Siyasi hiciv gazetesi Markopaşa’nın serüveni, Tiyatro Hayali tarafından sahneye taşındı. Erdem Akakçe, Bülent Çolak ve Fatih Koyunoğlu’nun muhteşem oyunculuklarıyla akıllara kazınan “Meçhul Paşa”, atlattığı badirelerle Türk basın tarihine geçen gazetenin yolculuğunu anlatıyor. Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’ın çıkardığı Markopaşa, bu kez tiyatro sahesinden tarihe bakmamızı sağlıyor.

Bugünlerde “yayın yasakları” ve “iktidar baskısı” kıskacındaki Türk basını, geçmişte de benzerine az rastlanır badirelere sahne oldu. Açılıp kapanan, farklı isimlerle yeniden açılan gazeteler, dönemin iktidarıyla iş birliği yapmadığı için düşünceleri sansürlenen, hayatlarını hapiste ya da sürgünde geçiren gazeteci ve aydınlar, maddi yetersizlikler ya da kâğıt sıkıntısı nedeniyle çıkamayan yayınlar, derken darbeler, çıkarılan basın yasaları, medyanın sermaye eline geçişi, holdingleşmesi, reklamların haber içeriğinin önüne geçmesi. Yazması uzun. Anlamak, öğrenmek isteyenler geçtiğimiz günlerde vefat eden Hıfzı Topuz’un “Türk Basın Tarihi” kitabına bakabilir.
Başına gelmedik kalmamış basınımızda Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’ın çıkardığı, dönemin siyasi atmosferini sivri bir dille hicveden efsanevi yayın Markopaşa’nın yeri ayrı… İşte o öykü, Tiyatro Hayali tarafından “Meçhul Paşa” ile tiyatro sahnesine taşındı. İlk kez 2018-2019 sezonunda sahnelenen “Meçhul Paşa”, bu sezon yeniden seyirciyle buluşuyor. İlkinde olduğu gibi bu sezon da Erdem Akakçe, Bülent Çolak ve Fatih Koyunoğlu başrolleri paylaşıyor ve Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz ve Mustafa Mim Uykusuz’u ete kemiğe büründürüyor. Aydınları bir arada Markopaşa için mücadele ederken görmenin seyirci üzerindeki duygusal etkisini tahmin edersiniz… Akakçe, Çolak ve Koyunoğlu, bu zorlu işin üstesinden hakkıyla geliyor.
Markopaşa’nın emektarları çaycı Seyfi, dizgici Hamza ve sayfaları yapan Mahir, gazeteyi çok sevdiği için kek börek pişirip gazetenin bürosuna getiren madamlar, sokaktaki simitçi, Aziz Nesin’in yattığı hapishanedeki gardiyan, İstanbul sokaklarındaki martı da oyuncular tarafından hakkıyla canlandırılıyor. Burada Markopaşa’nın mutfağına, Seyfi, Hamza ve Mahir arasındaki diyaloglara ayrı bir parantez açmak istiyorum. Özellikle herkese “kominik” yaftasını yapıştıran Çaycı Seyfi’nin Markopaşa’da ne yapıldığını anlama çabası hem oyunun komedisinin ana ekseni hem de Türkiye’nin alametifarikası olan aydın-halk çatışmasının enfes bir özeti niteliğinde.
Oyun, “Ne gün fırsat bulursa o gün çıkar. Çıktığı gün 8 ile 9 arasında satılır. 9’da toplatılır” sloganıyla acı acı gülümseten, badire üstüne badire atlatan, kapanıp yeniden açılan, “Merhum”, ” Malum” diye defalarca isim değiştiren Markopaşa’nın serüvenlerini iki perdelik süresine sığdırıyor. Aziz Nesin’in meydanlarda balya balya gazeteyi satmak zorunda kalışı ve aydınların gazeteyi ayakta tutmak için verdikleri insan üstü mücadeleyle şaşırtıyor, hiçbir matbaa basmadığı için teksir makinasıyla çoğaltıp o sayıya Gutenberg Matbaası ibaresi koymalarıyla güldürüyor, Sabahattin Ali’nin öldürülüşüne paralel duygusal finaliyle de boğazda bir yumru bırakarak sona eriyor.
Her yaştan seyirci gözlerindeki yaşla hem Markopaşa’yı hem Türk edebiyatının büyük ustalarını, hem de sahnede harika bir performans ortaya koyan oyuncuları ve ekibi alkışlarken benim aklıma bir soru düşüyor: Bu topraklarda sözünü esirgemeyenlerin payına hep mi acı düşmeli?

Ezgi Aktaş
Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nden mezun oldum. 2007’de adım attığım medya ilişkileri ve iletişim alanında çeşitli projelerde görev aldım. Turizm, gıda, teknoloji, kültür endüstrisi ve sağlık başta olmak üzere pek çok alanda iletişim/proje uzmanı olarak çalıştım. Özel bir ilgi duyduğum kültür sanat alanında farklı mecralarda yazılarım yayınlandı, 2006-2013 yılları arasında kültür sanat sitesi Alternatif İstanbul Rehberi’nin editörlüğünü üstlendim. Bir yandan iletişim uzmanı olarak çalışmaya devam ederken diğer yandan kültür sanat etkinliklerini takip etmeye devam ediyorum.


