Duygu Görücü
Karanlık gökyüzünde çakan şimşeklerin ışığı aydınlatıyordu yürüdüğü yolu. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu ve sığınacağı hiçbir yer yoktu. Ayakları çamurlu yolda zor adım atıyordu. Sessiz, kimsesiz bir yerdeydi ve arkasından gelen birinden kaçıyordu. Ayak sesi gelmese de biliyordu, vardı birisi arkasında. Adımlarını sıklaştırıp koşarcasına hızlandıkça sanki yağmur da onunla bir hızlanıyordu.
Gökyüzünde çakan büyük bir şimşek, uzaklara düşen güçlü ışığı, karanlık ve yolu görmesini engelleyen yağmur. Ayağı takılıp düştüğünde üzerine düşen siyah gölgeden kaçmak için görünmez olmayı dileyerek top gibi olduğu sırada, sırtına dokunan el ile çığlık attı.
Gözünü açtığında otobüsteki muavini görünce kendine geldi. İneceği yere geldiğini söylediğinde teşekkür edip, çantasını, küçük valizini alıp indi. Peşini bırakmayan kâbusları ile birlikte durağa doğru yürüyüp, taksiye bindiğinde adresi söyledi ve camdan dışarısını izlemeye başladı. Kabul etmese de iyi gelecekti bu kısa mola ona. Arkadaşının ısrarı ile yazlığının anahtarını alıp, buraya gelmeye karar vermesi üç günde olmuştu. Çalıştığı şirkette yaptığı proje başarılı bulunduğunda onca ayın acısını çıkartmak kesinlikle düşünemeyeceği bir durumdu. Neyse ki onu kendinden bile iyi anlayan arkadaşı vardı. Taksi durunca parayı verip, evin kapısını açtığında burnuna gelen unutulmuşluk kokusunu içine çekti. Önce balkon kapısını ve pencereleri açtı ki yepyeni hislere yer açılsın. Arkadaşına kısa bir mesajla geldiğini bildirdikten sonra, eşyalarını yatacağı odaya bıraktı. Balkonu yıkamaya karar verip, işe koyulduğunda vakit öğleyi geçiyordu. Masanın örtüsünü serip, yorgunluk kahvesini içerken uzun zaman sonra rahatladığını hissetti.
Bahçede yeşil çimlerin üzerinde oynayan kız çocuğunun neşeli sesi ile gülümsedi. Ne kadar da tanıdıktı bu ses. Küçük bir tavşanı kovalıyordu ve onunla bir zıpladıkça kahkahası artıyordu. Pembe fırfırlı elbisesi dalgalandıkça rüzgârda daha da neşeleniyordu. Çocukla beraber olduğu yerden kahkahalar atıyordu ki kendi sesi kulağına gelince irkildi. En son ne zaman böyle sesli gülmüştü?
Etrafına bakındı duyan var mı diye, kimse yoktu. Hatta çocuk bile yok olmuştu. Birden sitede sadece kendisinin olduğunu fark etti. Peki o çocuk kimdi? Nerden çıkmıştı? Tekrar baktığında aynı yere sadece ara ara yeşillenmeye başlayan çimleri görünce hepten şaşırdı. Kafasını sallayıp, delirdiğini düşünerek içeriye girdiğinde birden hatırladı kızı nerden tanıdığını; kendisiydi. Yol yorgunluğuna verip, dinlenmek ve kafasını dağıtmak için televizyonu açtı. Kanallar arasında gezerken eskilerden bir filmi görünce izlemeye karar verdi. Ne zaman ki gözlerini açamayacak duruma geldi o zaman yatma vakti geldiğini fark etti. Saate baktığında nerdeyse üç saattir kıpırdamadan oturduğunu gördü. Temiz hava huyunu değiştirmişti. Kalkıp yatağa yattığında rüya göremeyecek kadar yorgundu.
Sabah yüzüne vuran ışıkla gözlerini kırpıştırdığında midesinden gelen gürültüyü duyduğunda, akşam yemeği yemediği aklına geldi. Kalkıp, giyindikten sonra çayı koyup, evin yakınındaki fırına gitmek için çıktı. Kahvaltısını yaptıktan sonra biraz yürüyüş yapmanın iyi geleceğini düşünerek, olduğu yerin yakınındaki koruluğa gitti. Kuş sesleri ve temiz hava… Şehirde unutulan güzelliklerdi.
