Buğra Kaleli
Dalgalar durmaksızın ezgisine devam ediyordu. Fark ettim ki en büyük sessizlik, aralıksız devam eden benzer seslere zihnimizin kayıtsız kalmasıyla elde ediliyormuş. İçime döndüm. Ta derinlere. Sonra ‘An’ da olmam zorunluluğu beni sardı ve tekrar sahildeydim.
Yumurtalara odaklandım. Ufak tefek hareketler var kumun yüzeyinde. Ay; dolunay. Kamera çekimi için yeterli ışığa sahibim. Bir saatlik bekleyişten sonra ilk kaplumbağa kumun altından çıkmayı başardı. Etrafına bakındı. Deniz, yaşama az önce gözlerini açmış bu canlıya, yakamoz ile süslenmiş büyüleyici bir yolu cömertçe sunuyordu. Kaplumbağa, sonsuzluğa uzanan bu muhteşemliği fark ettiği anda tüm gücüyle oraya koşmaya başladı. Beklenen, olması gereken, kurguya uygun bir aksiyon…
Denize yönelim, kaplumbağanın kalıtımsal olarak nesilden nesile taşıdığı içgüdüsünden ibaretti. Kabuğunu kır, kumun üzerine çık, denize koş, yüzmeye başla. Garip bir şekilde etrafta onları avlamak için bekleyen hiçbir canlı yoktu. Küçük kaplumbağalar için bu durum bir şey değiştirmiyordu; tek amaçları suya ulaşmaktı. Hiçbiri ‘Avcılar yok. O zaman koşmaya da gerek yok. Islık çala çala denizime kavuşayım.’ demiyordu. Hepsinde bir telaş. Islık çalmalarını isterdim aslında. Ben ışığıma koşarken yapmıştım bunu.
On yedi yaşımın sonlarında liseyi bitirdim. Başarılı bir öğrenciydim. Bundan özellikle babam çok memnundu. Projesi tıkır tıkır ilerliyordu. O, hayatının her noktası planlanmış, gelir-gider değerlendirilmesi incelikle yapılmış, attığı her adımı amaçlarına yönelten bir insandı. İki ablamın evlenip baba evinden gitmeleri sonucu amacı ile baş başa kaldı. Doyumsuzluk içerisinde yönettiği inşaat şirketinin geleceği olan benimle…
Zaman kaybetmemeliydim asla onun planında. En iyi okullar, özel hocalar, yaşam koçları… İstenilen sonuca ulaşabilmek adına çok bonkördü babam. Eninde sonunda inşaat mühendisi olarak karşısında dikilmeliydim. Tek hayali buydu. Aslında bu şartlar sağlanmasa da kazanabilirdim. İşini garantiye almak istedi. Hiç sormadı ‘Sen ne istiyorsun?’ diye.
Yaz mevsimi gelmesin diye dua ederdim. Beni şantiyelerde oradan oraya sürüklerdi. Harç da kardım, bina projelerini de inceledim. Hiçbiri ilgimi çekmiyordu. Ben, bina bitip de bahçesinde büyüyecek ağacın dalındaki kuşları hayal ediyordum; ağacın kökünde yuva kuracak karıncayı; yaprağında gezinecek tırtılı. Üst katların panoramik deniz manzarası umurumda değildi. Manzaranın tek çekici tarafı yunusların senede bir-iki kez yapacakları şovu görebilmem olasılığıydı.
Üniversite için İstanbul’a geldiğimde babamın ilk işi bana profesyonel bir fotoğraf makinesi hediye etmek olmuştu. Makineyi avuçlarıma koyarken kurduğu cümleyi asla unutmam.
“Bununla sadece binaları fotoğraflayacaksın. İşinde çok faydasını görürsün.”
İşte bu hayatımı değiştiren cümleydi. Babam kendi gölgesini fotoğraflamamı istedi. Ben ise yaşamımı aydınlatan ışığıma bakmayı tercih ettim vizörden. Doğaya olan aşkımı ölümsüz anlara çevirmeye başladım. Üniversiteye en fazla bir sene katlanabildim. Okuluma devam eder gibi yapıp bulabildiğim tüm fotoğrafçılık eğitimlerini aldım. Tabiata aşık benim gibi insanlar buldum. Ülkenin dört bir yanını dolaştım onlarla.
Dördüncü yıla kadar inandırdım babamı mühendisliğe doğru yürüdüğüm yola. Staj yapmam gerektiğinde babamın benden habersiz ayarlamalar yapmaya çalışması, okuldan kaydımın silindiğini öğrenmesiyle sonuçlandı. Ailem tarafından reddedildim. Doğa, tek ailem oldu bundan sonra. Dünyaca ünlü bir doğa fotoğrafçısı sayıldığım evrenimde, kaplumbağaların var olma arzularını gördükçe ne denli doğru bir karar verdiğimi daha iyi anlıyorum.
Sahilde yürüyüşe çıkmış iki genç, önlerini görebilmek için telefon ışıklarını açmış halde ilerliyorlardı. Birkaç kaplumbağa yolunu şaşırdı. Yakında daha aydınlık bir yer bulmuşlardı. Gençleri uyarıp ışıklarını kapattırdım. Dört kaplumbağadan üçü denize tekrar yöneldiler. İçlerinden biri durup, öylece kalakaldı. Bir süre bekledi. Yakamozun onu çağıran tutkusunu hissedince alelacele koşmaya başlayıp, o da ruhunu suyun derinliklerine çevirdi.

Ankara’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimi Ankara’da tamamladı, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı’ndan mezun oldu. MEB bünyesinde Sınıf Öğretmeni olarak atandıktan sonra sırasıyla Şırnak, Mardin, İstanbul ve Konya’da görev yaptı. 2022 yılında Selçuk Üniversitesi Çizgi Film ve Animasyon bölümünü kazanıp örgün eğitime başladı. 2025 yılında Pötikare Yayınları’ndan ‘Bir Dileğe Yolculuk’ ve MSE Yayınları’ndan ‘Pampas’ isimli kitapları basıldı. Öyküleri çeşitli dergilerde yayımlanıyor. Halen Konya Karatay Yavuz Selim İlkokulu’nda Sınıf Öğretmeni olarak görev yapıyor. Evli ve bir çocuk babası.

