Betül Çakıroğlu
Bir zaman önce. Bir yerlerde.
Bu kılıkta burada olmayı sevmiyorum. Yürümek acı verici. Bir nehirden bile geçemiyorum diye düşünürken bir adam bana yardım etti. Nehirden geçtiğime mi yoksa fark edilmediğime mi sevineceğimi bilemedim. Belki benim kim olduğumu bilse yardım etmezdi, o yaşlı bir kadına yardım etmişti diye düşündüm. Unutmamak için adama adını sordum. Jason artık insanlar içinde yardımımı esirgemeyeceğim tek erkekti.
Evi bulduğumda ayaklarıma bulaşan bu sıvı toprak kötü gözüküyordu. Kapıyı çaldım. Açan kadının karnına uzanıp, elimi teklifsizce üzerine koydum. Kadın konuşmadı. Ben de guguk kuşu başlı asamı diğer elimle havaya kaldırdım. “Kız” dedim ve ekledim. “Sakın korkma doğuma ben yardım edeceğim.” Hava bir anda yemyeşil oldu ve ben ağaçların arasında kayboldum.
Anda ya da her anda. Her şeyi gören yerde.
Çok defadır gözlerimi kapadığımda çocukken koşturduğum o sarayda oluyorum. Zamanın kızı olarak biliyorum. İstediğim an oraya gidebilirim ama hayalini kurmaktan da hoşnudum. Burada ve bu anda olan işim bitince Tanrıların atası Okeanos’la, ana Tethys’i görmeye gitmeye karar verdim. Özlemleri tenime değen tuzlu su oldu. Burası kocaman, kimsenin beni sevmediği ve istemediği bir dağ. Hâlâ Tanrıların Kraliçesi olsam da kendimi öyle hissetmiyorum.
Nemfler kendi neşelerinde boğulurken beni huzursuz ettiklerinin farkında olmadan odaya daldılar. Altın sandaletlerimi giymiş ve beyaz kılıcımı belime takmıştım. Beni mi seviyorlardı yoksa onlara ambrosia ile besleme mi diye bir an düşündüm. Bunu herkes bilirdi. Cevap basitti.Onlar sadece o balı ve kendilerini severdi.
“Onu getirdik Tanrıçam” diyen Nemf karşımda eğildi. Adını bilmiyordum. Callisto’dan sonra onların hiçbirinin adını sormamıştım. Ne zaman onlardan biri etrafımda dolaşsa Callisto’nun bana “Beni bu dünyadan al” diye yalvarması gelir aklıma. Nasıl anlatmıştı o adam bu hikâyeyi? Ben onu ayı yapmışım. Onu bir yıldız yapıp öyle kaçırdım bu dünyadan. Bilmesin kimse bilmesin. Zeus’tan kaçmak isteyenler bana sığınsın. Kötü ben olurum.
“Neden hep ben kötüyüm” dedim.
Aslında kendi kendime bir soruydu ama cevap verdi. “Çünkü hikayeleri hep erkekler anlatıyor” dedi.
Küstahça devam etti. “Siz anlatsanız nasıl anlatırdınız Tanrıların Kraliçesi.”
Bu fikir hoşuma gitti. Anlattım.
“Eurystheus erken doğmak zorundaydı. Yoksa annesine zarar verecekti. Herakles de geç doğmalıydı. Kadınları anlamak için o rahimde kalmalıydı. Bilinçlenmeden çıkması Alkmene’yi öldürürdü.”
“Peki ya yılan?” Çoşkun akan ilkbahar nehirlerini andıran yüzü durgun bir göle dönmüştü. Bu halini sevdim. Oysa ben bu dağda kimseyi sevmem.
“Ben ne kadar sevmesem de Kronos’un kızıyım ve kadınların tanrıçasıyım. Bir kadına bir şey olmadan hissedebilirim. Herakles doğunca karısını öldüreceğini anladım. Çok güçlüydü. Ve böyle bir erkek beni korkuttu. Erkeklerde güç engellenemez deliliklere sebep oluyor.”
“Yani Yüce Zeus’un oğlu olması bir sorun değil miydi?” Nemf sınırlarını aşmıştı. Hikâyeye devam ettim. Başlanmış bir şeyin sonu olmalıydı. Dinleyicim sadece bir avuç Nemf olsa da devam ettim.
