Tunuslu Yönetmen Nacer Khemir’in imzasını taşıyan Bab’Aziz, izledikçe içine çekildiğiniz bir film. Çölde geçen filmde Khemir, tasavvufi öğelerle izleyicisine pek çok soru sorduruyor: Hakikat nedir? Yandık mı? Olduk mu?.. İslam’ın sevgili, şefkatli, bilge ve derin tarafını anlatan film, aynı zamanda Batı’nın İslam’a bakış açısına ve yaftasına zarif ve gösterişsiz bir başkaldırı.
FARAH NASSER

“Dünyadaki ruhlar adedince Allah’a giden yol vardır!”
Bu felsefî cümle ile başlıyor film. İslâm’ın batınî boyutu (derin boyutu) olan tasavvufu da içine alıyor.
Tunuslu Yönetmen Nacer Khemir’in, “Çöl Üçlemesi”nin (Çöl Gezginleri, Güvercinin Kaybolan Gerdanlığı ve Bab’Aziz) 3. filmidir. Filmin görselliği çok farklı, insanı içine alan ve bırakmayan bir tılsımı var. Tüm film çölde geçiyor. Çölün uçsuzluğu, kumların hakimiyeti, sepya renkler, kostümler, müzik ve Farsça; insanı yaşadığı dünyanın gerçekliğinden çıkarıyor, başka bir dünyayı deneyimletiyor.
Film, İslam’ın yumuşak, sevgili, şefkatli, bilge ve derin tarafını anlatıyor. Batının İslam’a bakış açısına ve yaftasına zarif ve gösterişsiz bir başkaldırı.
Filmi izledikçe içine doğru çekiliyorsunuz. Hikâyeler, rüyâ ile hayâl arasında, hayâl ile hakikat arasında gelişiyor. Hakikat nedir? Neyi unuttuk? Nasıl hatırlarız? Gerçek aşkı hiç yaşadık mı? Yandık mı? Olduk mu? Soruları filmi izlerken ve bittikten sonra da kendimize sorduğumuz sorular oluyor.
Filmdeki Tasavvufi Öğeler
Çöl ve Kum – Bir metafor
Çöl yol. Arayışı, uçsuz bucaksız yolları temsil ediyor.
Çöl vuslata giden mevzi. Filmdeki karakterlerin tamamı da ruhlar (Ölüler) olabilir. Vuslata gidişi ve aşkı arayışı anlatıyor. Çöl ölülerin arafı, toplantı da kavuşma (düğün) ve başlangıcı simgeliyor olabilir. Kum ise bilgiyi, hafızayı. Kollektifin içinde bir kum tanesi oluşumuzu.
Ceylan
Çağrıyı yapan, sonsuz aşkın temsilcisi, Melek. Ceylan, Tasavvuf ’ta tanrının güzelliğini ve mutluluğu temsil eden hayvanı olarak geçiyor.
Ölüm
Bir düğün, bir şerbet. Onu içmeye cesaret eden tadına bakabilir. Allah aşkı, aşkın tarifi. Kendini ateşe atmayan aşkı bilemez (Kelebekler).
Ölümün manasını Bab’Aziz ve Hasan arasında geçen şu diyalogdan da anlayabiliyoruz;
“ Ama ölüm aydınlık olamaz. Çünkü o her şeyin sonu.”
“ Ölüm nasıl olur da başlangıcı olmayan bir şeyin sonu olur? Hasan güzel oğlum, düğün gecemde kederli olma. Hadi üzme beni.”
“Düğün gecen mi?”
“Evet, ben nihayet ebediyetle evleniyorum.”
Toplantı – Bir metafor
Buluşma. Ishtar ile yol arkadaşı güzel sesli Zeyd, nihayet tüm dünyadaki dervişlerin mahşerî buluşma yerine ulaşıyor. Öyle bir cümbüş ki bedenler müziğin coşkusuyla raks ediyor, ruhlar taşarak vecde geliyor.
