Nolan filmleri üzerine, türlerine göre okumalar yapılabilir. Aynı zamanda atıfta bulunduğu felsefi temalar üzerinden de yorumlamak mümkün. Mesela; Nolan’ın en iddialı filmlerinden biri olan Interstellar’da Nietzsche’nin izlerini sürmek gibi… Nietzsche’nin ‘Üstinsan (Übermensch) kavramını bu filme ‘Onlar’ olarak taşıyan Nolan, felsefenin en yanlış anlaşılan filozofuna tercümanlık yapıyor olabilir mi?
NİLGÜN KARATAŞ

(Friedrich Nietzsche – Böyle Buyurdu Zerdüşt)
Pek çok filmiyle sevdiğim yönetmenler arasında yer alan Christopher Nolan, günümüz sinemasının önde gelen isimlerinden biri olarak kabul ediliyor. En son Oppenheimer ile izleyicilerinin karşısına çıkan Nolan; “Memento – Akıl Defteri,” “Batman Üçlemesi”, “Inception – Başlangıç”, “Interstellar – Yıldızlararası”, “The Prestige” ve “Dunkirk” gibi önemli ve etkileyici yapımlarıyla adından sıkça söz ettiriyor.
İlk olarak Akıl Defteri’ni izleyip, büyülendikten sonra ne çekse izlediğim yönetmenlerden biri olan Nolan’ın “Interstellar – Yıldızlararası” filmini tekrar izlemem gerekince pek sevindim. Pek çok bilimkurgu severin ilk 10’unda yer alan Interstellar’ı, yıllar sonra yeniden izlemeden önce, aklımda nelerin kaldığını hatırlamaya çalıştım. İlk aklıma gelen; solucan deliğini kalem kağıtla kestirmeden anlatması, Hans Zimmer’in etkileyici müzikleri ve elbette baba ile kız arasındaki o müthiş sevgi bağı oldu. Suare Fillm Kulübü’nün bu ayki filmi olarak Interstellar seçilince filmi üçüncü kez; ancak daha farklı bir gözle izlemem gerekti. Ve bazı klişelerine rağmen Nolan’ın sevgi, özveri, bencillik, kötülük, zaman, mekan, doğa, çevre, mülkiyet, iklim krizi gibi bir sürü temayı ustalıkla birbirine bağlaması ve elbette farklı boyutlardaki kütüphane sahneleri sayesinde, ilk kez izliyor gibi keyif aldım. Bilimkurgunun hakkını veren Interstallar’ı izlerken, Nolan’ın yeteneklerine de birkez daha hayran aldım. Bence Nolan’ın en büyük yeteneklerinden biri; izleyicisine görmek istediğini verirken, bilimsel unsurları felsefi düşüncelerle birleştirerek, varlığı, evreni, evrendeki yerimizi sorgulatma başarısı.
Bu aşamada yazının ilerleyen bölümleri Interstellar’ı henüz izlememiş olanlar için spoiler içeriyor olabilir. Ancak bu yazıyı okuyup, bir de bu bakış açısıyla izlediğinizde, kendimden yola çıkarak filmden farklı bir keyif alacağınızın garantisini verebilirim.
Başını, sonunu, akışını çok iyi bildiğim bir filmden bu kadar keyif almamın bir nedeni ise; Nolan’ın Nietzsche felsefesini filmin içine ustalıkla yerleştirmiş olduğunu keşfetmemdi. Nasıl mı? Hadi Nolan’ın film boyunca bize “Onlar” diye işaret ettiği yere bakmadan önce Nietzsche’nin “Üstinsan” (Übermensch) kavramını hatırlayalım.
Hitler’den Nolan’a, ilham veren
o kavram: Übermensch
Alman filolog, filozof, kültür eleştirmeni, şair ve besteci Friedrich Nietzsche denilince çoğumuzun aklına nihilizm gelecektir. Benim gibi Nietzsche sever pek çok kişinin aklına da Nietzsche felsefesinin başyapıtı “Böyle Buyurdu Zerdüşt” de gelebilir. Aklının zekatını -bizlerin algısıyla delirerek- ödeyen Nietzsche, bu eseriyle çağının ötesine geçtiği gibi “Üstinsan – Übermensch” kavramını da ortaya atar ve çok uzak bir geleceğe selam çakar.
Doğuştan gelen erdemlik algısı yerine, erdemden kaynaklanan üstünlük anlayışını ortaya koyan Nietzsche, “üst-insan”, “süperinsan”, “uber insan”, “fevkalbeşer” nasıl söylemek isterseniz söyleyin Almancası “Übermensch” olan kavramı bu kitabında şöyle anar:
Ve Zerdüşt halka şöyle buyurdu.
Ben size Üstinsanı öğretiyorum.
Hitler’in ‘ari ırk’ kavramını ortaya atıp, bunu gerçekleştirmek için de katliamlar yapmasında Nietzsche’den ilham aldığı söylenir. Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü okuyabilenler (açıkçası okuması pek de kolay bir kitap değil) Nietzsche’in ari ırk gibi bir söylemi bulunmadığını görecektir. Eğer denildiği gibi ilham aldıysa bence Hitler, konuyu tamamen yanlış anlamış! Çünkü; Übermensch kavramı genetik olarak ayrılan bir ırkı tarif etmediği gibi, onun ırk anlayışının tamamen Homo Sapiens’i yani insan ırkını kapsadığı da ortada. Bu araya şunu da ekleyebiliriz; Nietzsche sık sık Tanrı’dan, Şeytan’dan söz ediyor diye mistik bir boyuttaki birtakım varlıkları işaret ettiğini sanılabilir. Ama okudukça anlarız ki öyle değildir. Kitapta yer alan şu cümlesini, Interstellar ile birlikte düşünelim mi?