Tanrıların Tanrısı. Konu asla onun sadakatsizlikleri değildi. O büyümek istedi. Bunun için yaptıkları benim tüm gerçeklerime aykırıydı. Konu bendim. Düştüğüm durumdu. Evliliği savunurken ki çaresizliğim. Ben gökyüzüyüm. Herkesin bağlı olduğu ve en yüce olanım. Toprak yani kardeşim Demeter ne kadar uğraşırsa uğraşsın o tohumu çatlatmak benim yağmuruma bakar. Zeus ben izin vermesem o şimşekleri alabilir mi? Yağmur çok olur ekini çürütürüm, az olur kuruturum. İnsanlar bana muhtaç. Zeus’un aptal şimşeklerine değil. Gökyüzümü ona ben verdim. İşte ben buyum. Her istediğini kocasına veren kadınların Tanrıçası. Zeus’un hem kardeşi hem karısıyım ama ondan vazgeçtim. O benden değil. Çünkü ayrılması gökyüzüne veda anlamına gelir o yüce Zeus ondan vazgeçemez benden. Tek yapabildiği beni kötü göstermek. Gökyüzü Tanrıçasıyım. Kadınların ve evliliğin Tanrıçasıyım. Tanrıların Tanrıçasıyım. Titanların başı Kronos’un evladıyım. Tıpkı onun gibi. Onun dengiyim. Hikayeler de hep haksız olmaktan sıkıldım.
İnsanlar inanmak istedikleri sözler başkalarının ağzından çıkarken yalan olduğunu bilemeyecek kadar acizler.
Kim olduğumu ben biliyorum. Siz de bilin. Şimdi o nerede?”
“Sunak odasında Tanrıçam.”
Konuşmak iyi gelmişti. Sunak odasına doğru giderken beni sevmeyen oğlum Hephaistos’u gördüm. Ben de onu sevmiyordum. Çünkü onu gördükçe kendi kibrimle karşılaşmış oluyorum. Bazen aynaya baktığımda onun suratını görüyorum. Yapabildiğim bu kadar işte diye üzülüyorum. Oysa onu ben yaptım diye böbürlenmek için şekillendirmiştim. Olmadı. Aklıma onun o sevgiyi değersiz bir zevk olarak sunan karısı geldi. Düşünceler her adımda kafama doluştular. Aptal Paris’e kocaman bir kıta vadetmişken, gidip en güzel kızın sevgisini seçmişti. Sonra da burunları pislikten çıkmamıştı. Olan Truva’ya olmuştu. Akhaların tarafında olan Tanrılarla güçlü bir birlik olmuştum. Zeus’a her konuda karşı olmak hoşuma gidiyordu. Zorla evlendiğim kardeşim, kocam olmuştu. Düğünümüz Dünya’nın en batı ucundaki Hesperidler Bahçesi’nde olmuştu. Herkes hediyeler sunmuştu. Kardeşim Hades ilk ve tek kez yeraltı dünyasını terk etmişti. Bana beyaz kılıcımı düğünde hediye etmişti. Kılıca bakıp bazen Hades’le konuştuğumu hayal ediyorum. O farklıdır. Her zaman adildir.
Alkmene ile konuşmak istediğimde beni kabul etmişti. Ona seslendim.
Alkmene sen güzel ve akıllı bir kadındın, dedim. Bir ölüydü aslında. Bir yarı tanrı için mükemmel bir anne. Ne diyebilirim ki haklı Zeus. Şimdi öldün. Ve Zeus seni tüm sevgisiyle Girit Ada’sına gömdü. Oğlun Herakles çok güçlü. Onun bir kadına daha zarar vermesine müsaade edemem, beni anla, dedim. O sadece anlıyorum dercesine baktı gözlerime. Ölüler de bizim gibi zamanı tutabilirdi. Anladığından emin olduğumda ben de ilk ve son kez gittiğim yer altından ayrıldım.
Düğünü düşünen düşünceler yer altına gömülmüş, oradan da Olimpos’a tırmanmıştı. Bu dağdaki tahta oturduğumda Zeus’un benim bütün değerlerime ters davranacağını biliyordum. Ben evlilikleri koruyan, eşleri kutsayan ve zina yapanları cezalandıranken o beni sürekli sırtımdan vuruyordu. Ona evlenmeden saymıştım yattığı ölümlü ve ölümsüz kadınları. O da tatlı sözleri ile nasıl da kandırmıştı beni? Kendimi suçlamaya başladığım iç çatışmadan kurtulmak için, kafamı sallayıp saçımdan bir tavus kuşu tüyü aldım. Ona bakarak zamanda kendimi sabitledim. Yoksa düşünceler çarpışmasında yorulacaktım. Oysa yapacak bir işim vardı.
Sonsuza uzanan dev mermer sütunun oluşturduğu koridordan süzülüp geçerken zemindeki yansımamda Rhea’nın gözlerini gördüm. Ürperdim. O olmaktan o kadar kaçmıştım ki toprağı kardeşime bırakıp çıktım gökyüzüne. Ben o değildim. Sunağın soğuk mermerine dokundum. Parmak uçlarımdan kalbime çıkan soğukluk mermerden miydi? Yoksa annesizlikten mi diye düşündüm. Neler görmüştü bu sunak? Kendi tanrıçalığına yakışan yakışmayan bir sürü sunu. Şu anda orada yatan kadın en büyük armağanıydı.