“Kulağına fısıldayacağım rakslarının onları götürdüğü yeri”
3 Kelebek
Ateşin etrafında dönen 3 kelebek (pervana). İnsanın 3 çeşidini anlatıyor;
İlki ateşe yaklaştı ve “ Ben aşkı biliyorum” dedi.
İkincisi kanadını ateşe azıcık değdirdi ve “Ben aşk ateşinin nasıl yaktığını biliyorum.” dedi. Üçüncüsü kendini ateşe attı, kül oldu ve “Hakiki aşkın ne olduğunu sadece o bildi.”
Kahramanların Mizaç Tipleri
Bab’Aziz
Bab-ı Aziz, yücelik Kapısı demek. Aslında bir rehber, insanlara gerçek aşkın yolunu gösteren. Kendi yollarını bulmaya yardımcı olan. Bilge, kadim kişi. Kamil kişi. Gönül gözüyle görüyor.
Kör olmasının bir anlamı var. “Göz görmemek için var” der Aristo. Hakikatin üzerindeki perdedir göz. Gözü görmeyen, gönül gözüyle bakandır.
—
Ishtar
Hamlığı (çok meraklı olması, sorular sorması, öğrenci olması), nefsi (2 hurmayı da hemen yemek istemesi, yemek almak için sabırsızlanarak sıranın önüne geçmesi ve daha da koy demesi) temsil ediyor. Aynı zamanda saflığı (Camide ilahi söyleyen kadının peçesini sadece onun açabilmesi ki onu sadece saf ve temiz olanlar açabilir) ve masumiyeti (meleğim diyor ona derviş). İslam’ın cahil dönemlerinde kadına/kız çocuğuna olan küçümseme ve saygısızlığa da bir başkaldırı aynı zamanda. Filmin ilk başında kumların altından çıkışı, yükselişi bu konuya karşılık bir metafor (Cahil dönemlerde kız çocuklarını kuma gömüyorlardı).
—–
Red Darvish (Kırmızı Derviş)
“Hakiki aşkın ne olduğunu sadece o bildi.” (3. Kelebek). O, aşkından meczup olan, ilahi mertebeye erişmiş olan. Kızıl saçlı olması ateşte yanan kelebek metaforu. O ilahi mevziinin bekçisi (Her karede görünüyor neredeyse).
—
Şehzade
Tasavvuf öğretisine göre, evrende Allâh’ın varlığından başka gerçek varlık yoktur. Varlıklar O’nu gösteren birer aynadan ibarettir. Filmin düşüncesine göre yalnızca âşık olmayan kendi tezahürünü görür. Buna göre ilahi aşka yüzünü çeviren Doğu, kendinden başkasını sevmeyen Batı manzarası çıkıyor ortaya.
Şehzâdenin hiç kıpırdamadan suya eğilip kendine baktığı sahne, Caravaggio’nun “Narcissus” tablosunu çağrıştırıyor. Nehirde gördüğü kendi güzelliğine hayran olan Narcissus ve yavaş yavaş hareketsiz kalıp nergise dönüşen bedeni…
Öte yandan ihtişamı, zenginliği, egoyu terk eden şehzade figürü Buda ile de örtüşüyor. Maddi dünyadan vazgeçiş. Tefekkür. Maneviyata yöneliş. Şehzadenin gördüğü kendi sureti değil Hakk’ın suretidir. Bab ’Aziz’in ta kendisidir o. Aşk ateşine kanadını değdirmiştir.
Kanatlarıyla azıcık aleve dokundu ve “Ben aşk ateşinin nasıl yaktığını biliyorum” dedi.
