Kadir Horzum
Kadınlar ve onların hakları hakkında sürekli kriterler belirleyen hemcinslerimin aksine ustaların kelamlarını inceleyip; dünden bugüne kadının yaşamdaki yerini görmeye çalıştığım bu yazı dizimin üçüncü bölümünde, Üstat Kemal Tahir’i inceledim. Sürçü lisan ettiysem affedin, yanlış bir şey söylediysem de düzeltin lütfen.
Esir Şehrin Mahpusu romanında “Bizim uygun sözler arayarak bocaladığımız yerde halk diyeceğini hiç çekinmeden deyiveriyor” diyen usta yazar Kemal Tahir, okuduğum tüm kitaplarında bu düsturu hiç bırakmamış bir kalem. Başına ne geldiyse de yarattığı bu dobra karakterler yüzünden gelmiş gibi. Zira onun halktan insanları, “Hürriyetin ilanında Kemal’den geçilmiyordu. O zamanın Kemalleri Namık Kemal’diler, şimdikinin Kemalleri Mustafa Kemal…” cümlelerini kuracak kadar dobra karakterler.
On iki yılını, Çankırı, Çorum, Kırşehir ve Malatya cezaevlerinde geçirmiş olan usta yazar, bu dobralığını mahpus psikolojisiyle yazmış ki metinlerinde çokça, cinsel açlık çeken erkek ve kadınlar görüyoruz. Esir Şehrin İnsanları’nda, bir baloya giden baş karakteri, dudağını kanatacak kadar sert öpen bir kadın, Kurt Kanunu kitabında, ilk defa karşılaştığı bir adamı, akşamına koynuna alacak kadar aç bir kadın ve o kadının koynuna “Aklım kesti, farımaz karı soyundan bu kahpe…” diye sevinerek giren, uçkur düşkünü kanun kaçağı bir erkek…
Örnekler daha da çoğaltılabilir. “Esir şehir serisi, Devlet Ana, Büyük Mal, Sağırdere, Köyün Kamburu, Namuscular, Kurt Kanunu” kitaplarının tamamında böyle sahnelere çokça rastlarız. Bu sahneleri yaşayan karakterlerin en dikkatimi çeken yanı ise kadınların erkeklerden yaşça büyük olması ve histeriklik seviyesinde seks istemesi. “Farımaz olması.” Bunu bilerek mi yaptı bilemiyorum ama Devlet Ana romanında Orhan Gazi’ye “Gözünü dulda açan erkeğin gözü kız görmez derler,” diyerek, Sağırdere kitabında da baş karakter genç Mustafa’yı, eşi gurbette bir kadının yatağına sokarak bu durumu açıklıyor sanki.
Hal böyleyken, döneminin yazarları arasında cinselliği en cesur işleyen de yine Kemal Tahir.
Malatya cezaevinde iken yazdığı Namuscular romanında namus davası yüzünden yatan birçok yöre erkeğinin hikâyesini anlatan usta yazar, bir taraftan Türkiye’de ensest meselesine değinirken, diğer taraftan İkinci Dünya Savaşı döneminde alınan vergiler yüzünden fakirleşen halkın, kadınları nasıl haraç mezat sattığını işliyor.
Günümüzde bile kanayan bir yara olan bu konular, onun kaleminde şöyle dile geliyor, “Orospuluk mutlaka iki kişi ister. Hatta ikiden de çok fazla… Bir kadın… Bir sürü erkek… Bir tek orospuya binlerce hovarda… Ekserisi aile babası, kız çocuk sahibi insanlar. Namuslu insanlar. Camiye gidenlerden, kurban kesenlerden, Mevlit okutanlardan…”
Hatta soruyor çevresindeki erkeklere, “Kerhaneye düşen kadınlar için hiç vicdan azabı duymuyor musunuz?” ve sorduruyor, mahkemede namus ve şerefi üzerine yemin etmesi istenen suçluya, “Namus dedikleri hangi köydür? Ne tarafa düşer?” Bu kadar cesur soruların altını da sınıfsal çatışma ile dolduruyor, “Neden hep fukaralar namus uğruna katil oluyorlar?”
Büyük mal romanında ise ilk planda, toprak ağası genç bir erkeğin, sermayenin devamlılığı için annesi tarafından evlendirilmesi sürecini görürken, arka planda gelişen olayların tamamında, homoseksüel ve biseksüel içerikler görüyoruz. Çorum cezaevinde iken yazdığı bu kitapta üstat, İç Anadolu civarında kadınların belli bir yaştan sonra “Ablacılık” adı verilen bir terimi kullandıkları ve genç kızlarla erkeklerden önce birlikte olduklarını, erkeklerin karıma yan baktın diye erkeklere tecavüz ettiklerini, aynı zamanda evli bir erkeğin eve ders verme bahanesiyle, genç erkekler aldığını, görüyoruz.
Özetle, edebiyatımızda bu konuları bu denli cesurca ve kapsamlı işleyen nadir yazarlardan olan Kemal Tahir, hayal kurmanın, insanın insan olarak yaşamaya başladığı günden bu yana bulduğu en yüceltici, aynı zamanda da en alçaltıcı şey olduğunu düşünüyor ve “Herkes doğruyu söyleyebilse, soygunlar bu kadar çoğalabilir mi?” diyerek dürüstlüğü, doğru insan olmanın temel şartı olarak belirtiyor.
Konudan bağımsız olarak, sözlerimi üstadın en sevdiğim cümlelerinden biriyle bitirmek istiyorum müsaadenizle!
Mahpusluğu garip bir hastalığa benzetiyor ve şöyle sesleniyor içeriden:
“Yaşama sevinci fukara, aptal bir sevinçti ama hiçbir engelin durduramadığı kadar güçlüydü.”
Yaşama sevinicinizi yitirmemeniz ümidiyle!

Kadir Horzum, Uşak doğumlu. Eğitimini Balıkesir Astsubay MYO, Anadolu Üniversitesi AÖF İşletme ve Sosyoloji bölümlerinde tamamladı. Halen Aile Danışmanlığı ve Yaşam Koçluğu yapıyor. “Kafamdaki Kalabalık” ve “Kalabalıktan Kalanlar” isimli iki adet kitabı Banliyö Yayınevi tarafından yayımlanan Horzum, yazmaya devam ediyor.