Yürüyüşün sonuna doğru rahatlamış şekilde eve dönerken birden acı bir fren, akabinde de çarpışma sesi geldi. Olduğu yerde kalakaldı. Dönemedi. Bakamadı. Koşamadı yardıma. Etrafına yayılmış cam kırıklarından korktu, basamadı.
Sonra ayakkabılarını gördü, yol gözüne ilişti, temizdi. Kırıklar yoktu. Arkasını döndüğünde karmaşayı gördü. İnsan sesleri arasında buldu kendini. Sesi yoktu onca insan sesi arasında. Kendine geldiğinde, bembeyaz ışığın altında, gri koridorda oturuyordu. Etrafına bakındı. Uzaktan gelen erkek sesi “Şuradaki kadın yapmış,” diyordu. Devamını anlayamadan küçük kız çocuğu ile bir adam durdu önünde. “Teşekkür ederim. Siz olmasaydınız…” sesi tıkandı, konuşamadı adam. Kızla göz göze geldi.
Yatakta yatan bir kadın. Başucunda kız ve adam. Şaşkın. Küçük eli ile yanağını silerken “Neden ağlıyorsun baba?” sözleri. Ağlamaya dönüşen hıçkırıkların hüzünlü sesi. Yataktaki kadın hareketsiz, uyuyor. Yanağını okşuyor, soğuk, tepkisiz. Ayaklarına bakıyor, cam kırıkları. “Ne oldu baba? Annem ne zaman uyanacak?” telaşlı sesi çınlıyor çocuğun odada.
Karşısında duran kızın gözleri gülümsüyor ona. Birden küçük kolları ile sarılıyor. O sarılma ile yeniden gri koridora dönüyor kadın. Kendine geliyor. “Teşekkürlük bir şey yok,” diyor mırıldanırcasına. Küçük kızın yanağını okşuyor, “Geçmiş olsun.” Yavaşça uzaklaşıyor baba kızdan, banktan, koridordan.
Uyuşmuş halde eve girdiğinde, ayakları onu banyoya götürüyor. Sıcak suyun altında, gözlerini kapatıp, tüm vücudunun rahatlamasına izin veriyor. Parmak uçlarındaki buruşukluğu fark edince farkına varıyor çok kaldığının duşta. Havlu ile yüzünü sildiğinde buğulu aynada kızarmış gözleri ile karşılaşıyor. Öylece yatağa uzandığında gözleri kapanıyor. Karanlık gökyüzünde çakan şimşeklerin ışığı aydınlatıyordu yürüdüğü yolu. Yağmur yeni dinmiş, sığınacak hiçbir yer yoktu. Ayakları çamurlu yolda zor adım atıyordu. Sessiz, kimsesiz bir yerdeydi ve arkasından gelen birinden kaçıyordu. Ayak sesi gelmese de biliyordu, vardı birisi arkasında. Adımlarını sıklaştırıp koşarcasına hızlandığında, dinen yağmur sonrası çakan şimşeğin güçlü ışığı gecenin karanlığını aydınlattı.
Ayağı takılıp düştüğünde üzerine düşen siyah gölgeden kaçmak için görünmez olmayı dilerken bir tavşan geçti önünden. Gözleri ile çıkış bulmak umuduyla takip ederken onu, küçük bir kızın neşeli sesi geldi kulağına. Orada, uzakta tavşanı bekliyordu.
Gölgeler kıza ulaşmak istercesine üzerinden gittiğinde bir gayret ile kalktı düştüğü yerden. Yaklaştıkça aydınlanıyordu hava. Kız çocuğu ile göz göze gelip, elini uzattığında tavşanda ayaklarının dibine gelmişti. Arkasına bakmaksızın, elinden tutup sürükledi küçük kızı. Birlikte önlerinde beliren kapının eşiğinden geçtiklerinde gökyüzünde parlak bir güneş vardı. Arkasına baktığında kapı yoktu, tavşan gitmiş sadece neşeli kahkaha sesi kalmıştı ona.

Duygu Görücü, Balıkesir’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Balıkesir’de, liseyi yatılı olarak İzmir’de Maliye Okulu’nda okudu. 1996 yılında başladığı memuriyet hayatı devam ederken, öğrendiği günden bu yana okumayı, ortaokuldan bu yana da yazmayı seviyor. İki kolektif kitapta öyküleriyle yer aldı. Halen kızı ve kedisiyle Balıkesir’de yaşıyor ve yazmaya devam ediyor.


