Modern öykücülüğün ehil isimlerinden Yekta Kopan, yeni kitabı “Belki Yaz Erken Gelir”de, beklemek, arada kalmak, durmak, mazi, gelecek gibi konular üzerinde duruyor. Kopan, farklı hayatlardan kopup gelen öyküleri vesilesiyle okuru bu “anlık”, “zor dönemde” kendisiyle baş başa bırakıyor.
BURAK SOYER

Türkçe edebiyatta, modern öykünün etkin isimlerinden Yekta Kopan, uzun süredir beklenen yeni kitabı “Belki Yaz Erken Gelir” ile okuyucuyla buluştu. Can Yayınları etiketiyle çıkan kitap, “beklemek”, “durmak”, “kalmak” gibi kavramlar üzerinden pek çok farklı yaşama değip, onları bazen aynı çizgide bazen geçmişle bugün arasında, bazen de uzaktan da olsa o hayatları birbirlerine farklı noktalardan bağlayarak bütünlüklü öykülerine konu ediyor.
Haldun Taner, Sait Faik, Yunus Nadi gibi önemli edebiyat ödüllerinin sahibi Kopan, “Belki Yaz Erken Gelir”de de okurlarını şaşırtmayarak, olabildiğince serbest bıraktığı kalemiyle birçok noktaya ince ince dokuduğu özgün anlatımıyla ulaşıyor.
Toplamda 41 kısacık öykünün yer aldığı “Belki Yaz Erken Gelir”, Yekta Kopan’ın kişisel kaleminden çıksa da ulaştığı yerde kendisini bekleyen okuru da, bu en fazla iki üç sayfadan oluşan metinlerin içine dahil ederek karşılıklı bir hikâye anlatımına dönüşüyor.
Kopan’ın daha önceki kitaplarında da sıkça rastladığımız çocukluk hatıraları bu defa da karşımıza bolca çıkıyor ve bu kez “büyük oynamanın” değil sadeliğin peşine düşüp bu yoldan iz sürerek meramını dile getiriyor.
“Belki Yaz Erken Gelir”in özellikle ortasından sonra başlayan, yazarın toplumsal konuları hicvettiği öykülerinde kullandığı dil, bol bol metaforla masalsı bir anlatıya dönüşüyor ve okuru da bu dünyanın içinden kendi tahayyül dünyasına doğru sürüklüyor.
Hayli ironik olan bu öykülerinde dozu çok iyi ayarlayan Kopan, kendine bambaşka bir alan açıp oradan sesleniyor bizlere.
“Ben bir silgiyim. Sildiği her satırın yükünü ruhunda taşıyan.”
YEKTA KOPAN
“Ben bir odayım. Hiçbir eve ait olmayan.”
“Ben bir masal kahramanıyım. Gerçeklik çölünde susuz kalmış.”
Bunlar gibi iki satırlık öykülerini birer aforizma gibi diğer öyküleri arasında serpiştirerek onları birbirine ulayan Kopan, kısanın da kısası cümlelerle yeni bir öykünün habercisi eski bir öykünün de noktasını koyuyor.
Yekta Kopan, Oggusto’ya verdiği röportajda şöyle diyor okurda bırakmak istediği hislerle ilgili: Bu kitaba çalışırken aklımda hep ‘beklemek’ teması vardı. Bugünün insanı için beklemek, yalnızca bir süreci geçiştirmek değil, derin bir sabır, özlem ve belirsizlik duygusu içinde var olma hâline dönüştü. Modern dünyada beklemek, artık bir hedefe ulaşmanın değil, çoğu zaman bir belirsizlik içinde kalmanın, umutsuzca bir şeylerin düzelmesini beklemenin yansıması haline geldi. Adaletin sağlanmasını, krizlerin bitmesini, daha iyi bir geleceğin gelmesini beklerken, aslında bir arayışta olan insan, sürekli ertelenen bir huzur duygusuyla mücadele eder. Beklemek, bugünün insanı için sabırla örülü bir umut kadar, aynı zamanda tedirgin edici bir beklenti anlamına geliyor. Her an değişebilen, hızla gelişen bu çağda insanlar, bir şeylerin yavaş yavaş rayına oturmasını umarak “bekliyor” ama çoğu zaman bekleyişleri karşılanmıyor. Beklemek, bir boşluk duygusu yaratıyor; insanlar bir şeylerin olmasını beklerken, bu bekleyişte bir anlam bulmaya çalışıyor. Bu nedenle beklemek, bir yandan insanı ayakta tutan bir umutken, diğer yandan hayatın akışını kontrol edememenin yarattığı bir çaresizlik hissine dönüşüyor. Bugünün insanı için beklemek, adeta modern bir meydan okuma. Zira dünya değiştikçe, problemler karmaşıklaştıkça, beklenen şeylerin gerçek olma ihtimali daha uzak görünse de beklemekten vazgeçemiyoruz.
Adaleti, huzuru, iyi bir geleceği beklemek, insanın hâlâ inanç taşıdığının bir göstergesi. Yine de bu bekleyiş, aynı zamanda içsel bir çatışma, modern insanın sabırsız ruhunu terbiye eden bir süreç. Beklemek, insanı kendisiyle yüzleşmeye zorlayan, sabrın ne anlama geldiğini sorgulatan, belki de insanın umutla çaresizlik arasında gidip geldiği bir ruh hâli olarak bugünün dünyasında varlığını sürdürüyor. Beklemek, bugünün insanı için hem bir tutunma noktası hem de hayatın kırılganlığını kabullenmek anlamına geliyor.
YEKTA KOPAN
Ve “Belki Yaz Erken Gelir”de tam olarak bu cevapta belirttiği gibi, “Beklemek, insanı kendisiyle yüzleşmeye zorlayan, sabrın ne anlama geldiğini sorgulatan, belki de insanın umutla çaresizlik arasında gidip geldiği bir ruh hâli olarak bugünün dünyasında varlığını sürdürüyor” dedirten öyküler bırakıyor ardında…
KİTABIN KÜNYESİ
Belki Yaz Erken Gelir
Yekta Kopan
Can Yayınları
Kasım 2024
167 sayfa

Burak Soyer
2005 yılında Radikal Gazetesi Kültür Sanat Servisi ve Kitap Eki’nde gazeteciliğe başladı. Şimdiye kadar Milliyet, Hürriyet, Hürriyet Kitap Sanat, BirGün, BirGün Pazar, BirGünKitap, Taraf, Cumhuriyet Pazar, T24, Gazete Duvar, sendika.org, solhaber.org’a, siyaset, edebiyat, müzik, sinema, tiyatro yazıları yazdı. Halen Gazete Pencere, Bianet, Gazete İkinci Yüzyıl ve OT dergisine kültür sanat, K24, Edebiyathaber.net, Oggito, Ne Okuyorum?, Ajandakolik, Mahal Dergi, Romanoku internet sitelerine de edebiyat yazıları yazıyor. 2017 yılında ilk kitabı Zıvana Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı. Zıvana’nın devamı olanBuji de 2019 yılında aynı yayınevinden çıktı. Son romanı Ring ise, geçtiğimiz Eylül ayında Karakarga Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu. 2015 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun olan Burak Soyer, halen Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sanat Tarihi bölümündeki eğitimine devam etmektedir.