“Elbette: çocuklar gibi olmadıkça o gökler ülkesine giremezsiniz. (Zerdüşt elleriyle yukarları gösteriyordu.) Ama biz hiç de gökler ülkesine girmek istemiyoruz. Biz artık koca koca adamlar olduk onun için yeryüzü ülkesini istiyoruz.”
Gökte ararkan yerde bulduğumuz
‘Onlar’ ve ‘Köprü İnsanlar’
Kant sonrası modern felsefenin en merak edilen, adı en çok bilinen ama bir o kadar da en yanlış anlaşılan filozofu Nietzsche, belki de daha bilimsel konuşsaydı her şey daha anlaşılır olacaktı. Ancak Böyle Buyurdu Zerdüşt’te adeta bir kutsal kitap yazıyormuş gibi şiirsel ama didaktik bir dil kullanan Nietzsche’nin sözleri, yoruma çok açık. Mesela sözünü ettiği; “Yeryüzü Ülkesi.”
Şimdi bu tanımı nasyonal sosyalistlerin anladığı gibi “Tek halk, tek imparatorluk, tek lider – Ein volk, ein reich, ein führer” gibi de yorumlayabilirsiniz, Nolan’ın Interstellar filminde anlatmak istediği gibi de…
Tabii ki bizim tarafımız belli. Nolan da filminde zaten anlatıyor; Interstellar’ın Onlar’ı insanlığın ta kendisi. Ne bir halk, ne bir ırk ne de başka boyutlardaki mistik varlıklar. Onlar, ne safkan ne de gökte, Onlar yeryüzünde. İzleyenler hatırlayacaktır Nolan, film boyunca bize Onlar’ı merak ettirir. Filmde, Onlar insanlığın geleceği için işaretler göndermekte, yardımcı olmaktadır. Hatta bir Solucan Deliği bulduklarında baş kahramanımız Joseph Cooper’la (Matthew McConaughey) sohbet eden arkadaşı, “Bu Küre’yi buraya kim koydu? Kime teşekkür edeceğiz” gibi bir cümle soruyor ve hala düşünmüyorsak, bizi o iyi niyetli varlıkları düşünmeye yöneltiyor. İlerleyen dakikalarda Onlar’ın 5. Boyut’tan bildirdiklerini öğreniyoruz; finalde ise Onlar’ın Cooper’ın kızı Murphy’nin yerçekimini yenen çalışmalarıyla çok ileri boyuta yükselmiş insanlar olduğunu anlıyoruz. Biz bunu anladığımızda Cooper -yolculuğa çıktığı bedenine sahip olsa da- 124, küçük bir kız olarak tanıştığımız Murphy de, 90 yaşında!
Tüm bunları gördükten ve baba-kızın duygusal buluşma anına tanık olduktan sonra Cooper’la eş zamanlı olarak fark ediyoruz ki; Onlar tarafından asıl “seçilmiş kişi” Murphy’dir. Babası Cooper, onun yolunu açan bir “köprü” görevi üstlenmiştir. Babasının Murph diye seslendiği kızımız, Nietzsche’nin sözünü ettiği Üstinsan’ın atası olduğuna göre, bu durum da Cooper da “Köprü İnsan” değil midir?
Nietzsche, “Böyle Buyurdu Zerdüşt” adlı eserinde, yaşadığı çağdaki ve hatta bizleri de kapsayan bu dönemlerdeki insanları geleceğin Üstinsan’ına hizmet etmekle görevlendirir; bizler köprü’yüzdür, kurban’ınızdır. Kitapta şunları söylüyor:
Ben, batmak ve kurban olmak için önce yıldızların ötesinde bir neden aramayanları, yeryüzü bir gün Üstinsan olsun diye, kendilerini yeryüzüne kurban edenleri severim.
Ben, bilmek için yaşayan ve bir gün Üstinsan yaşasın diye bilmek isteyeni severim. Böyle ister o kendi batışını.
Böyle Buyurdu Zerdüşt’te mevcut insanlıktan beklentisini böyle dile getiriyor filozof. Üstinsanı “yeryüzünün anlamı”, “şimşek” olarak nitelendiren Nietzsche, “İnsanın eşsiz bir tarafı vardır, o bir amaç değil bir köprüdür…” sözleriyle kimi tarif ediyor olabilir? Cooper, tam da bu tarife uymuyor mu?
Nietzsche’nin Süper İnsan’ını evrimsel bakış açısıyla düşünürsek; Nolan’ın filminde geleceği inşa eden insanlar üzerinden şöyle bir mesaj da alabiliriz: İnsan ırkının geleceği için evrimi bilinçli bir şekilde ele almalı ve “köprü insan” olarak bizon kovalayan atalarınızla vedalaşıp, “Üstinsan”ın işini kolaylaştırmalıyız…
Üstinsanlar’ın atası elbette kadınlar olacak!
Bu arada Nolan’ın Süper İnsan’ın atasını Murphy, yani bir kadın olarak seçmesini de anlamlı buluyorum. Sadece bu değil: Nolan’ın filme kendisi gibi bir NASA pilotu olan ve yaşanabilir yeni bir dünya bulmak için “Lazarus” görevine birlikte çıktığı Amelia Brand’e (Anne Hathaway) yüklediği misyon da çok önemli… Brand’in yaşanabilir bir gezegene ayak basan ilk insan olması Nolan’ın kadınlara yüklediği misyonun bir göstergesi.
Tabii bu noktada Nolan ile Nietzsche’nin yollarının ayrıldığını söyleyenler olacaktır. Ancak ben buradan da farklı bir mesaj almak istediğimi söylemeliyim. Nolan, bence bu filmindeki Murphy ve Brand karakterleri üzerinden; Nietzsche’ye atfedilen “kadın düşmanlığı” yakıştırmasına katılmadığını, Nietzsche’nin bu konuda da yanlış anlaşıldığını anlatıyor olabilir. Umuyorum ki Nolan, bunu anlatmak istiyor ve Nietsche de bu konuda gerçekten yanlış anlaşılıyordur.

