğer yanda ise liderlerinin annesini kurtarmakla görevli bir asker Kyle Reese. Zaman yolcuğunun tartışmalı konularından olan geçmişi değiştirdiğimizde geleceğe nasıl etkisi olacağı paradoksu burada da örtülü bir şekilde yer alıyor. Geçmişte olmayan bir olay gerçekleşir ve Kyle Reese, Sarah Connor’a aşık olur. Birlikte olmaları ile de Sarah, John’a hamile kalır. İlk izlediğimden beri benim de kafamı kurcalayan bir sorun ortaya çıkıyor burada. John Connor babasını değiştirerek aslında kendini de değiştirmiş olmuyor mu? Dolayısıyla savaşı insanlar değil de bu kez makineler mi kazanacaklar? Bu sorunun cevabı ileriki filmlerde verilmeye çalışılsa da biz ikinci filmle devam edelim.
İkinci filmde sevgili John Connor koruyucu bir ailede ergenlik yaşlarına ulaşmış durumda. Sarah Connor ise Android’lerle ilgili anlattıklarından dolayı akıl hastanesine kapatılmış, hapis hayatı yaşamakta. Makineler pes etmemiş ve bu kez John Connor’ın kendisini öldürme peşindeler. İnsanlar da ele geçirdikleri Andorid’i programlayarak geçmişe göndererek yine John Connor’ı hayatta tutmaya uğraşıyorlar. Özetle iyi ve kötü robotun savaşına sahne oluyor diyebiliriz ikinci film için. Film boyunca ara ara insanlarla makineler arasında karşılaştırmalar da yine zorlamadan yapılmakta. İyi terminatörümüzün insanların neden ağladığını merak etmesi bunlardan bir tanesi. Ayrıca insanlığın dünyaya verdiği zarar da bir özeleştiri olarak filme serpilmiş bir tespit. Bununla ilgili Android’in söylediği şu replik gözlerden kaçmıyor: “Kendinizi yok etmeniz, insanlığın doğasında var”.
Günümüzdeki teknolojik yenilikler, yapay zekadaki merak uyandıran gelişmeler günün birinde bizi makinelerle karşı karşıya getirir mi bilinmez ancak terminatör serisinin bu konudaki tespitlerini de es geçmemenizi öneririm.

1984’den günümüze 6 serilik bir baş yapıt: Terminatör
Bilim kurgu sinemasının en ses getiren yapımlarından biri olarak kabul edilen Terminatör serisi, 1984 yılında seyirci karşısına çıkan ilk film ile hem James Cameron hem de Arnold Schwarzenegger’e farklı bir ün getirdi.