Onun çocuklarını öldürdüğümü söyleyenler için hikâyeyi baştan yazacağım. Onu bir bakışımla yok edebilirim. Yapabilmek hem de her şeyi, bu benim. Yine de yapmamayı tercih ediyorum. Bu çocuk doğarsa o asla kimseye zarar vermeyecek biliyorum. Doğamazsa bir canavara dönüşecek.
“Lamia korkma” dediğimde daha çok korktu.
“Beni korumadın Kadınların Tanrısı” diye çığlıklar atıyordu. Herkes kaderini yaşıyordu. Ben belli düğümleri çözebilirdim. Kendimi İo’yu kaybettiğimdeki gibi çaresiz hissetim. Erkek hikayeciler ne demişti? Ben onu kıskanmışım, ineğe dönüşmüş sonra sinek musallat etmişim. Ben sadece rahibemi korumak istedim. Zeus onu inek yaptığımda artık ona dokunmasın istedim. Başına Argos’u koydum. Yine de koruyamadım. Öldüğünde onu nehir tanrıçası yapan kimdi acaba? Bunu anlatsam da onun koruyamamanın gerçekliği benim için elim bir hadise. İnsanlar neye inanırsa inansın diyorum ama bazen de içim acıyor. Lamia’ya yardım etmek isterken o benden nefret ediyor.
“Lamia bu sefer olacak. Ben Kadınların Tanrıçası yanındayım” dedim. Çığlıklar atan kadına bir şey anlatmak zordu. Benden korkuyordu. Nemflerden birine kızlarımı çağırmasını söyledim. Eileithyia, kızım Doğum Tanrıçası’ydı. Sağımda durdu. Hebe salona girdiğinde soğuk mermerler ısındı. Etrafında bir sürü Nemf vardı. İksirlerle doldurduğu bir banyoyu taşıyorlardı. Solumda durdu. İkisinin de elini tuttum. Lamia’yı banyoya yatırdık. Hebe getirdiği iksirlerden içirdi. Eileithyia doğum için karnına bastırıyor, nefesine nefes oluyordu. Kızımın bana benzeyen öküz gözleri vardı. Heyecanlandığında daha çok büyürdü. Ben de Lamia’nın elini tuttum. Bu doğum olmalıydı. Suyun rengi kırmızıya boyandığında kızımın ellerinde bir bebek vardı. Ağladı. Sunak salonundan tüm dağa yayılan bir sesti. Benim için söylenen kötülüklerin sonuydu bu ses.
Sebeplerimin erkekler tarafından üzeri çizilmiş, bana ait olmayan sonuçlara yaftalanmıştım. İnsanlık kadınlıkla yükselecekken düştükçe düşmüştü.
Lamia çocuğunu kucağına aldığında zamanda bir kırılma oldu. Zeus bir canavar yaratıp acımaya çok meraklıdır. Ben bu anda bunu bozdum. Mutluluğum ona inadımdan değil, bir kadını kurtardığımdan aslında.
Odama geçtiğimde yorgundum. Lamia’nın daha önce ölen bir sürü çocuğu gibi bunu da kaybedeceğimizi düşünmüştüm. Zambak kokuları burnuma dolduğunda anladım o kız yaşayacaktı. Ve o kokuyu bebeğe üfledim. Lamia kızının adını Lilium koydu. Çok yaşa bebek diye geçirdim içimden kendimi kocaman yatağa atarken.
Gökyüzünde asılı yedi kardeşe bakıp selam verdim. Taygetesen efsanevi kralın annesiydin. Sen bile bu dünyada onunla olmak istedin. Ondan baban Atlas’ın yanına gitmek istedin. Ellerimle koydum seni ve kardeşlerini oraya. Rahat edin diye. Tüm diğer kadınlar gibi dedim ve gözlerimi kapadım.
Rüyamda baba Okeanos’la, ana Tethys’in sarayında oradan oraya koşturan küçük bir kızdım. Annesinden babasından uzakta ve mutlu. Onları bir an önce ziyaret etmeliydim.

Betül Çakıroğlu, Gelibolu’da doğdu. Mimarlık eğitimi için geldiği İstanbul’da kızıyla birlikte yaşıyor. Mimarlık bir yana edebiyat sevgisi bir yana diyen yazar her zaman çantasında taşıdığı kitaplarından vazgeçmiyor. Çocuk kitapları yazma, çocuk kitapları editörlüğü, çocuk ve gençlik edebiyatı başlıklı çeşitli atölyelere katıldı. Yazarın ilk kitabı Kumdan Hayaller olsa da kollektif kitaplarda öyküleri ile ve editörlük yaptığı kitaplarla da okuyucu ile buluştu.