(2. Kelebek)
—
Osman
Aile geleneği olan kum taşıyıcılığı işini terk edip, hiç kum görmeyeceği bir ülkeye gitmek isteyen Osman’ın hikâyesi; nefsanî istek ve arzuları ifade ediyor. Her şeyini hatta arkadaşının verdiği saati satıp kaçış için para toplaması, katibin sevdiğine gönderdiği mektubu çapkın çapkın okuması, nefsine hakim olamamayı anlatıyor. Kuyuya (cennet metaforu) düştüğünde de bir kadına tutulması ve onu arzulaması, onun uğruna cennettin cömertliğini kaybetmesi (arzularına yenilmesi)…
Osman’ın hikayesinde; Osman meyhaneye girdiğinde, duvarda, İsmail’in kurban edilişi ve koçun indirilişini resmeden fresk göze çarpıyor. Bir mesaj veriyor sanki sembolik olarak… Nefsini kurban et ki ruhun dirilsin.
Gerçek aşkı o hiç bilemedi.
—
Zeyd
Zeyd de Osman gibi bir fâni aşkına bağlamıştır ruhunu. Dünya çölünde herkes gibi o da aşkını, Nur’unu arıyor. Ishtar, yoldaşları olan Zeyd için “Ama o bir derviş değil ki…” demesi üzerine Bab’Aziz, mesajını iletiyor Ishtar’a;
“Kim bilir… Bu büyük dünyada herkesin tamamlaması gereken bir görevi vardır. Bunu unutmadığın sürece, diğerleri çok da önemli değildir. Ama eğer bundan başka her şeyi hatırlıyorsan, hiçbir şey bilmiyorsun demektir.”
Filmin sonunda Zeyd, Nur’una, aşkına kavuştu ama gerçek aşkı o da hiç bilemedi.
Hasan ile Hüseyin
İkiz kardeş. Bir aynanın iki yüzü gibi zıt. Meyhaneyi mesken tutup camiden içeri adımını atmayan Hasan ile camiyi mesken tutup meyhanenin eşiğini geçmeyen Hüseyin… Maddiyat ve maneviyat, dualite. Ruh ve beden sanki. Birbirinden kayıtsız ama aynılar. Biri olmadan diğeri noksan kalıyor.
Hasan’da ölüme karşı bir başkaldırış var. Ölüm Korkusu. Maddi dünyadan kopamama.
Giysileri çalınan Hasan’a aslında yeni bir yol açılmıştır. Bab’Aziz’in kendi ölümüne şahitlik etmesini ve onu gömmesini istemesi bu yolun açılan kapısıdır. Bab’Aziz’in geride bıraktığı kıyafetleri çıplak bedenine giyer ve onun miras bıraktığı asasıyla asıl yolculuğuna başlar. Tıpkı bir zamanlar şehzadeliği bırakıp dervişin elbiselerine bürünen ve arayışına koyulan Bab’Aziz gibi.
Hasan; Ateşe yaklaştı ve “Ben aşkı biliyorum” dedi. (İlk kelebek)

Farah Nasser
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel sanatlar Fakültesi, Sahne Görüntü Sanatları, Dekor ve Kostüm Bölümü mezunudur. Reklam ve iletişim sektöründe 32 yıllık profesyonel iş tecrübesinin yanı sıra uluslararası firmalarda marka danışmanlığı yapmaktadır. Halen bir reklam ajansında Yaratıcı Grup Direktörüdür. Fotoğrafçılığı ve yazarlığı tutkulu bir hobi olarak devam ettirmektedir. Lübnanlı bir baba ve Türk bir anneden oluşan ailesinde 3 dil birden konuşulduğu için; Türkçe, Arapça ve İngilizceyi aynı anda öğrenmiştir.

Çölde geçen bir yol hikayesi
Bab’Aziz: The Prince Who Contemplated His Soul, yaşı ilerlemiş kör bir derviş ile torunun 30 yılda bir gerçekleşen büyük bir buluşmaya gitmek için çölde yaptıkları yolculuğu konu alır. İslam mistisizmi ve tasavvufu üzerine odaklanan poetik bir drama olan Bab’Aziz’in yolculuğu, manevi bir arayışın ve içsel bir keşfin öyküsüne dönüşür.



1 Yorum
Pingback: Bab'aziz: Çölde geçen bir yol hikayesi - Suare Dergi - Film - Kitap - Sanat - Hayat ve Dahası