H. Nilgün Karataş
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden “gazetecilik yapmayacağım” diyerek mezun oldum ve yıllarca Milliyet, Dünya, Günaydın, Akşam, BusinessWeek Dergisi, Para Dergisi ve Hürriyet Gazetesi’nde “çok severek” çalıştım. Uzmanlık alanım ekonomi gazeteciliği olmasına karşın kitaplar ve filmler beni her zaman büyüledi, hayatı onlar üzerinden çözümlemeyi sevdim. Hep yazdım, çok yazdım; ilk yayımlanan romanım Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar oldu, Halen Suare Dergi, Bianet, Distopya ve Yeni Sinema Dergisi için yazarken öykü, roman ve senaryo çalışmalarımı da sürdürüyorum. Bu arada ikinci üniversite olarak İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü öğrencisiyim.

En sevdiğiniz Nolan filmi hangisi?
Çağdaş sinemanın önde gelen isimlerinden Christopher Nolan, 1998 yılında çektiği ilk uzun metrajlı filmi “Following” ile başlayan kariyeri, “Memento,” “Batman Üçlemesi,” “Inception” (Başlangıç), “Interstellar” (Yıldızlararası), “Dunkirk” ve elbette son eseri “Oppenheimer” ile zirveye ulaştı. Suare Dergi olarak biz de Nolan’ın filmlerini gösterim tarihine göre sıraladık. Sizce bu sıralama nasıl olabilirdi?

NİLGÜN KARATAŞ
Nietzsche’nin ‘Üstinsan’ı ve Nolan’ın ‘Onlar’ı
Nolan filmleri üzerine, türlerine göre okumalar yapılabilir. Aynı zamanda atıfta bulunduğu felsefi temalar üzerinden de yorumlamak mümkün. Mesela; Nolan’ın en iddialı filmlerinden biri olan Interstellar’da Nietzsche’nin izlerini sürmek gibi… Nietzsche’nin ‘Üstinsan (Übermensch) kavramını bu filme ‘Onlar’ olarak taşıyan Nolan, felsefenin en yanlış anlaşılan filozofuna tercümanlık yapıyor olabilir mi?

FARAH NASSER:
Interstellar’ın sordurduğu soru: Sevgi, zaman ve mekanı aşabilir mi?
Christopher Nolan imzalı 2014 yapımı Interstellar (Yıldızlararası) sadece bilimkurgu değil, ustalıkla kurgulanmış bilimkurgu sahnelerinin temelinde, sevgi ve hislere dayalı, varoluş ve Evren’le ilgili derin mesajlar içeren duygusal bir film. Filmin felsefi ve tasavvufi bakış açısı ile izlediğimizde verdiği birçok mesajdan birinin de “sevgi” olduğunu görürüz. Filmi izledikten sonra şu sorunun yanıtını arayabiliriz: Sevgi, zaman ve mekanı aşabilir mi?


